"Amerika, İran’a Savaş İçin Düğmeye Basıyor"

"Amerika, İran’a Savaş İçin Düğmeye Basıyor"
"Birlikte ele alındığında Suriye’deki savaşın tırmanması; İran’a karşı savaş nedeni uydurulması, Körfez ülkelerinin düşmanlıklarının dozajını artırması, tesadüflerin kötü bir şekilde ardarda gelmesinin de ötesinde bir durum olduğunu gösteriyor. Bu bir savaş planı."
Amerika, İran’a Savaş İçin Düğmeye Basıyor

Finian Cunningham

 

Global Research

 

Suriye’ye karşı örtülü savaş, İran’a yönelik Amerikan saldırısının ayrılmaz bir parçası

Amerika’nın petrol zengini Ortadoğu ve Orta Asya’da tam spektrumlu bir egemenlik sağlamak için yaptığı savaş planları, bu hafta, üç dikkat çekici ve birbiriyle ilişkili gelişmeyle birlikte ivme kazandı.

Ülkelerde meydana gelen olayları, birbirinden bağımsız ögeler olarak görmeyi bir yana bırakalım. Suriye, İran ve Körfez monarşileri, Amerika’nın siyasi, ekonomik ve askeri gücünü bölgenin her yayına ve daha da ötesine yaymayı amaçlayan ABD’nin Ortadoğu’daki savaş planında birbiriyle sıkı sıkıya bağlıdır. Sonuçlar bugün ortaya çıkmıştır ancak, ABD’nin Irak, Afganistan, Lübnan ve Libya’daki fetih çabalarıyla sürekli bir bütünlük içindedir. 

Her şeyden önce, bu hafta sözüm ona Kofi Annan Barış Planı bütünüyle ölü doğdu. Son dört haftada ABD önderliğindeki yabancı güçler,  bu sözde barış planının başarısız olması için elinden geleni yaptı. Hükümetlerden medyaya kadar bütün Batılı güçler, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed’i ısrarla ateşkese uymamakla suçlayarak yerlerde süründürürken, aynı güçlerin, muhalif paralı askerlerin, herhangi bir ön uyarı yapmadan düzenledikleri bombalı araçlarla saldırmak dâhil bütün terör eylemlerini desteklediğini görüyoruz.

ABD yetkilileri Annan ateşkes planının sona erdiğini deklare etmedi, ancak pratikteki eylemleri, amaçlananları kâfi miktarda anlatıyor. Çok daha güçlü silahların Suriyeli sözde direnişçilere akın akın gittiği haberlerde yer alıyor. Esed rejimini devirmeye çalışan muhalefetin paralı askerleri, Libya, Irak ve Suudi Arabistan’dan gelen yabancı cihadi unsurlar. 12 Nisan ateşkesinden önceki haftalarda Suriye hükümet güçleri, bu silahlı gruplara karşı üstünlük sağlayarak onları Humus kentindeki kalelerinden çıkarmayı başarmak üzereydi. Batılı hükümetler ve medya tarafından sıkı bir şekilde ve tek taraflı olarak uygulanan ateşkese yönelik eleştiriler altında silahlı muhalif gruplar, içine düştükleri durumdan kurtulmak ve yeniden organize olmak için ateşkesle ilgili uygulanan ertelemenin avantajını kullanmış görünüyorlar. Başkent Şam’da 10 Mayıs’ta meydana gelen iki devasa bomba yüklü aracın patlaması sonucunda 55 kişi hayatını kaybetti, 400 kişi de yaralandı. Patlamalar, o kadar güçlüydü ki yolda iki büyük çukur açtı.

Bu hafta dış destekli lejyonerler, Humus yakınlarındaki Rastan kentinde Suriye ordusu üyesi 23 kişiyi katletti. Ölenler arasında sivillerin ve güvenlik güçlerinin sayısının fazla olması, lejyonerlerin ellerinde bulunan silahların ateş gücünün ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor.

Washington Post gazetesine göre Körfez monarşileri, özellikle de Suudi Arabistan ve Katar, yeni silah nakliyatlarını finanse ediyor. Savaş için toplanan 100 milyon dolar, ABD destekli Arap otokratları tarafından İstanbul’da Nisan ayı başlarında yapılan Suriye dostları buluşmasında taahhüt edilmişti. Resmi olarak Obama yönetimi, Suriyeli silahlı gruplara sadece öldürücü olmayan silahları temin ettikleri şeklindeki ahlaksız hikâyeyi anlatmayı sürdürüyor. Ancak aynı Amerika, şimdi de Suriye’ye akan silahların mevzilenmesi ve dağıtımının takibinde son derece kritik bir rol üsleniyor.

“İsyancı askerlerle ABD’nin sağladığı ilişki ve Körfez ülkeleriyle yaptığı bilgi paylaşımı, Suriye krizine siyasi çözüm bulmak için umutların tükendiği bir sırada Obama yönetiminin politikalarındaki değişikliğe işaret ediyor.” Washington Post gazetesinin bildirdiğine göre “birçok yetkili, şimdi büyük bir askeri meydan okumanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyor.”

Suriye’ye yönelik ABD’nin başını çektiği yoğunlaştırılmış saldırı, sadece Esed yönetimini alaşağı etmeyi amaçlamıyor. Bu aynı zamanda, Washington’un “Teröre karşı savaş” ve “Himaye yükümlülüğü” türünden bahanelerle bölgedeki emperyal hâkimiyetini uzun vadede pekiştirecek planın olmazsa olmaz bir parçasıdır. Bu yüzden bu hafta gerçekleşeceği düşünülen iki önemli gelişme, daha çok önem taşımaktadır. Batılı medyada İran’ın nükleer denemeler için bir patlama dairesi oluşturduğu yönündeki iddiaları, Tahran hükümetine yönelik suçlamalarda İran’ın haydutluğu ve canavarlığıyla ilgili imajı yeniden hortlatmayı amaçlıyor. İran’ın nükleer silahlanması ile ilgili olarak yapılan en son suçlama, P5+1’le yapılacak olan müzakerelerin ikinci raundunda gündemin en üst sıralarında yer alıyor. Zira Amerika’nın başı çektiği Batılı güçler, sivil nükleer faaliyette bulunma hakkıyla ilgili olarak Tahran’ı yıldırmak için bu müzakereleri gönülsüzce kullanmışlardır.

Tabii ki  -Batılı güçler ve onların hizmetçisi medya tarafından pejoratif bir tonla söylenen- “nükleer emeller”in, Batılıların emperyalist emelleri karşısında eğilip bükülmeyen birine göre, Tahran’da  bir rejim değişikliğini yönetmek için beslenen gerçek emellerle çok az ilgisi bulunmakta. Akılsız Batı medyasının son yıllarda Suriye’deki olaylara ilişkin haber faaliyeti,  boşuna onları demokratik haklar arayan kitlelerin kahramanlıklar yarattığı Arap Baharı’nın bir parçası gibi resmetmeye çalıştı. Gerçekte, Batılı güçler ve onların Arap, Türk ve İsrailli vekilleri, insan hakları ve demokrasiyi göz ardı ederek bu ülkedeki şiddeti alevlendirmektedir. Amaçları Şam’da ve onun bölgesel müttefiki Tahran’da kendi istedikleri türden bir rejim değişikliğini acilen hayata geçirmektir.

ABD önderliğinde yürütülen gizli savaş, İran’a karşı yürütülen örtülü savaşın ayrılmaz bir parçasıdır. Bu ülkeye ağır silahlar bir büyük sel gibi akması sinyali verilmekle, Suriye’deki bu örtülü savaş ve doğal olarak İran’a yönelik kademeli bir savaş için düğmeye basılmış oldu.

İran’ın nükleer silahlarını test etmesine ilişkin temelsiz ve saçma iddialarla P5+1 müzakerelerini, daha hayata geçirilmeden zehirlemek,  saldırıların dozajının artırılacağının bir işaretidir.

Son olarak, petrol bakımından zengin olan bölgede Amerika’nın üstünlük kurma emelleriyle ilgili bu haftaki üçüncü gelişme, Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Katar, BAE ve Umman da dâhil olmak üzere ABD destekli Körfez monarşileri arasında siyasi ve askeri planda daha yakın bir birlik kurma planlarının maskesinin düşmesiydi. Bu otokratik Sünni rejimler, Washington’un vesayeti altında son yıllarda İran’a karşı giderek artan düşmanlık besliyorlar.

Bu tür bir tarafgir suçlamaya yönelik desteğe ilişkin en ufak bir kanıt sunmaksızın provokatif bir şekilde Körfez Birliği planları “İran tehdidi” üzerinde yoğunlaşıyor. Belirgin bir şekilde İran, düşman Sünni Blok’la ilgili geliştirilen önerilere itiraz ettiğinde Fars Körfezi’ndeki komşuları tarafından biraz koreografisi yapılmış bir çatışma gibi kulağa gelen “egemenliklerinin açıkça ihlali” şeklinde ateşli bir vaveylayla karşılaşıyor.

Daha sıkı bir Körfez İşbirliği düşüncesi, Mart ayında Suriyeli lejyonerleri finanse etmek için düzenlenen Suriye dostları buluşmasına giderken uğradığı Suudi başkenti Riyad’ı ziyaret ettiğinde de ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton tarafından gündeme getirilmişti. Riyad’da Körfez diktatörleriyle gerçekleştirdiği buluşmanın gündemi, Fars Körfezi şeyhliklerine ortak bir füze sistemi kurulmasıydı.

Birlikte ele alındığında Suriye’deki savaşın tırmanması; İran’a karşı savaş nedeni uydurulması, Körfez ülkelerinin düşmanlıklarının dozajını artırması, tesadüflerin kötü bir şekilde ardarda gelmesinin de ötesinde bir durum olduğunu gösteriyor. Bu bir savaş planı.

 medyasafak