MESA (Ortadoğu Stratejik İttifakı): Arap NATO’su mu?

MESA (Ortadoğu Stratejik İttifakı): Arap NATO’su mu?
Savaşın emperyal tedarikçilerine daha fazla petro-kapital sağlamak için Arap askeri ittifakı...

 

 

 

Savaşın emperyal tedarikçilerine daha fazla petro-kapital sağlamak için Arap askeri ittifakı

 

 

Tahir Mustafa

 

 

crescent.icit-digital.org

 

 

 

Sam Amca ve gayri meşru çocuğu Moşe, Arap hükümdarlardan daha fazla para söğüşlemenin yollarını arar daima. Son yirmi yıllık süreçte, bu hükümdarların güvenlik kaygıları üzerinden, kendilerine silah satmak suretiyle yüzlerce milyar dolar para söğüşlenmiştir. İyi eğitilmemiş ve iyi motive olmamış Arap orduları, bu silahların büyük bir kısmını kullanamaz ancak daha fazla mal onlar için her zaman sipariş hattındadır.

 

Bu rejimlerin muazzam miktarlarda silah satın almalarının onları silahsız hallerinden daha güvenli hissettirdiğinin de çok fazla kanıtı yoktur. Tek başına, yüklü miktarlarda silah alımı gerçekleştirmeleri onlara kendileri için güvenlik satın almış olmuyorsa başka ne yapabilirler?

 

İşte bu nedenle Sam Amca yeni bir fikir ortaya attı: Ortadoğu Stratejik İttifakı (MESA). Bu ittifak fikrinde öyle muazzam “stratejik” bir durum yok aslında. Körfez İşbirliği Teşkilatı'na Mısır ve Ürdün eklemlenecek; Birleşik Devletler, ittifak içerisinde bir manevi baba rolü oynayacak ve ittifak üyesi hükümdarların birbirleri ile çekişmesini önleyici tavsiyelerde bulunan bir çeşit denetçi olacak.

 

Bu, Ortadoğu Stratejik İttifakı (MESA) yaratma fikri, tam olarak yeni de sayılmaz; Donald Trump'ın 2017 Mayıs'ındaki Suudi Arabistan ziyaretinde dile getirilmiş olan “ Arap NATO'sunun” bir çeşitlemesi… Suudi veliaht prens Muhammed bin Selman -ki âdeti tabir yerinde ise, periyodik olarak saçma sapan fikirler yumurtlamaktır- “terörizm ile mücadele” amacı ile bir  “İslam Ordusu” kurulması fikrini öne attı. Zat-ı muhterem, önceden Pakistan ordusu komutanlarından General Raheel Sharif'i bu orduyu komuta etmek için istihdam etmişti bile. Hatta muhtelif kaynaklar, Veliaht Prens'in, bu iş için General'e ücret olarak,  altı haneli rakamlarla ifade edilen bir meblağda Amerikan dolarını ödediğini ifade ediyor. Tam olarak “hiçbir şey” için iyi para!

 

“İslam Ordusu”nun reel problemleri şunlardı: Bin Salman'ın bu önerisine karşın,  34 ülkelik bu ittifakın bir ordusu yoktu. İttifak, terörizmden şiddetli bir biçimde etkilenmiş üç ülke olan İran, Irak ve Suriye'yi içermiyordu. Muhammed Mahathir'in başbakan seçilmesinin ardından, Malezya'nın bu sözde ittifakla ilişiği kesildi. Endonezya zaten, bu orduya birlik göndermeyeceğini söylemişti.

 

Aslında terörizmle mücadelenin basit bir yöntemi var: Suudi Arabistan, Siyonist İsrail ve Emperyalist Amerika; sıradan isyancı ya da özgürlük savaşçısı görünümlü teröristleri silahlandırmak ve onları desteklemekten vaz geçecek hepsi bu... Eylül'ün ortasındaki bazı raporlarda terörist DAEŞ, “İslam Devleti”nin -ya da başka dört harfle ifade edilen her ne haltsa- sözüm ona halifesi, Ebubekir el Bağdadi'nin Afganistan'a nakledildiğinden bahsediliyor. Suriye'den Amerika'nın direkt yardımı olmaksızın tüymüş olması düşünülemez… Yakın zamanda, Rus ve Afgan yetkililer (Başkan Hamit Karzai mesela) kamuoyuna DAEŞ'li teröristlerin, kimliği belirsiz helikopterlerle Afganistan'a taşındıklarını duyurdu. Bu durum, nakil işleminin Amerikalılarca gerçekleştirildiğinin apaçık kanıtıdır.

 

Ortadoğu Stratejik İttifakı (MESA)  fikrine ( ya da buna başka hayali bir isim de verilebilir) geri dönmek gerekirse… Eylül ayında, birçok Arap şeyhinin orada hazır bulunmasını fırsat bilerek, Birleşik Devletler Dış İşleri Bakanı Mike Pompeo, New York'taki 73. Dönem BM Genel Meclisi'nde, bunları, “Birlikte Çalışmak” konulu çetin bir konferans vermek için bir araya getirdi. Bu, 2017 Haziranı'ndan bu yana, yani; Katar karşısında Suudilerin öncülüğündeki bir ambargonun başlamasının ardından, Körfez İşbirliği Konseyi'nin altı üyesinin aynı çatı altında ilk bir araya gelişleriydi. Bu abluka, Amerika'nın planı çerçevesinde gerçekleşmişti. 28 Eylül New York toplantısında bulunan diğer iki unsur da Mısır ve Ürdün temsilcileriydi (sadaka peşinde koşan iki çöp tenekesi…).

 

Amma... Tahmin edilebileceği üzere, bu İslam Ordusu meselesinde can sıkıcı olan bir şey vardı. Trump, son Suudi Arabistan ziyaretinde, ordu için gerekli teçhizatın 350 milyar dolar gibi bir bedeli olduğunu duyurdu. Bu duyurunun hemen ardından, 29 Eylül'de Birleşik Devletler, Katar'a 12 milyar dolar değerinde helikopter satışı gerçekleştirdi. Dahası, Trump, Suudilere; trilyon (Evet! Yanlış duymadınız! Trilyon, “T” ile) dolarları da olsa bu parayı Birleşik Devletler 'e vermek zorunda olduklarını söylediğini kaydetti. Necdli Bedeviler, yakında çöle geri dönecek gibi görünüyor.

 

Tamamen yapay olan Suudi-Katar çekişmesi bize Birleşik Devletlerin işleri nasıl yürüttüğünü anlatıyor: Önce bir kriz, bir tartışma yaratıyor, sonra bunun üzerinden tartışmanın her iki tarafını sağıyor. Tek istisna, İsrail: Doğu İslam coğrafyasının kalbine bir istikrarsızlaştırma kaynağı olarak ektiği nifak tohumu… Birleşik Devletler, Arap Şeyhlerinden yılda onlarca milyar dolar tırmıklarken, Siyonist İsrail, milyarlarca dolar ederinde silahı ücretsiz alıyor. 

 

Bu Emperyalist-Siyonist ikili, İslami İran tehdidi iddialarını dile getirmekteler. Oysa kayıtlara göre İran son 250 yıllık süreçte hiçbir devlete saldırmamıştır. Tüm bölge ülkeleriyle iyi komşuluk ilişkisi ve barış arzusunda, hedefindeler. Filistinlilerin topraklarına izinsiz ve gayrı meşru bir biçimde yerleşmiş gasıp, Siyonist İsrail dışında…

 

Birleşik Devletler, İsrail ve Avrupa, 1980 Eylülü'nde başlayan ve İslam Cumhuriyeti'ni yok etmeyi amaçlayan sekiz yıllık savaşta Arap hükümdarlarını desteklediler. Ama İran, sekiz yılın sonunda topraklarını, namusunu ve şerefini korumayı başardı. Onlarsa çuvalladı.

 

Emperyalistler ve Siyonistler, Arap Şeyhlerine şeytani planlarını şu hikâye ile sattılar: İran sizin için Siyonist İsrail'den daha tehlikeli bir tehdittir. Ancak dünya tersine dönse bu dedikleri doğru olur. Gayrı meşru Arap rejimleri olmasaydı İsrail ayakta kalamayacaktı hâlbuki… İlk İsrail Başbakanı David Ben Gurion, büyük bir içtenlikle Arap rejimlerinin kendileri için ilk savunma hattı olduğunu kaydetmişti.

 

“Arap NATO'su” fikri meşgalemize geri dönelim… Birleşik devletler Haziran ayında Arap Şeyhleri ile üst düzey bir toplantı planlıyor. Üst düzey bir Amerikalı yetkilinin ifadesine göre bu toplantının bağlamı şu: Ana gayesi İslami İran'ı bertaraf etmek olan bu birliğin şekillenmesini hızlandırmak.

 

Tim Lenderking, Birleşik Devletlerin Arap Körfezi işlerinden sorumlu dış işleri bakan yardımcısı, geçtiğimiz Ağustos ve Eylül aylarında, daha önce tanımladığımız formattan çok da farklı olmamak üzere  “Arap NATO'su”na destek toplamak amacıyla, bölgeye bir tur düzenledi. Gezi esnasında 26 Eylül'de Emirliklerin ulusal web sitesine şöyle bir demeç verdi: “Ne kadar koordineli hareket edersek istikrarı güçlendirmede o kadar etkili oluruz.”  Ardından İran'ı, Arap NATO'sunun listesindeki “bir numaralı tehdit" olarak adlandırdı. Siber saldırıların, çatışma yönetiminin Suriye ve Yemen'in de dikkatle incelenilmek üzere programa konulduğundan bahsetti. Zira hem Suriye'de hem de Yemen'de destekledikleri saldırgan gruplar çuvalladı ve buraya yönelik politikaları darmadağın oldu. En büyük problematik ise şeyhler arasındaki iç çatışma. Tıpkı birer çocuk gibi davranıyorlar. Bir an için arkadaş oluyorlar, sonra bir anda kanlı bıçaklı düşmanmışçasına birbirlerinin boğazına sarılıyorlar. Bu çeşit kardeş kavgaları endemiktir; bu mecrada, para ya da mal edinme hırsı, ahlaklı olmaya duyulan iştiyaktan çok daha yaygındır. 

 

Bölgedeki militer politikaları tamamen çöken Washington, şeytani emellerine başka bir enstrüman olarak kullanacağı Arap Nato'sunu kurmada elini çabuk tutma gayreti içerisinde gibi görünüyor: Lenderking, Haziran 2009'daki zirvede  “Ortadoğu Stratejik İttifakı'nın konseptine karar vermeliyiz” dedi ve ekledi: “Birleşik Devletler, verilen tarih konusunda esnektir. Müzakereler hala ilk aşamada.” “Esneklik”  gerekli çünkü Arap liderler karasız. Lenderking, bir anlamda, Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve öte taraftan Katar arasındaki süregelen ihtilafı da itiraf etmiş oldu. Pompeo'nun 28 Eylül'deki New York toplantısı bu ihtilafları giderme noktasında başarısızlığa uğradı zira.

 

Lenderking, “Ortadoğu Stratejik İttifakı ile ilgili öngörülerimiz, bu çeşit bir yüzleştirmede, bir kez bir araya gelmekle, uzun vadede iki ya da üç yöneticiyi müttefik hale getirmenin zor olacağı yönünde” diye kaydetti ve ekledi: “Konsept geliştirmeye ve birkaç ana başlık üzerinde çalışmaya devam etmeliyiz.  Ama, nihai olarak aradaki çatlağı azaltmak zorundasınız.”

 

Tüm bu manevraların temelinde Siyonist İsrail'i korumak yatıyor. Bütün bu süreçte Birleşik Devletler, kullanışsız ve işlevsiz silahlarını, bu sahip oldukları silahları sadece, Yemen'de olduğu gibi, kendi ırklarından olan diğer mazlum halklara yönelten yeteneksiz Arap ordularına satarak tonla para kazanmanın peşinde.

 

 

Çeviri: Kemal Küçük

 

www.medyasafak.net