Abdülbari Atvan: Hamas ve kaygan zemin

Abdülbari Atvan: Hamas ve kaygan zemin
Eski İngiliz Başbakanı Tony Blair de Gazze ve Doha’ya yaptığı ziyaretlerde Hamas belgesinin bazı kısımlarının formüle edilmesinde büyük bir rol oynadı – ve bunu kalpten bir şekilde Filistin halkının ya da Hamas’ın çıkarları için yaptığı şüphelidir.

 

 

Hamas ve kaygan zemin

 

 

Abdülbari Atvan

 

 

Ray el-Yevm

 

 

Hareketin yeni politika belgesi, onu FKÖ'nün izlediği felaket yolunun aynısına götürebilir

 

 

Hamas'ın pazartesi günü Katar'ın başkenti Doha'da, hareketin lideri Halid Meşal tarafından açıklanan yeni politika belgesi hakkında çok şey yazılacak ve söylenecektir. Bu metnin özü ve üslubu, içerebileceği politika değişimleri bakımından yakından analiz edilecek ve bütün boyutlarıyla irdelenecektir. 
 
 
Bana göre, belgede ön önemli olan meseleler üç ana soruda özetlenebilir. 
 
 
Birincisi, bu metin kime yönelikti? Bu haliyle – Hamas'ın kurucu tüzüğünün bazı kısımlarını ilga eden değişikliklerle birlikte – yayınlanması için hangi bölgesel ve uluslararası taraflar baskı yaptı? Ve bu taraflar, metnin şu an sunduğu sınırlı miktardaki kabullenişlerden tatmin olacak mı? 
İkincisi, belgenin 48 maddesi nihai bir politika beyanı mı yoksa yakın gelecekte yapılacak açık veya zımni başka tadillere bir giriş niteliğinde mi? 
 
 
Üçüncüsü, bu belge hususunda Hamas'ın bütün bileşenleri – özellikle de hareketin askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları – arasında konsensüs var mı?
 
 
Filistin kamuoyu, bu belge konusunda iki düşünce çizgisi arasında bölünmüş durumda. Pragmatik görüşe göre metin, Hamas'ın Arap meseleleri ve uluslararası meseleler hakkındaki söylemini güncelliyor ve hareket için, kendisine yöneltilen, anti-Semitik, “terörist” bir grup olduğu, yahut bir dizi Arap ülkesi tarafından yasaklanan dünya Müslüman Kardeşler hareketinin bir parçası olduğu suçlamalarını reddeden bir faaliyet yolu arıyor. Bu doğrultuda belge, Filistin'deki çatışmanın dinsel olmadığını, Hamas'ın Yahudilere dinleri nedeniyle karşı olmadığını, yalnızca Filistin'in onların adına işgal edilmesine karşı olduğunu ifade ediyor ve başkenti Kudüs olacak şekilde Batı Şeria ve Gazze'de bir geçici Filistin devletinin kurulmasını onaylıyor. Bunu yaparken de, bütün Filistin'in özgürleştirilmesi, öteki direniş biçimlerinin yanında silahlı mücadele ve geri dönüş hakkı gibi Filistin'in “değişmez” ilkelerine Hamas'ın bağlılığının devam ettiğini vurguluyor. 
 
 
Başkaları ise Hamas'ın bu tavizler adımı karşısında FKÖ'nün verdiği ve tepe noktasına en sonunda İsrail'le müzakereye girilmesinde ve İsrail'in tanınmasında ulaşan tavizleri hatırlıyor (her ne kadar Hamas belgesi bu türden bir tanımayı reddetse de). Eğer Hamas aynı yoldan gitme niyetindeyse, neden Başkan Mahmud Abbas'tan ve Filistin Yönetimi'nden ayrı duruyorlar ve neden Gazze Şeridi Hamas'ın 2007'de buranın yönetimini ele almasından bu yana üç büyük İsrail saldırısına maruz kaldı diye merak ediyorlar. 
 
 
FKÖ'nün tavizler dizisi, 1973 Arap-İsrail savaşının ardından 1974 yılında On Madde'nin ilan edilmesiyle başladı. Bu programda, Filistin topraklarının İsrailli düşmandan kurtarılabilecek herhangi bir kısmında bir Filistin devletinin kurulması çağrısı yapılıyordu. Bu, son kertede FKÖ'nün, Filistinlilerin haklarını 1967 yılında işgal edilen topraklarla sınırlı tutan BM Güvenlik Konseyi'nin 242 sayılı kararını kabul etmesi için zemin oluşturdu. Bu durum ise Oslo Anlaşmaları ve sefil sonuçları için zemin oluşturdu.
 
 
1988 yılında Cezayir'de Filistin'in Bağımsızlık ilanını selamlayan kutlamaları, kucaklaşma ve tebrikleri ve dabke oyunlarını gayet iyi hatırlıyorum. Taslağı merhum şair Mahmud Derviş ve akademisyen Edward Said tarafından hazırlanan metin, dünya çapındaki medyadan binden fazla gazetecinin huzurunda (sanal) bir Filistin Devleti'nin kuruluşunu ve bağımsızlığını ilan ediyordu. 
 
 
Ancak bu asil ruhlu beyan, zaman içinde Oslo Anlaşmaları'na, şiddetin (yani silahlı mücadelenin) terk edilmesine, İsrail'in tanınmasına, mültecilerin geri dönüşüne ilişkin “anlaşmaya varılmış bir formül” üzerinde müzakereler yürütülmesinin kabul edilmesine ve Gazze ve Eriha'da özerk bir yönetimin başlangıcına dönüştü.
 
 
Oslo Anlaşmaları, 1991 yılında Irak ordusunun Kuveyt'i işgal etmesi sonrasında FKÖ liderliğini siyasi tecritten ve mali boğulmadan kurtarmak için imzalandı. Vardığı nihai sonuç, anlaşmaların imzalanmasının akabinde sayıları çarpıcı bir artışla 800 bine varan, Batı Şeria ve Kudüs'teki İsrailli yerleşimcilerin korunması için ABD denetiminde bir güvenlik gücünün oluşturulması ve Başkan Yaser Arafat'ın, ikinci – silahlı – intifadayı tetiklemesi nedeniyle karargahında birkaç ay kuşatma altında tutulduktan sonra zehirlenmesi oldu.   
 
 
Meşal'in Hamas'ın yeni programı hakkındaki izahatı, pek çok bakımdan, Arafat'ın yıllar önce On Madde ve Bağımsızlık İlanı hakkında yaptığı izahatlara benziyordu. O gün olduğu gibi şimdi de, Filistin toprağının tek bir karışından veya geri dönüş hakkı ya da silahı mücadeleden (buna Hamas belgesinde “direnişin bütün araçları” başlığı altında dolaylı gönderme yapılıyor) vazgeçilmesinin söz konusu olmadığı vurgulanıyor. Fakat birkaç yıl sonra belgeye, Hamas'a ve Filistin halkına ne olacağını kim bilebilir? 
 
 
Bununla birlikte, uzun deneyimlerden hareketle, bazı şeylerden emin olunabilir. Birinci olarak, İsrail ve onun Batılı destekçileri, Filistin tarafı İsrail devletini tamamen tanımadan, “şiddet”ten (silahlı mücadeleden) vazgeçmeden ve Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkından feragat etmeden 1967 sınırlarında bir geçici Filistin devletinin kurulmasına asla izin vermeyecektir. İkincisi, silahlı mücadele ilkesini tamamen terk edip silahsızlanmadan herhangi bir Filistinli örgüt üzerindeki “terörist” tanımını kaldırmayacak ve kendileriyle iletişim kanalı açmayacaklardır. Üçüncü olarak da, İsraillilerle doğrudan müzakere ilkesinin kabul edilmesini ve devletlerinin tanınmasını, yanı sıra da Oslo Anlaşmaları da dahil olmak üzere bütün imzalanmış anlaşmaların ve ilgili uluslararası kararların kabul edilmesini isteyeceklerdir. 
 
 
Yukarıda belirtilenler temelinde, Gazze Şeridi'nin iki milyon sakininin yoksullaştırılması ve abluka altına alınmasının – Filistin Yönetimi'nin ücretleri kısması, Mısır'ın sınırı kapaması ve İsrail'in elektrikleri kesmesi gibi önlemler dahil – titizlikle hesaplanıp hedef haline getirildiği söylenebilir. 
 
 
İsrailliler ile Amerikalı ve Avrupalı destekçileri bu belgenin yayınlanmasına çok sevinecek, ancak kamuoyu önünde bunun pek bir ilerleme olmadığını söyleyip daha fazlasını isteyecektir – “daha fazlası” ise tanıma, “terörizm”den vazgeçme ve silahsızlanmadır. Eski İngiliz Başbakanı Tony Blair de Gazze ve Doha'ya yaptığı ziyaretlerde Hamas belgesinin bazı kısımlarının formüle edilmesinde büyük bir rol oynadı – ve bunu kalpten bir şekilde Filistin halkının ya da Hamas'ın çıkarları için yaptığı şüphelidir. 
 
 
1967 yılında Arap devletlerinin İsrail'e yenilmesi sonrasında onlara bel bağlayan FKÖ lideri Ahmed el-Şukeyri, Yaser Arafat ve direniş savaşçıları tarafından kenara itildi. Arafat'ın Fetih hareketinin “ılımlı” hale gelmesi ve Oslo Anlaşmaları'nın imzalanması sonrasında ise bir boşluk doğdu ve bu boşluk, direniş yönelimli ve İslamcı Hamas tarafından dolduruldu.  Şu halde Hamas'ın veya liderliğini bir kısmının attığı pragmatik adım sonrasında doğabilecek bir boşluğu kim dolduracak? İşgal altındaki topraklarda pek çok kişi, hareketin askeri kanadının, daha önce FKÖ'nün gittiği ve “barış” adına yalnızca yenilgi ve çaresizlikle sonuçlanan yokuştan yuvarlanmaya izin vermemek için devreye gireceğine inanıyor.  
 
 
Abbas, Filistin halkı için felaket sonuçlar getirebilecek görüşmeler için Washington'a kısa bir ziyaret düzenleyecek. Hiçbir zaman olmadığı kadar savunmasız olduğu bir anda kendisinin pozisyonuna payanda olan Hamas politika belgesi, herkesten fazla onu sevindirecektir. Hayal edilmemiş ve hak edilmemiş bir hediye bu.  
 
 
 
Çeviri: Selim Sezer
 
 
www.medyasafak.net