Elijah J. Magnier: Hizbullah Lübnan’da: Amerikan hegemonyası sona erdi

Elijah J. Magnier: Hizbullah Lübnan’da:  Amerikan hegemonyası sona erdi
İsrail’in “demir kubbesi” Hizbullah füzelerinin %80’ini durdursa bile (ateşlenen 10 bin füzenin 8 bini etkisiz hale getirildiğinde) geriye kalan ve her biri 400-500 kg patlayıcı taşıyan 2000 füze hedefini bulacak ve bu, İsrail’in hayal bile edemeyeceği türden bir tahribata yol açacak. Hizbullah ateşlediği füze miktarını 10.000 adetle sınırlı tutsa bile bu 1.000.000 kg patlayıcı demek.

 

 

Hizbullah Lübnan'da:  Amerikan hegemonyası sona erdi

 

 

ejmagnier.com

 

 

Elijah J. Magnier

 

 

 

Ortadoğu ve Hizbullah'ın bölgedeki rolü ile ilgili yeterince bilgi sahibi olmayan bir başkanın yönetiminde, Amerikan Hükümeti'nin Lübnan politikası apaçık bir biçimde değişiyor ve dengesizleşiyor. Öyle görünüyor ki Başkan Donald Trump, bununla “Direniş Eksenini” kuvvetlendirdiğinden ve “Kızıl Sedirler” ülkesini Rus ve İran'ın kollarına attığından bihaber, Lübnan Ordusu'na verdiği desteği azaltma ve Lübnan'a uyguladığı ambargoyu genişletme eğiliminde. Amerika, Hizbullah üzerindeki ambargoyu genişletirken, Avrupalı partnerleri, geçtiğimiz haftalar içerisinde, Beyrut'taki resmi delegelerini ziyaretleri esnasında örgütün liderleri ile bir takım gizli görüşmeler gerçekleştirdi.

 

Amerika, Ortadoğu'daki hegemonyasını günden güne kaybediyor. “İslam Ordusu” (IŞİD), 2014 Haziran'ında başlattığı Musul işgalinin ilk aylarında Amerikan Hükümeti'nin lütufkâr ve koruyucu gözetimi altında büyüyüp gelişti. Washington, bu ahlaksız politikanın geri tepip Ortadoğu'daki menfaatlerine nasıl zarar verebileceğini görmeksizin, IŞİD'in, politikalarını yürütmek için stratejik bir varlık, fayda sağlayan bir eleman olacağını düşünmüştü. Bu ilkesiz politika; Avrupa, öncesinde Orta Doğu halkı, özellikle de IŞİD gaddarlığı altında mağdur olan azınlıklar içerisinde infiale yol açtı. Bu acımasız Amerikan politikası, Haşdi Şabi'nin kuruluşunu tetikledi (Halk Seferberlik Birlikleri). Bu birlikler şimdi, İran ve Hizbullah ile aynı bağımsızlık ideolojilerini benimseyen ve Amerikan hegemonyasını reddeden “Direniş Ekseninin” tabii bir üyesi haline geldi. Bu milli kuvvetler, genel olarak İsrail'e düşman ve Mezopotamya'daki Amerikan askeri varlığından rahatsız…

 

Dahası yeni Irak yönetimi, ( Başbakan Adil Abdul Mehdi, meclis başkanı Muhammed el-Halbusi ve Cumhurbaşkanı Berham Salih) İranlılarla kusursuz bir uyum içerisinde hareket etmeyi tercih etti. Irak, Tahran'la Washington arasında tercih yapmak durumunda olduğunda oyunu Tahran'dan yana kullanacak, İran halkına uygulanan yaptırımlara, sonuçlarına aldırış etmeksizin uymayacak ve eğer Amerika, İran'a ambargoya zorlarsa, Mezopotamya'daki avantajlarını İran ve Rusya lehine kaybedecek. Gerçekten de bugün Moskova; Irak, Suriye ve İranlı üst düzey askeri yetkililerle Bağdat'ta bir ortak askeri operasyon odasında,  Amerika'nın tamamen çekilmesi veya askeri varlığını azaltmasıyla oluşacak boşluğu doldurmak, ayrıca IŞİD'in geri dönüp Mezopotomya'da başka bir şehri işgal etmeyeceğinden emin olmak için oturmuş bekliyor.

 

Suriye: Amerika -ve onun Avrupalı ve Arap partnerleri- Cumhurbaşkanı Beşar Esad'ı iktidardan düşürmeyi ve Suriye'yi kasıtlı olarak imha etme hedefi gözeten bir politika yürüttüler. Tek başına Katar'ın, bu çökmüş projeye 130 milyar doların üzerinde para yatırdığı söyleniyor. Bugün, Suriye'nin yeniden inşasının bedeli için yapılan tahminlerin en düşüğü: 250-300 milyar dolar aralığında. Suriye'ye yöneltilen bu savaş, birçok Suriyeli savaşçı grubun oluşmasıyla sonuçlandı. Bu gruplar, İran ve Hizbullah tarafından eğitildi. İran ve Hizbullah, doğal olarak bu müttefikleriyle savaş tecrübelerini de paylaştı. Eğer Esad isterse; bu gruplar Irak'ta yeni teşekkül eden ve Lübnan'da da on yıllardır var olan Direniş Ekseniyle güçlü bir ittifak oluşturacak.

 

Filistin: Hamas, savaşın başlangıcı olan 2011 yılında bu rejim değiştirme kampanyasına katıldı. Hamas'ın Siyasi Liderliği Esat'a karşı düşmanlıklarını ilan ettiler ve pek çok Hamas militanı el-Kaide yahut IŞİD saflarına katıldı; bilhassa Şam'ın güneyinde ve Yermük'te bulunan kamplardaki Filistinliler… Bu Filistinli savaşçılar, İran'dan ve Hizbullah eğitim kamplarından edindikleri gerilla deneyimlerini rejim karşıtı Suriyeli ve yabancı savaşçılarla paylaştı. Bunların bir kısmı Iraklı güvenlik güçleri ve Mezopotamya'daki sivillere, Suriye Ordusu ve müttefiklerine (Suriye topraklarındaki Hizbullah da dâhil olmak üzere) yönelik intihar saldırıları düzenlediler. Fakat Amerikan hükümeti, Filistinlilerle araya mesafe koymaya karar verdi ve İsrail'in Filistin'e yönelik soykırım politikasını kayıtsız şartsız kabul etti: Amerika, İsrail'e körü körüne destek olur. Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı, BM'ye bağlı kurumların Filistinli mültecilere yönelik okul ihtiyacı, barınacak yer ve ilaç yardımı gibi işlerde kullanılmakta olan finansal yardımlarının tümünü askıya aldı, Filistinlilerin topraklarına geri dönme haklarını reddetmeye başladı. Bütün bunlar, Filistin Yönetimi de dâhil birçok Filistinli grubu İsrail'le müzakereden sonuç alınamayacağı ve Amerika'nın artık güvenilir bir müttefik olmadığı fikrine itti. Üzerine; bardağı taşıran son damla olarak,  Suriye'deki rejim değiştirme macerasının başarısızlıkla sonuçlanması ve Araplardan gelen para desteğinde şartların kötüye gitmeye başlaması, Hamas'ı Oslo Mutabakatını terk edip Direniş Eksenine katılmaya ikna etti. 

 

Gazze'de, 12-13 Kasım'da İsrail'le girişilen 48 saatlik savaşta Hamas, İslami Cihad ve daha birçok Filistinli grup arasında eşsiz bir birliktelik sergilenişi (ilk defa, toplamda 13 grup bir operasyon odasında birleşmiş oldu) ve bunların İran ve Hizbullah'a yakınlıkları, Amerika'nın Ortadoğu politikasının bir kez daha başarısızlığa uğradığını gösteriyor.

 

Lübnan: Hizbullah, Suriye ve süper donanımlı Rus ordusu ile aşırılıkçı gruplar olan el-Kaide ve IŞİD'a karşı omuz omuza yürüttüğü savaşta, son beş yıl içerisinde, paha biçilmez ve akıl almaz bir savaş tecrübesi elde etti. Amerika şimdi, ekonomisini çökertmek için Lübnan üzerindeki baskıyı artırma eğiliminde. Bu yaptırımlar, Hizbullah'tan ziyade Lübnan'ı etkileyecektir.

 

Amerika, “terör listesine” Lübnan'da bulunan ve İran'dan gelen avroları dolara çevirdiği bilinen döviz bürosu sahiplerini de ekledi. Hizbullah sempatisinden fayda elde eden, Hizbullah militanları ve ailelerine daire satarken indirim öneren tanınmış bir iş adamını tutukladı. Ayrıca eski başbakan Haydar İbadi'nin işbirliğiyle, Hizbullah'a yakın olduğunu iddia ettikleri bir iş adamının, Irak'ın çeşitli şehirlerinde sözleşme şartlarının tümünü yerine getirerek tamamladığı işlerin bedeli olan 90 milyon doların üzerindeki parasını Bağdat'a dondurttu.

 

Dahası, Birleşik Devletler Hazine Bakanlığı, Lübnan Merkez Bankasına -terörizmle mücadele adı altında- kendilerine ellerindeki sivil hesapların bilgilerini içeren geniş bir veritabanı hazırlayıp sunmaları hususunda baskı uyguluyor ve bankayı, Hizbullah'la hiçbir iş tutmamış olanları da dâhil birçok Şii'nin hesabını dondurmaya sevk ediyor.

 

Son olarak, Amerikan yönetimi,“terörist listesine” Hizbullah Genel Sekreterini, yardımcısını ve yönetim kadrosunda bulunan birçok ismi de ekledi. Bu adamlar bundan böyle asla Disneyland'ı ziyaret edemeyecek ve Las Vegas'ın göz kamaştırıcı yaşamının tadını çıkaramayacak!

 

İran ve Rusya, Amerika'nın Lübnan Ordusuna ve hükümetine sağladığı şartlı desteğini kaldıracağı günü sabırsızlıkla bekliyor ama Amerika bundan habersiz gibi... İran, Lübnan hükümeti ile koordinasyon halinde, başta ilaç endüstrisi olmak üzere otomobil üretimi ve yerel hizmetler gibi birçok sahada sahip olduğu engin deneyimlerini kullanarak Lübnan'da birçok fabrika inşa edebilir. Buna paralel Rusya da hal-i hazırda Lübnanlı yetkililerle etkin bağlantılar kuruyor, onları Moskova'ya davet ediyor, bununla Lübnan'daki etkin varlığını artırmayı, yerini sağlamlaştırmayı hedefliyor.

 

Bugün, Amerika'nın Hizbullah'ın askeri gücünü zayıflatmak için yapabileceği hiçbir şey yok. Seyyid Nasrallah'ın sahip oldukları gücü göstermek ve bunun ötesinde gelecekteki savaşta İsrail'in ne kadar zayıf ve çaresiz olacağını kamuoyuna ispat etmek için hassas füzelerini açığa çıkarmaya hazır olduğu söyleniyor. İsrail'in muazzam yıkım kapasitesine sahip etkin bir savaş makinesi olduğuna şüphe yok… Mamafih; İsrail, 1949'dan bu yana her birinin savaş başlığı yüzlerce kilo patlayıcı taşıyan ve sınırlarındaki tüm hedefleri vurma kapasitesine sahip olan hassas füzelere maruz kalmadı.

 

İsrail'in “demir kubbesi” Hizbullah füzelerinin %80'ini durdursa bile (ateşlenen 10.000 füzenin 8,000'i etkisiz hale getirildiğinde) geriye kalan ve her biri 400-500 kilogram patlayıcı taşıyan 2000 füze hedefini bulacak ve bu, İsrail'in hayal bile edemeyeceği türden bir tahribata yol açacak. Hizbullah ateşlediği füze miktarını 10.000 adetle sınırlı tutsa bile bu 1.000.000 kilogram miktarında patlayıcı demek olacak (İsrail, Hizbullah'ın sahip olduğu toplam roket ve füze kapasitesinin 150.000 adet olduğunu iddia ediyor).

 

Hizbullah, Lübnan nüfusunun oldukça büyük bir kısmını temsil ediyor. O,  başından beri benimsediği “yaşadığı toplumla entegrasyon” stratejisinin bir sonucu olarak, artık sıradan bir örgüt değil; “kalplerin ve zihinlerin” bir parçası…

 

Hizbullah, Lübnan'da sadece bir kez güç kullanmak durumunda kaldı. O da 7 Mayıs 2008'de örgütün sadece birkaç kurşun atarak; İsrail'in 1982'deki Lübnan işgalinden daha kısa bir süre içerisinde başkent Beyrut'u kontrol aldığı hadisede… Hizbullah'ın Beyrut'u kontrol altında tutması için askeri güç kullanmaya ihtiyacı yok... Lübnanlı Şiiler bundan böyle Direniş Ekseninde tek başına değil. Direniş Ekseni, Amerika ülkenin kontrolünü ele geçirmeye kalktığında ya da Lübnan'ı hegemonyası altında tutma çabalarına devam ettiğinde dünyayı onların başına yıkma hususunda asla tereddüt etmeyecek…

 

 

Çeviri: Kemal Küçük

 

www.medyasafak.net