Lübnanlı gazeteci Ali Murad ile Suudi muhalefet hareketini, Körfez ve Yemen'i konuştuk

Lübnanlı gazeteci Ali Murad ile Suudi muhalefet hareketini, Körfez ve Yemen'i konuştuk
Hasan Sivri, Lübnanlı gazeteci ve Körfez uzmanı Ali Murad ile Suudi Arabistan’daki 15 Eylül Hareketini, Suud-Katar krizini ve Yemen'i konuştu.

 

 

 

- Hasan Sivri: Suud-Katar krizinin geldiği noktayı konuşmadan önce Arabistan'da sosyal medyada başlayan 15 Eylül Hareketinin ne olduğunu sormakla başlayalım. Kendine “hareket'' diyen kampanya Cuma gecesi sokağa çıkacaktı. Dış dünyada pek duyulmayan bu hareketi biraz anlatır mısınız?

 

- Ali Murad: 15 Eylül hareketliliği için twitter'da yaklaşık 1 buçuk ay önce çağrılar yapıldı. Bu hareketliliğin bir temeli de var. Körfez krizinden önce Ramazan'ın 7. günü için bir çağrı vardı. Ardından Ramazan ayının 15. gününe ertelendi. Bu süre içerisinde Körfez krizi patlak verdi ve hareket için yapılan davetler ve çağrılar boşa gitti. Yaklaşık 45 gün önce sokağa çıkılması ve fikirlerin ifade edilmesi için tekrar çağrılar yapıldı. Hareketin talebi çok. Tabii bu çağrıyı üstlenen herhangi bir taraf da yok. İnternet üzerinde çağrılar vardı ve halk arasında bir yankı buldu. Özellikle de genç kesimler içerisinde. Tabii en fazla etkiyi Londra'da yaşayan muhalif twitter kullanıcısı Ghanem el-Duvseri yaptı. Ghanem el-Duvseri'nin aynı zamanda Youtube üzerinden günlük yayın yaptığı bir programı var. Suudiler içerisinde geniş kesimlerce takip ediliyor. Arap dünyasında da takipçileri çok.

 

15 Eylül hareketinin taleplerinin toplumsal talepler olduğunu söyleyelim. Öncelikler arasında konut temini var. Gençlerin bu konuda talepleri var. Arabistan'da bu konuda bir kriz mevcut. Evlilik çağına gelmiş, evlenecek ama ev temin bulamayan gençlerin bu konuda talebi var. Bu mevzu ile bazı araştırmalar var. Çalışmalar bu gençlerin sayısının hayli yüksek olduğunu söylüyor. Bu gençler maaşlarını bankalara rehin olarak bağlıyor. Bankalar da yüksek faizlerle gençleri soyuyor. Sosyal medyada dikkat ederseniz gençlerin en çok bu konuda talebi olduğunu görürsünüz. Suudi Arabistan'da yerleşim yeri olabilecek geniş sahalar ve araziler Emirlerin elindedir. Bu mesele gençler arasında eskiden beri bir kriz konusudur.

 

İşsizlik oranları da çok yüksek. Özellikle üniversite mezunu öğrenciler arasında işsizlik yüksek seviyelerde. Kadınlara özgürlük ve kadına yönelik adaletsizliğin sona erdirilmesi talebi de dillendiriliyor. Suudi devletin bütün kurumlarına yayılmış olan yolsuzluk bir diğer rahatsızlık konusu. Özellikle twitter'dan gözlemlediğimiz kadarıyla bazı kesimler Suudi ailesinin yönetimden gitmesini talep ediyor. Yönetimin devrilmesi talebini dillendiren de vardı. Tabii Arap devletlerinin iç işlerine karışılmasına karşı çıkan ve bu yönde dillendirilen talepler de vardı. Öncelikli olarak yönetimin Suudi Arabistan'ın iç işlere önem vermesi ve politikasını değiştirmesi isteniyor. Bu hareketi esas olarak Suudi Arabistan vatandaşlarının hayat şartlarının iyileştirilmesine dönük talepleri olan bir akım olarak okuyabiliriz. 

 

- İhvancıların rolü nedir bu hareket içerisinde? Biliyoruz ki Katar ile Suud krizinden sonra iki Körfez ülkesi bazı hamlelerde bulunuyor.

 

- İhvan'ın rolüne gelecek olursak, hareket çağrıları ortaya çıktığında İhvan kitlesine etkileriyle bilinen bazı Suudi şahsiyetler desteklerini ilan ettiler, lakin Körfez'deki Müslüman Kardeşler örgütünün, özellikle Suudi Arabistan içindeki uzantısının, bu hareketin arkasında duran esas taraflardan biri olduğunu söyleyemeyiz. Birkaç gün önce İhvan saflarına yönelik gerçekleştirilen tutuklama hamlesi halkın öfkesinin tutuşmasını kolaylaştırabilirdi ancak bu da olmadı.

 

Tutuklama hamlesinin hedefinde Müslüman Kardeşler örgütünden olarak bilinen isimler vardı. Bunların başında Şeyh Selman al-Awda ve Awad al-Karne vardı. Bu iki şahsın Suudi Arabistan'da Suud ailesine muhalefet tarihinde yerleri vardır.  90'ların başında intifadaya benzer bir hareket vardı. Buna “Suudi toprağında Amerikan kuvvetlerini reddeden ayaklanma'' ismi verilmişti. Ardından 1994 yılında Şeyh Selman al-Awda'nın liderliğinde Bureyda ayaklanması gerçekleşti.

 

Bana göre bu iki Şeyh veliaht Muhammed Bin Selman tarafından verilen talimat ile tutuklandı. Çünkü bu iki şeyhin Suudi Arabistan'ın geniş kesimlerine çok açık etkisi var. Özellikle genç kesimler üzerinde. Seyh Selman al-Awda twitter'da 9 milyon takipçisi olan biri. Bu tutuklamalarının harekete yoğunluk vermesi tasavvur ediliyordu lakin bu gece (Ç.N: 15 Eylül gecesi) gözlemleme fırsatı bulduğum birçok faktör söz konusu oldu. Bu faktörler büyük kitlelerin sokağa çıkışını engelledi. Sonuç olarak hareketin arkasındaki gücün Müslüman Kardeşler olmadığını söyleyebiliriz. İhvan onayladı ama esas kitle İhvancı değildi. İhvan'ın yoğunluğa etki etmesini öngörüyorduk ama bu öngörülerimiz doğru çıkmadı.

 

Suudi rejimi Katar'ı suçluyor. Kraliyet Divan müsteşarı direkt Katar'ı suçlayarak özellikle, “Hamadeyn Örgütü'' (Ç.N: Anlamı: İki Hamad) diye bilinen Hamad Bin Casem ve Hamad Bin Khalifa'nın ismini verdi. Bu iki isim bu hareketi desteklemekle itham ediliyorlar. Şu ana kadar bu ithamları doğrulayacak herhangi bir işaret görmedik.

 

- Amerikalılar ne diyor? ABD'nin bu mevzuda aldığı pozisyon nedir?

 

- Son günlerde Amerikalıların bu hareket ile ilgili bir yorumunu görmedim. Bu çağrı twitter'dan yapılsa da daha çok Suud içinde duyuluyordu ve Arap dünyası bu hareketi son birkaç gün içerisinde konuşmaya başladı. Amerikalıların bu konu hakkında konuşacaklarını sanmıyorum. Çünkü bu konu hakkında bir yorum yaptıkları anda müttefikleri Suudilerin bir kriz içinde olduğu mesajını vermiş olacaklar. Bu aşamada bu mevzuya önem verilmemesi Amerikan-Suudi ortak çıkarınadır. Amerikalıların ilgilendikleri, iktidardaki Kraliyet ailesinin istikrarıdır.

 

Washington'daki lobi faaliyetlerine baktığımızda Suudilerin etkili 23 şirket ile çalıştıklarını görüyoruz. Bu şirketlerin başında da Kongre eski üyeleri veya Trump'a yakın şahsiyetler var. Bu şirketler Suudilerin fotoğrafını dış dünyada ve özellikle ABD içerisinde iyileştirmeye yönelik çalışmalar içerisinde. İki gün önce de buna dair bir gelişme duyuldu. Suudiler, Avrupa ve Asya hedefte olmak üzere bir kampanya başlatarak Washington'dakilere benzer şirketlerle ilişki içerisine giriyor.

 

Hareket ile haberlerin dış dünyaya ulaşması Suudilerin çıkarına değil. Ellerinden geldiğince mevzunun üzerini kapatmaya çalışacaklar. Amerikalılar bu konuda Suudilere yardım edeceklerdir. Herhangi büyük bir Amerikan medya kurumunun bu hareket ile ilgili konuştuğunu görmedim. İleride konuşabilirler tabii. ABD'nin Kraliyet ailesini desteklediğini biliyoruz. Şimdi ilgilendikleri ise veliaht Muhammed Bin Selman'ın yönetimi iyice ele alması mevzusudur.

 

- Peki 15 Eylül hareketi başarılı oldu mu?

 

- Riyad polisinden sızan bir belgede tüm Suudi güvenli yetkililerine o gün tetikte olmaları ve sokağa çıkmaları talimatı verilmişti. Normal polislerden trafik polislerine kadar güvenlik ile ilgili her görevlinin sokakta olması istenmişti.  Ghanem el-Duvseri sokaklardan bazı gizli şahıslardan ulaşan videoları yayınladı. Videolarda Riyad, Cidde ve Dammam gibi büyük kentlerde arabaların içinden çekilen videolarda 50-100 metrede bir polis kontrol noktası oluşturulduğu görülüyordu. Tüm güvenlik yetkilileri sokaktaydı. Bu bir anlamda hareket açısından zafer olarak görülebilir. Sokaklara çıkan gösterici görmesek bile zafer olarak görüldü. Bu durum, rejimin herhangi bir toplumsal hareketlenmeden veya gösteriden ne kadar korktuğunu gösteriyor. Muhammed Bin Selman'ın çok korktuğunu ve herhangi bir halk hareketinin karşısında duramayacağını gösteriyor. Bu aynı zamanda gelecek aşamayı da tesis edecek. Ghanem el-Duvseri ve diğer isimler bugünün ilk adım olduğunu söylediler.

 

- Birkaç gün önce Katar muhalefeti Londra'da toplandı. Aralarında bazı emekli diplomatlar ve İsrailli emekli bir general vardı. Eşzamanlı olarak Suudi Arabistan'da 15 Eylül hareketi başladı. Bunların birbiri ile alakası var mı? Ve sizce Körfez Baharı başladı diyebilir miyiz?

 

- Körfez krizinin, Katar ve Suudilerin birbirlerini her düzeyde siyasi, toplumsal ve diplomatik alanlarda hedef almasında büyük etkisi var. Fakat 15 Eylül hareketinin bir geçmişi var. Krizden önce buna dair yapılan çağrılar vardı. Suudi Arabistan içlerinde barışçıl gösteriler için çağrılar vardı. Katar'da ise durum daha farklı. Katar'da pratikte Katar muhalefeti diye bir şey yok. Bir elin parmağını geçemeyecek bazı şahsiyetler var ülkeden ayrılıp muhalefet safında görünen ama Suudilerin yaşadıklarına benzer sebepler yüzünden ülkeden ayrılmış değiller. Arabistan'da ise muhalefetten ve devletin değişik pozisyonlarından birçok insan saflarını değiştirdi. Bakanlık yapan ve orduda görev alan bazı isimler de ülkeden ayrılıp dışarıda muhalefet çalışmalarına girdi. Suudi Arabistan'ın birçok bölgesinden bahsediyorum. Riyad'tan, Krallığın güneyinden ve Hicaz bölgelerinden. Bir kısmının başlarında eski petrol bakanı Ahmet Zaki al-Yamani var. Bu isim ve çocukları dışarıda ve muhalifler olarak çalışıyorlar. Kuzey bölgesinde, Kasim bölgesi, zamanında Raşid Emirliğinin lideri olan Talal Raşid'in torunları da muhalif.

 

Suudi Arabistan için konuşacaksak dışarıda olan geniş muhalif bir kesim var. Katar'ın muhalefeti ise -özel sebeplerden dolayı- Katar dışına kaçan El-Heyl'in sözcülüğünü yaptığı bazı şahsiyetlerden oluşuyor. Körfez krizinden sonra Suudiler El-Heyl ile yakınlaştı. Katar muhalefetinin konferansı ise başarısız idi. Birkaç sebebi var bunun. Birincisi konferansta İsrailli bir katılımcı vardı. Emekli İsrailli bir general konuşmacıydı. Ben de konferansı izledim. İngiliz bir akademisyen de vardı. Terörizm ile ilgili konuşulurken İngiliz katılımcı Suudi rejiminin de terörizme bulaştığını söyledi. Katar rejiminin teröre destek verdiği konuşulurken İngiliz katılımcı Suud rejiminin de dolaylı yollardan destek verdiğini anlattı. Bu konferans ise Suudilerin Al-Arabiya televizyonundan canlı veriliyordu. Suudiler açısından rezaletti bu.

 

Suudiler iç meselelerden kaçma yolunu bulmuş. Arabistan'da her meseleyi Körfez krizine bağlayan bir rejim söz konusu. Suudi Arabistan'da şimdi yeni bir “moda'' var. Suudileri suçlayan herkes Katar'ın ajanlığını yapmakla itham ediliyor. Bundan önce kendilerini suçlayan herkesi İran ajanı diye kodlayan Suudiler şimdilerde ajanları Katar'a bağladı. Katar ve İran bu konuda Suudi Arabistan'da bir yarış içinde (gülüşmeler)!

 

Katar muhalefeti ile Suudi Arabistan dahilindeki meseleleri karşılaştırırken bir şeye dikkat etmek gerekir. Suudileri muhalefete çağıran nedenlerin, Katarlıları muhalif bir konum almaya çağıran nedenlerden çok daha farklı ve fazla olduğunu görürüz. Katar'da işsizlik düşük seviyede. Maaşlar ise Suudilerin aldığı maaşın 4 katı civarında. Suudi muhalefetinin bir geleceği, bir kitlesi var diyebiliriz. Yönetimlere bakınca Katar rejiminin Suudi rejimden daha istikrarlı olduğunu görüyoruz. Katar Emirinin güvenlik, savunma ve ordu ile ilgili mevzularda denetimi doğrudan elinde tuttuğunu görüyoruz. Buna ek Katar'da bulunan Amerikan üssünün de bu rejime desteği var. Katar'da ayrıca darbe veya isyana yönelik herhangi bir işaret de yok. Baba Hamad Bin Khalifa önceki deneyimlerden istifade etti ve isyana veya darbeye götürecek sorunları iyileştirdi. Dolaysıyla birkaç gün önce Londra'da bir araya gelen Katar muhalefetinin etkisiz olacağını söyleyebiliriz. Suudi Arabistan'da ise 15 Eylül Hareketini izlerken gördüğümüz üzere ciddi bir muhalefet var.

 

- Katar-Suud krizinde bazı gelişmeler var. Katar Emirinin Suudi veliaht Muhammed Bin Selman ile bir gece ansızın telefonlaştığı haberi resmi ajanslardan yayıldı. Daha sonra komiteler kurulduğu ve bu komitelerin krizi çözmek için çalışmaya başladığı söylendi.

 

- Katar Emirinin Suudi veliahdını aradığını ajanslar verdi. Bu telefonlaşmanın Amerikalıların ve Trump'ın talebiyle gerçekleştiği ortaya çıktı. Trump Katar Emiri Temim'i, Abu Dabi veliahdı Muhammed Bin Zayed'i ve tabii ki Suudi veliahdı aradı ve bu talebini iletti. Bugün ABD'nin krizin çok sürmemesini istediği çok açık. Çünkü krizde artık bölgesel ve uluslararası oyuncular da var. Birkaç gün önce Lavrov Suudi Arabistan'ı ziyaret etti. Ondan birkaç gün önce ise Körfez turu yapmıştı. Ayrıca Katar-Türkiye-İran arasında anlaşmalar imzalandığı da söyleniyor. Amerikalılar bu kriz sürerse istikrarın ve Körfez'deki ittifakların değişeceğini düşünüyor. Amerikan basını Trump'ın, Kuveyt Emirine ziyaretinde açık bir şekilde “Bu krizi hızlıca çözmemiz gerekiyor çünkü bu durum İran'a karşı tek ses halinde uygulamamız gereken baskıyı parçaladı'' dediğini aktardı.

 

Önemli bir nokta daha var onu da belirtelim. Suudiler telefon görüşmesinden yarım saat sonra bir açıklama ile görüşmenin Amerikan talebi ile gerçekleştiğini yazan Katar medyasına öfkesini kustu. Suudiler bu durumu ilan etmemişti. Suudi medyası hızlıca Katarlıların teslim olduğuna ve 13 talep karşısında diz çöktüğüne dair bir fotoğraf vermeye çalışmıştı. Bu sırada Katar medyası “Bu doğru değil biz hala 13 talebi reddeden pozisyondayız, görüşme Trump'ın talebi ile gerçekleşti” deyince Suudiler öfkelendi. Bir fotoğraf vermeye çalışırlarken başarısız oldular.

 

Amerikalıların bu mevzuyu çözüme kavuşturmaya yönelik girişimlerde bulunacağını düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde buna dair işaretler görebiliriz. Amerikalılar çözüm için iki tarafa da daha fazla baskı yapmaya başlayabilir. Bunun sebebi de az önce dediğim gibi gücünü ve Katar ile ilişkisini artıran bir İran. Öte yandan Ruslar da tarihi olarak ABD nüfuzunda olduğu bilinen Körfez bölgesinde varlık gösterme hedefiyle kriz hattına girmeye başladılar.

 

- Muhammed Bin Selman'ın İsrail'i ziyaret ettiği ve üst düzey İsraillilerle bir araya geldiği haberi geçen günlerde İsrail basını tarafından duyuruldu. Bu esnada Irak'ta Kürdistan referandumu var ve bu referandumu ilginçtir destekleyenler Suudi Arabistan ve İsrail. Bu ziyaret bununla ilgili miydi sizce? Nedir bu ziyaretin ayrıntıları? Krizden sonra İsrail'in Suudilere daha çok yaklaştığını görüyoruz.

 

- Bazı İsrailli gazeteciler ve İsrail basını Muhammed Bin Selman'ın Tel Aviv'i ziyaret ettiğini ve bu ziyarette veliaht Muhammed Bin Selman'a Emir emekli general Anwar Ashke'nin de refakat ettiğini aktardılar. Emekli general veliahttan önce İsrail'i iki defa ziyaret etti. Tabii bu ziyaretler ilan edilmiş ve bilinen ziyaretler. İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler kadimdir. Bugün olan biten ise bu ilişkinin açığa çıkarılmasıdır. Muhammed Bin Selman bundan önce birçok aktivist, yazar, gazeteci, şeyh, şair, sanatçı ve hatta edebiyatçıyı tutuklattı. Bu isimleri Suudi Arabistan içerisinde İsrail ile ilişkileri reddeden bir kamuoyu yaratmanın önüne geçmek istediği için tutukladı. Bu ziyarette birçok mevzu konuşulduğunu ama en çok Filistin'e önem verildiğini düşünüyorum. Suudiler belli ki bugün, Kral Abdullah'ın 2002'de Beyrut'taki Arap zirvesinde sunduğu Arap Girişimi önerisini dönüştürmek istiyorlar. Suudiler bugün 2002'deki Suudiler değil. Bugün, önceki kralların ve rejimlerin aksine İsrail ile ilişkilerini ortaya çıkarabiliyorlar. Önceki krallar bu ilişkileri hep gizli tutmak istemiştir. 

 

Netanyahu bir yıldan beri birçok açıklamasında Araplarla ilişkilerin geliştiğini duyuruyor. Hatta Muhammed Bin Selman'ın Tel Aviv ziyaretine eşzamanlı bir açıklama geldi Netanyahu'dan. Bu açıklamada “Bazı Arap devletleri ile koordinasyon ve ilişki seviyesi daha önce görülmemiş düzeye ulaştı'' dedi. Netenyahu açıklamasındaki tek eksik isim vermemesi ve Suudiler dememesiydi. İki taraf da ilişkiye ihtiyaç duyuyor. Ortak çıkarları ise İran karşıtlığı üzerinden geliyor.

 

Kürdistan Bölgesel Yönetiminin bağımsızlığı ile ilgili mevzuya gelecek olursak, Suudilerin bu konuda Kürdistan'ın ayrılığını arzuladıkları bir sır değil. Bunu General Anwar Ashkee de dile getirdi. İsrail dış işleri bakanlığından eski bir yetkili ile 2015 Haziran'ında Washingon'da bir araya geldikleri toplantıda Muhammed Bin Selman'a yakın müsteşarlardan biri de bu şekilde ifade etti. Müsteşar burada 7 maddelik bir plan önerdi. 7. madde Büyük Kürdistan'ı kurma çabalarından bahsediyor. Suudilere göre Kürtlerin ayrılığı İran ve Türkiye'nin çıkarlarına darbe vuracak. Bu mevzu Suudilerin esas hedeflerinden biridir. Taraflar İran ve Türkiye'nin, Suudilerin projesi ile rekabet eden projeleri olduğunu düşünüyor. Sonuçta bu mevzuda İsrail ve Suudiler ortak noktada buluşuyor. İsrail'in baba ve oğul Barzani'ler ile ilişkileri de biliniyor. Bunlar sır değil artık. Tel Aviv'de ayrılığı destekleyen gösteriler düzenlendi.

 

Dolayısıyla Suudiler ile İsrail arasındaki koordinasyonun birçok yüzü var; İran ile mücadele, Kürdistan bölgesel yönetimini destekleme gibi. İstihbari bilgiler Yemen'de de Husilere karşı işbirliği içinde olduklarını gösteriyor.

 

- Ensarullah hareketinin liderinin Birleşik Arap Emirliklerini hedef alan bir tehdidi oldu. Direkt olarak “Emirlikleri vurabiliriz, yatırımcıları uyarıyoruz'' çıkışının nedeni ne? Bu Riyad'ı da vurabiliriz, İsrail ile de savaşabiliriz diye devam etti. Siyasi bir çözüm görünmeyen Yemen'de çatışmanın bölgeselleştiğini söylemek mümkün mü? Bölgeyi kapsayan bir çatışma söz konusu olabilir mi? Yoksa Husiler müzakere şartlarını mı güçlendirmeye çalışıyor? Nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

- Seyyid Abdülmelik el-Husi için siyasi hayatının belki de en önemli konuşmasını yaptı diyebiliriz. Çünkü konuşmasında daha önce duymadığımız yeni noktalar vardı. Daha önce askeri ayrıntılarla ilgili duymadığımız noktalar vardı. Siyasi ve askeri konulara çok az değinir ve çoğunlukla dini bir konuşma yapardı. Askeri mevzularda söyledikleri ve ettiği tehditler çok önemli, tehlikeli ve dikkat çekiciydi. Benim değerlendirmeme göre bu tehditleri, kapasite ve imkânlardan emin olmadan yapmazdı. Husi güçlerinin petrol ve sanayi kenti Yanbu (Suudi Arabistan'ın batısında yer alan bir kent) yönünde fırlattığı balistik füzenin Patriot füzeleri ile düşürülemediğini dile getirdi. Askeri mevzularda dile getirdiği tespitler çok doğruydu. Ben Yanbu bölgesine fırlatılan balistik füze ile ilgili gelişmeleri dikkatlice izledim. Füze Yanbu kentine düştü ve bir petrol tankının yanmasına neden oldu.

 

Seyyid Husi Suudi petrol tesislerini tehdit ederken ne yaptığını çok iyi biliyordu. 1.5 yıl önce Necran'da bir petrol tesisi ve petrol depoları hedef alındı. Bu hamle petrol fiyatlarını çok az da olsa yükseltti. Petrol fiyatlarında oynama oldu. ARAMCO şirketi bir açıklama yapmak zorunda kaldı ve Necran'da kendisine ait herhangi bir tesisisin vurulmadığını söyledi. Necran'da elektrik istasyonunda patlama olduğunu söylediler. Bu mevzuda yalan söylemek zorunda kaldılar. Seyyid Husi, petrol tesislerinin hedef alınmasının Suudileri az da olsa geri adım attıracağını biliyor.

 

Suudi Arabistan'da olduğu gibi Emirliklerin balistik füzelerle hedef alındığını görmedik. Şunu hatırlatalım Ali Abdullah Salih'in oğlu Ahmed Abdullah Salih, Abu Dabi'de yaşıyor ve kendisi ayrıca savaştan önce Yemen'in Abu Dabi elçisiydi. Emirlikler Husilerle Ali Abdullah Salih'in arasını açmaya çalışıyor. Son iki hafta içerisinde iki taraf arasında büyük gerginliklere şahit olduk. Sonradan ortaya çıktı ki Emirlikler, Ali Abdullah Salih'i Ensarullah'tan uzaklaşma yönünde iknaya çalışıyordu. Tabii Fransızların da desteği vardı. Burada Fransızlar ile Emirliklerin bu konuda ortak girişimleri oldu. Hedefte Ali Abdullah Salih'in oğlunu Yemen'e yeni cumhurbaşkanı olarak getirmek vardı. Ali Abdullah Salih bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığını biliyor. Ensarullah güçlü bir oluşum ve Ensarullah olmadan bir çözüm olamayacağını biliyor. Bana göre savaş devam ediyor ve Bin Selman geri adım atmıyor ama buna dair niyeti olduğunu belli ediyor. İran, Riyad'ın Tahran'a “Husiler ile arasında aracı olması talebiyle'' bir temsilci gönderdiğini duyurdu. Hedefte çözüme ulaşmak var. Suudiler bugün acı içinde. Yemenliler savunma aşamasından saldırı aşamasına geçmiş durumda. Yemen sınırında yer alan birçok Suudi köy Husilerin kontrolüne geçti. Bu da aynı zamanda Bin Selman'a bir baskı oluşturuyor.

 

Tehditlerle de Abu Dabi'deki yabancı yatırımcılarda korku yaratarak Emirlikler üzerinde baskı kurmak istiyor. 2.5 yıl içerisinde birkaç defa müzakere denendi ama bir sonuca ulaşılamadı. Husiler, Suudiler ve Emirliklerin kendilerinden taviz istediğini biliyorlar. Suudilerin ayrıca bu mevzuda ciddi olmadığı açığa çıktı. Muhammed Bin Selman bu savaşta başarısız olduğunu itiraf etmeyi reddediyor.

 

 

Röportaj ve çeviri: Hasan Sivri

 

www.medyasafak.net