Seyyid Hasan Nasrallah’ın Russia Today’de Julian Assange’e Verdiği Röportaj (TAM METİN)

Seyyid Hasan Nasrallah’ın Russia Today’de Julian Assange’e Verdiği Röportaj (TAM METİN)
Wikileaks kurucusu ünlü gazeteci Julian Assange'ın Seyyid Hasan Nasrallah ile gerçekleştirdiği röportajı sunuyoruz.
Seyyid Hasan Nasrallah’ın Russia Today’de Julian Assange’e Verdiği Röportaj (TAM METİN)

 

İsrail ve Filistin’in geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? Zafer kazanacağınız kanısında mısınız ve eğer zafer kazanırsanız silahlarınız ne olacak?

İsrail devleti illegal bir devlettir, bu devletin temelleri diğerlerinin topraklarını işgal etmek, başkalarının topraklarını gasp etmek, güçle birilerinin toprağını elinden almak, Müslümanlar ve Hıristiyanlardan oluşan evlerinden edilmiş Filistinlileri katletmek üzerine kuruludur. Bu yüzden hak, onlarca yıl önce bile olsa sahibini beklemektedir. Zamanın geçmesi hakkı boş ve anlamsız kılmaz, eğer ev senin evindiyse, zorla toprakların işgal edildiyse, bu onu elli sene de geçse, yüz sene de geçse oranın sahibi yapmaz. Senden daha güçlü olmam ve evini zapt etmem bana senin evinin resmi sahibi olma hakkını vermez. Her durumda, bizim ideolojik ve kanuni görüşümüz, Filistin’in Filistinlilere ait olduğuna kanidir. Ancak eğer ideolojiyi, kanunu, politik ve milli gerçeklikleri bir araya getirirsek, deriz ki: tek çözüm yolu… Biz kimseyi öldürmek istemiyoruz, biz hakkın hak sahibine dönmesini istiyoruz… Tek çözüm yolu Filistin toprakları üzerinde Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler için ortak tek bir demokratik ülkenin kurulmasıdır. Her ne olursa olsun başka çözümlerin bir ömrü yoktur.

İsrail Hizbullah’ın sivillerin yaşadığı yerlere roket fırlattığını söylüyor, bu doğru mudur?

Yıllar boyunca, İsrail’in Filistin topraklarında kurulduğu 1948’den beri İsrail kuvvetleri Lübnanlı sivilleri, Lübnan şehir ve kasabalarını bombalamıştır. Direniş yıllarında yani 1982 ile 1992 arasında, biz sadece İsrail’i bizlerin yaşadığı yerleri bombalamaktan alı koymak için uğraştık. Böylece 1993 yılında, İsrail ile Lübnan direnişi arasında doğrudan bir mutabakat sağlandı ve bu 1996 yılında yürürlüğe girdi, bu anlaşma iki tarafın da sivillerin yaşadıkları yerleri bombalamaktan kaçınmaları konusunda yapılmıştır. Ve biz her zaman diyoruz ki: siz bizim şehirlerimizi, kasabalarımızı, köylerimizi bombalasanız da, biz sizlere böyle karşılık vermeyeceğiz. Bu Lübnanlı sivillerin yıllarca saldırıya uğramasından sonra Hizbullah’ın gösterdiği üsluptur ve hedefimiz yalnızca İsrail’i sivilleri öldürmekten vazgeçirecek bir denklem kurmaktır.

ABD Lübnan büyükelçiliğinden elde edilen bir Wikileaks belgesinde, bir banka yetkilisinin Hizbullah üyelerinin lüks arabalara bindiği, ipek kıyafetler giydiği ve fast food yediğinden dolayı çok şaşırdığını dile getirdiği söyleniyor. Bu Hizbullah’ın Lübnan seçimlerine yöneliminin doğal bir sonucu mudur?

Öncelikle onların bu meselede bahsettikleri şeyler doğru değildir. Bunlar Hizbullah’ın imajını zedelemek üzere ortaya atılmış dedikodulardır. Her şey bir tarafa, üzerimize açılmış medya savaşının bir parçasıdır bu söylenenler. Bilinen bir şey var ki onlar bizden mafya ve uyuşturucu ticareti şirketi olarak bahsediyorlar ama aslında bizim dinimizin, şeriatımızın emri gereğince bu (faaliyetler) yasaktır, bu yasak bizim ahlakımızda vardır ve  karşı karşıya kaldığımız ve savaştığımız en büyük tabulardan biridir. Onlar birçok temelsiz şeyden bahsediyorlar, bense sizi temin ederim ki bahsettikleri şeyler tamamen gerçek dışıdır. İkinci olarak… Onların son zamanlarda dile getirdikleri bu şey de sınırlı bir olaydır ve bazı zengin ailelerle alakalıdır. Bu kişiler önceden Hizbullah’ı desteklemiyor ve  plan, programını ve fikri hattını benimsemiyorlar. Biliyorsunuz, 2000’den sonra Lübnan direnişi – Hizbullah direnişte kilit bir konuma sahiptir – Güney Lübnan’a bağımsızlığını kazandırdı, bu bir mucizeydi ve Lübnan toplumundaki son büyük şoktu. Küçük bir grup bölgenin hiç yenilmemiş en güçlü ordusunun karşısında 33 gün nasıl durabilir? Onlar zengin bir çevrede, finansal imkânlarla kendilerini Hizbullah’ın bir parçası ya da Hizbullah görüyorlar… Bu ithamlar Hizbullah hakkında dillendirilmektedir, hepsi gerçek dışıdır ve dahası ben size büyük bir güvenle ve bu konudaki kendi kaynaklarımdan aldığım bilgiyle bu meselenin yalan olduğunu söylüyorum.

Tunus’ta, Yemen’de, Mısır’da ve diğer ülkelerde Arap Baharını desteklerken neden Suriye’de desteklemiyorsunuz?

Çok açık sebeplerimiz var. Öncelikle, biz Arap devletlerinin içişlerine karışmıyoruz ve bu her zaman bizim mevcut siyasetimiz olmuştur. Arap dünyasındaki gelişmeler ciddi ve önemliydi, hangi parti, hareket ya da grup olursa olsun karşı bir duruş sergileyemezdi. Suriye’de herkes bilir ki Beşar Esed’in sistemi direnişçidir ve Lübnan ve Filistin direnişiyle birlikte durarak, İsrail ve ABD baskısı karşısında onları bırakmamıştır. Sistem Filistin meselesine ve Filistin halkına çok iyi hizmet ettiğinden, biz Suriye’yi diyalog ve reformları kabul edip, uygulamaya davet ettik, çünkü Suriye’deki çeşitlilik ve Suriye’nin stratejik konumu hasebiyle bunun alternatifi bizim istemediğimiz ve İsrail ve ABD’nin Suriye’de istedikleri iç savaştır.

Bir haftada Hums’ta 100 kişi öldü, bunlardan birisi de gazeteci Marie Colvin’di. Anlıyorum, bir ülkeyi sebepsiz yere yıkmamalıyız ve düzeltilebiliyorsa en iyisi düzeltmektir ancak Hizbullah’ın da kırmızıçizgileri var mı? Yüz bin, bir milyon insanın ölümü; ne zaman Hizbullah buna dur diyebilir?

Biz Suriye’de olayların başlamasından beri Suriye yönetimiyle sürekli görüştük ve arkadaş tavsiyelerinden bulunarak, reformların önemini vurguladık. Beşar Esed’in önemli, radikal ve büyük reform hazırlıkları yapması, bizim bu olayda durduğumuz yeri gösteriyor. Lübnanlı liderlerle, Arap, Müslüman ya da diğer ülkelerin liderleriyle yaptığım görüşmelerde, onlara Beşar Esed’in gerçek reformlar yapmak istediğinden emin olduğumu ancak muhaliflerin de diyalogu kabul etmeleri gerektiğini dile getirdim. Size başka bir şey daha söyleyeyim, ben ilk defa muhalefetle görüşerek rejimle diyalog ortamının oluşması sürecinde onları cesaretlendirmeye çalıştığımızı ancak bu grupların diyalogu reddettiklerini duyurdum. Eğer bir rejim reformlar yapmaya hazırsa, diyaloga da hazırdır. Diğer taraftan muhalifler diyalog için hazır değiller, reformları kabul etmek için hazır değiller, tek istedikleri rejimi devirmek. Problem burada… Bir başka mesele… Suriye’de olan bitenlere birçok yönden bakılmalı, tek yönden değil. Suriye’de silahlı gruplar birçok sivil öldürdü.

Size göre Suriye’deki durum nereye vardı? Ölümleri sonlandırmak için ne yapılmalı? Siz diyalog ve başka şeylerden bahsettiniz ama şu kan banyosunu bitirmek için bir yol var mı?

Önceki soruda yanıtlamadığım bir şey vardı. Bu soruya ekliyorum. Gerçekte, para, silah sağlayan, Suriye’deki kavgayı alevlendiren ülkeler var ve bazı Arap ve Arap olmayan ülkeler de diğer tarafta. Bir başka önemli mesele de, hepimiz Dr. Ayman Zevahiri’nin Suriye’deki kavgaya insanları davet edişini dinledik. Eğer El-Kaide ve diğerleri Suriye’ye girdilerse, onlar Suriye’yi savaş alanına çevirmek niyetindeler. Muhalif gruplara para ve silah sağlayan taraflar onları masaya oturmaya ve meseleleri siyasi olarak çözmeye itebilirler. Birkaç gün önce belirttim, bazı ülkeler İsrail’in bölgede yapmış olduğu şeylere rağmen onunla diyaloga girmeyi istiyorlar ama Suriye’ye siyasal çözüm için bir-iki yıl vermeye hazır değiller. Bu yanlış ve adaletsizcedir.

Muhalifler ve Esed rejimi arasında arabulucu olmak ister misiniz? İnsanlar sizin ABD, İsrail ya da Suudi Arabistan ajanı olmadığınıza inanıyorlar ancak sizin Esed rejiminin bir ajanı olmadığınıza da inanabilirler mi? Sizin barış için arabulucu olmayı kabul ettiğinize inansınlar mı?

Hizbullah’ın otuz yıllık tecrübesi, bizim bir Suriye dostu olduğumuzu gösterir, ajanı olduğumuzu değil. Lübnan’da siyasal olarak bizimle iyi ilişkilerin olmadığı dönemler oldu. Suriye’nin Lübnan’daki siyasal ya da siyaset dışı düzeydeki varlığından yararlanmış olanlar -bizler problemlerimizle ve baskılarla boğuşurken- şimdi Suriye’ye düşmanlık ediyorlar. Bu açıdan bizler dostuz, müşteri değil. Suriye muhalifleri ve tüm bölgedeki siyasal güçler bizim dost olduğumuzu bilirler. Bu birinciydi…. İkinci olarak, ben bizim siyasal çözümü kesinlikle desteklediğimizi belirttiğimde, her türlü çabayı göstermeye, siyasal çözümün sağlanması için her türlü katkıyı yapmaya hazır olduğumuzu söylemek istemiştim. Size evvelden belli gruplarla görüşüp, diyalog çağrısı yaptığımızı ama onların diyalogu reddettiğini söyledim. Şimdi her durumda rejim ile diyaloga girmek ister ve bizi de arabulucu olarak kabul ederlerse, biz böylesi bir arabuluculuğa hazırız. Çünkü biz diğerlerinin de politik çözüme destek vermelerini isterken, kendimiz bu yükümlülükten kaçar mıyız? Kesinlikle hayır!

Bence siz Esed rejimine kırmızıçizgilerinizin olduğunu söylerseniz, muhalifler Hizbullah’ın rolünü daha stratejik kabul edeceklerdir. Suriye rejimi Hizbullah ile ilişkilendirilse bile dilediği gibi davranabilir mi? Yoksa Hizbullah’ın da kabul edemeyeceği şey var mı?

Elbette, kesinlikle. Bence Esed’in de, Suriye’deki kardeşlerimizin de kırmızıçizgileri var. Biz kırmızıçizgilerimizi herkese uygulanacak şekilde dile getiriyoruz ancak problem Suriye’de kavganın devam etmesidir. Sonuç olarak, bir parti dursa da diğeri devam ediyor. Gruplar arasında kavga devam ettikçe, siyasal çözüm yolları kapalı kalacaktır.

Siz uluslararası bir kanal kurdunuz. ABD ülkede güçlü bir ifade özgürlüğü olduğunu ifade ederken, El-Menar’ın yayın yapmasını yasakladı. Sizce ABD El-Menar’dan bu ölçüde korkuyor mu?

İnsanlara Hizbullah terörist örgüttür, o öldürür, o şunları yapar, diyorlar ama onlara bizi dinleme izni vermiyorlar. Eğer asgari düzeyde adil bir mahkeme olsaydı, biz ABD’yi en basit insan hakları meselelerinden biri olan kendini savunma, kendimizi ve dünya insanlarının konumlarını gösterme hakkımızı engellemekle suçlardık. Dahası onlar bu ses ve bu görüntülerden de kaçtılar.

Bir askeri lider olarak, yeteneklerinize binaen soruyorum, düşman ateşi altında insanlarınızı nasıl bir araya getirebildiniz?

Öncelikle biz bir hedef koyduk. Bu hedef insani, ahlaki, imani ve milliydi, itiraz edilmezdi, o da topraklarımızı işgalden kurtarmaktı. İşte bu Hizbullah’ın kurulmasının ve tesis edilmesinin hakiki hedefidir. Ve bu hedefin Lübnanlılar arasında muhalifi yoktur.  Biz güç mücadelesine girmeyi, siyasal yarış yapmayı istemedik. Biz ilk defa Lübnan hükümetinde 2005 yılında yer aldık ve hedef güç elde etmek değil, direnişi korumak, direnişin arkasını kuvvetlendirmekti. Öyle ki, 2005 hükümeti direniş karşısında da işler yapmıştır. Biz işte bu tip olaylardan endişeliyiz. Eğer ben gerçek bir hedefe sahipsem ve onu önceliğim edinmişsem, o zaman bu hedef için diğer ihtilaflardan kaçınmalıyım. Ben bu hedefin gerçekleşmesi için insanlardan bir kısmını diğerleriyle işbirliği adına yakınlaştırabilirim. O ana kadar her türlü iç çekişmeden kaçınmalıyız. Siz de görüyorsunuz, Lübnan’da da tartışmalı, üzerinde anlaşmaya varılmamış meseleler var, bizler çatışma doğuracak bir şeylerden kaçınmak için durumu da hesaba katarak görüş belirtiyoruz. Bizim halen önceliğimiz topraklarımızı İsrail tehdidinden özgür kılmaktır çünkü biz Lübnan’ın tehdit çemberinde olduğuna inanmaktayız.

Çocukluğunuza gitmek istiyorum. Bildiğim kadarıyla siz bir manavın oğluydunuz. Lübnan’da çocukluk döneminize dair hatıralar nelerdir ve sizin siyasetinizi doğrudan etkiledi mi?

Tabii ki. Ben doğumumdan on beş yaşıma kadar doğu Beyrut’ta bir semtte yaşadım ve ikamet ettim. Bu semt birçok özelliğe sahiptir ve tabii ki çevrenin insan karakterinden önemli etkisi var. Bu semtin, bu fakir semtin bereketiyle… Orada Şiiler, Sünniler, Hıristiyanlar, Ermeniler, Kürtler yaşardı. Filistinliler ve Lübnanlılar vardı. Yani demem o ki, ben kozmopolit bir semtte doğdum ve yaşadım. Tabii ki, benim Filistin meselesine ve Filistin’in mazlum halkına olan ilgi ve alakam erken yaşta başladı çünkü Filistinliler o zamanlarda yerlerinden edilmiştiler. Haifa’dan, Acre’den, Kudüs’ten, Ramallah’tan… Bu benim doğup yaşadığım çevredir.

İnternetteki İsraillerce yapılan şakayı okudum, benim için önemli çünkü ben bu alanda uzmanım ve Wikileaks takip ediliyor. Şakayı hatırlıyor musunuz?

Evet, ben basitliğe karşı karmaşıklık hakkında konuşuyordum. Yani İsrail hem askeri olarak hem iletişimde teknolojiye çok yatırım yapıyor. Direniş ise öte taraftan bir halk direnişi. Ve aynı şekilde şehirlerin, kasabaların ve çiftliklerin gençlerinin direnişi. Yani tarım toplumuna ait. Onlar klasik cihazlarla konuşuyor yani mevzuda karışıklık yok, konuşulan basit cihazlar. Ve semboller kullandıklarında, bu semboller köylerinde, kasabalarında, ailelerinde kullanılan semboller oluyor. Dahası bunları oturup yazmak, kodlamak, bu bölgelerde yıllarca yaşayan birisinin kolayca fark edebileceği, anlayabileceği şeydir. Köy terimleri kullanın… Yani tencere, eşek… Ebu Deccace (tavuğun babası) deyin… İsrailliler bunları bilgisayara yazdıklarında ve neden Ebu Deccace dediklerini soruyorlar mesela… Bu size Wikileaks yoluyla fayda sağlayacak bir şey değildir.

Siyaset dışı bir sorum olacak… ABD hegemonyasına karşı savaştım. Acaba Allah ya da Allah düşüncesi değil midir süper güç? Yani Totaliter tek tanrının ibadetinden insanları kurtarmak bir özgürlük savaşçısı olarak sizin göreviniz değil midir?

Benim düşünceme göre, Allah Teâlâ varlığın, insanın ve tüm varlıkların yaratıcısıdır ve o bize potansiyel verdi, bu bedeni ve bize fıtrat dediğimiz ruhi kapasiteyi verdi. Semavi Şeriatler, insana iyi ve kötüyü göstermiştir, doğruluk güzel bir şeydir, yalan söylemek ise kötü. Adalet güzel ve adaletsizlik ise çirkin bir şeydir… Fakire ve mazluma yardım etmek, savunmak güzel bir şey ancak diğerlerine saldırmak, kanlarını akıtmak kötü bir şeydir. ABD karşı direniş ya da işgale karşı direniş Allah’ın da istediği bir şeydir. Burada insani ahlakla ve insani değerlerle semavi kanunların uyuşması söz konusudur. Şimdiye değin, semavi kanunlar ve semavi dinler akla ve insan doğasına aykırı bir şey getirmemiştir. Çünkü getirilen din insanın yaratıldığı şekille aynıdır, ikisi de tanımlayıcıdırlar. Yöneticiler evlerini ya da ülkelerini mahvederken, bu kâinat milyarlarca yıldır yalnız tek bir Allah’ın eliyle böyle kusursuz çalışıyor. Eğer tanırsak, o zaman hiçbirimiz dini doktrinle mücadele etmeyiz. İbrahim (a.s) her zaman akıl ve deliller konusundaki diyalogun sahibi olarak anılmıştır. Bizler Peygamber İbrahim’in (a.s) takipçileriyiz.

Al-Manar’da yayınlanan bu röportaj Hüseyin Beheşti tarafından medyasafak.com için tercüme edilmiştir.