Ben-i Suud’un Yemen tarihindeki utanç dolu rolü

Ben-i Suud’un Yemen tarihindeki utanç dolu rolü
Ana akım medyada nihayet yayılmaya ve küresel kolektif şuurda yer etmeye başlayan bilgilere rağmen Suudi emperyalizminin Yemen’deki kanlı tarihi hala büyük oranda keşfedilmiş değildir.

 

 

 

Yemen, Krallığın kuruluşundan bu yana Suudi kolonyalizmine direnmektedir.

 

 

Brecht Jonkers

 

 

Crescent.icit.digital.org

 

 

Ben-i Suud'un Yemen'in yıkımındaki rolü şu anda iyi biliniyor. Associated Press'e göre Suudi öncülüğündeki istilanın başlangıcı olan Mart 20015'ten beri en az 60.000 Yemenli katledildi. Tahminen yarım milyonun üzerindeki insan, işgalin sebep olduğu tahribatın direkt etkilerinden biri olarak koleradan etkilendi ve 10 milyon veya daha yüksek sayıdaki Yemenli sivilin bir kısmı açlık felaketine bilfiil duçar oldu, geri kalanı da açlık tehlikesi altında.

 

Ana akım medyada nihayet yayılmaya ve küresel kolektif şuurda yer etmeye başlayan bilgilere rağmen Suudi emperyalizminin Yemen'deki kanlı tarihi hala büyük oranda keşfedilmiş değildir.

 

Münferit bir üzücü vaka olmaktan öte Suudilerin Mart 2015'teki Yemen işgali, Riyad'ın Yemen halkına yönelik uzun, müdahaleci ve saldırgan tarihinin sadece son cürümüydü; Suudi Krallığının kurulduğu 1932'den bu yana sergilenmekte olan kara bir tarih…

 

O zamana kadar, kuzeyden Osmanlılar ve denizden de İngiliz kolonyalistler tarafından uzun istilalar zincirine maruz kalmış olmasına rağmen kadim Yemen devleti, miladi 897'den bu yana seçilmiş Zeydi imamlar tarafından yönetiliyordu. 1874'te Kuzey Yemen'in büyük bölümü İngilizler tarafından Aden Protektorası adı altında kolonileştirildi.

 

Buna rağmen, Suudilerin muhtemelen askeri ilerleme kaydetmekte mütemadiyen başarısız olduğu bölge olan kuzey ve batıdaki iç-Yemen, 20. yüzyılın başlarında tedricen İmam Yahya Muhammed Hamid ed-Din hâkimiyetinde yeniden toparlandı. İmam, Yemen devletini modernize etmeye, istikrarlı hale getirmeye koyuldu ve diğer Araplar ve Müslümanlarla yakın ilişkiler tesis etti.

 

Buna rağmen yabancı baskıyı reddeden birleşik Yemen konsepti, özellikle de Aden üzerindeki hâkimiyetlerine tehdit olarak görmeye başlamalarının ardından İngiliz sömürgeciler nezdinde bir diken mahiyetindeydi. İmamlık üzerinde kontrol sağlama denemeleri üzerine gayretler her defasında başarısızlığa uğradı. (1. Dünya Savaşı esnasındaki Britanya tertipli “Arap ayaklanmalarında” etkili birisi olan İngiliz istihbarat subayı ve Abdülaziz el-Suud'un ataşeliği görevini de yapan Gilbert Clayton'unkiler gibi mesela.)

  

Dahası, Ben-i Suud onların Yemen'deki çıkarlarını gözetmekteydi. Ülkenin hem büyük bir nüfusu hem de geniş tarım arazileri vardı. Aden Körfezi ve dolayısıyla Arap Denizi'ne doğrudan erişimi temin ediyor olmasıyla birlikte, ziyadesiyle stratejik konuma sahip bir kontrol noktası olan Bab el-Mendeb Boğazı'nın burada bulunuyor olması Yemen'i oldukça muteber bir kıymete sahip kılıyordu. Bab el-Mendeb Boğazı 19 km. genişliğindedir ve Arap Denizi ve dolayısıyla Hint Okyanusu'na açılan kapı olan Aden Körfezi'ni Kızıl Deniz'e ve Süveyş Kanalı'na bağlar.

 

Saniyen, kadim Yemen İmamlığı, farklı dinlere mensup toplulukların ve muhtelif İslami düşünce ekollerinin bir arada olduğu zengin tarihi dolayısıyla Suudi monarşisinin benimsediği miyop Vahhabi aşırıcılıkla doğrudan zıtlık arz ediyordu. İmam Hamid ed-Din'in mensubu olduğu ve herhangi bir Peygamber (s.a.a.) torununun İmam seçilebileceğine inanan Zeydi mezhebi, Necid çölünün deliklerinden püsküren mutlakıyet yönetimi Ben-i Suud açısından ciddi bir tehdit unsuruydu. Evvelce Haşimi kabilesini Hicaz'da iktidardan uzaklaştırmış olan, İngiliz destekli ve kıymeti kendinden menkul monarşi Yemen'i, Arap Yarımadası'ndaki iktidarı açısından varoluşsal bir tehdit olarak gördü.

 

İmam Hamid ed-Din'in, kendisine Büyük Yemen'in üzerinde kontrol sağlama talebinde bulunan Abdülaziz el-Suud'a verdiği “Ailemin 900 yıllık hâkimiyetine meydan okuyan bu bedevi kim?” şeklindeki cevabı, Ben-i Suud'un itibarına açık bir örnek olabilir.

 

1934 Martında bugün Arabistan yarımadasının çoğunluğunu hâkimiyetleri altında tutan Necdli Bedeviler Yemen'e savaş ilan ettiler ve Yemen'in kuzey sınırındaki el-Esir, Cizan, Necran ve Baha vilayetlerine harekât emri verdiler. İngiliz askeri yardımı ve İhvan (Mısır İhvanı ile bağlantısı yoktur) militanlarının da desteği ile Suudi güçler, liman şehri Hudeyde'ye giden yolun tamamının hâkimiyetini ele geçirdi ve İmam Hamid ed-Din'i Yemen'in kuzeyindeki dört mıntıkayı Suudi işgalcilere bırakmaya mecbur kıldı.

 

Ana akım medya,  Yemen Silahlı Kuvvetleri'nin Cizan ve Necran'da devam eden çatışmalarda Suudi işgalcilere karşı elde ettiği muazzam kazanımları rapor ederken genelde her iki sahanın da -tüm nüfus gruplarının 1930'lardan beri zaruri göçe maruz bırakıldığı- Yemen'in tarihsel toprağı olduğundan bahsetmeyi unutuyorlar.   

 

İmam Hamid ed-Din, 1948'de oğlu Ahmed bin Yahya iktidara geldikten sonra ileri derecede şüpheli şartlar altında suikasta uğradı. Ahmed, geleneksel imamlık seçimleri zahmetine girmeden Yemen'i fiilen monarşiye dönüştürdü. Oğlu Muhammed el-Bedr 1962'de kendisi gibi, seçilmeden yerine geçtiğinde cumhuriyetçi bir devrim patlak verdi.

 

Suudi Arabistan; Britanya ve Birleşik Devletler'le birlikte el-Bedr marifetiyle himaye dayatmak ve cumhuriyetçi duyarlılığın Arap Yarımadasında sağlam bir yer edinmesini önlemek umuduyla krallık yanlılarına büyük miktarlarda askeri destek göndermeye başladı. 1967'de ise Güney Yemen, zaten ürkmüş olan Suudi hükümdarların kalbine daha büyük bir yeni korku veren sosyalist önderlikli bir hükümet ile bağımsızlığını ilan etti.

 

Mamafih, 1970'e kadarki sürecin sonunda Yemen monarşisinin bu pozisyonu Suudiler açısından desteklenemez hale geldi. Şok edici bir kararla Suudi Arabistan, krallık yanlısı subayların yeni hükümete eklemlenmesi karşılığında Yemen Cumhuriyeti'ni tanıdı. Bu, Yemen'i Arap Yarımadası'nın ilk ve -şu ana kadarki- tek cumhuriyeti yaptı.

 

Bundan sonraki birkaç on yıl boyunca Suudi nüfuzu tedricen ama büyük miktarda arttı. 1977'de Suudi Arabistan Güney Yemen'le birleşme görüşmeleri yapmakta olan Pan-Arap sosyalist Yemen Başbakanı İbrahim el- Hamdi'nin devrilip suikasta uğramasında aktif rol oynadı.  

 

Yemen siyasetinde artan Suudi nüfuzu, ülkenin askeri erki Ali Abdullah Salih'i 2012'ye kadar sürecek olan hâkimiyetine taşıdı. WikiLeaks belgelerinin gösterdiği üzere, Yemen'deki Vahhabi sızıntı, Salih'in idaresi altında ve aynı şekilde Riyad'ın yemlediği hükümet yetkilileri ve aşiret liderlerin bu hedefi kolaylaştırmasıyla alarm verici boyutlara ulaştı.

 

Bu Vahhabi vaizlerin en etkili olanı Suudi Arabistan'daki meşum Suudi din adamı Abdülaziz b. Baz'ın rahle-i tedrisinden geçmiş bir Yemenli olan Mukbil bin Hadi el-Vadi'dir. El-Vadi, 1980'de Yemen'in merkezinin tam ortasında dünyanın en büyük Vahhabi eğitim merkezlerinden birini kurdu. El-Vadi özellikle, Müslümanların dünyevi hükümdarlara -İslami ilkelerden ne kadar uzaklaştıklarına ve nasıl çürümüş olduklarına aldırmaksızın- uymak zorunda olduklarına dair fanatik inancı sayesinde hem Riyad'ın hem de Salih'in şümullü korumasına mazhar oldu. Aynı zamanda İbn-i Teymiye felsefesinin merkezinde olan bu öğreti, İslam'ın “iyiliği emredin, kötülükten men edin” (Âl-i İmrân/104) mealindeki emrine doğrudan antitez teşkil etmekteydi ve Zeydi ekolünün Müslüman olduklarını iddia etseler bile adaletsiz hükümdarların muhalefet edilmesi yönündeki doktrinine tam bir reddiyeydi.  

 

Seyyid Hüseyin el-Husi 1994'te tüm bunlara karşı bir mukavemet mahiyetinde Ensarullah'ı kurdu. Bu cesur hareketinden dolayı 2004'te şehit edildi. 2004'ten 2010'a kadar Kuzey Yemen'de Zeydi nüfusunun artmasıyla birlikte Salih hükümeti Ensarullah'a karşı altı farklı savaş açtı. Bu kanlı saldırılarda, ABD ve Suudi Arabistan'ın doğrudan desteğiyle katledilen insan sayısı tahminleri 25.000'lere dayandı. Bu saldırıların en kanlısı Suudi Ordusu'nun Yemen topraklarını doğrudan istila ettiği ve altı ay içerisinde yaklaşık 8.000 kişinin ölümüyle sonuçlanan 2010'daki “Kızartılmış Toprak Operasyonu”ydu.

 

O zaman Amerikalı diplomatlar Suudilerin Ensarullah'a karşı pozisyonlarını “tehlikeli ve yanıltıcı” olarak tanımlamış ve Suudi Arabistan'ın “irrasyonel davranacağı” yönündeki korkularını dile getirmişlerdi. Bu uyarı gerçeğe dönüştü ama yine de Washington'u Suudi rejimini istikrarlı bir biçimde desteklemekten alıkoymadı.

 

Mart 2015'te başlayan Suudi önderliğindeki istila, en azından Yemenlilerin perspektifinden, yeni olan bir şey değil. Ancak Suudi monarşinin eskiden “Mutlu, Mukaddes Arabistan” (Arabia Felix) adı verilen Yemen topraklarına yönelik emperyalist hırslarının uzun ve utanç dolu tarihine ait en açık ve ziyadesiyle kanlı bir sayfası olması açısından yeni…

 

 

Çeviri: Medya Şafak