İran 2018 ve Suriye 2011: Benzerlikler ve farklar

İran 2018 ve Suriye 2011: Benzerlikler ve farklar
2017 sonu-2018 başında İran’da gerçekleşen protestoların gerçekten de, hem iç dinamikleri bakımından hem de İran’ın harici düşmanlarının müdahaleleri bakımından 2011 başlarında Suriye’de gerçekleşen protestolarla benzerlikleri var. Ancak önemli farklar da bulunuyor.

 

 

 

Prof. Tim Anderson

 

 

Global Research

 

 

 

 

2017 sonu-2018 başında İran'da gerçekleşen protestoların gerçekten de, hem iç dinamikleri bakımından hem de İran'ın harici düşmanlarının müdahaleleri bakımından 2011 başlarında Suriye'de gerçekleşen protestolarla benzerlikleri var. Ancak önemli farklar da bulunuyor.

 

28 Aralık 2017 tarihinden itibaren İran'da, Meşhed'de başlayan büyük çaplı protesto gösterilerinin düzenlendiği aktarıldı. Ancak bu protestoların arkasındaki özgün ekonomik sorunlar, belli bir süreden beri birikiyordu. Tahran ve Meşhed, “Hazar Olayı” olarak bilinen bir skandal içinde mali kurumların çökmesi sebebiyle Ocak ve Kasım 2017'de protestolara tanık olmuştu. Bu süreçte pek çok küçük yatırımcı, birikimlerini kaybetmişti.

 

Geçtiğimiz yılın sonu itibariyle bu duruma, yükselen fiyatlar, iş kayıpları ve işsizlik de dahil olmak üzere bir dizi başka rahatsızlık eklendi. Buna, (yaptırımların azalmasına ve petrol satışlarının artmasına yol açan) JCPOA [nükleer] anlaşmasının henüz sıradan insanlar için somut ekonomik faydalar getirmemiş olmasının getirdiği hayal kırıklığını da ekleyebiliriz.

 

Bu protestoların ondan fazla şehre yayılması, çoğu dış destekli olan küçük siyasi grupları “rejim değişikliği” korosuna katılmaya çekti. Ülke dışındaki sponsorlar bu çağrıları büyüttü. Bu “rejim değişikliği” taleplerinin ortaya konulmasında en iyi organize olmuş olanlar, monarşi yanlıları ile, başlangıçta bir ulusal sol hareket olan, ancak daha sonra Saddam Hüseyin ve İran'ın harici düşmanlarının çoğu tarafından satın alınan yasaklı Halkın Mücahitleri (MEK) terör örgütü idi.

 

Geride bıraktığımız aylarda Suudi Arabistan, İsrail ve ABD liderlerinin açıkça ve defaatle İran'a karşı saldırganlık ifadeleri kullandıklarını hatırlatmamız gerekir. Haziran 2017'de DAEŞ'in Tahran'da düzenlediği terörist saldırılar, birkaç hafta öncesinde Suudi veliaht prensi Muhammed bin Selman'ın dillendirdiği doğrudan tehditlerin arkasından gelmişti. Veliaht prens, “Onlar için savaşın Suudi Arabistan'da değil, İran'da olması için çalışacağız” demişti.

 

2017'nin son haftalarında Washington ve İsrail, İran'a karşı ortak tehditlerde bulunarak, bu bağımsız ülkeye karşı “somut amaçlar” için çalıştıklarını söyledi. Bu üç düşman ülkenin, içerideki “rejim değişikliği” yanlısı unsurları desteklemek için her türlü fırsattan yararlanacağına pek şüphe yoktur. Fakat ülke içinde elle tutulur bir partnerleri bulunmuyor.

 

Bu protestoların politize olmasına yanıt olarak, protesto gösterilerinin büyüklüğünü gölgede bırakan çok sayıda hükümet yanlısı büyük gösteri düzenlendi. Batılı devlet ve şirket medyasının pek çok kesiti hükümet yanlısı gösterilerin videolarını gösterip bunların protesto gösterileri olduğunu söyledi. 2011 yılında Bahreyn'de düzenlenen büyük protestolar bile “İran protestoları” denilerek yayıldı. Oysa videoların çoğunda İran liderinin resimleri, pek çok din adamı ve İsrail ve Trump karşıtı pankartlar görülebiliyor. Suriye savaşındaki pek çok medya fabrikasyonu, bu türden pervasızca yapılan yanlış tasvirleri “normalleştirmiş” görünüyor.

 

Protesto gösterilerinin internetteki fotoğraf ve videolarını gözlemleyen bir çevrimiçi yorumcu olan Seyid Musavi (@SayedMousavi7), gösterilerin politikleşmesinin pek çok insanı katılma fikrinden soğuttuğunu, “ancak aynı zamanda dağınık ve daha da agresif ve oportünist çıkar gruplarını devreye girmeleri için etkilediğini (…) ve bu marjinal grupların örgütlenmeye başladığını” söyledi.

 

Musavi'nin değerlendirmesine göre, bir dizi İran şehrinde 500 ila 1000 kişinin katıldığı çok sayıda gösteri olsa da, Tahran'da 300'den fazla insanın katıldığı gösteri olmadı. Musavi, 2009'daki son derece büyük siyasi gösterilerin aksine, açık bir dinamiğin, birleşik taleplerin, liderlerin olmadığını ve başkentte çok sınırlı varlığın bulunduğunu söyledi.  

 

Batılı devlet ve şirket medyasını çoğu “özgürlük” yanlısı ve hükümet karşıtı sloganları öne çıkarsa da, yaygın şekilde gerici sloganların da atıldığı aktarıldı. Eski şahın (Washington'un 1950'lerde İran'a empoze ettiği kralın) oğlunun “rejim değişikliği” ve “diktatöre ölüm” taleplerini desteklediği söylendi. MEK lideri Meryam Racavi de “diktatöre ölüm” taleplerini destekledi. İki hafta boyunca en az 400 kişi tutuklandı ve 25 kişi öldü; ancak hükümet ölen kişilerin hiçbirinin güvenlik güçleri tarafından vurulmadığını söylüyor. Bununla birlikte İsfahan'da altı kişinin bir karakoldan silah çalmaya çalışırken öldürüldüğü aktarıldı. Online Telegram kanalı “AmadNews”, şiddeti yaygınlaştırdığı için bloke edildi.

 

Bu sürecin 2011 başlarında Suriye'de yaşananlarla benzerlikleri, her iki örnekte de protestoların ülke içi meselelerle ilgili gerçek kaygılarla başlamış olması, ancak çoğu dış destek alan küçük grupların bu protestolara sızmış olmasıdır. İran'da protestoların odak noktası, ağırlıklı olarak ekonomi yönetimiyle ilgili olan yaygın rahatsızlıklardı. Suriye'de ise gösterilere yön veren, yolsuzluk ve adam kayırmaların akabinde, Baasçı sistemde anayasal reform yapılması çağrısıydı.

 

Her iki örnekte de Batılı devlet ve şirket medyası, olayları oldukça sistematik bir şekilde olduğundan farklı aktarmaya yöneldi. Suriye'de, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi ABD merkezli gruplar, ilk altı ay boyunca şiddetin, “barışçıl protestocuları” bastıran güvenlik güçlerinden geldiğini ileri sürdü. Gerçekte ise (ki bunu The Dirty War on Syria [Suriye'ye Karşı Kirli Savaş] isimli kitabımın dördüncü bölümünde de izah ediyorum) mezhepçi cihadçılar ilk günden itibaren güvenlik güçlerini öldürüyor, ardından suçu hükümete atıyordu. İran örneğinde ise büyük çaplı hükümet yanlısı gösteriler Batı medyasında pek çok defa “protesto gösterileri” olarak gösterildi.

 

Aradaki farklılıkları da gözlemlemek gerekir. İran, büyük ve dirençli bir bağımsız ülkedir ve iki kanat arasında kayda değer bir iç siyasi rekabet vardır: liberaller ve (ABD'de “tutucular” denilen) ilkeciler. Diğer muhalefet grupları çok küçüktür.

 

Suriye'de Washington'un “rejim değişikliği” saldırısı için sahip olduğu başlıca potansiyel müttefik, uluslararası El Kaide üyesi “cihadçıların” desteklediği Suriye Müslüman Kardeşler hareketiydi. Türk TESEV kuruluşundan bağımsız anketçiler, Suriye'de bir yıllık çatışmanın sonunda, devlete yönelik şiddet saldırılarının halkın yalnızca %5'i tarafından desteklendiği bulgusuna ulaşmıştı. Bu küçük bir oran gibi görünüyor, ancak cihadçı savaşçılara sempati duyabilecek veya onları destekleyebilecek bir milyondan fazla (ağırlıklı olarak Müslüman Kardeşler destekçisi) insan anlamına geliyor. Her ne kadar Suriye'deki mezhepçi cihadçılar bir yılın sonunda büyük çaplı dış desteğe ve yabancı savaşçılara bağımlı hale gelse de, ülkenin çeşitli bölgelerinde bir sosyal tabana sahipti.

 

İran'da şiddet yanlısı muhalefet için benzer bir taban bulunmuyor. Sosyal reform dinamiği de dahil olmak üzere, ülke içinde önemli bir siyasi dinamik halihazırda mevcut. Monarşi yanlılarının artıkları ve muhtemelen kayda değer molla karşıtı hissiyatlar olsa da, başlıca şiddet yanlısı oluşumlar (MEK ve DAEŞ gibi) küçüktür ve dış yardıma bağımlıdır. Benzer şekilde, DAEŞ için üye toplayan Suudilerin yöneldiği topluluklar da oldukça küçüktür.

 

Ekonomik meseleler hayli gerçek, ancak Suudiler, İsrail ve Washington'un yıkım hayalleri, güçlü bir iç ortaktan yoksun. Belki de bu yüzden Hizbullah lideri Hasan Nasrallah yaşananlardan kaygı duymayarak, “İran'da yaşananlar başarılı bir şekilde kontrol altına alındı” ifadesini kullandı.

 

 

 

 

Çeviri: İlyas Halitoğlu

 

 

www.medyasafak.net