Suudi dini yapısı, İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesi için çabalıyor

Suudi dini yapısı, İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesi için çabalıyor
Pazartesi günü, İsrailli gazeteci Ben Tzion’un Suudi Arabistan’ın Medine şehrindeki Mescid-i Nebevi içinde poz verdiği fotoğrafları, Arap haber kuruluşlarında ve sosyal medyada sel olup aktı. Suudi Arabistan’daki birkaç noktada açık şekilde poz veren Tzion, üzerinde İbranice yazıların olduğu bir çanta taşıyordu. Bu görüntüler, Suudi-İsrail ilişkilerinde eşi görülmemiş bir gelişmeye işaret ediyor.

 

 

 

 

Ali Murad

 

 

 

Mint Press

 

 

 

Suudi medya aygıtı İsrail'le siyasi, ekonomik alanlarda ve güvenlik alanında ilişkilerin resmi olarak normalleştirilmesini meşrulaştırmak için ne kadar çabalarsa çabalasın, Suudi Arabistan'ın katı Sünni yapısından dini onay alınmadan amacına ulaşamayacaktır.

 

BEYRUT, LÜBNAN— Pazartesi günü, İsrailli gazeteci Ben Tzion'un Suudi Arabistan'ın Medine şehrindeki Mescid-i Nebevi içinde poz verdiği fotoğrafları, Arap haber kuruluşlarında ve sosyal medyada sel olup aktı. Suudi Arabistan'daki birkaç noktada açık şekilde poz veren Tzion, üzerinde İbranice yazıların olduğu bir çanta taşıyordu. Bu görüntüler, Suudi-İsrail ilişkilerinde eşi görülmemiş bir gelişmeye işaret ediyor.

 

Riyad ve Tel Aviv'in çıkarları birden fazla düzeyde kesişiyor ve gözlemciler, Suudi Arabistan'ın İsrail'le normalleşmeyi resmen ilan etmeyi seçeceği zamanlamayı ölçmeye çalışmakla meşgul. Bununla birlikte halen, Riyad'ın devreye sokmaya çabaladığı temel önemde bir faktör bulunuyor: İsrail'le bağların normalleştirilmesinin, Suudilerin gündelik yaşamıyla bütünleşmiş olan ve El Suud ailesinin geçmişte kendi siyasi çıkarlarına hizmet etmesi için kullandığı bir güç olan, kuvvetli Suudi dini yapısı aracılığıyla meşrulaştırılması.


Gözlemcilere, krallık, politika yapım süreçlerinin merkezine dini ideolojiye dayalı politika yerine ulusal çıkarların geçtiği yeni bir safhaya giriyor gibi görünebilir. Dev bir medya kampanyasıyla birlikte Riyad, Suudi Arabistan'ın aşırıcılığa karşı varoluşsal bir savaşa girdiği yönündeki bir anlatıyı beslemek için on milyonlarca dolar harcadı

 

Büyük ölçüde Suudi Veliaht Prensi Muhammed  Bin Selman (MBS) tarafından üretilen bu anlatı, Suudilerin İsrail'le normalleşmeye yönelen resmi pozisyonundan ayrılamaz. Bin Selman'ın Tel Aviv'le normalleşme yolunu izlemek için gerekli temelleri kurma stratejisi, siyasi, ekonomik ve güvenlikle ilgili bileşenleri kapsadığı gibi, bunların yanında – ve hepsinden önemlisi – “dini” bir bileşen de içeriyor.

 

Suudi medya aygıtı İsrail'le siyasi, ekonomik alanlarda ve güvenlik alanında ilişkilerin resmi olarak normalleştirilmesini meşrulaştırmak için ne kadar çabalarsa çabalasın, Suudi Arabistan'ın katı Sünni yapısından dini onay alınmadan amacına ulaşamayacaktır. Suudi toplumu tabiatı itibariyle muhafazakârdır ve politika meselelerinde yön gösterici olarak muhafazakâr dini yapıya bakar. Dahası, bölge genelindeki Araplar arasında İsrail'e bakışta yaygın bir şüphecilik vardır.

 

Her ne kadar MBS, İsrail'le bağların normalleştirilmesinde Suudi devletinin resmi dini yapısını temsil eden Yüksek Âlimler Şurası'nın desteğini alsa da, Suudi kamuoyunun bu adımı kabullenmeye ne denli hazır olduğu belirsizdir. Bu durum Suudi karar alıcılarını, dini yapının normalleşme fikrini kabul etmesini kademeli olarak empoze edecek bir yol belirlemeye itti.

 

Bu adımın geçmişte bir emsali de bulunuyor. 1990'lı yıllarda, Suudi Arabistan'ın Büyük Müftüsü Abdülaziz bin Baz, “kraliyet yöneticilerine devletin çıkarına görmeleri halinde düşmanla normalleşme” izni veren bir fetva yayınlayarak İsrail'le normalleşmeye cevaz vermişti

 

"Dini Barış İnisiyatifi"

 

Temmuz 2016 sonlarında Arap dünyası, başında Emekli Tümgeneral Enver Eşki'nin bulunduğu bir Suudi heyetinin İşgal Altındaki Filistin topraklarına düzenlediği ziyaret haberi – ve heyetin üst düzey İsrailli figürlerle bir araya geldiği rivayetleri – karşısında şok yaşadı. Gözlemciler benzeri görülmemiş ziyaret haberiyle o denli meşgul oldu ki, heyetin bir araya geldiği İsrailli figürler hakkındaki hayati önemdeki ayrıntılar dikkatlerden kaçtı.

 

Bu figürlerden biri, eski bir Knesset milletvekili olan Haham Michael Melchior'du. En önemlileri Dışişleri Bakan Yardımcılığı ve Diaspora İşleri Bakanlığı olmak üzere bir dizi görevde bulunmuş olan Melchior, 2002 yılında “Dini Barış İnisiyatifi” denilen bir girişim başlatmıştı. Melchior'un web sitesinde tanımlanan haliyle girişim, Filistin'den ve bazı Arap ülkelerinden Müslüman din adamlarıyla sürdürülen bir ortaklık projesi.

 

Melchior-Eşki görüşmesinden günler sonra, Londra'da bulunan Britanya-İsrail İletişim ve Araştırma Merkezi, Melchior'la yapılan ve kendisinin Enver Eşki'yle olan temaslarını anlattığı bir röportaj yayınladı. Röportajda Melchior, “Arap Barış İnisiyatifi'nde kullanılan dilin, bölge halkları için temel önemde olan din ruhundan yoksun seküler bir dil olduğunu” söylüyordu.

 

Melchior ayrıca kendisi ve Eşki'nin, Hazreti Muhammed ile Yahudiler asındaki “Hudeybiye uzlaşmasını” tartıştığını ifade etti. Eşki'den “Raid Bedair”in (Melchior'un inisiyatifteki Müslüman görevdaşı) Hudeybiye hakkındaki yazılarını okuduğunu öğrendiği ve şu sözleri duyduğu için şaşırmıştı: “Suudi Arabistan'daki bütün dini liderler bu konuyla ilgili kitaplarınızı okuyor, düşünceleriniz onlara yön veriyor ve bu konu hakkındaki düşünceleriniz onları boy ölçüşmeye çağırıyor.” Melchior, Eşki'yle sürekli temas halinde kalmaya karar verdiğini söylemiş ve sözlerini “İsrailliler olarak Suudi Arabistan'ı ziyaret edeceğimiz gün hiç olmadığı kadar yakın. Bu, çok yakında olacak” diye bitirmişti.

 

Bazıları, Melchior Haredi bir haham olduğu ve bu yüzden İsrail dini topluluğunun geniş bir kesitini temsil etmediği için onun sözlerinin önemini göz ardı edebilir, ancak Araplarla çözüm anlaşmalarının formüle edilmesinde kilit bir rol oynayan başka İsrailli figürlerin Melchior'un hareketlerini desteklediği de açıktır.

 

1993 Oslo Anlaşmaları'nın mimarlarından biri olan Yair Hirschfeld, Melchior'un “çok önemli bir iş” yaptığını söyledi. Araplarla barış girişimlerinin, “dini faktörün bu anlaşmaların dışında tutulması sebebiyle başarısız olduğu konusunda Melchior'un görüşlerini paylaştı. Hirschfeld'e göre, Yahudi dini liderliği Müslüman dini liderliğiyle temas kurmalıdır.

 

Melchior, İsrail gazetesi Yediot Ahronot'a verdiği bir röportajda kendisinin, Temmuz ayı sonlarında Mescid-i Aksa kapılarında gerçekleşen çatışmayı dindirmek için Adam Medeniyetler Diyaloğu Merkezi'yle – eski Hamas liderlerinden İmad el-Feluci yönetimindeki bir grup – ortaklık kurulmasında önemli bir rol oynadığını iddia etti. O tarihte üç Filistinli, İsrail'in Müslümanların kutsal mabedinin girişine metal detektörler yerleştirme kararını protesto ederken İsrail polisi tarafından öldürülmüştü. Haham, kendisinin ve ortaklarının Kudüs'teki İslami vakıf liderlerine baskı yapmak için giriştiği eylemler hakkında konuşmayı reddetti.

 

Suudi-İsrail dini yakınlaşmasının çok sayıdaki işareti

 

Melchior ve Eşki arasındaki diyaloğa ilave olarak, Riyad'ın Suudi din adamlarına Yahudi dini kurumlarıyla daha fazla yakınlaşmaları için yeşil ışık yaktığına dair göstergeler ortaya çıkıyor.

 

Mayıs 2016'da Slovakya'nın başkenti Bratislava'da düzenlenen dinler arası diyalog forumuna katılan Mısır Büyükelçisi Amr El-Henavi ve Viyana'daki Suudi Müslüman Dünya Birliği temsilcisi Hişam Mahrugi gibi Arap figürler, Dünya Yahudi Kongresi başkanı Shai Hermesh'le, Tel Aviv'in Slovakya büyükelçisi Zvi Vapni'yle ve Knesset üyesi Yakov Margi'yle görüş alışverişinde bulundu.

 

Konuşmalar, “dinlerin, özel olarak Yahudilik ve İslam'ın yakınlaşması” ve “bölgeye barış getirmek için katılımcılardan istifade edilmesi” etrafında döndü.

 

1 Nisan 2017 tarihinde Müslüman Dünya Birliği, Güney Afrika'nın Durban şehrinde,  Haham Hillel Avidan da dahil olmak üzere bütün inançlardan insanların katıldığı, “Çeşitlilik ve Bir Arada Yaşam” başlıklı bir konferans düzenledi.

 

17 Eylül tarihinde Suudi Müslüman Dünya Birliği New York'ta, “Amerika Birleşik Devletleri ve Müslüman Dünyası arasında Medeniyetler İletişimi Uluslararası Konferansı” başlıklı bir konferans düzenledi. Eski Suudi Adalet Bakanı Muhammed bin Abdülkerim el-İsa liderliğindeki Suudi kuruluşu, Hıristiyan ve Yahudi dini figürleri ile, Mısır'ın en yüksek dini kurumu olan El Ezher liderlerini ve Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan, Fas ve başka Müslüman çoğunluklu ülkelerden din adamlarını bir araya getirdi.

 

El-İsa'nın konuklar listesinde New York Yahudi topluluğunun önde gelen üyeleri de vardı ve konferans, El-İsa'nın Büyük Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı lideri Malcolm Hoenlein'ı şahsen ziyaret etmesiyle son buldu. Basın bülteninde yer alan bilgilere göre, Hoenlein ve El-İsa, “dinler arası diyaloğu geliştirmenin ve aşırıcı güçlerle mücadelenin” yollarını tartıştı. Daha yakın zamanda, eski Suudi istihbarat şefi Prens Türki el-Faysal, 29 Ekim günü Los Angeles'daki Sina Tapınağı Sinagogu'nda, ABD'deki AIPAC içindeki gücüyle bilinen Haham David Wolpe'yle bir araya geldi.  

 

Ortadoğu'ya geri dönecek olursak, geçtiğimiz ay sosyal paylaşım sitelerinde, Suudi Arabistan'ı ziyaret eden Yahudi figürlerin resimleri yayıldı. Amerikan Yahudi Kongresi Başkanı Jack Rosen, Ekim ayında Twitter sayfasından fotoğraflar yayınlayarak Riyad'da olduğunu duyurdu ve “Suudilerin İsraillilerle iş ilişkileri geliştirme arzusundan” söz etti.

 

Suudi din adamlarının pozisyonlarını Yahudi figürlerle ilişkileri normalleştirmeye doğru kaydırmalarının kapsamının bir göstergesi olarak, Manchester United futbol kulübünün Yürütme Kurulu Eş Başkanı Avram Glazer, Riyad'daki El-Muheysen Camii'ndeki Cuma namazına katıldı. Cami imamı Adil el-Kalbani daha önce gayrimüslimlerin Riyad'a girmesine karşı olduğunu ifade etmişti, ancak şimdi fikir değiştirmiş gibi görünüyor. El-Kalbani, Glazer'ın ziyareti sonrasında, Yahudi spor adamının “İslam hakkında daha fazla bilgi almak istediğini, bu yüzden iyi karşılandığını” ileri sürdü. Glazer'ın cami minberinde selfie çekmesine izin verildi.

 

ABD Başkanı Donald Trump, Mayıs başlarında dönüm noktası teşkil edecek bir konferans için ilk yurtdışı seyahatini düzenleyeceğini duyurduğu zaman, gezisine üç semavi dinin beşiği olan yerleri (Suudi Arabistan, Filistin ve Roma) dâhil etmek istediğini belirtmişti. Trump, Suudi Arabistan'ın İsrail'le normalleşme yönündeki gelişen yönelimini yansıtıyor gibi görünüyordu: “Ortadoğu'da üç semavi dinin bir arada yaşaması.

 

Başkan'ın uçağı ilk kez Riyad'dan Tel Aviv'e direkt uçuş yaptığı zaman, İsrail ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerdeki değişimin resmen altı çizildi. Suudi kraliyet ailesinin İsrail'le ilişkilerin normalleştirilmesini dini olarak tasdik ettirme misyonu zor olmayacaktır, zira Suudi Arabistan'daki dini yapı, bu meseleyi desteklemeye hazır hale gelmiş gibi görünüyor.

 

 

Çeviri: İlyas Halitoğlu

 

www.medyasafak.net