"Biz Nükleer Silah İstemiyoruz"

"Biz Nükleer Silah İstemiyoruz"
"Bizim kitle imha silahlarına karşı duruşumuz yeni bir şey olmayarak sınanmıştır da. 1980’da Saddam Hüseyin kimyasal silahlarla bize saldırdığında, biz aynı şekilde karşılık vermedik."
Biz Nükleer Silah İstemiyoruz

Ali Ekber Salihi

 

The Washington Post

 

Kırk beş yıl önce, ABD benim ülkeme silah için kullanılacak uranyumla beraber yakıtını da sattı. Çok geçmeden Amerika İran’la nükleer üretim merkeziyle beraber kâmil bir nükleer çark kurmasına yardım etmek üzere anlaştı. ABD nükleer enerjinin ekonomimizin büyümesine yardımcı olacağını ve kalan petrol rezervlerinin de ihraç etmek ya da petrokimya ürünleri çevirmek için kullanılabileceğini dile getiriyordu.

Bu mantık daha değişmedi.

1979’da bizim ülkemizde vukuu bulan İslam Devrimi’nden sonra, nükleer alanda ABD ile olan tüm işbirliği yok oldu. Washington onun sağladığı petrol getirilerini bile kesti. Petrolü diğer ülkelerden korumak adına, İran yüzde yirmi zenginleştirilmiş uranyumla çalışacak şekilde reaktörünü değiştirmeye zorlandı. Tahran Araştırma Reaktörü halen her yıl 800,000 vatandaşımızın tıbbi tedavisinde kullanılan izotopları sağlayarak çalışmakta.

Ancak bu noktaya gelmek o kadar da kolay olmadı. 2009’da, UAEK’na yakıt bitme durumuna geldiğinden dolayı insanlarımızın hayatlarını kurtarmak için reaktör için yakıt sağlaması teklifini sunduk. 2010 yılında elimizdeki düşük derecede işlenmiş uranyumu reaktör yakıtıyla değiştirmek konusunda anlaşmaya vardığımızda, Beyaz Saray’dan aldığımız yanıt daha fazla BM Güvenlik Konseyi yaptırımı oldu.

Biz yeniden her hükümetin yapması gerekeni yaptık: insanlarımızı korumak ve onların iyi olduğundan emin olmak. Allah’ın inayeti ve sıkı çalışan bilim adamlarımızın sayısının artması sayesinde daha önceden yapmadığımız bir şeyi başardık: uranyumu ihtiyaç duyulan yüzde 20 oranında zenginleştirmek ve onu reaktör için yakıt tablaları şekline getirmek… Biz ne zaman seçeneksiz kalsak ve kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak zorunda olsak asla başarısızlığa uğramadık.

Tüm ilişkiler –ister çocuk ve anne baba arasında olsun, ister karı koca ya da milletler arasında– güvene dayanırlar. Tahran Araştırma Reaktörü örneği canlı bir şekilde İran ile ABD arasındaki problemi gözler önüne seriyor: güven eksikliği…

Biz birçok platformda kitle imha silahlarına karşı olduğumuzu üstüne basa basa söyledik. Yaklaşık 7 yıl önce İnkılâp Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamanei bağlayıcı bir taahhütte bulundu. O fetva vererek nükleer silahların üretimini, elde bulundurulmasını ve kullanımını yasakladı. Bizim kitle imha silahlarına karşı duruşumuz yeni bir şey olmayarak sınanmıştır da. 1980’da Saddam Hüseyin kimyasal silahlarla bize saldırdığında, biz aynı şekilde karşılık vermedik. Ve bizim nükleer enerji programımıza geldiğimizde, UAEK birçok kişiyle saatlerce yapılan araştırmalara rağmen hiçbir askeri yön bulamamıştır.

Bağımsız ve özgür olmak diyaloga ve diplomasiye kapalı olmak anlamını taşımaz. Bu birisinin bir tartışmaya eşit olarak, karşılıklı saygı ve adalet içerisinde gireceği anlamını taşır. Güven ortamını tekrar kurmak için iki taraf da diyalogun önündeki bariyerleri kaldırarak samimi bir yaklaşım sergilemek zorundadırlar.

Bir konuşmaya karşılıklı saygı ile girmek karşı tarafın kaygılarını da kendi kaygılarına eşit görmek demektir. Nükleer meseleyi çözmek için, yakında gerçekleşecek İran ve 5+1 grubu görüşmeleri geniş kapsamlı yürütülmelidir. Tüm tarafların kaygıları belirtilmelidir. On yıllardır çözülememiş karmaşık meseleler elbette bir gecede çözümlenemez. Karşılıklı saygının bir diğer işareti önşartsız alışveriş için istekli ve hazır olmaktır. Bu karşılıklı olma biçimi sadece almak üzerine kurulu olandan farklıdır. En önemlisi, bu yeterince vurgulanıyor, diyaloga bir süreç olarak bakılmalıdır, bir olay olarak değil. Bir ev dakikalar içerisinde yanar ancak inşa etmek uzun bir vakit alır. Benzer biçimde, güven çabucak ve kolay bir şekilde yok olur ancak bunu oluşturmak uzun bir zaman alır.

Eğer diyalog niyeti sadece soğuk savaşın sıcağa dönmesinden kaçınmak içinse şüpheler dinmek bilmeyecektir. Güven ortamı oluşmayacaktır. Yaptırımlara, savaş tehditlerine, birçok bilim adamımızın suikasta kurban gitmesi ve terörizmin diğer şekillerine rağmen biz diyaloga bağlı kalmayı seçtik.

Gelecek günlerdeki görüşmelerde, umut ediyoruz ki taraflar müzakere masasına karşılıklı saygı çerçevesinde eşitçe oturacaklar, her şey etraflıca konuşulacak, tüm tarafların kaygılarını çözmek amacıyla uzun bir diyalog süreci olacak ve en önemlisi taraflar güven ve itimat ortamını yeniden kurma çabası göstereceklerdir.

 

Bu makale Hüseyin Beheşti tarafından medyasafak.com için tercüme edilmiştir.