Petro-dolarların peşinde: Körfez’in zenginliği Britanya’yı neden ilgilendirir?

Petro-dolarların peşinde: Körfez’in zenginliği Britanya’yı neden ilgilendirir?
Britanya süper güç olma unvanını uzun bir süre önce ABD’ye kaptırmış olsa da ABD’nin egemenliğini sürdürmesine katkıda bulunma taahhüdüne devam ediyor. Zira kendi devlet ve kapitalist çıkarları bu çerçevede görülüyor. Wearing’e göre Körfez üzerindeki hâkimiyet de söz konusu egemenliğin sürmesi için oldukça önemli görülüyor.

 

Petro-dolarların peşinde: Herkesin sorması gereken soru, Körfez'in zenginliği Britanya'yı neden ilgilendirir?

 

 

Belen Fernandez

 

 

Middleeasteye.net

 

 

İngiltere eski Başbakanı David Cameron 2012 yılı Kasım ayında bir Körfez gezisi gerçekleştirdi. Gezinin hedeflerinden birisi de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne çok sayıda Typhoon savaş uçağı satmaktı.

 

Yine de İngiliz hükümetinin başındaki ismin seyahat eden bir satıcı dışında oynadığı rol ne olabilirdi?

 

Söz konusu bölge ile ilgili iç karartıcı insan hakları raporlarına karşın Cameron şu güvenceyi verdi: “Biz ülkelerin kendilerini savunma hakkı olduğuna inanmaktayız. Ve Britanya'nın 300 binden fazla kişiyi istihdam eden savunma sanayiinin de önemli olduğuna inanıyoruz. Bu yüzden böyle alışverişler tamamen yasal ve haklıdır.”

 

 

Silah tedarikinde artış

 

Söz konusu mantıksal açıklama birkaç yıl sonra Suudi ve BAE önderliğinde başlayan ve Yemen'i hedef alan katliamın İngiltere tarafından desteklenmesiyle daha da acayip bir hal aldı. Savunma ile ilgili işin bütününde olduğu gibi bunun da İngiltere ile Körfez arasındaki yüksek maliyetli ve karmaşık ilişkinin ne pahasına olursa olsun korunması gereken önemli bir parçası olduğu ortaya çıktı.

 

University of London'da öğretim üyesi olan David Wearing “AngloArabistan: Körfezin Zenginliği Britanya'yı Neden İlgilendirir?” isimli yeni kitabında bu ilişkilerin doğası ve işlevini metotlara dayanarak belgelemeye çalışmıştır.

Wearing'e göre Körfez Arap monarşilerinin İngiliz kapitalizmi ve İngiliz hükümeti açısından stratejik değeri bu monarşilerin kendi halklarından gelen tehditlere karşı savunma ve korunmalarının Londra açısından uzun bir süredir öncelikli olması anlamı taşımaktadır.

İşte yasallık ve kendini savunma.

 

2010-2011 yılları arasında gerçekleşen ve Bahreyn rejiminin olayları kanlı bir biçimde bastırması gibi olaylara sahne olan Arap isyanları bu duruma tipik bir örnektir. İngiltere açısından sempatik bir krallık ve sadık bir müttefik olan Bahreyn rejimi Britanya Kraliyet Birleşik Hizmetler Enstitüsü tarafından Körfez'de daimi olarak konuşlandırılan bir uçak gemisi olarak adlandırılmıştır.

 

Wearing'e göre raporlar Britanya yönetiminin bölge çapındaki yeni demokrasi taleplerine bölgedeki otoriter müttefiklerine silah tedarikini ani bir biçimde artırarak cevap verdiğini göstermektedir.

 

 

Yemen'de katliam

 

ABD ve İngiltere'nin desteğiyle devam eden ve okul çocuklarının taşıyan bir otobüsün dahi hedef alındığı bir savaşın ve Birleşmiş Milletler'e göre dünyadaki en kötü insani krizin yaşandığı Yemen'deki sayılar da yalan söylemiyor.

 

Wearing Campaign Against Arms Trade isimli bir sivil toplum kuruluşunun açıkladığı ve İngiltere yönetiminin savaşın başladığı 2015 yılı ile 2017 yılları arasında ilk altı ayda 2,8 milyar olmak üzere toplamda 4,6 milyar sterlinlik askeri satışı onayladığına ilişkin bilgiye dikkat çekiyor. Oysa savaştan önceki yıl sadece 102 milyon sterlin tutarında satış onaylanmıştı.

 

Dahası da var. 2015 yılı Temmuz ayında Suudi Arabistan'ın her biri 500 pound ağırlığında olan ve İngiliz Raytheon firması tarafından üretilmiş lazer güdümlü bomba stoku tükendiğinde İngiliz hükümeti ilginç bir adım attı. Hükümet Raytheon firmasının üretim takviminde değişiklik yaparak Suudi Arabistan'ın bomba stokunu yenileyebilmesi için yapılacak üretimin İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri için yapılacak üretimin önüne alınmasına izin verdi.

 

Wearing'e göre İngiltere ile Körfez monarşileri arasındaki askeri işbirliği ve silah ticareti üzerinden sorulan ahlaki sorular ilişkilerin en önemli siyasi zaaf noktası olmuştur. Ancak merak bir tarafa bırakılırsa İngiliz yönetimi hiç böyle bir ahlakilik göstermiş midir?

 

Irak'ta ABD önderliğinde yürütülen ve tam bir yıkıma yol açan iğrenç savaşta böyle bir şey görülmedi. İngiltere eski Başbakanı ve nitelikli bir savaş suçlusu olan Tony Blair o dönem Amerika'nın elini sıkıca tutmuştu ve ABD Başkanı George W. Bush'a hediyeler veriyordu.

 

Şüphesiz ki Britanya'nın şaşırtıcı derecede vahşi sömürge tarihi her türlü ahlaki soruyu gündeme getirmiştir. Ve Britanya'nın bir buçuk asır boyunca Körfez'in hâkimiyetini elinde tuttuğu söz konusu dönem Wearing'in de açıkça ifade ettiği gibi günümüzdeki karşılıklı bağımlılığın tesis edildiği dönemdir.

 

 

Körfez petro-dolarlarının rolü

 

Wearing kitabın tümü boyunca İngiltere ile Körfez arasındaki ilişkilerin sadece kapitalizm bağlamında açıklanabileceğini başarılı bir biçimde gösteriyor. Zaten günümüzde maalesef neredeyse her şeyi kapitalizm ile açıklamak zorunda kalıyoruz.

 

Bir yanda İngiltere'nin Körfeze silah ihracatı Birleşik Krallık'ın neo-emperyal dönemde küresel güç projeksiyonu için ihtiyaç duyduğu askeri endüstriyel kapasitesini korumasını sağlıyor. Diğer yanda da ticaret ve yatırım anlaşmaları ile geri dönüşüme giren Körfez petro-dolarları İngiliz ekonomisinin karşılaştığı önemli makroekonomik sorunları çözmeye çalışmasında ve Britanya'nın başı çeken bir kapitalist ülke statüsünü sürdürmesinde önemli bir rol oynuyor.

 

Londra'nın petro-dolarları çeken önemli bir finans merkezi olduğunu düşünürsek Körfez'in zenginliğinin Britanya'yı gerçekte neden ilgilendirdiği daha da netleşecektir.

 

Buna bir de ticari sağlıkları İngiliz hükümeti için kilit öneme sahip İngiliz BP ile İngiliz-Hollanda ortaklığındaki Shell gibi dünyanın iki önde gelen çokuluslu petrol şirketini ekleyin.

 

Britanya süper güç olma unvanını uzun bir süre önce ABD'ye kaptırmış olsa da ABD'nin egemenliğini sürdürmesine katkıda bulunma taahhüdüne devam ediyor. Zira kendi devlet ve kapitalist çıkarları bu çerçevede görülüyor. Wearing'e göre Körfez üzerindeki hâkimiyet de söz konusu egemenliğin sürmesi için oldukça önemli görülüyor. Bu yüzden de İngilizlerin bölgeyle ilişkileri yönünü Batı hâkimiyetine çevirmiş muhafazakâr bir bölgesel düzenin sağlamlaşması için ABD tarafından gösterilen çabaların tamamlayıcısı ve destekleyicisi olarak anlaşılmalıdır.

 

Batılı güçler özgürlük ve demokrasi hakkındaki aralıksız konuşmalarına rağmen Körfez'deki otoriter rejimleri desteklediklerini doğal olarak itiraf etmezler. İşte İngiliz hükümeti de söz konusu monarşilerin ılımlılık ve sürdürülebilir reformların temsilcileri olduğunu ve onları bu yolda teşvik etmek amacıyla dostane ilişkileri sürdürdüğünü iddia etme eğilimindedir.

 

 

Friedman doktrini

 

Şüphesiz ki böyle iddialar ABD imparatorluğunun hizmetçilerinden birisi ve New York Times'ta dış işleri köşe yazarı olan Thomas Friedman'ın kulağına da hoş gelmektedir. Friedman, Suudi Arabistan eski Veliaht Prensi Abdullah'ın anlayışlı ve ılımlılığını övdüğü gezisi ile ünlüdür. Daha sonra da yaptığı darbenin ardından Suudi Arabistan'ı adeta dümdüz eden mevcut diktatör Muhammed bin Selman onun övgülerinden nasibini almıştır.

 

Firedman'ın bu yersiz övgüleri Bahreyn'in sözde ilerici kralı ile yenilikçi veliaht prenslerini de es geçmemiştir. Friedman bir defasında onlarla küçük bir lokantada pizza yerken görüntülenmiştir. Yazarımız bu insanın aklını başından alan deneyim sırasında peçeli bir kadın ve yanında Amerikalı gençler gibi giyinmiş bir kız çocuğu görmüştür.

 

Onların da söylediği gibi, hiçbir şey muhtemel bir dövme kadar özgürlük ve insan haklarını ifade edemez.

 

Sonuç olarak bilhassa Batıda analiz sayılan bu zırvaların ışığında Wearing'in çalışması yürekten bir alkışı hak etmektedir. Ve onun kitabı zaman zaman tekrara düşse ve bazı bölümleri aşırı derecede diplomatik bir dille yazılmış olsa da konunun sakince ve inandırıcı bir şekilde anlatılmış olması hakkında söylenecek çok şey var.

 

Askeri kapitalizmin tüm dünyaya rahatsızlık verdiği bir çağda Körfez'in zenginliğinin İngiltere açısından neden önemli olduğu sorusu ise yeterince sorulmuyor.

 

 

Çeviri: Gürkan Bayır

 

 

www.medyasafak.net