Cartalucci: İran protestoları: ABD müdahaleciliğinin ve derin devletinin yarım kalmış işi

Cartalucci: İran protestoları: ABD müdahaleciliğinin ve derin devletinin yarım kalmış işi
Brookings Enstitüsü, 2009 tarihli “Hangi yol İran’a gider? İran’a yönelik yeni bir Amerikan stratejisi için seçenekler” başlıklı raporunun tam bir bölümünü, İran hükümetinin devrilmesinin tertip edilmesine ayırmıştı.

 

 

İran protestoları: ABD müdahaleciliğinin ve derin devletinin yarım kalmış işi

 

 

Tony Cartalucci

 

 

Global Research

 

 

Aralık 2017'nin son günlerinde İran genelindeki bazı şehirlerde protestolar gerçekleştirildiği aktarıldı. Protestocuların İran ekonomisinin durumuna ve ülkenin yakınlardaki Suriye'ye müdahil olmasına tepki gösterdiği söylendi.

 

Batı medyası, iki anlatı ekmeye çalıştı: bunlardan biri protestoları yaygın, kendiliğinden ve siyasi nitelik almadan önce ilk olarak “ekonomik rahatsızlıklara” odaklanan eylemler olarak tasvir etmeye yönelirken, diğer anlatı açıkça ABD müdahalesi yanlısı oldu ve ABD Başkanı Donald Trump'ın “İran rejimi” karşısında “ayağa kalkmasını” övdü.

 

Elbette, anlatıların ikisinin de uzaktan da olsa bir gerçeklik zemini bulunmuyor.

 

ABD'nin İran'a müdahaleciliği on yıllar öncesine gidiyor

 

ABD'nin İran'ı hedefleyen rejim değişikliği operasyonları on yıllar öncesine kadar uzanıyor ve yakın zamanlardaki George Bush, Barack Obama ve şimdiki Donald Trump yönetimleri de dahil olmak üzere, Beyaz Saray'da kimin oturduğundan bağımsız olarak tek bir jeopolitik strateji dahilinde ilerledi.

 

ABD'deki savaş yanlısı çevreler 1979 İran Devrimi'nin İran'ın ilk kanı akıttığı örnek olduğunu iddia etse de, gerçekte devrim, CIA'in AJAX operasyonunun gerçekleştiği 1953 senesine kadar giden ABD müdahaleciliğiyle geçen on yıllara karşı verilmiş doğrudan bir yanıttı.

 

AJAX Operasyonu konusunda, CIA'in kendi web sitesindeki “Şah'ın bütün adamları: Bir Amerikan darbesi ve Ortadoğu'daki terörün kökenleri” başlıklı bir girişte şunlar kabul ediliyor (vurgular bize ait):

 

“Hedef, baskıcı bir Sovyet kuklası değil, halkçı ideolojisi ve milliyetçi tutkularıyla Batı'nın ekonomik ve jeopolitik çıkarlarını tehdit eden, demokratik yoldan seçilmiş bir hükümetti. CIA'in TPAJAX kod adlı örtülü müdahalesi Şah'ın iktidarını korudu ve Batı'nın oldukça kârlı petrol altyapısı üzerindeki kontrolünü emniyet altına aldı. Aynı zamanda çalkantılı bir meşrutiyet yönetimini mutlak monarşiye çevirdi ve en azından 1979 İslami Devrimi kadar istenmeyen sonuçlar dizisi meydana getirdi – ki bu sonuçlar, Kinzer'in canlı bir biçimde kaleme aldığı, ciddi araştırmalara dayanan popüler tarihinde söylediği gibi, belki de bugüne kadar etkisini göstermeye devam etti.”

 

Makale – CIA'in kendi tarih personelinin AJAX Operasyonu hakkında yazılmış bir kitaba ilişkin değerlendirmesi – ABD'nin İran politikasının yalnızca, Britanya İmparatorluğu'nun vazgeçtiği noktada, yerküre üzerindeki hızla gerileyen Batı kontrolünü yeniden tesis etme çabası olarak devreye girdiğini kabul ediyor. ABD'nin İran hükümetini zayıflatma ve kontrolünü ele geçirme çabaları hiçbir bakımdan ABD'nin ulusal güvenliğinin korunması veya demokrasinin savunulmasıyla ilgili değildi – bilakis, İran'ın kendi kaderini tayin hakkının altının oyulmasıyla karakterize oluyordu.

 

Bugün İran ve ABD arasında yaşanan gerilimlerin merkezindeki hakikati açığa çıkaran, bu itiraftır. Batı halen Ortadoğu'da kendi varlığını ortaya koyma ve ekonomik çıkarlarını tesis etme arayışında. “Özgürlük”, “demokrasi” kavramları, “terörizm” ve “nükleer holokost” tehdidi bahisleri, hatta İran'ın İsrail, Suudi Arabistan ve diğer Fars Körfezi devletleriyle olan çatışması hakkında söylenenler, gerisinde kendi amaçları doğrultusunda bu neo-emperyal gündemin izlendiği, dış görünüşlerden ibarettir.

 

Bugünkü protestolar yıllardır ABD'li politika yapıcılar tarafından planlandı

 

Brookings Enstitüsü, 2009 tarihli “Hangi yol İran'a gider? İran'a yönelik yeni bir Amerikan stratejisi için seçenekler” başlıklı raporunun tam bir bölümünü, İran hükümetinin devrilmesinin tertip edilmesine ayırmıştı.

 

“KADİFE DEVRİM: Bir halk ayaklanmasının desteklenmesi” başlıklı kısımda şunlar ortaya konuluyordu (vurgular bize ait):

 

“Pek çok İranlı arasında İran rejimine yönelik yaygın bir hoşnutsuzluk olduğu için, bu rejimin sonunu getirmenin en aşikâr ve makul yöntemi, 1989'den itibaren Doğu Avrupa'da pek çok komünist hükümeti deviren ‘kadife devrimlerin' çizgisinde bir halk devrimini körüklemek olacaktır. Pek çok rejim değişikliği taraftarı için, Amerika Birleşik Devletleri'nin İran halkını kendileri adına iktidarı ele geçirmeye teşvik etmesi gerektiği ve bunun rejim değişikliğinin en meşru yöntemi olacağı açık gibi görünmektedir. Sonuç olarak, hangi İranlı ya da yabancı, İran halkının kendi arzularını yerine getirmesine yardım edilmesine itiraz edebilir ki?”

 

Metin ardından şunları kabul ediyordu:

 

“Bu politika seçeneğinin gerçek hedefi, Tahran'daki molla rejiminin devrilmesi ve yerine, eğer her şey umulduğu gibi giderse, ABD'nin bölgedeki çıkarlarıyla daha uyumlu görüşlere sahip olanların geçirildiğinin görülmesidir.” 

 

Özü itibariyle Brookings, “kadife devrim”inin İran halkının değil, Washington'un arzularının – İranlıların kendi arzularını gerçekleştirmesine yardım etme kisvesi altında – yerine getirilmesi olacağını çarçabuk kabul ediyor. Tıpkı bizzat CIA'in kendi tarihi kayıtlarında, ABD'nin “bölgedeki çıkarlarının” İran halkını yükseltme, güçlendirme veya zenginleştirmeye değil, ekonomik sömürüye ve Wall Street ve Washington'un güçlendirilmesine dayandığını bildiği gibi.  

 

Bu, ABD'nin İran tasarımlarının, Irak'tan Libya'ya, Suriye'den Ukrayna ve Yemen'e kadar pek çok başka vesileyle kendini gösteren türden olduğunun açıkça kabul edilmesidir: “Demokratik” Batı tarafından desteklenen ilerici siyasi devrim olarak savunulan şey gerçekte, küresel barış ve refahın aleyhine olacak şekilde bir ülkenin, halkının ve kaynaklarının tahrip edilmesi ve tâbi kılınmasıdır.  

 

Olmayan yerden bir muhalefet yaratmak 

 

Brookings metninde açıkça şunlar belirtiliyor (vurgular bize ait):

 

“Amerika Birleşik Devletleri, bir devrimin kolaylaştırılmasında çoklu roller oynamalıdır. Rejimin iç rakiplerini finanse etmek ve örgütlenmelerine yardım etmek suretiyle ABD, iktidarı alabilecek alternatif bir liderlik yaratabilir. İran Politika Komitesi'nden Raymond Tanter'ın savunduğu gibi, öğrenciler ve diğer gruplar ‘gösterileri için örtülü desteğe ihtiyaç duyuyor. Faks makinelerine ihtiyaç duyuyorlar. İnternet erişimine, materyal çoğaltacak finansmana, düzeni sağlamak adına şiddet kullananlara kendilerini ezdirmemeyi sağlayacak finansmana ihtiyaç duyuyorlar.' Bunun ötesinde ABD destekli medya kuruluşları, rejimin kusurlarını vurgulayabilir ve normalde görülmeyen eleştirileri ön plana çıkarabilir. Amerika Birleşik Devletleri halihazırda, İranlılara sansürsüz haber taşıyan Farsça uydu televizyonunu (Amerika'nın Sesi-Farsça) ve radyoyu (Radyo Ferda) destekliyor (son yıllarda bu kuruluşlar İran'da demokrasinin savunulması için açık ABD finansmanından aslan payını aldılar). ABD'nin ekonomik baskısı (ve belki askeri baskısı) rejimi itibarsızlaştırabilir ve nüfusu rakip bir liderliğe aç hale getirebilir.”

 

İran'daki son protestolar esnasında ekonomik ve askeri baskının her ikisinden de BBC ve diğer Batılı haber kaynakları tarafından sözde “muhalefet”in “rahatsızlıkları” diye bahsedildiğine dikkat edilmelidir.

 

Brookings, “Doğru Vekil Güçlerin Bulunması” başlıklı bir alt kısımda, “aydınlar”ı, “öğrenci, işçi ve sivil toplum örgütlerini” sıralamaktadır.

 

“Askeri Müdahale” başlıklı bir alt kısımda Brookings şunları kabul etmektedir:

 

“…Eğer ABD molla rejimine karşı bir isyanın kıvılcımını çakmayı başarabilirse, Washington'un bu isyanın Tahran tarafından ezilmesini engellemek için belli bir biçimde askeri destek sunup sunmamayı düşünmesi gerekebilir.”  

 

Rapor şu ifadelerle devam ediyor:

 

“…Eğer ABD bu politikayı izleyecek olursa, Washington'un bu olasılığı dikkate alması gerekir. Bu ise listeye çok önemli bazı gereksinimler ekler: politika ya İran ordusunu zayıflatacak ya da rejimin liderlerinin askeri güce başvurma isteğini zayıflatacak yolları da içermelidir; bunlar olmadığı takdirde Amerika Birleşik Devletleri bunu yenilgiye uğratmak üzere müdahale etmeye hazır olmalıdır.”   

 

Bu bilgiyle silahlanmış olan İranlı protestocuların hızla şiddete yönelmesi, birden bire ortaya çıkan gizemli silahlı adamlar ve puslu silahlı gruplardan ziyade daha gerçekçi bir şekilde, isyanı büyütmek ve ABD'nin örgütlediği çeteleri etkisizleştirerek güvenlik operasyonlarını engellemek üzere önceden konuşlandırılmış ve ABD tarafından silahlandırılmış çeteler üzerinden okunabilir.

 

İkinci adım: silahlı isyan

 

Brookings'in ABD'nin İran'da kışkırttığı herhangi bir topluluğun sokaklardan süpürülmesinin muhtemel olduğunu idrak ermesi nedeniyle, “Kadife Devrim” başlıklı bölümü “BİR İSYANA İLHAM VERİLMESİ: İran'ın azınlık ve muhalefet gruplarının desteklenmesi” başlıklı bir bölüm izliyordu.  

 

Burada önemli bir itiraf açıkça yapılmakta ve ayrıntılı bir şekilde bunun üzerine dayanılmaktadır: elinde Amerikalı kanı bulunan terör örgütlerinin desteklenmesi ve silahlandırılması. 2009 yılında Amerikalı politika yapıcıların utanmazca düşündükleri bu nedensel “seçenek”, 2011 “Arap Baharı” esnasında ve Libya'dan Suriye'ye kadar birbirini izleyen, El Kaide'nin ve onun ilham verdiği bir dizi kolunun yürüttüğü, ABD tarafından beslenen savaşlarda bir gerçeklik haline gelecektir.

 

Brookings utanmaz bir dille şunları kabul etmektedir:

 

“Amerikalılar İran halkının ayağa kalkıp kendi kaderini ellerine almasına yardım etmeyi ne kadar çok istiyor olsa da, kanıtlar bu olasılığın düşük olduğunu gösteriyor – ve Amerikan desteği bunu daha olası değil, daha az olası hale getirebilir. Bunun sonucunda, İran'da rejim değişikliğini alevlendirmek isteyenler, bir kadife devrim ummanın ütopik olduğunu ileri sürüyorlar; bunun yerine Amerika Birleşik Devletleri'nin yüzünü halihazırda var olan, halihazırda rejimle savaşma isteği sergilemiş olan ve ABD desteğini kabul etmeye istekli gibi görünen gruplara dönmesi gerektiğini ileri sürüyorlar.”

 

Brookings dikkate alınan gruplar arasında şunların olduğunu kabul ediyor:

 

“Belki potansiyel bir ABD vekil gücü olarak dikkat çeken grupların içinde en fazla öne çıkan (ve kuşkusuz en tartışmalı olan) muhalefet grubu, MEK (Halkın Mücahitleri) tarafından kurulan siyasi hareket olan İDUK (İran Direnişi Ulusal Konseyi) grubudur.

 

MEK konusunda Brookings şunları kabul ediyor (vurgular bize ait):

 

“…MEK halen ABD hükümetinin yabancı terör örgütleri listesindedir. 1970'li yıllarda bu grup, İran'da bulunan üç ABD'li subayı ve üç sivil yükleniciyi öldürdü. 1979-1980 rehine krizi esnasında grup, Amerikalıları rehin alma kararını övdü ve Elaine Sciolino'nun aktardığına göre grup liderleri kamuoyu önünde 11 Eylül saldırılarını kınasa da, grup içinde kutlamalar yaygındı. Tartışma götürmez bir gerçek olarak grup, terörist saldırılar gerçekleştirdi – bunlar MEK savunucuları tarafından, İran hükümetine yönelik olmaları nedeniyle mazur gösterildi. Örneğin grup, 1981 yılında, o dönemde dini liderliğin ana siyasi örgütü olan İslam Cumhuriyeti Partisi'ni bombaladı ve 70 civarında üst düzey yetkiliyi öldürdü. Daha yakın zamanlarda grup, 1998-2001 yılları arasında İran'daki sivil ve askeri hedeflere yönelik, onun üzerinde havan topu saldırısını, suikastı ve başka saldırıları üstlendi. Grupla daha yakından (en azından açık tarzda) çalışabilmek için Washington'un hiç değilse bu grubu yabancı terör örgütleri listesinden çıkarması gerekecektir.” 

 

Brookings 2009 raporunu kaleme alırken MEK'i ABD Dışişleri Bakanlığı'nın yabancı terör örgütleri listesinden çıkarma çabalarının hâlihazırda gelişiyor olması tesadüf değildi – MEK, 2012 yılı itibariyle, bizzat ABD Dışişleri Bakanlığı'na göre listeden çıkarıldı.

 

MEK'in terör örgütleri listesinden sırf ABD'nin Tahran'a karşı kendisinin tasarladığı terör kampanyası için ihtiyaç duyması sebebiyle çıkarılmış olması çok şey anlatıyor: örgüt – bizzat Brookings'in ve ABD'li diğer politika yapıcılarını kabul ettiği üzere biçim, yol ve niyetler bakımından kendini reforme etmedi; yalnızca, başka eylemleri İran'da ABD'nin istediği rejim değişikliği adına yapacak hale geldi.

 

MEK örgütüne, ABD'nin 2011 yılından ve bölgede çoklu vekâlet savaşlarına girişmesinden beri İran'ın periferisine yerleştirdiği başka terör örgütleri eşlik ediyor. Bunlar, El Kaide'yi, Kürt milisleri ve sözde “İslam Devleti” (IŞİD) örgütünü içeriyor.

 

Brookings, “Bir kanal ve güvenli bölge bulma” başlıklı alt bölümde şunları belirtiyordu:

 

“Eşit önemde (ve potansiyel olarak eşit zorlukta) bir nokta, komşu bir ülkede isyancı gruba ABD yardımı sunulmasını sağlayacak bir kanal ve grubun eğitim görebileceği, plan yapabileceği, örgütlenebileceği, tedavi göreceği ve ikmal yapacağı bir güvenli bölge bulmak olacaktır. (…)

 

(…) böyle bir partner olmadan, Amerika Birleşik Devletleri'nin bir isyanı desteklemesi çok daha zor olacaktır. ABD'nin bu rolü oynayacak bir devlet ararken lehine olacak bir şey, İran'ın komşularının çoğunun İslam Cumhuriyeti'nden hoşlanmaması ve korkmasıdır.”

 

2009 yılından beri ABD, kendisi için çok sayıda kanal ve güvenli bölge temin etti – İran'ın 2011'de savaşın patlak vermesinden beri savaşa bu kadar derinden dahil olmasının temel sebebi buydu. Bugün Batı Suriye, çok sayıda ABD askeri üssüne ve ABD tarafından bölge çapında süregiden vekâlet savaşlarında yeniden konuşlandırılmak üzere tekrar eğitilen Kürt milisler ile El Kaide/IŞİD'den aşırıcılardan oluşan geniş bir vekil güçler toplamına ev sahipliği yapıyor.

 

Eğer İran Suriye devletinin tümüyle yıkılmasını engelleyemeseydi, ülke El Kaide, IŞİD ve Kürt militanların İran'ı istila edip yıkması ve ardından Güney Rusya'ya ilerlemesi için tek bir atlama tahtasına dönüşecekti.

 

Brookings'in – İran'a karşı bir “isyan” yaratılmasına ilişkin vardığı sonuçlar arasında – şunları da ifade ettiği belirtilmelidir:

 

“Uygun şekilde hayata geçirildiği zaman, bir isyana verilecek örtülü destek, Amerika Birleşik Devletleri'ne ‘makul inkâr edilebilirlik' sağlayacaktır. Bunun sonucunda diplomatik ve siyasi geri tepme, ABD'nin doğrudan askeri eyleme yönelmesinde olacak olana kıyasla daha sınırlı olacaktır.”

 

Elbette Brookings'in bizzat kendisinin kamuya açık şekilde yayınladığı komplo, ABD'nin Suriye, Irak, Libya, Yemen ve şimdi de İran'da vekil güçleri görülür şekilde kullanmasıyla iç içe geçtiğinde bu stratejiyi açığa vurmakta ve Washington'un korumayı umduğu “makul inkâr edilebilirliği” zayıflatmaktadır.  

 

Bundan bağımsız olarak Batı, medyadaki güçlü etkisi aracılığıyla, mümkün olan son ana kadar İran'daki kargaşadaki ABD müdahalesine ilişkin makul inkâr edilebilirliği korumaya çalışacaktır – bu, kargaşa yıllarını önceden tasarlaması ve organize etmesine rağmen başlangıç safhalarında sözde “Arap Baharı”nı hayata geçirmede kendi rolünü gizlemesinden farklı şekilde olmayacaktır.

 

ABD İran'ı kırmayı umuyor, ülkenin gelişiminin engellenmesine rıza gösterecektir

 

ABD, tıpkı 2011'de Suriye'de hızlı bir rejim değişikliğini umması, ancak ülkenin yıkılmasına, topraklarının bölünmesine ve Suriye ordusunu zayıflamasına razı gelmesi gibi, İran'a karşı hâlihazırda şekillendirilmiş rejim değişikliği planları için temel ve tali amaçlara sahiptir.

 

Brookings raporu şunları kabul ediyor:

 

“…ABD'nin bir isyana vereceği destek rejimin devrilmesi sonucun üretemese bile, yine de Tahran rejimini ciddi bir basınç altına sokabilir ve bu durum rejimin ülke dışında sorun çıkarmasını engelleyebileceği gibi, onu ABD için önem taşıyan konularda (nükleer programı ve Hamas, Hizbullah ve Taliban'a verdiği destek gibi) tavizler vermeye zorlayabilir. Nitekim Washington, bu ikinci hedefin (çok daha zayıf ihtimal olan) rejimi gerçekten devirme hedefine kıyasla, bir isyanı desteklemek için çok daha etkili bir gerekçe olacağına karar verebilir.”

 

Bir başka deyişle ABD'nin rejim değişikliğinin öz savunma değil, bir jeopolitik icbar eylemi olduğu bir kez daha, açıkça kabul edilmektedir. Brookings tarafından ortaya konulan strateji, salt “öneriler”den fazlasıdır. O tarihten bu yana Suriye, Libya ve Yemen'de gözle görülür bir şekilde hayata geçirilen ve şimdi kendini yakınlardaki İran'da gösteren, saptanmış eylemler listesidir.

 

Jeopolitik analiz dünyasında, başka bir ulus-devlete yönelik komplolar tasvir edilirken imzalı ve tarihli bir itiraftan alıntı yapmak çok sık yapılabilen bir şey değildir. ABD'nin İran'a müdahalesi örneğinde ise Brookings bu türden bir kanıt sunuyor: yaklaşık 200 sayfalık bu metin, imal edilmiş muhalefetten ABD'nin terörizme verdiği desteğe ve hatta tam kapsamlı bir savaş tetiklemek için ABD ve İsrail tarafından üretilen provokasyonlara kadar her şeyin detaylarını veriyor.

 

Batı İran'ı incelerken ve “ayaklanma” haberleri manşetleri süslerken, geriye dönüp Batı medyasının bu çatışmanın imal edilmiş niteliğine ilişkin saptırmalarına, mazeretlerine ve açık yalanlarına bakmak, hakikati hızlı bir şekilde ortaya çıkarmaya, suçlu olanı göstermeye ve Amerikan kıyılarından binlerce mil uzakta ABD'li vergi mükelleflerini parasıyla ve belki ABD askerlerinin kanıyla yürütülecek bir diğer saldırganlık kampanyasındaki aldatıcıları ve işbirlikçileri açığa çıkarmaya yardım edecektir.

 

 

Çeviri: İlyas Halitoğlu

 

www.medyasafak.net