Sağlam deliller Tahran saldırılarının arkasında IŞİD’in değil, S. Arabistan’ın olduğunu gösteriyor

Sağlam deliller Tahran saldırılarının arkasında IŞİD’in değil, S. Arabistan’ın olduğunu gösteriyor
Bu kaynaklar ayrıca bu son saldırının planlamasını Halkın Mücahitleri’nin yaptığını, Ensar el-İslam’ın da Zerkavi’nin ölüm yıl dönümünde saldırıları gerçekleştirdiğini ekledi. Ancak Ensar el-İslam, İran güvenlik güçlerinin İran ve Irak Kürdistanı üzerindeki sıkı kontrolü ve kendilerinin İran’dan gelecek bir tepkiden korkması nedeniyle, bu operasyonlardaki sorumluluklarının gizlemenin, sessiz kalmanın ve IŞİD’in üstlenmesine izin vermenin daha iyi olacağına karar verdi.

 

 

Ali Hasan Haydari

 

 

American Herald Tribune

 

 

 

İran parlamentosunu ve Ayetullah Humeyni'nin Tahran'daki türbesini hedef alan terörist saldırıların arkasındaki gerekçelere dair çok şey söylendi ve sorumlular hakkında da medya kuruluşlarında çok şey söylenecek. IŞİD'in bu saldırının sorumluluğunu üstlenmesine rağmen halen saldırının arkasındaki faillere dair bazı belirsizlikler bulunuyor. 

 

IŞİD'in dünya çapında gerçekleştirdiği terörist saldırıların önceki örneklerine bakıldığında, bu saldırının IŞİD'in işi olmadığı sonucuna varılacaktır. Saldırganlar hakkında dolaşıma giren ve saldırılardan günler önce kaydedilen videolar dikkate alındığında, bu videoların hiçbirinin IŞİD adına dolaşıma girmediği ve üzerinde örgütün ambleminin de olmadığı görülecektir. Dahası, saldırı günü IŞİD'e veya onun kara bayrağına işaret eden hiçbir gösterge yoktu.

 

Suudi Arabistan'ın El-Arabiye televizyonu saldırganlar tarafından gönderilen videoyu yayınlayan ilk medya kuruluşu oldu ve sonrasında IŞİD'in Amak ajansı da aynı videoyu yayınlayarak IŞİD'in saldırıyı üstlendiğini duyurdu. Gerçekte, saldırganların Arapça konuşuyor olması onların IŞİD'le bağlantılı olduğunu düşünmeye sebep olabilir ve arkasında IŞİD'in olduğuna inanmak daha kolay olacaktır.

 

Akla gelen soru ise şu: eğer IŞİD bu saldırıların arkasında değilse neden saldırıları üstlendi? Bu soruyu yanıtlarken, IŞİD'in amaçlarından birinin her zaman kendini kanıtlamak, uluslararası düzeydeki kapasitelerini ortaya koyarak dünyanın her yerinde terörist saldırılar düzenleyebileceğini – örneğin Avrupa ülkelerinde ve başka yerlerdeki saldırılar gibi – dünyaya göstermek olduğu söylenmelidir. Dahası IŞİD, İran'ı en önemli düşmanlarından biri olarak görüyor ve defalarca bu ülkeye karşı terörist saldırılar düzenleme tehdidinde bulunmuş, ancak İran toprağında saldırı düzenlemeyi hiçbir zaman başaramamıştı. Buradan çıkan sonuç, bu son saldırıların örgüt için herhangi bir bedel ödemeden bazı siyasi kazanımlar elde etmenin en iyi yolu olduğudur.

 

Akla gelen bir diğer soru da şu: o halde Tahran saldırılarının gerçek failleri kim? “Ensar el-İslam” örgütü radikal bir Sünni örgüt ve İran'da ve Irak Kürdistanı'nda aktif. Bu örgüt İran karşıtı bir grup ve İran'ı yöneten Şii sistemiyle derin dini ve etnik farklılıkları var. Örgüt geçmişte İran devletine karşı biri dizi operasyon düzenledi ve bazı bilgi sahibi kaynaklar Tahran saldırılarının arkasında onların olduğunu söyledi. İlerleyen kısımlarda saldırıların yönetiminde ve ifasında bu grubun oynadığı rolü tartışacağız.

 

Mulla Krekar, Irak Kürdistanı'ndaki Halepçe'den tanınmış Selefi figürlerden biri. Kendisi uzun yıllar boyunca Afganistan'da Usame bin Ladin'in takipçilerinden biriydi ve onun yanında savaştı. Halepçe'ye dönüşü sonrasında Irak Kürdistanı'nda Selefi cihadizmi yaymaya başladı ve eş zamanlı olarak Saddam Hüseyin'e, Taliban ve Barzani hareketlerine karşı savaşan Ensar el-İslam'ı kurdu. 11 Eylül sonrasında gündemine ABD'yle savaşmayı da ekledi.

 

Ebu Musab el-Zerkavi Afganistan'dan ayrıldıktan sonra İran ve Irak Kürdistanı'nı mesken tuttu. Ağırlıklı olarak Irak ve İran'dan Sünni Kürtler olan Ensar el-İslam üyeleri, onun ideolojik ve fikirsel himayesi altına yerleştirildi. İşte bu yüzden örgüt, El-Zerkavi'yi ruhani lideri olarak görüyor.

 

Zerkavi Irak'ta bulunduğu esnada, özellikle de Ağustos 2003'te, yani Irak'ta Saddam Hüseyin'in devrilmesinden üç ay sonra, 29 Ağustos tarihinde On İki İmamcı Şii Müslümanların birinci imamı olan İmam Ali'nin türbesinde Şii Yüksek Şurası'nın başkanı Muhammed Bakır el-Hekim'in öldürülmesiyle sonuçlanan Necef saldırılarını planladı ve yönetti. Bu olaydan sonra El Kaide'nin Irak kolu olan ve ileride IŞİD'i şekillendirecek olan “Tanzim el-Cihad fi Bilad el-Rafideyn” örgütünü kurdu.  

 

Faaliyet dönemi boyunca Ensar el-İslam örgütü İran Kürtleri arasında büyük ideolojik ve fikirsel etki kazandı ve bu durum, “Tevhid ve Cihad” grubunun kurulmasına yol açtı. Bu grup, 2011 yılında operasyonlarına başlamasından itibaren kendisini cihadçı gruplar arasında ciddi bir aktör olarak kabul ettirmeyi başardı. Dahası, İran'daki en eski Selefi cihadçı grup olarak, IŞİD ortaya çıktığı zaman onun fikirlerini yaymaya başladı ve içlerinden pek çok kişi IŞİD'in yanında savaşmak üzere Suriye ve Irak'a gitti. Grup Batı İran'da ve komşusu Irak'ta aktifti ve politikaları İran'ın politikalarıyla ters olan bazı zengin bölge ülkelerinden mali destek aldı.

 

Bir diğer mesele de İran karşıtı grupların, İran karşıtı ülkelerle olan ilişkilerinin dışında, aynı zamanda öteki İran karşıtı gruplarla ilişkilerinin olması ve birbiriyle işbirliği yapması. Bu grupların en eski olanlarından biri, devrim sonrası dönemde İran'ın o zamanki dini lideri Ayetullah Humeyni'yle pek çok farklılığı olan ve yeni yönetimle savaşmaya başlayan Halkın Mücahitleri (MEK) örgütüdür. Bu örgüt, İran yönetimiyle savaşma çabaları içinde, Ensar el-İslam dahil bütün İran karşıtı gruplarla ilişki kurdu ve onlarla işbirliği yapıyor. MEK, ABD'den siyasi ve sosyal destek, Suudi Arabistan'dan da mali destek alıyor.

 

Bilgi sahibi bazı kaynaklar ayrıca, Ensar el-İslam'ın hepsi İranlı Kürt Sünni Müslüman olan yaklaşık 50 üyesinin, MEK örgütünün askeri ve operasyonel himayesi altında Ürdün'deki MOC operasyon odasıyla bağlantılı bir üsten faaliyet yürüttüğünü ve şimdi İran toprakları içinde geniş saldırılar başlatmaya hazır olduğunu söyledi.

 

Bu kaynaklar ayrıca bu son saldırının planlamasını Halkın Mücahitleri'nin yaptığını, Ensar el-İslam'ın da Zerkavi'nin ölüm yıl dönümünde saldırıları gerçekleştirdiğini ekledi. Ancak Ensar el-İslam, İran güvenlik güçlerinin İran ve Irak Kürdistanı üzerindeki sıkı kontrolü ve kendilerinin İran'dan gelecek bir tepkiden korkması nedeniyle, bu operasyonlardaki sorumluluklarının gizlemenin, sessiz kalmanın ve IŞİD'in üstlenmesine izin vermenin daha iyi olacağına karar verdi.

 

İran'ın bölgedeki geleneksel hasmı Suudi Arabistan'ın bütün İran karşıtı radikal grupları, hatta İran dışındaki siyasal muhalefeti, örneğin MEK örgütünü hem maddi hem de manevi olarak desteklediğini belirtmek gerekir. O denli ki, eski Suudi istihbarat şefi Prens Türki el-Faysal, MEK örgütünün 2016 yılında Paris'te yapılan yıllık konferansında Suudi Arabistan'ın bu örgüte ve bütün İran karşıtı gruplara tam destek verdiğini duyurmuştu.

 

Şii İslami bir ülke olarak İran'ın zayıflaması veya hükümet sisteminin değişmesi olasılığı doğrultusunda Suudi Arabistan bu grupları desteklemeye devam edecektir. Suudi Arabistan bir dizi vesileyle İran'ı terörizmi desteklemek ve devrimini başka ülkelere ihraç etmekle ve Arap ülkelerinin iç işlerine karışmakla suçladı. Suudi Savunma Bakanı ve veliaht prensi Muhammed bin Selman, çok yakın zamanda İran'ı bütün bölgeyi kontrol etmeye çalışmakla suçladı ve istikrarsızlık yaratıp savaşı İran toprakları içine taşıma tehdidinde bulundu. Bu esnada Suudilerin iddialarını çürüten İran Savunma Bakanı, Suudi Arabistan'ın İran'la bir savaşa başlaması halinde, kutsal topraklar olan Mekke ve Medine dışında Suudi Arabistan'da hiçbir yerin emniyette olmayacağını söyledi. Tüm bu faktörler dikkate alındığında, Tahran saldırıları aynı zamanda, Ortadoğu'nun İran ve Suudi Arabistan arasında bir askeri mücadele alanı olacağı yönünde bir mesaj mıydı?

 

 

www.medyasafak.net