ABD yenilgisini kabul edecek mi yoksa Rus ayısı ve Çin ejderhasına meydan mı okuyacak?

ABD yenilgisini kabul edecek mi yoksa Rus ayısı ve Çin ejderhasına meydan mı okuyacak?
Rusya, ülkede savaş devam ederken Çin'i Suriye’ye getirdi. Çin donanması Akdeniz'e ulaşıp Tarsus ve Lazkiye limanlarına demir atarak aslında Amerika'ya ve müttefiklerine dünyada tek kutuplu bir hâkimiyetin ve monolitik bir tahakküm döneminin sona erdiği mesajı vermiş oldu.

 

 

Ejmagnier.com

 

 

Rusya, ülkede savaş devam ederken Çin'i Suriye'ye getirdi. Çin donanması Akdeniz'e ulaşıp Tarsus ve Lazkiye limanlarına demir atarak aslında Amerika'ya ve müttefiklerine dünyada tek kutuplu bir hâkimiyetin ve monolitik bir tahakküm döneminin sona erdiği mesajı vermiş oldu.

 

IŞİD ve el-Kaide ile birlikte savaşan binlerce Çin vatandaşı cihatçı bulunuyor. Pekin yönetimi, bununla yakından ilgilenirken son nefeslerini burada vermek isteyen cihatçıların Suriye'de öldürülmesini arzuluyor. Çin ile Suriye arasındaki işbirliği ve istihbarat dayanışması çoktan kuruldu bile. Şam yönetimi, dünyanın farklı ülkelerinden gelen yabancı savaşçılar hakkında zengin bir bilgi bankasına sahip. Dünyanın birçok ülkesi de aslında bu bilgi bankasına erişmek istiyor. Zira söz konusu bankada Suriye'ye girişine izin verilen 80'den fazla ülkeden gelmiş yabancı savaşçılarla ilgili bilgiler var ve bunlar Suriye'deki rejimi yıkarak yerine kendi kafalarındaki İslami devleti kurmak istiyorlar.

 

Fakat Washington hala pozisyonunu korumaya çalışıyor, uzun süredir devam ettirdiği ve gayet keyif aldığı dünya hâkimiyeti veliahtlığından vazgeçmeyi reddediyor. Suriye dışındaki diğer araçları kullanarak Amerika Birleşik Devletleri'ne muhalefet eden, ona meydan okuyan eksene karşı savaşmaya hazır olduğunu ilan ediyor. Amerika'daki müesses nizam ve müttefikleri Rus diplomatlarını sınır dışı ediyor, İran ve Çin yönetimlerine yaptırım uygulamayı empoze ediyor. ABD'nin Suriye'deki yenilgisi oldukça acı verici.

 

Washington yönetiminin kabul etmeye yanaşmadığı şey, artık dünyanın, en iyi askeri gücüne olan inancını yitirmiş olmasıdır. Daha az küstah ve daha zayıf ülkelere efelenmek yerine onlarla ittifaklar kurmaya çalışan iki potansiyel ülke bulunmakta: Rusya ve Çin. Bu ülkeler, ABD eksenine karşı daha fazla müttefik edinmeye çalışıyor.

 

ABD, hala 1991'li yıllarda Sovyetler'in çöktüğü dönemleri yaşıyor. Sovyetler Birliği'nin güçlü bir şekilde çöküşü, başkan Vladimir Putin'in 2000 yılında iktidara geldiği döneme kadar sürdü. Washington, Kremlin'de Çarların sarayında, kaybedilmiş olan gücünü yeniden kazanma niyetinde olan yeni bir şahsiyetin bulunduğunu fark etti. Rusya, şu an nükleer silahlardan başka bir şeye sahip değil ancak Rus ayısının kış uykusundan uyanması için güçlü bir iradesi bulunmakta.

 

Putin, Amerika'ya savaş ilan etmiş değil ancak elini uzatıyor ve dostluk kurmaya çalışıyor. En azından düşman olmayalım diyor fakat Washington, Moskova'da birkaç on yıl içerisinde yeniden toparlanma potansiyeli görüyor. Bu yüzden de süreci yavaşlatmaya hatta mümkünse bunu tamamen ortadan kaldırmaya çalışıyor. Bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri eski Sovyetler Birliği üyesi birçok ülkeyi yanına çekti ve onların NATO ya da Avrupa Birliği'ne katılmasını sağlamış durumda.

 

Ucuz emek gücüne dayanan ve ister ticari ister askeri olsun her türlü teknolojiyi klonlama yeteneğine sahip Çin ise, Rusya gibi Amerika'nın onun hızlı ekonomik büyüme ve refahından duyduğu korkunun farkında. Bu yüzden Çin-Rus yakınlaşması, her iki ülkeye yönelik agresif Amerikan politikalarının yarattığı bir durum. Buradaki gerçek neden ABD agresifliği çünkü dünyayla ilişkiye geçtiğinde tamamen askeri gücüne odaklanıyor.

 

Washington, Malakka geçidi ve Güney Çin Denizi üzerinde deniz hâkimiyetine odaklanmış durumda. Bu da II. Dünya Savaşı boyunca Pekin Yönetimi üzerindeki baskısını yoğunlaştırma amaçlı bulundurduğu Amerikan askeri varlığı günlerini akıllara getiriyor. ABD, denizlerdeki üstünlüğünün farkında ve Çin'in gerek enerji sağlama gerekse ticaret için denize ihtiyaç duyduğunu biliyor.

 

Çin, Avrasya siyasi ve ekonomik alanda faaliyet göstermek üzere Şangay İşbirliği Örgütü'nü Haziran 2001'de kurarak kendisini korumaya çalıştı, buradaki amaçlardan biri de ekonomik girişimlere odaklanmak ve istihbarat paylaşımı sayesinde terörizme karşı askeri işbirliğini artırmaktı. Bu işbirliği, Çin, Rusya, Kazakistan, Tacikistan, Özbekistan, Kırgızistan, Moğolistan, İran, Hindistan ve Pakistan gibi nükleer güce sahip bazı ülkelerin de içinde bulunduğu yaklaşık olarak Dünya nüfusunun yarısını barındıran ülkeleri kapsamakta. Şangay İşbirliği Örgütü Washington ve Tokyo'nun gözlemci olarak katılma taleplerini ise reddetti.

 

Çin, Amerika Birleşik Devletleri'nin politikalarından etkilenmiş olan ülkelere onlarla yeniden yakınlık kurmak için gitti. Ayrıca “inci dizisi ülkeleri” ve adaları kurarak deniz koruması sağladı ve Hindistan, Japonya ve diğer Amerikan müttefiki ülkeleri kuşattı. Hint Okyanusu'nun Orta Doğu'dan ithal edilen petrol ticaretinin yüzde 60'ının geçişini sağlıyor olması, Malakka geçidini Çin'in kendisini koruması için zorunlu hale getirdi. Bu yüzden Pekin yönetimi, Malezya, Singapur, Burma, Coco Adaları, Bangladeş, Sri Lanka ve Pakistan gibi ülkelerle ilişkiler kurdu ve ayrıca Afrika kıtasındaki Sudan ve Kenya gibi ülkelere de uzandı.

 

Onun da ötesinde Çin, Han hanedanının İpekyolu olarak adlandırdığı dünyanın en eski ticaret rotasını yeniden canlandırdı. Modern Çin'in İpek Yolu projesi, onun dünyayla daha karlı ticari ilişki kurmasını sağlayacak. Bu proje sayesinde 900 ayrı proje için Çin'in 1 trilyon dolar kazanması bekleniyor. İpekyolu, Avrupa'da 11 şehre ulaşırken Afrika'da ise demiryolu ve boru hatları ile ulaşımı sağlayacak, bunun yanında “tek kuşak tek yol” sloganı altında yedi Asya ülkesini de bir araya getirmesi bekleniyor. Bu program fazla ticaret ve gaz getirecek, dünya nüfusunun yüzde yetmişini kapsayacak.

 

Çin, aynı zamanda 2009 yılında kurulan ve içinde Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'yı barındıran BRICS adlı örgütün de bir parçası haline gelmiştir. Bu örgütün dünya üretiminin yüzde 49'ını yaptığı bilinmekte.

 

Ve son olarak 2013 yılında Çin, Uluslararası Asya Bankası'nı kurdu. Bankanın amacı, Amerika'ya stratejik bir meydan okuma oluşturacak şekilde yedi Avrupa ülkesinin de içinde bulunduğu 57 ülkeyi bir araya getirmekti. Ancak bu projede Amerika Birleşik Devletleri ve onun güçlü müttefiki Japonya, dışarıda bırakılıyordu.

 

100 milyar dolarla kurulan Uluslararası Asya Bankası, dünya ekonomisi üzerindeki Amerikan finansal kontrolünü ortadan kaldırmak için kuruldu. Washington,  ABD'nin yıllardır rakipsiz bir şekilde kontrol ettiği Dünya ekonomisinin ve finansının kontrolüne ilişkin alternatif bulmayı amaçlayan bu hareketi provakatif olarak nitelendirdi.

 

Yetersiz ancak sürekli uygulanan yaptırımlarla Washington, (Atlantik Okyanusundan başlayan Hint Okyanusu'na kadar uzanan, altı büyük devleti ve dünya enerjisinin dörtte üçünü kapsayan) Avrasya Birliği'ni engelleyeceğine ve bu durumun da Rusya'yı sıkıntıya sokacağına, Çin'in başını ağrıtacağına inanıyor.

 

Daha da ötesi, ABD, Ortadoğu NATO'su oluşturarak Şii Hilali'ne karşılık verebileceğine ve “İran Tehdidi”ni bertaraf edebileceğine inanıyor. Bu düşünce, Suudi Arabistan'ın Yemen'e karşı başlattığı felaketlerle dolu savaş nedeniyle tamamen bitmiş durumda, çünkü Ortadoğu ülkeleri siyasi, ekonomik ya da askeri olarak birleşemeyeceklerini kanıtladı.

 

ABD, Suriye'de savaşı kaybederken Amerikan hegemonyasını reddeden birçok ülke, bir şekilde bir araya geliyor. Bu ülkeler arasında işbirliği var ve yukarıda da gördüğümüz gibi, Washington'un hâkimiyetini, kibrini ve yıkıcı dış politikasını reddediyor.  

 

ABD, ülkeleri işgal etmek ya da kontrolü altına almaya çalışmak, vekiller üzerinden ya da doğrudan, rejimleri değiştirmenin, ayrıca Ortadoğu monarşilerinin (Donald Trump'ın kendi kendine söylediği gibi) yıkılmasının önüne geçmek için ağır koruma vergileri empoze etmenin doğru bir şey olduğuna inanıyor. ABD'deki müesses nizam, başarısız devletlere doğru onları yönlendirerek “özgürlükçü eylemciler” adı altında gençliği manipüle edip kendi amaçları için kullanıyor, Suriye, Libya ve Irak'ta aşırılıkçılara onları yem ediyor.

 

Askeri üslerinin bulunduğu her yere füzelerini yerleştiren ABD, şu ana kadar enerjisini ve gücünü dünya ekonomisini ve barışını desteklemek için kullanmayı asla düşünmedi. Tek düşündüğü, sonuçlarının ne olacağına ilişkin herhangi bir öngörüde bulunmaksızın ülkeleri ve enerji kaynaklarını kontrolü altına almak, çünkü bunu yapması nedeniyle hiç kimseye hesap verme gibi bir derdi yok.

 

Fiyasko her yerde: 1999'da Yugoslavya'ya karşı başlatılan savaşta ABD ordusunun dört yıldızlı Generali ve NATO Müttefik Kuvvetler Komutanı Wesley Clark'ın da ifade ettiği gibi Washington'un Suriye, Sudan, İran, Libya, Somali ve Lübnan'dan oluşan yedi ülkeyi işgal planı başarısız oldu. Afganistan, Irak ve Suriye'de de fiyasko yaşadı zira dış politikasına yönelik tepkileri hafife aldı.

 

Bununla birlikte, ABD'ye yönelik eylemler yapan (eylemlerinde uzak düşmanı yani ABD'yi hedefine koyan) el-Kaide'nin hedefinin saptırılması ve yerine (yakın düşmanı yani Müslümanları ve azınlıkları hedef alan eylemler yapan) IŞİD'i koyarak Müslüman toplumun içine nefret tohumları ekmekte geniş ölçekte başarılı oldu. ABD'nin bu çabalarıyla 1400 yıldır barış içerisinde yaşayan Müslüman halklar arasında düşmanlık baş gösterdi. Bugün Batı nüfusunun büyük çoğunluğu Ortadoğu'da Müslümanlar arasındaki savaşlara ilişkin “Birbirlerini öldürsünler kimin umrunda?” diye düşünüyor. 

 

ABD, S. Arabistan'a daha fazla Yemenli öldürmesi ve Katar, Suriye ve İran gibi komşularını tehdit etmesi için 110 milyar dolarlık silah satışı yaparken Rusya Çin'le 10 yıllığına toplamda 600 milyar dolarlık İran'la ise 400 milyar dolarlık anlaşma yaptı. Yine Çin, İran'la 400 milyar dolarlık anlaşma imzaladı. Ekonomik işbirliği ve enerji takasını hedefleyen bu anlaşmalar, bu ülkelere ABD hegemonyasından uzak, gelişmiş ekonomik bir gelecek vadediyor.

 

ABD; Rusya, Çin ve İran'ı kuşatabileceğini zannediyor: Rusya'nın Çin'le 7 bin km'lik bir sınırı var. İran ise ne bir Irak ne de bir Afganistan. Suriye'de tek yanlı bir yönetim kaderi sona erdi. Dünya artık çoğulculuğa doğru gidiyor.

 

Geriye şu soru kalıyor: Washington yenilgisini kabul etmeye hazırlanıp dünya hâkimiyetini kaybettiğini ilan ederek Suriye'den çekilecek mi?  

 

 

Çeviri: Hüseyin Şahin

 

www.medyasafak.net