FHKC'li yazar: Hizbullah'a savaş açılacak

FHKC'li yazar: Hizbullah'a savaş açılacak
İlk aşamada Hizbullah'a mali, siyasi, ekonomik, diplomatik ve medya üzerinden olmak üzere tüm boyutlarıyla kapsamlı bir savaş ilan edilecek. Bu kapsamlı savaşın sonrasında ise rolünü ve nüfuzunu ortadan kaldırmak ve tasfiye etmek amacıyla Parti’ye savaş ilan edilecek.

 

Bağdat Paktı'ndan Riyad Paktı'na… Hedefler aynı / Hizbullah'a savaş açılacak

 

 

Rasim Abidet – FHKC

 

 

 

Ortadoğu ve Arap dünyası üzerindeki çatışma, Fransız-İngiliz sömürge döneminin ardından büyük güçler arasında süregelen, bölgenin zenginlikleri, kaynakları ve jeo-stratejik pozisyonu için devam eden bir çatışmadır. İkinci Dünya Savaşı'nın ve dünyanın Yalta Anlaşması ile Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri arasında paylaşılmasının ardından ABD; komünizmin yayılması tehlikesine karşı koyma ve bölge halklarına demokrasi, refah ve özgürlük getirme sloganları altında bölge güçleri ile askeri ittifaklar kurma yoluna başvurdu.

 

Bu ittifakların hedeflerinden biri, bölge Araplarında gelişen ve yayılan Arap ulusal ve milliyetçi uyanışıydı. Bundan dolayıdır ki o zamanlar Mısır ve Suriye hedefteydi.  Bir diğer ana hedef ise İsrail'in bekasını ve güvenliğini sağlamak ve bölgenin merkezi güçlerinden biri haline getirmekti. Bu nedenlerle 1955 yılında Bağdat Paktı kuruldu. İronik tarafı da o zamanlar ‘'Sünni'' İran'ın bu saldırgan ve sömürgeci paktın liderlerinden biri iken bugün ise ABD-İsrail çıkarlarına ve nüfuzuna düşman ‘'Şii'' İran'ın, Riyad'ta kurulan paktın öncelikli hedeflerinden biri olarak karşımıza çıkıyor olması. Aynı zamanda Rusya Federasyonu, Rus-İran ittifakı ve yanlarında BRICS ülkeleri de bu yeni paktın hedefinde olacak.

 

Aldatıcı ve yanıltıcı şiarlar altında şekillendirilen bu saldırgan hizalanmalara göz attığımızda daima bölge halklarına demokrasi, özgürlük, güvenlik, istikrar, ekonomik kalkınma ve refah gibi sloganlara tutunduğunu ama özünde saldırgan ve sömürgeci niyetler taşıdığını görürüz. Buna dair birçok örnek mevcut. Daha sonra birçok yetkilinin ve ABD eski Dışişleri Bakanı Condeleeza Rice'ın da dile getirdiği gibi, benzer sloganlar altında gerçekleştirilen Irak işgalinin demokrasi ve özgürlük ile alakası yoktu. Hedefte bir ülkenin yıkımı, parçalanması ve etnik unsurlara göre yeniden tertibi vardı. Bugün aynısı Suriye rejimi için dilendirilen kimyasal silah yalanlarından bahsetmeye gerek bile yok.

 

Riyad'da geçenlerde kurulan pakt da, ismi ister Riyad Paktı ister Arap-İslami NATO'su olsun, bölgede büyük çıkarları olan ülkelerin bu çıkarlarını korumaya ve savunmaya yönelik, yine bölgede korkuya kapılmış ve taht endişeleri yaşayan rejimlerin birlikte kurduğu bir pakttır. Taht endişesi yaşayan rejimler, bölgede çıkarları olan büyük ülkelerden bir koruma şemsiyesi talep etmektedir. Tabii ki koruma sağlayacak olan ülkeler için para musluklarını açmaları ve o ülkelerden silah satın almaları şartı ile ve halklarının ‘refahı ve ekonomik kalkınması' için.

 

1958'de Irak krallığı devrildikten ve Temmuz 1958'deki Abdulkerim Kasım ihtilalinden sonra Bağdat Paktı fiili olarak düştü. 1971'de Hindistan ile savaşında pakta ‘'yan yana durma ve destek alma'' talebi ile giden Pakistan'ın talebi reddedilince Pakistan üyelikten çıktı. İran da 1979 yılında İslam Devrimi ile pakttan ayrıldı.

 

Arap/İslami-Amerikan ilişkilerinde tarihi dönüşümler yaratmaya çalışacağı söylenen Riyad Paktının bölgeye büyük ve tehlikeli etkileri olacak. Arap ve Müslüman liderlere bu pakta katılmaları için davetler -ki bu davetler birer muhtıra gibiydi- gönderen Suudi Arabistan için en üst öncelik tahtının ve çıkarlarının korunması. Ortadoğu'da ve bölgedeki sahne, Riyad'daki üçlü zirvelerin (Amerikan-Suudi, Amerikan-Körfez ve Amerikan-Arap-İslami) ardından geniş bir Amerikan-Arap-İslami ortaklığına doğru, zirvelerin önceliklerinden ve direkt sonuçlarından biri olarak, değişecek.

 

Riyad'daki zirvelerin ardından ayrıca Direniş Ekseni ‘'terörüne'' karşı bütün boyutlarıyla güvenlik, fikri, mali ve siyasi savaş tırmandırılacak.  Medya alanında daha fazla kontrol sahibi olmaya çalışmakla birlikte Direniş Ekseninden uzaklaştırmak üzere gençlerin pakta uygun ‘'adaptasyonu'' sağlanacak ve siyasi, kültürel, ekonomik ve toplumsal liderleri satın alma siyaseti izlenecek. Bunun yanında gençlerin aşırıcı dini yapılara katılımlarını engellemek üzere iktisadi ve kültürel program girişimleri olacak.

 

Rusya da ayrıca bu paktın hedefinde olacak. Rusya'nın bölgedeki nüfuzunun kuşatma altına alınması, bütün yollar ve araçlarla sağlanmaya çalışılacak. Bu yollardan biri bölgenin coğrafi olarak parçalanmasıdır. Pakt, bölgede nüfuzu artan İran'ı da hedefe koyuyor. ABD'nin yatırım yapacağı mevzulardan biri de bu. İran ve Suudi Arabistan arasındaki Sünni-Şii ihtilafı yatırım yapılacak noktalardan biri. Onlara göre İran genel olarak bölgenin güvenliği ve özel olarak Körfez güvenliği açısından ‘'tehlike'' oluşturuyor ve bu nedenle Körfez, Amerikan, Batı, İsrail ve sömürgeci güçlerin askeri, siyasi ve mali tüm imkânları bu ‘'tehlikeye'' karşı koyma amacıyla seferber edilecek. Fakat İran'a savaş açma kararı, Amerikan-Körfez-Arap koalisyonu eli ile değil Amerikan ve sömürgeci Batılı güçler eliyle verilecek.  

 

‘'Terörle mücadele'' sloganı altındaki öncelik Lübnan Hizbullahı olacak. Bu Parti (Hizbullah) İsrail'in güvenliğine ve bölgedeki varlığına tehdit oluşturan bölgesel bir güç haline geldi. Dolayısıyla ilk aşamada bu Parti'ye mali, siyasi, ekonomik, diplomatik ve medya üzerinden olmak üzere tüm boyutlarıyla kapsamlı bir savaş ilan edilecek. Bu kapsamlı savaşın sonrasında ise rolünü ve nüfuzunu ortadan kaldırmak ve tasfiye etmek amacıyla Parti'ye savaş ilan edilecek.

 

Suriye'deki savaş ise mümkün olduğunca beslenecek ve uzatılacak. Suriye-Ürdün-Irak sınır bölgesinde Suriye'nin nüfuzunu bitirecek ve Suriye'yi Irak'tan ayıracak bölgeler oluşturulmaya çalışılacak. Hedefte İran'ın, Direniş'e ve Hizbullah'a yardımlarını ve yine İran'ın gaz ve petrol hatlarını kesmek var. Burada şunu da not etmeli: Suriye ve Hizbullah'a yönelik savaşın yürütülmesi görevi İsrail-Arap güçlerine verilebilir ama İran'a yönelik savaş doğrudan ve Amerika'nın kararı ile olacak.

 

Filistin-İsrail çatışmasında ise Riyad Paktı, İsrail ile ilişkileri normalleştirme ve meşrulaştırma yoluna giderken bu ilişkileri ayrıca gizliden aleni hale taşımaya çalışacak. Böylece Filistin davasını doğrudan ve ortaklaşarak tasfiye etmek üzere koordinasyon, işbirliği ve ittifaklar geliştirilecek. Sorunun çözümü de Netenyahu'nun ekonomik barış projesi ile sınırlandırılacak. Filistin yönetiminin ise Trump'tan istediği havaalanı, oteller, elektrik santralleri ve ekonomik kolaylıklar bu proje dâhilinde yer alıyor. Yani işgal altında yaşayan Filistinlilerin yaşam şartları ve koşullarının iyileştirilmesi karşılığında işgal ölümsüzleştirilecek ve meşrulaştırılacak. İsrail-Filistin-Ürdün üçlüsü ile ekonomik bir çerçeve belirlenecek veya İsrail'in güvenliğini sağlayan topraklardan arta kalan bölge federatif Ürdün-Filistin olarak bölüştürülecek.

 

Riyad Paktı'nın önündeki yol çiçeklerle döşenmiş değil. BRICS ülkelerinin desteği ile Rusya-İran-Suriye-Hizbullah ittifakı -ve belki de Irak'ı da ekleyebiliriz- yüksek düzeyde bir uyum içerisinde. Sovyetler Birliği, NATO ittifakına karşı Varşova Paktı ile stratejik ve ideolojik olmak üzere iki düzeyde karşı koymuştu.

 

Dillendirilmeye başlanan Riyad Paktı, mali ve askeri imkânlarının yanında hareket edebileceği geniş bir sahaya sahip. Buna ek geniş aldatıcı medya ve kültür alanlarında görev alan çok sayıda yazarı, çeteleri, siyasi, ekonomik ve toplumsal liderleri var. Fakat Irak Devrimi Bağdat Paktını nasıl ortadan kaldırdıysa, Riyad Paktı da dağılacaktır. İşte Suriye'nin kararlı duruşu ve işte İran/Hizbullah'ın ortada olan caydırıcılığı!

 

 

Çeviri: Hasan Sivri

 

 

www.medyasafak.net