E. Nakkaş: Nasrallah'ın doğrudan emri altında, halihazırda mevcut 500 bin deneyimli savaşçı var

E. Nakkaş: Nasrallah'ın doğrudan emri altında, halihazırda mevcut 500 bin deneyimli savaşçı var
Evet, ben şu andan bahsediyorum. Ben “Seyyid Hasan çağrı yapsa ve savaş için bu kadar insan istiyorum derse’’ varsayımından bahsetmiyorum. Şu an, hâlihazırda mevcut ve Seyyid Hasan komutası ile tam ve doğrudan koordine içinde olan oluşumlardan ve 500 bin savaşçıdan söz ediyorum.

 

 

Enis Nakkaş'ın televizyon programlarındaki bölgeye dair analizlerini konu konu ele alarak Medya Şafak'ta yayımlamaya devam ediyoruz. Bir önceki konu Aksa olayları ve Kudüs direnişi idi. Bu haftaki konumuz Hizbullah, İsrail ve Seyyid Nasrallah'ın son konuşmasının analizi.

 

 

Spiker: Sayın Nakkaş, bir önceki programda Arap ulusunun hedeflerinden ve büyüklüğünden bahsettiniz. Evet, Direniş Ekseni var, Suriye de bu Direniş Ekseninde yer alıyor ve bu eksen kazanıyor ama ulus dediniz, bu ulustan ne kaldı?  

 

- Ulus içten darbe yedi. Arap unsurlar kullanıldı. Casus kullanıldı demiyorum. Örgütler, devletler rol aldı. Arap parası ile kanlarımız üzerinde oynandı. Birinci Dünya Savaşı'nda Şerif Hüseyin ve Abdülaziz İngiliz parasını kapıyordu. Dışarıdan finanse ediliyordu. Bugün bizim içerimizden Araplar, ulusun yıkımı ve İsrail'in zaferi için finansman sağlıyor. Bu bizim açımızdan çok açık ve net. Fakat aile içinde, mutfakta sağı solu kırıp döken bir deli varsa bu demek olmuyor ki bütün aile o delinin peşine takılıp delirmelidir. Çünkü dava adamı olan bizleriz. Bilincimiz hala yerinde. Diğer Araplar gibi kavrayışımız ve bilincimiz darbe almadı. Çünkü biz şehitler verdik. Stratejiler çizdik ve bu stratejilerde Direniş Ekseni olarak başarılı olduk. Onlar gibi olmadık ve komplolarına da diz çökmeyeceğiz. Bugün bakın o finansmanı sağlayan Araplara ne olduğunu görün. Ortak cephe kurmuş saldırıyorken bugün birbirlerini boğazlıyorlar. Ekonomik alanda, medyada ve diğer birçok alanda birbirlerini boğazlıyorlar. Biz her zaman birlik çağırıcısı olduk. Fitnelere oynamadık. Her zaman çelişkileri belirledik ve düşmanımızın belli olduğunu, önceliğimizin düşmanımız İsrail ve Amerika olduğunu her zaman söyledik. Düşmanımız dinler arasında, Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında değil, Araplar arasında değil. Kendileri gelip fitne tohumlarını ektiler.

 

Şimdi hedeflerimizden ve düşlerimizden bahsederken bunlar için mutlaka kurban vermemiz gerektiğini unutmamamız gerekiyor. 7 bin yıllık medeniyeti olan Suriye gibi bir devletin geleceğini, 300 bin nüfuslu küçük bir ada olan petrol zengini Katar belirleyecekse bu medeniyet açısından bir felakettir. Bizim zafere inancımız var.

 

Şundan emin olun ki bu içteki çatışmalar, merkezi davamızda bize güç olacak. Açıklayayım, Nasrallah bugün neden “Lübnan ve Suriye'ye saldırırsanız dünyanın birçok yerinden yüz binlerce savaşçı sizinle savaşmaya gelecek'' diyor? Bu iç çatışmaların sonucudur bu. Dünyanın her yerinden getirdikleri mücahitler ve gönüllüler ile bir dinamik var ettiler. Bu dinamik ile kapalı olan kapıları açtılar. Çeçenler, Libyalılar, Tunuslular ve diğer yabancılar Suriye'ye getirilince Hizbullah da Suriye'ye girdi. Hizbullah daha önce Suriye'ye girmemişti. Dolayısıyla bugün büyü, büyücünün aleyhine yön değiştirdi. Üzerine basarak ve rakamı abartmadan söylüyorum ki bugün bölgede Seyyid Hasan Nasrallah'ın emri altında yarım milyon deneyimli savaşçı var.

 

Spiker: Verilen kayıplara rağmen mi?

 

- Evet, ben şu andan bahsediyorum. Ben “Seyyid Hasan çağrı yapsa ve savaş için bu kadar insan istiyorum derse'' varsayımından bahsetmiyorum. Şu an, hâlihazırda mevcut ve Seyyid Hasan komutası ile tam ve doğrudan koordine içinde olan oluşumlardan ve 500 bin savaşçıdan söz ediyorum.

 

- Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasında Direniş'in gücünün 7 kat arttığını dile getirdi. Size göre bu konuşmanın ana başlığı nedir? (Ç.N.: 13 Ağustos 2017 tarihli konuşma)

 

- Ben Seyyid Hasan'ın -bu konuşmada da birkaç defa kullandığı- “sondan başlayacağım'' üslubuna başvuracağım. Bu konuşmanın başlığı şu: Ben, yenilgileri tarihimize gömen zaferler aşamasının lideriyim ve zaferler bizim gerçekliğimiz ve geleceğimizdir. Seyyid Hasan konuşmasında zafere ve 2000'de topraklarımızı özgürleştiren aşamaya gelinen yolda, uğradığımız tarihi noktaları dile getirdi. Seyyid Hasan'ın analiz ettiği gibi bu zafer ve özgürlük stratejik bir sonuç doğurdu: Büyük İsrail projesinin sona ermesi. Bu zaferden sonra çok açık ve net olarak ortaya çıktı ki İsrail bir daha Arap toprağı işgal edemez.

 

2006 zaferi ise ikinci adımdı. İsrail bu noktadan sonra şartlarını dayatamaz oldu. Bu ordu artık bölgede ne Batının çıkarlarını kollayan ne de İsrail işgal devletinin siyasi ve askeri hedeflerini gerçekleştirebilen bir araç olamazdı, çünkü kendi itiraflarında başarısızlıklarını kabul ettiler. Bunun en büyük delili ise 2006'daki savaşta yok etmeyi hedefledikleri Hizbullah'ın, bugün giderek güçlendiğini itiraf etmeleridir.

 

İsrail alternatif yol olarak, bugün stratejik denklemde ABD ve İsrail'in çıkar ortakları diyebileceğimiz tekfirciler aracılığıyla bölgeyi harabeye çevirmek istedi. Bu projeyi de aynı zamanda yenilgiye uğrattık. Bu proje Irak ve Suriye'de gömülmek üzere. Seyyid Hasan'ın dediği gibi “Biz zaferlerin liderleriyiz”. Konuşmanın sonlarında dikkat çeken şöyle bir vurgusu vardı: Beni filan veya falan kişi ilgilendirmiyor, beni ilgilendiren düşmanım İsrail'dir. Seyyid Hasan diğer cephede yer alan, hatta bizimle savaşanları destekleyen ama aynı zamanda da bizim ulustan, ümmetten, dinimizden ve kanımızdan olan -ister Lübnan'da ister başka yerde olsun- insanlara bir çağrı yaptı: Size bir nasihat vereyim, bu hatalı öngörülerinizi terk edin. Beni ne sizden nüfuzumu arttıracak şeyleri almak ne de sizinle hesaplaşmak ilgilendiriyor.

 

Bu çağrı, halkını birleştirmek isteyen ve galip gelmiş liderliğin zirvesidir. Bu lider, yolda kalan ve geri dönmek isteyenlere kapıları açıyor. Ret kapısını kapatarak nasihat kapısını açıyor. Fakat Lübnan'daki ihtilaf, stratejik değerlendirme farklılığından veya siyasi görüş farklılıklarından kaynaklanmıyor artık. Hatta mezhebi farklılıkların da artık önemi kalmadı. Her şey açığa çıkmış durumda. Çünkü bugün bölgede bakıyorsunuz Şiiler de kendi aralarında kavgaya tutuşabiliyor Sünniler de. Bugün ihtilaflarımız Amerika, İsrail ve Arap gericiliğinin siyaseti, stratejisi ile hareket etmek isteyenler ile özgürlük isteyenler arasında sürüyor. Bugün Lübnan'da, ilişki çeşitleri farklı olan ama birbirine benzer pozisyonda olan iki ekip var. Bazıları kişisel çıkar merkezli bakıyor ve buna göre bir siyasi pozisyon belirliyor. Bazıları da dış güçlerle direkt irtibat halinde bir pozisyonda yer alıyor. Bu bazıları vekil veya bakan olsa da, siyaset sahnesinde yer alsa da bu direkt irtibat hali sürüyor. Lübnan tarihine bakarsanız buna dair birçok şebekenin açığa çıkartıldığını göreceksiniz. Gazetecilerden ordu subaylarına, vekillerden akil adamlara kadar birçok alanda pek çok şahsiyet dış ve düşman güçlere çalışıyordu.

 

Lübnan Direnişinin zekice hareket ettiğini görüyoruz. Lübnanlı-Lübnanlı problemi yaratmıyor. Bu şahsiyetlere nasihatler veriyor. Bu şahsiyetlere “irtibatlarınıza ve düşmana hizmetlerinize rağmen hiçbir şeyi temsil etmiyorsunuz'' diyor. Lübnan'da kuşatılmak istenen ise bir temsiliyeti olan ve bu temsiliyetin ötesinde Ortadoğu haritalarını çizen Direniştir. Düşmanın da dostun da itiraf ettiği gibi bölgenin geleceğini belirleyendir Direniş. Sonuç olarak karşı cephede düşmana çalışanların terazide hiçbir ağırlıkları olmadığını görüyor ve bunlara hesaplarını gözden geçirme nasihati veriyoruz.

 

- Seyyid Hasan ayrıca dikkatli ve sakin bir tavırla Dimona nükleer santralini hatırlattı. Dimona santralinin amonyak tesislerinden daha büyük tehlike yaratacağını vurguladı. Siz bu mesajı nasıl okuyorsunuz? (Ç.N.: İsrail, Hizbullah'ın tehditlerinden sonra amonyak tesislerini kapatmış ve amonyak tesisi şirketleri milyonlarca dolar zarara uğramıştı.)

 

- Seyyid Hasan diğer bir cümlede, daha önceki tehditleri, füze menzillerini ve sayılarını hatırlatıp tekrarlamak istemiyorum dedi. Lakin sanki sonucu da biliniyormuş gibi, amonyak meselesinde başınıza gelen Dimona'da da başınıza gelecek, dedi. Ben bunu hatırlatıp tekrar tehdit etmiyorum çünkü daha önce tehdit etmiştik, diyerek devam etti. Seyyid Hasan'ın bahsetmediği bir mesele var. Seyyid'in konuşmasından bir saat önce taze bir haber vardı. İsrail istihbarat başkanı Kohen'in demeci basına düştü. Kohen ‘'Bugün, şimdiye kadarki en kötü durumdayız ve ABD'nin bunu idrak etmesi gerek'' dedi. Çünkü bölgede, İran ve Hizbullah'ı destekleyen ve dünyanın birçok ülkesinden gelen güçler var. Bu güçler İran ve Hizbullah ile birlikte bize karşı savaşmaya geliyorlar. Bu açıklamayı da Seyyid Hasan'ın bir önceki konuşmasına binaen yapıyor. Seyyid Hasan bir önceki konuşmasında “Afganistan'dan, İran'dan, Irak'tan, Yemen'den ve birçok ülkeden size doğru, sizinle savaşmaya geliyorlar'' demişti. Seyyid'in bu mesajını ben teraziye şu şekilde yerleştiriyorum: Tesadüfi olsa gerek, ben de bu aralar tarihi belgeleri ve notlarımı incelemekle meşgulüm. Arap tarihinde hiç kimse, 2006'da bulunduğumuz pozisyonda bulunmamış. Demek istediğim 2006'da dünya, St. Petersburg'da bize karşı birleşti. Çin'den Rusya'ya, Avrupa'dan Amerika Birleşik Devletlerine, medyası ile birlikte Arap coğrafyasından geniş bir kesim Direniş karşıtıydı ve Direnişe şartlar dayatıyordu. Savaştan önce Seyyid Hasan'ın sözleri şu şekilde cisimleşti: Bütün dünya bir araya gelse de Direnişe şartlarını dayatamayacak. Ayrıca 2006 Savaşında, Ekim Savaşında olduğu gibi ümmetimiz bir olup, birleşip savaşmamıştı. Ekim Savaşında Mısır ve Suriye cephesinin gerisinde Libya güçleri, Cezayirliler, Irak kuvvetleri ve Yemen'den destek vardı. 2006'da ise biz Direniş olarak, gizlice verilen Suriye desteğiyle tek başımıza savaşıyorduk. Bu zaferin ne kadar büyük olduğunu buradan anlayabilirsiniz.

 

Bugün İsrail karşısındaki fotoğraf ne? 2006'da yok edilmesi gereken bir Direniş vardı İsrail açısından. Bu Direniş yok edilemedi aksine gücü arttı. Ümmeti zayıflatmak ve Filistin'i unutturmak için var ettiğimiz iç savaş fitnesi ise İran, Hizbullah, Irak ve Suriye'nin kararlı direnişi ile karşılaştı. Nihayetinde hedefleri Filistin olan yüzbinlerce savaşçı bölgeye geldi. Ben bugün Direniş'in lideri Seyyid Hasan'ın emrine tabi ve tek bayrak altında hedefleri Filsitin'i özgürleştirmek olan yarım milyon savaşçının olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyorum. Kohen'in bugün dile getirdiği ve endişelendiği denklem budur. Seyyid'in bugün bahsetmek istemediği bir mesele daha var. Seyyid Hasan belki bu konuyu gelecekte dile getirecektir. Bugün ABD, İsrail servisleri ve Siyonist yönetimin ana hedefi, Filistin'i özgürleştirerek bölgeye güneş gibi doğacak olan Direniş'in yayılmasını engellemektir. Bugün bölgede Direniş'in kararlı duruşu sayesinde stratejik değişimler gerçekleşiyor. Gazze bugün sıfır noktasına ve seçimlerden öncesine geri dönüyor. Biz tabii Hamas'ın o seçimlere, yönetime, bakanlıklara ve diğer benzer meselelere bulaşmasını istemezdik. Gazze ve Filistin bugün işgal altında. Dolayısıyla Direniş mantığı dışındaki şeyler, seçimler, hükümetler vb meseleler yarar getirmez. Bugün Direniş mantığı, zafer elde etmek üzere Gazze'ye geri dönüyor. İsrail yönetimi telaş içinde. Direniş mantığı Filistin'e kendini dayatıyor. Bu da Direniş'in Arsel'de, Irak'ta, Suriye'de ve diğer bölgelerdeki kararlı duruşunun sayesindedir.

 

- Lübnan'daki bazı siyasi kesimlerin projeleri ve sırtlarını dayadıkları yerler çok net ve belli. Geçmişte birçok defa ve 2006 Savaşında komplolara dahil oldular. Buna rağmen yeni sayfalar açıldı. Bugün Direnişin lideri sadece bir umuttan mı bahsediyor? Direnişin lideri ulusal bir sesleniş ile kapsayıcı bir konuşma yaparak “Direniş Lübnan'da siyasi çıkar peşinde değil'' diyerek tüm Lübnanlıları, politikalarını Lübnan'ın çıkarı için tahkim etmeye çağırıyor.

 

- Ben şahsi olarak Seyyid'in sözlerini alıp birilerini ikna etmeye gitmem. Ama bu sözleri alıp bir kısım Lübnanlı vatandaşlara, vatanımızdaki ortaklarımıza götürürüm. Siyasi kesimi ve bazen bu siyasi tabakanın peşine takılabilecek halkımızı birbirinden ayırırım. Ben buradan medyamıza, örgütlerimize, siyasi şahsiyetlere ve bizimle hareket eden herkese şunu söylemek istiyorum: Lübnan'daki bu devrik siyasi şahıslara cevap vererek ve tartışmaya girerek vakit kaybetmeyelim.

 

- Kestiğim için kusura bakmayın ama Lübnan'da bu siyasi şahısların sokağı var, kitleleri var. Partileri var.

 

- Doğru ve ne dediğinizi anlıyorum. Bunu dile getiriyordum. Bu mesele ile ilgili konuşurken, meselenin nasıl idare edileceğine dair ilk gençliğimden bugüne gelen deneyimle ve uzmanlıkla konuşuyorum. Liderler bir süreliğine kitlelerini kandırabilir. Bir süreliğine kitlelerini yanlış yöne sevk edebilir. Fakat bu kitle ve sokakların, komplolar açığa çıktıktan ve biz zaferler elde etikten sonra aynı mantık ile hareket etmesi mümkün değil. Biz de bazen “Bu sokak şunun babasının malıdır'' düşüncesine teslimiyet halindeyiz. Medyada görüyoruz. Filan kişi falan taifenin lideridir deniliyor. Biz kendi medyamız aracılığıyla onu falan taifenin veya sokağın lideri yapıyoruz. Şiddetle eleştirmemize rağmen, onu devireceğimize onu lider yapıyoruz. Ciddi bir fark var. Bizim buna odaklanmamız gerekiyor. Buna dair deneyimlerimiz var. Maalesef medyamız birçok alanda daha çok bu siyasi şahıslara cevap vermeye odaklanıyor ve sokağı unutuyor. Bu sokak bizim kardeşlerimizin sokağı. Onlar bizden, onları kazanmak kaçınılmaz hedeflerimizdendir. Mesela geçmişte tüfeklerini başkalarına yönlendirseler de ben Bab Tabbana'da İsrail'e düşman olmayan bir kimse olduğunu düşünmüyorum. Bunlar kardeşlerimiz. Trablus bizim, Akkar bizim. Bir süreliğine şu veya bu siyasi şahsiyet ile hareket etmiş olsalar da bu şahsiyetlerin siyasi iflasları, ahlaki iflasları ve irtibatları aleni bir şekilde ortaya çıktı. Bu şahıslara cevap vermekle vakit kaybetmeyelim. Bu benden medyaya ve siyasette yer alanlara bir çağrıdır, bir sesleniştir.

 

Bugün açık bir şekilde Lübnan ordusunun, nereden olursa olsun silahlandırılmasını engelleyen siyasi kararı verenlere büyük ihanet suçlaması yapılabilir. Çünkü Lübnan ordusunun düşmanımız İsrail'e destek veren Batılılar, Suudi Arabistan Krallığı ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından silahlandırılması mantık dışıdır. Dost düşman herkes biliyor ki bu cephe İsrail'in arkasındaki cephedir. Lübnan Ordusunun güçlenmesini istiyorsanız bu örtünün altından çıkmalısınız. Bugün Direnişi silahlandırdığı gibi Lübnan ordusunu silahlandırmaya hazır büyük devletler var. Direnişe silah veremeyecek olsa bile Lübnan Ordusunun talebi doğrultusunda silahlandırmaya hazır devletler var. Bu şekilde Lübnan Ordusu, Direnişin yaptığı gibi topraklarımızı koruyabilir. Lübnan ordusunun silahlandırılmasını sadece ABD elçiliğindeki askeri ataşe onayı ile sınırlayan siyasi kararı verenler çok açık ve net bir şekilde söylüyorum ki vatan hainidirler.

 

 

Çeviri: Hasan Sivri

 

 

www.medyasafak.net