"İslam Dünyasında Suudi Utancı"

"İslam Dünyasında Suudi Utancı"
"İslam İşbirliği Örgütü, Mekke’de bu hafta acil olarak düzenlediği zirve toplantısında Suriye’nin üyeliğinin askıya alınması kararını verirken, üye devletlerin örgütün adını yeniden gözden geçirmeli ve adını ABD Emperyalizmiyle işbirliği Teşkilatı olarak değiştirmeliler."
İslam Dünyasında Suudi Utancı

Finian Cunningham

Press TV
 


İslam İşbirliği Örgütü, Mekke’de bu hafta acil olarak düzenlediği zirve toplantısında Suriye’nin üyeliğinin askıya alınması kararını verirken, üye devletlerin örgütün adını yeniden gözden geçirmeli ve adını ABD Emperyalizmiyle işbirliği Teşkilatı olarak değiştirmeliler.

İİÖ aslında yerine getirmesi ya da koruması gereken her ilkeyi ihlal etmiş durumda. Toplantının skandal bir şekilde politize olmuş ajandası için üye devletlerin toplanmasını isteyen Suudi Arabistan, İslam dünyasının utanacağı bir ülke olarak ortaya çıkıyor.

Hiç kuşkusuz, ABD Emperyalizmiyle İşbirliği Teşkilatı biraz hantaldır, İslam Teşkilatı örgütü (İTÖ) şu anki İİÖ’den daha güvenilirdir. 1969 yılında 57 üye ülkeyle kurulan teşkilat, yeryüzünün dört bir yanında bulunan 2 milyar Müslümanı temsil etmektedir ve bu nedenle de “üyeleri arasında dayanışmayı destekleme ve güvenlik ve barışı yürütmekle” yükümlüdür.

Barış ve dayanışmayı desteklemekten öte, İİÖ, Washington’un ve müttefiklerinin Ortadoğu üzerindeki hegemonyalarını tahkim etmek ve Suriye’nin yakıp yıkılması için onların jeopolitik çıkarlarına hizmet eden siyasi bir enstrümana dönüşmüştür. Bu kontrolün amacı Batılı şirketleri semirtecek şekilde bölgenin kaynaklarını sömürmek, seçkin yöneticileri zenginleştirerek halk kitlelerini fakirleştirmektir.

Tabii ki Suriye halkı reform ve daha fazla demokrasi istemekte. Ancak Suudi Arabistan ve diğer Batı işbirlikçisi ülkeler, halklara düşman olan yabancılarla dolaplar çevirerek kendi aldatıcı tahtlarında kalmayı sürdürmektedirler.  Tam da Suriye halkının ümitsizce uluslararası dayanışma ve barışa ihtiyaç duyduğu bir dönemde İİÖ, ağzının üstüne bir yumruk yemiş durumda.

Bu çerçevede İİÖ, Suudilerin baskın olduğu ve geçen Kasım ayında Suriye’nin üyeliğini askıya alan Arap Birliği’nde 21 üyenin utanç verici adımlarını takip ediyor. 

Şam’a karşı yapılan bu yaptırımların birçoğu, büyük ölçüde Washington ve Paris ve Londra gibi eski sömürgeci güçler tarafından ileri sürülen, güya Suriye’deki çatışmaların tamamen Başkan Beşşar Esad yönetiminin gerçekleştirdiği şiddet ve baskıdan kaynaklandığı yönündeki sahte iddialara dayanmaktadır. Bu propaganda masalları, gerçeği bütünüyle baş aşağı etmektedir. Son 17 ayda gerçekleştirilen Suriye’deki şiddet, büyük ölçüde Türkiye, S. Arabistan, Katar ve İsrail gibi ülkelerle işbirliği içerisinde olan Batılı güçler tarafından yönlendirilen, silah sağlanan ve içine sızılan silahlı gruplar tarafından işlenmektedir.

ABD liderliğindeki eksen, bir taraftan Sünnilerle Şiiler diğer taraftan da Kürtler, Müslümanlar, Dürzîler ve Hıristiyanlar arasında kanlı bir mezhep ve din çatışması yaratarak Suriye’yi parçalamaya çalışmaktadır. İslami değerlere saygısızlık son derece ayıp ve utanç verici bir şeydir. Camiler, sivillere ateş eden keskin nişancılarla dolup taşmakta, sözde kutsal savaşçılar tarafından boğazları kesilmiş çocuk cesetlerinin kum gibi kaynadığı köyler, katliama şahit olmaktadır.  

Suriye’ye İngiltere, Libya, Tunus, Mısır, Yemen, Irak gibi ülkelerden gelen bu “cihatçı” gruplar, Washington, Londra ve Paris tarafından klasik yöntemlerle yönlendirilmekte olup El Kaide takma adı altında birleşen bir sürü örgüt içerisindeki İslami fundamentalistlerle el ele kol kola bu suçları işlemektedir. Bu gruplar Suudi Arabistan, Katar ve İsrail tarafından silahlandırılırken Ürdün ve Türkiye tarafından eğitilmekte ve kendilerine buralarda barınak sağlanmaktadır. Beyinleri Suudi Vehhabiliğiyle yıkarmış olan bu kimseler, bütün hoşgörüsüzlükleriyle kendi tiranlıklarına ve Batılıların hedeflerine karşı çıkan herkese karşı hastalıklı bir nefret beslemektedirler. 

İslam Teşkilatı Örgütü bağlamında bu terör komplosu ve kitlesel kıyımlar, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye ve Ürdün gibi üye ülkeler bakımından utanç verici ve şeytani bir durumdur. Bu sözde İslam ülkeleri, Batılı güçlerle ve Siyonistlerle, Ortadoğu’nun emperyalist hegemonyasına hizmet etmek amacıyla Müslümanları ve diğer Suriyelileri öldürmek için işbirliği yapmaktadırlar.

Özellikle Suudi Arabistan,  İslam’ın kutsal merkezi olan Mekke’nin muhafızlığını üslenirken değersiz politik ajandasını ilerletmek için tarihi rolünü istismar etmektedir. İTÖ ülkelerini -sözde Suriye’deki şiddeti tartışmak amacıyla- Mekke zirvesi için davet etmekle Suudi Arabistan, dini kutsallık maskesi altında kanlı ellerini kamufle etmeye çalışmaktadır.

Buna karşın Cumhurbaşkanı Mahmud Amedinejad tarafından temsil edilen İTÖ’deki İran heyeti, örgütün ilkelerine sadık kaldı. İran doğru bir şekilde Suriye hükümetinin kendisine karşı alınan karar ve yaptırımları duyup ona karşı kendisini savunması için Mekke’ye davet edilmemesinin büyük bir adaletsizlik olduğuna işaret etti. Kimse, Suud’un başı çektiği bir organizasyonda adaletin olmamasına şaşmamalı. Ayrıca binlerce sıradan Bahreynli, kendilerini savunma hakları olmaksızın uyduruk iddianamelerle askeri mahkemelerde süründürülmektedir. 

İran Dışişleri Bakanı Ali Abdullah Salihi, konferansın ilk üç gününü şöyle not etmiş: “Her ülke özellikle İTÖ ülkeleri, bu konuyu çözmek için barışa, güvenliğe ve bölgedeki istikrara hizmet etmesi için el ele vermelidir.” 

Ardından uyarısı geliyor: “Suriye’nin üyeliğini askıya almamız sorunu çözdüğümüz anlamına gelmiyor. Bu şekilde mesele sadece yok edilmiş zannediliyor.”

Maalesef Salihi’nin mesajları görmezden gelindi. Tipik Vehhabi yaklaşımıyla, tartışma yapılmadı, açıklama yapılmadı, Suudluların ev sahipliğinde, Suriye’nin üyeliği formel yollarla askıya alındı. Acımasız bir yaklaşım, ne mesaj verilmek istendiğini bulmaya çalışır: Suriye’ye adil bir dinleme hakkı tanımamak, ülkeyi dünyanın önünde daha fazla izole etmek, Suriye’nin yakılıp yıkılmasında Suudi Arabistan, Türkiye, Katar ve Ürdün’ün şiddet döngüsünün yol açtığı tahribatı gizlemek,  Suriye’nin üyelikten atılmasıyla emperyalist efendilerine politik bir kamuflaj sağlamak.

Mekke zirvesi, İslam etiketi altında pespaye bir mahkeme şovunun tüm işaretlerine sahipti. İTÖ’nün şu anki başkanlığını Türkiye uyruklu Ekmeleddin İhsanoğlu yürütüyor. Üyeliğini askıya alarak Suriye’ye “güçlü bir mesaj” verme kararını deklare etti.

Zirvenin sonunda katılımcıların “Suriye’de şiddete acil bir şekilde son verme ve Suriye’nin İTÖ üyeliğini askıya alma” kararını kabul ettikleri bildirildi.

İhsanoğlu, bu kararın aynı zamanda “Uluslararası topluma Müslüman dünyanın Suriye’de barışçı bir çözümü desteklediği ve akan kana bir son vermek istediği yönünde bir mesaj olduğu ve bunun dini/mezhebi bir çatışmaya sürüklenerek daha geniş bir bölgeye yayılmasının reddedildiği”ni belirtti.

Bu kesinlikle doğru değil. Birincisi, İTÖ Suriye’deki şiddet olaylarına derhal son verilmesini istemekte ciddiyse, öncelikli olarak sorun bağlamında kışkırtıcı bir rol üslenen Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar’ın üyelikleri askıya alınmalıydı.

İkincisi, Müslüman dünyanın Suriye’de barışçıl bir çözüm istediği yönündeki ifade, Haziran sonu kabul edilen BM Güvenlik Konseyi’nin Cenevre Anlaşması’nın Suriye’de siyasi diyaloğa çağrıda bulunduğunu ve bunun da ülkeyi istila eden cihatçı terörün Batılı, Arap, Türk ve İsrailli destekçileri tarafından sürekli olarak ihlal edildiğini not etmelidir.

Gerçekte Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, tarafların Cenevre Anlaşması’nı ihlal ettiğini söylemekte.

İTÖ zirvesinde Suudi Arabistan ve Türkiye, Ortadoğu’daki emperyalist katliamların hamiliğine soyunduklarında Müslüman dünya etiketini istismar etmiş oldular.

Allah’ın kutsal adının daha fazla zikredilmesi gereken ve inancın, tutkunun ve hakikatin her zamankinden daha fazla hatırlanması gerektiği şu mübarek Ramazan ayında Suudilerin İTÖ konferansı, sözde İslam ve barış adına temsil edilen değerler açısından tiksinti verici bir etkinlik olmuştur.

 

medyaşafak