Peter Koenig: İran’ın Direniş Ekonomisi, öteki ülkelerin izleyeceği parlayan bir ışık

Peter Koenig: İran’ın Direniş Ekonomisi, öteki ülkelerin izleyeceği parlayan bir ışık
İran ise Çin ve Rusya’yla, ŞİÖ ülkeleriyle ve ilave olarak Hindistan ve Pakistan’la bütünleşerek bu hileli sistemden çıkma yolunda ilerliyor. Şimdiden önemli ölçüde dolarsızlaşmış olan bu ülkeler, dünya nüfusunun yaklaşık yarısını barındırıyor ve dünya GSYİH’sinin üçte birinden fazlasını kontrol ediyor.

 

 

 

English.khamenei.ir

 

 

 

İran; Venezüella, Brezilya ve Kuzey Kore gibi başka ülkelerin izleyeceği parlayan bir ışıktır – hatta, Washington'un dikte ettiklerinden yorulan, ancak bu zamana kadar ulusal egemenliklerini geri kazanmak için gerekli eylemlere girişmeye cüret edememiş olan Avrupalılar için bile öyledir.  

 

Peter Koenig, bir iktisatçı ve jeopolitik analistidir. Aynı zamanda eski bir Dünya Bankası personelidir ve çevre ve su kaynakları alanlarında dünya çapında kapsamlı çalışmalar yürütmektedir. ABD, Avrupa ve Güney Amerika'daki üniversitelerde ders vermektedir. Global Research, ICH, RT, Sputnik, PressTV, 4. Medya (Çin), TeleSUR, “The Vineyard of The Saker” Blogu ve öteki internet siteleri için düzenli olarak yazılar yazmaktadır. Olgulara ve yerküre çapındaki Dünya Bankası deneyimlerine dayanan bir kurgu olan Implosion – An Economic Thriller about War, Environmental Destruction and Corporate Greed (“İçe Doğru Patlama: Savaş, Çevresel Yıkım ve Şirket Aç Gözlülüğü Üzerine Bir Ekonomik Polisiye”) kitabının yazarıdır. Aynı zamanda The World Order and Revolution! - Essays from the Resistance (“Dünya Düzeni ve Devrim! – Direniş'ten Denemeler”) kitabının yazarlarından biridir.

 

Bay Koenig, Khamenei.ir sitesine verdiği özel röportajda, İran'ın direniş ekonomisi, ekonomik ilerlemesi, ABD'nin İran'a yönelik yaptırımları ve daha fazlası hakkındaki soruları yanıtladı. Aşağıda, röportajın tam metnine yer verilmektedir.  

 

 
S: Sizce Amerika Birleşik Devletleri ekonomi kozunu İran'a zarar vermek için nasıl kullanıyor?

 

Washington'un İran da dâhil olmak üzere dünyada herhangi birilerine yaptırım uygulayabilmesinin tek yolu, tamamen özel olarak ve Siyonist bankacılık topluluğuna fayda sağlayacak şekilde tasarlanmış olan ABD dolarına dayalı hilekâr para sistemidir. Merkez Bankası Yasası'nın kendisi bile, az sayıda Wall Street bankeri tarafından hazırlanıp dönemin ABD Başkanı Woodrow Wilson'a sahte iddialarla sunulmuş bir hiledir. Başkan Wilson Aralık 1913'te imzaladığı zaman Yasa, tamamen özel mülkiyette bir kuruluş olan ABD Merkez Bankası'na dönüştü.

 

Bay Wilson'un 1919 yılında şunları söylediği aktarılır:  "Ben dünyanın en mutsuz adamıyım. Farkında olmadan ülkemi yıktım. Büyük bir sanayi ülkesi şimdi bir kredi sistemi tarafından kontrol ediliyor. Biz artık hür düşünceye, çoğunluğun ikna edilmesine ve oylarına dayalı bir hükümet değil, küçük bir egemen insanlar topluluğunun fikrine ve zorlamasına dayalı bir hükümetiz."

 

O zamandan beri dolar, özellikle dünyanın de facto rezerv para birimi haline gelmesiyle bütün dünyayı kasıp kavurdu. IMF – ABD Hazine'sinin talimatlarıyla – 1971 yılında altın standardını terk ettiğinde, dünya çapındaki ülkeler sahip oldukları rezervlerin geniş kısımlarını dolar cinsinden tahvillere çevirdi ve bu yaklaşık 20 yıl önce tüm değerlerin %90'dan fazlasına denk geliyordu.

 

Bugün bu oran çarpıcı düzeyde düşmüş olup, %50-%60 ararlığında salınmaktadır. Özellikle de Çin Yuanının IMF'nin artık beş para biriminden – ABD Doları, İngiliz Sterlini, Euro, Japon Yeni ve Çin Yuanı – oluşan ve sık sık rezerv para birimi olarak da kullanılan sanal bir para birimi olan Özel Çekme Hakları'nı (SDR) meydana getiren sepetine resmen kabul edilmesinden bu yana bu oran daha da fazla gerilemektedir. 

 

1944 yılında, 2. Dünya Savaşı'nın hemen ardından Amerika Birleşik Devletleri'nin itkisiyle ve daha fazla meşruluk için Birleşmiş Milletler Şartı'na göre kurulan iki uluslararası Breton Woods finans kuruluşu olan Dünya Bankası ve IMF de, gerçekte yalnızca, Washington'un ABD dolarına bağlı ekonomileri manipüle etmesinin araçlarıdır (buna Euro da dahildir). “Yapısal ayarlamaların” kaynakları zengin, ancak kendisi yoksul ülkeler yarattığı ve yaratmaya devam ettiği gerçeğinin üzerini örtmek için farklı hüsnütabirler icat edilmesine yol açan neo-liberal yapısal ayarlama operasyonları, esasen yaptırım – yahut bir tür şantaj – niteliği taşımaktadır: “ya kamu hizmetlerini ve doğal kaynaklarını özelleştir ya da borç içinde öl!”  

 

Bu yüzden “Direniş Ekonomisi”nin önemi bir unsuru, bir ülkenin bu iki kuruluştan kopması ve kademeli, ancak istikrarlı bir şekilde, dolar temelli Batı ekonomisinden de kopmasıdır. Doğu'ya bakın. Gelecek orada. İran, Şangay İşbirliği Örgütü'ne (ŞİÖ) katılarak hâlihazırda bunu yapıyor. Rusya, Çin ve İran arasında güçlü bir ekonomik kalkınma ekseni şekilleniyor ve bu eksen, birkaç yıl önce Çin Devlet Başkanı XI Jinping tarafından başlatılan dev bir ekonomik kalkınma programı olan Tek Kemer Tek Yol'u (OBOR) geliştiriyor. Bu proje, taşımacılık ağları, sınai ve tarımsal kalkınma, yanı sıra da üniversiteler ve yeni bilimsel gelişmeler için kurulan araştırma enstitüleriyle, Vladivostok'un Lizbon'a, Şangay'ın Hamburg'a ve arada bulunan her şeyin birbirine bağlanması anlamına geliyor.  

 

Batı, kendi kendini yıkarak, açgözlülüğün yön verdiği savaşlar ve çatışmalarla ve daimi terör eylemleri, yalanlar ve aldatmacalarla, “geçmiş” haline gelmiştir. 

 

S: Ayetullah Hameney, direniş ekonomisinin prensiplerinden biri olarak yurtiçi üretim kapasitesinin zenginleştirilmesi konusunda ısrarcı. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir?

 

PK: Ayetullah Hamaney %100 haklı. Yurtiçi üretim (“yerel piyasalar için yerel üretim”) ithalata ve yabancı (dolar temelli) para birimlerine bağımlılığı azalttığı gibi, aynı zamanda üretim, teknoloji ve araştırma alanlarında yerel kapasite inşa etmenin en hızlı yollarından biridir.  Yurtiçi üretim (ağırlıklı olarak) yerel sermeye kullanır ve İran içinde katma değer yaratır; GSYİH'yi dağıtma gücünün ivmelendirilmesine yardımcı olur ki bu, topluma daha fazla eşitlik getirmenin kilit önemde bir faktörüdür. Daha dengeli bir toplum aynı zamanda daha üretken bir toplumdur, çünkü herkes için daha fazla refaha sahiptir. Bu, yukarı doğru giden bir sarmaldır.

 

Çin, sınırlarını yabancı yatırımcılara açmadan önce, 1980'lerin ortalarına kadar bir “Direniş Ekonomisi”ne sahipti – amaç, beslenme, sağlık ve eğitim alanlarında kendi kendine yeter hale gelmekti. Birkaç yıl önce, Batı Rusya'ya tamamen yasadışı ve suçlu yaptırımlar dayattıktan sonra Bay Putin, bunun Rusya'nın başına gelebilecek en iyi şey olduğunu söyledi. Yaptırımlar Rusya'yı yeniden tarımsal ve sınai üretimde kendi kendine yeter hale gelmeye zorladı – kendi kendine yeten bir Rusya, Berlin Duvarı'nın yıkılmasından hemen sonra Washington Konsensüsü'yle Batılı hortumcu akbabaların Rusya'ya hücum etmesiyle kaybolmuştu. 2015 yılında Rusya, dünyanın bir numaralı buğday ihracatçısı haline geldi. Bugün Rusya'nın sanayi imalatı alanında, büyük ölçüde Rus üniversiteleri ve araştırma enstitüleri tarafından geliştirilmiş olan, dünyanın en modern, etkili ve birinci sınıf teknolojilerinden biri hâkim. Bu, Direniş Ekonomisi'nin en gelişkin halidir.

 

S: “İslami yapı, topyekûn ilerleme, küresel hegemonik güçlerden bağımsızlık, yeteneklerin tam gelişimi, ülkenin sosyal hastalıklardan kurtarılması ve ulusal haysiyet, güvenlik ve gücün gerçekleştirilmesi arayışında.” Bu alıntı, Ayetullah Hameney'in kalkınma ve ilerleme tanımını vurguluyor. Size göre, mevcut kalkınma teorileriyle mukayese edildiğinde, bu tanımda yeni olan nedir?  

 

PK: Bu ifade, Batı'nın yıkıcı bankacılık ve para sisteminden ve neo-liberal ihracat ve uluslararası ticaret yönelimli ekonomiden bağımsızlık arama yönünde açık bir kararlılığı göstermektedir. Batı ekonomilerine yön veren şey “küreselleşme”dir: bu, gelişmekte olan ve/veya kaynak bakımından zengin olan ülkeleri Washington bankacılık hegemonuna ve onun ağırlıklı olarak Avrupalı olan uydularına bağımlı hale getirmeyi amaçlar. Tek kutuplu bir dünyayı, dünyanın kültürel çeşitliliğini kademeli olarak ortadan kaldırıp yerine Siyonist-Anglo-Sakson kültürsüzlüğünü geçirecek olan Tek Dünya Düzeni'ni, yahut Yeni Dünya Düzeni'ni amaçlar. ABD doları hegemonyasının başlıca satıcıları, yani FED (yinelemek gerekirse burası tamamen özel mülkiyettedir ve Rothschild, Rockefeller ve bütün bankacılık klanının hâkimiyeti altındadır) tarafından Washington Konsensüsü'nün (1989) tanımlanmasından ve buna karar verilmesinden bu yana tekil ülkelerin egemenliği, dayatılan politikalarla, borçlanmayla, Dünya Ticaret Örgütü'nün empoze ettiği ticaret kurallarıyla ve Konsensüs'ün daha hızlı büyüme hakkındaki öteki yalan ve aldatmacalarıyla hızla aşındırılmaktadır. Dünya Ticaret Örgütü gerçekte Bretons Woods kuruluşlarının üçüncüsüydü – BW Konferansı'nda onaylanamadı, ancak daha sonra ABD ve Avrupa Birliği'nin üvey evladı olarak ortaya çıktı.

 

Küreselleşme, enternasyonalizme eşit değildir. Bir enternasyonalist, hegemonya, ayrımcılık ve yoksul ve muhtaçların ezilmesi arayışında değil, uyum, sosyal adalet ve dünya çapında eşitlik arayışındadır.

 

Avrupa'nın son gerçek enternasyonalistlerinden biri, bir sosyalist ve Cenevre'deki BM İnsan Hakları Konseyi Danışma Komitesi'nin bir üyesi olan Jean Ziegler'e göre gelişmekte olan ülkelere karşı 3. Dünya Savaşı uzun zaman önce başladı. Bu savaş 2016 yılında, savaşlar ve öteki silahlı çatışmalar, açlık – her 5 saniyede bir çocuk yetersiz beslenme nedeniyle ölüyor – içme sularının kirliliği, hijyen yokluğu ve Dünya Sağlık Örgütü'nün on yıllardır üstesinden gelindiğini söylediği salgın hastalıklar nedeniyle 54 milyon insanı öldürdü. Tüm bunlar çocuk ölüm oranlarını arttıran süreçler ve hepsinden kaçınmak mümkün, ancak bunlar büyük ölçüde, açgözlülüğün yön verdiği “küreselleşme”nin sonucu. Küreselleşme katildir. Ve dünya bu gerçeğe, yavaş ama kesin bir şekilde uyanıyor.

 

Sİran'a karşı uygulanan – ve çoğunlukla ABD tarafından dayatılan – uzun süreli ekonomik yaptırımları düşündüğümüzde, İran'ın bir ekonomik çıkmazda olduğunu söyleyebilir miyiz? Yoksa tek taraflı ekonomik yaptırımların süresi artık sona mı geldi?

 

PK: İran bir ekonomik çıkmazda DEĞİLDİR. İran, ABD'nin ve Batılı uydularının dayattığı mücrim yaptırımları savuşturmak için bütün gerekli ve önleyici adımları atıyor. Başta söylediğim gibi bu devletler, yalnızca bir ülkenin Batı'nın para sisteminin dayattıklarını izlemesi halinde baskın gelebilir. İran ise Çin ve Rusya'yla, ŞİÖ ülkeleriyle ve ilave olarak Hindistan ve Pakistan'la bütünleşerek bu hileli sistemden çıkma yolunda ilerliyor. Şimdiden önemli ölçüde dolarsızlaşmış olan bu ülkeler, dünya nüfusunun yaklaşık yarısını barındırıyor ve dünya GSYİH'sinin üçte birinden fazlasını kontrol ediyor. Bu, bağımsızlık açısından büyük bir perspektiftir.

 

Bu süreç anlık değildir, bir gecede olmaz; belli bir zaman alacaktır. Çünkü imparatorluk, kendi dağılma sürecini geciktirmek için çok çabalıyor. Tekrar ve tekrar, ülkeleri dolar hegemonyasını izlemeye devam etmeleri için tehdit ediyor veya şantaj yapıyor. Washington aynı zamanda ülkeleri kendisine tabi kılmak ve onlara saldırmak için vekil güçleri kullanıyor; Yemen'de kadın ve çocukları öldürmek, Suriye'de IŞİD'i destekleyip finanse etmek için Suudi Arabistan'ı kullanıyor. Aynı zamanda da, ABD Kongre'sinde borusu öten, Ortadoğu'nun tek nükleer gücü olan Siyonist rejim, halen İran için gerçek bir tehdit oluşturuyor. Fakat İran hazırlıklı ve güçlü müttefikleri var: Rusya ve Çin. Netanyahu da bunu biliyor.

 

Batı'dan kopma süreci, sabır gerektirir. Fakat azimli bir siyasi iradeyle, gerilemekte olan bu sistemden çıkış mümkündür. İran, yeni, barışçıl ve yapıcı bir ekonomik sistem yolundadır. Hepsinden daha iyisi, İran; Venezüella, Brezilya, Kuzey Kore gibi başka ülkelerin izleyeceği parlayan bir ışıktır – hatta, Washington'un dikte ettiklerinden yorulan, ancak bu zamana kadar ulusal egemenliklerini geri kazanmak için gerekli eylemlere girişmeye cüret edememiş olan Avrupalılar için bile öyledir. Bu, kilit önemdedir. Ulusal egemenliğin ne anlama geldiğinin farkında olmak, “Direniş Ekonomisi”nin hayati bir parçasıdır.

 

 

Çeviri: Selim Sezer

 

www.medyasafak.net