Kudüslüler bir vatan büyüklüğündeydiler ve zaferlerini kendileri inşa ettiler

Kudüslüler bir vatan büyüklüğündeydiler ve zaferlerini kendileri inşa ettiler
FHKC'li yazar ve gazeteci Rasim Ubeydat kaleme aldı...

 

 

Rasim Ubeydat (FHKC)

 

 

Kudüslülerin gerçekleştirdiği tarihi bir zaferdir. 27 Temmuz 2017 günü Filistin halkının tarihinde ve mücadelesinde özel bir gün ve bir dönüm noktası olarak yerini almıştır. İradesiyle, birliğiyle, azmi ve sebatıyla silahlanmış Kudüs'teki Filistinlinin seccadesini ve namazını ulusun filolarının, uçaklarının ve ordularının -ki bu ordular 1967'de İsrailli işgalcinin önünde 6 günden fazla dayanamamıştı- tümünden daha güçlü bir halk direnişine dönüştürdüğü gündür bu gün.

 

Evet, Kudüslüler Kudüs'te ve Mescidi Aksa'da ablukanın kırılması mücadelesiyle, ona yönelik Siyonist saldırının püskürtülmesi ve başarısızlığa uğratılmasıyla İşgalciye karşı uzun ve sürekli mücadelede üzerine inşa edilecek büyük bir zafer gerçekleştirdiler. Birleşik bir karar, önderlik, hedef ve strateji yoluyla İşgalci ile çatışma ve savaş yönetiminin üstesinden gelebilirsek, İşgalciyi Filistin'de işgal atındaki topraklarımızdan geri durmaya zorlayacak daha büyük zafer ve kazanımlara yol açılabilir. İşgalin süpürülmesi, ortadan kaldırılması ve Mescidi Aksa ile Kudüs'ün kurtarılmasına yönelik nihai hedefimize ulaşabilmek için, güç dengesinde tedrici ve birikimsel değişiklikler yaratacak olan bu zaferin üzerine inşa edebilmemiz gerekir.

 

Halkı ve yığınları harekete geçirmede sergiledikleri beraberlik, sebat, metanet, irade ve yeteneklerinin yanı sıra karşı koymadaki devamlılık, kararlılık ve sebat sayesinde Kudüslüler böylesine büyük bir zafer gerçekleştirirken, titreyen ve ürperti içinde bulunan Arap hükümdarları bu halk hareketinin ne merkezinde ne de oluşumunda yer almadıkları gibi onu engellemek ve başarısızlığa uğratmak isteyen ittifakın bir parçasıydılar. Hatta Arap liderlerin çoğu Netahyahu'ya çözüm için yalvaran süfli aracılara dönüştü; böylece Kudüslü çocuk ve kadınlarının azameti ve sebatı karşısında Arap ve Müslüman liderlerin yanı sıra onların Arap Birliği Örgütü ve Kudüs ismiyle kurulmuş olan İslam İşbirliği Teşkilatı da onlarla birlikte çökmüş oldu. Kudüslülerin ve İçerinin -48 Filistin'indeki halkımızın (ÇN: “İçerinin Filistinlileri” ve “48 Arapları/Filistinlileri” terimleri, İsrail'in 1967'de işgal ettiği Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi dışındaki Filistin topraklarında yaşayan İsrail uyruğuna sahip olan Arapları tanımlayan iki eşanlamlı terimdir.) namaz seccadelerinin etkisi, Arap hükümdarların uçaklarının ve tanklarının etkilerinden çok daha güçlüdür. Çok iyi bildiğimiz gibi bunların füzelerinin ve toplarının kıblesi ve hedefi ne Kudüs ne de Mescidi Aksadır, kapsama alanı dışındadır; Kudüs ve Mescidi Aksa ve desteklenmeleri konusu, bunların ticaretleri, ihaleleri, palavra ve böbürlenmeleri, usulen kınama ve sahte protestoları için istismar edilen konulardır.

 

İşgalciyi Filistin halkıyla olan anlaşmazlığında binlerce kez hesaplamalarını tekrar gözden geçirmek zorunda bırakacak olan bu zaferi sağlayan şey, ne Netanyahu ve ABD Yönetimiyle olan telefon görüşmeleriniz ne de onlarla yaptığınız toplantılardı. Zaferi sağlayan, işgalciyle tüm mahalle, cadde ve sokaklarda çatışan, onun ellerini ateş etmeye hazır silahlarının tetiği üzerine koyan korku ve telaş içerisinde titreyen ve her adımında geriyi kontrol eden asker ve polisini kovalayan Kudüslülerin, alandaki insanların kolları ve yumruklarıydı. Silahsız savunmasız Kudüslülerin gösterdikleri irade, işgalciler için bir kâbus mesabesindeydi.

 

Kudüslülerin tepkilerinin büyüklüğünün yanı sıra kararlılık, sebat ve organizasyondaki yüksek kabiliyetleri, yalnızca işgal ordusunun değil onun her kademedeki yöneticilerinin kafa karışıklığı ve şaşkınlık hali içinde olmalarına yol açtı.

 

Siyasi ve örgütsel koşulların elverişli olmamasına karşın, insan seli Mescidi Aksa'ya doğru aktı. Bu insan seline bir halk tümüyle, tüm bileşenleriyle ve çocuk yaşındakilerden 78-80 yaşındakilere kadar tüm yaş gruplarıyla katıldı. Kudüs'ün cadde ve sokaklarındaki halk kalabalıkları adeta kıyamet gününün geldiğini düşündürüyordu. İnsanlar her sokakta, caddede ve mahallede hızla dışarı çıkıyor, bu kalabalığa rağmen bazı kişiler kitleyi koruyup yönlendirebiliyordu. Kudüs toplumu bağlılığın, beraberliğin, dayanışmanın ve işbirliğinin ve en güzel örneklerini sergiliyordu; toplanan kalabalıklara 24 saat boyunca yemek, su, meyve, meyve suyu ve hatta tatlı dağıtan kişiler görüyordunuz. Kudüslüler tüm Arap ve Müslümanlara sanki şunları söyler gibiydiler: “İrade ve kahramanlık sınavında çöktünüz, keza yardım, destek ve hatta iyi söz söylemede dahi başarısız oldunuz, olayın ve Mescidi Aksa'ya karşı işlenen suçun seviyesine çıkmayan hitap ve konuşmalarınıza kafa karışıklığı ve kekemelik hâkimdi. Liderleriniz konu Arap ülkelerinin imhası ve işgaline gelince birçok zirve için çağrı yaptı, Hz. Muhammed'in (s.a.a) miraca çıktığı yer ve ilk kıbleniz olan Mescidi Aksa'da olanlar ve bölgenin en büyük askeri gücünün acımasız ve barbarca baskılarına maruz kalan ve kalmaya devam eden Kudüs'ün kadınlarının çığlıkları ise sizi harekete geçirmeye yetmedi. Ancak, ordularınızdan ve milyarlarca dolar ödediğiniz silahlarınızdan ürkmeyen İsrail'in Kudüs'ün çocukları ve kadınları karşısında geri adım atması (Lübnan Hizbullahı Lideri) Seyyid Hasan Nasrallah'ın onun hakkında ifade ettiği “bir örümcek ağından daha zayıf olduğu” şeklindeki tanımlamasını doğrulamıştır.

 

Trump'un “imamlığı” arkasındaki hizalanmanız ve onunla ittifakınızın çözülebileceğinden dolayı, sizler Netanyahu ve Hükümetinden daha endişeliydiniz. Arkasında saf tuttuğunuz Trump, köhne ve çürümüş tahtlarınızın korunmasının, halklarınızı denetim altında tutmaya devam edebilmenizin ancak ve ancak işgal devletiyle ilişkileri aleni bir şekilde normalleştirmeniz ve bunu meşrulaştırmanız halinde mümkün olduğuna, İsrail ile anlaşmazlığı gerektiren bir durum olmadığına, bu devletin bölgedeki baş düşmanınız olmadığına, zaten İsrail'in bölgede en güçlü silah sistemlerine sahip olan ve topraklarınızı işgal etmiş ve kutsal mekânlarınızı gasp etmiş bir devlet değil “barışçıl” bir devlet olduğuna, tam tersine düşmanınızın “Mecusi ve Rafızi” İran ve onun Tahran'dan Sana'ya kadar uzanan ittifakı olduğuna sizi inandırmıştı.

 

Ancak, ağır silahlarla donatılmış işgal ordusunun yoğun mevcudiyetinin yanı sıra her türlü vahşi baskı uygulamaları, Kudüslülerin Mescidi Aksa'larına zorla girmelerini ve yeniden açılması daha önce işgalci tarafından reddedilen Hıtta Kapısı'nın zorla açılmasını engelleyemedi. Mescidi Aksa'ya girilmesi, namaz kılınması ve duvarlarına Filistin bayrağının dikilmesi, İşgalci'ye verilen açık bir mesajdı. Bu mesaj, İşgalci'nin Mescidi Aksa'nın kimliğini tahrif etmeye ve bulanıklaştırmaya yönelik tüm çabalarına karşın, onun kimliğinin yalnızca Filistinli, Arap ve Müslüman olduğu ve bunların tarihsel gerçekler olduğu yönündeydi.

 

Esas itibariyle Kudüslülere ait olan bu zaferin, İşgalci ile olan savaş bağlamında daha büyük başarı ve zaferler için bir başlangıç olarak değerlendirilmesi gerekir. Bu savaşla ilgili tüm etkenler varlığını aynen sürdürmekte olup; İşgalci de baskı ve zulmünde halen diretmektedir. Bu nedenle, yönetimde, örgüt ve partilerde, halk ve toplum kuruluş ve faaliyetlerindeki tüm Filistinliler olarak hepimizin, bu halk hareketini Oslo'yu ve bölünmeyi aşmamızı sağlayacak siyasi bir projeye dönüştürmemiz gerekir. Böyle bir siyasi projenin,  bölünmeye son verilmesini ve birliğin yeniden sağlanmasını ihmal etmeksizin, herkesin enerjisini birleştirmesi ve tek bir potada ve mecrada “ergitmesi”ni sağlayacak bir siyasi program temelinde olması gerekir. İşgalci ile olan mücadelemiz ve savaşımızda, İçerideki, 48 Filistin'indeki halkımıza da geniş bir yer verilmeli; Kudüs, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ndeki halkımızı ve ulusal projemizi hedeflediği kadar İçerideki halkımızı da hedeflemelidir. Nitekim başta Vadi Ara ve Üçgen Bölgesindeki (ÇN: İsrail'in 1948 sınırları içindeki orta-kuzey bölgesinde olan, Arap kasaba ve şehirlerinin yoğun olduğu Batı Şeria'ya bitişik coğrafi alan) halkımıza karşı etnik temizlik uygulanarak gasp edilmesine, yanı sıra Batı Şeria'daki büyük Yahudi Yerleşim yerlerinin İşgal Devletince ilhak edilmesine yönelik projeler yeniden ileri sürülmeye başlanmıştır.

 

Sonuç olarak, Kudüs ve Mescidi Aksa konusunda İşgalci ile sürmekte olan savaş uzun erimli olup; irade, kararlılık ve birliğin yanı sıra Filistin Resmi Önderliğinin yardım ve desteğinin Kudüs'e ve Mescidi Aksa'ya yönelik saldırının, çatışmaların ve savaşın gerektirdiği seviyeye yükseltilmesine ihtiyacı vardır. Ayrıca, birlik ve gerekli karar ve iradeye sahip olmaksızın zafer elde edilemez. Grup ve parti çıkarları için kavga edenlerin, Kudüs ve çevresinin tüm bileşenleri ve unsurlarıyla birlik içinde hareket etmesinden ders ve ibret alması gerekir. Yöneticiler bu tarihi fırsatı yakalayabilecekler mi, yoksa bu imtihandan geçemeyip tamamen çökecekler midir?

 

 

Çeviri: Emir Aşnas

 

www.medyasafak.net