"Suriye’nin Zayıflaması İsrail’e Cesaret Veriyor"

"Suriye’nin Zayıflaması İsrail’e Cesaret Veriyor"
Monthly Review'den önemli bir analiz...
Suriye’nin zayıflaması İsrail’e cesaret veriyor

Dan Glazebrook

Monthly Review

İsrail’in hava saldırıları sonucunda 100’den fazla kişinin öldüğü ve 700’den fazlasının yaralandığı aktarılırken, Gazze’ye yönelik saldırı şimdiden 2008-2009’daki “Dökme Kurşun Operasyonu” katliamına benzemeye başlamış durumda.  Bir kara işgali korkusu yaşanırken, İsrailli siyasetçiler “Gazze’yi bombalayarak Ortaçağ’a geri göndermek” (Başbakan Yardımcısı Eli Yishai) ve \"Gazze’yi dümdüz etmek\" (Ariel Şaron\'un oğlu Gilad) gibi kitleleri heyecanlandırmaya yönelik alışılagelmiş söylemleri ortaya koyuyor. Ancak bugün bölgesel durum, o tarihte olandan çok farklı. 2009’da İran, Suriye, Hizbullah ve Hamas’ın oluşturduğu “direniş cephesi” çok güçlüydü ve pek çok başka devlet en fazla, aciz – ve genellikle ikiyüzlü – bir şekilde “kınama” ile yetinirken İran, Hamas’a askeri destek sağlamak için somut adımlar attı. Stratfor istihbarat analistlerinin belirttiği gibi, “bölgenin geri kalanı doğrudan müdahil olmaktan büyük ölçüde imtina ederken… İran bunun istisnasıydı. Arap devletleri Hamas’ı dışlarken, İran bu grubun savaşı sürdürebilmesi için çalıştı.”  Raporda şu tespitler yapılmaktadır: \"Ocak 2009 başlarında, Dökme Kurşun Operasyonu’nun orta yerinde, İsrail İran’ın Gazze’ye 120 ton silah ve patlayıcı göndermeyi planladığı, bunların içinde güdümlü tanksavar füzeleri ve 40 kilometre menzilli ve 45 kilogram başlıklı İran yapımı Fecr 3 füzeleri de bulunduğu değerlendirmesini yaptı… Şu andaki çatışmada uzun menzilli Fecr roketlerinin Tel Aviv ve Kudüs’ü hedef alması, İran’ın süregiden çabalarının kanıtıdır.”

Her ne kadar karargâhlarını Şam dışına çıkararak ve Suriye’deki hükümet karşıtı milislere destek niteliğinde söylemlerde bulunarak “direniş ekseni”nden uzaklaşmış olsa da, Hamas hâlâ İsrail saldırganlığına karşı en etkili yanıt olarak İran silahlarına güveniyor.  Gerçekten de, Tel Aviv’in dış mahallelerine varmak ve şehirde yaşayanların 1991’den beri ilk kez sığınaklara kaçmaya zorlamak yoluyla İsrail’de böylesi benzeri görülmemiş bir karmaşa yaratan bu İran silahları, yani Fecr-5 füzeleridir. İsrailliler askeri operasyonların kendi yaşamları üzerinde bu şekilde doğrudan etkisinin olmasına alışkın değil ve İsrail için kesinlikle bir ilk olacak şekilde Gazze’ye yönelik bir kara harekâtına karşı muhalefet oluşmasına neden olan ve nüfusun üçte birinden azının böyle bir girişimi desteklemesi sonucunu veren, tam da çatışmanın bu boyutudur.

Bununla birlikte Filistinliler, hâlâ iyi donanımlı vaziyette olmakla birlikte, bazı bakımlardan hiç olmadıkları kadar tecrit olmuş durumdalar. Bir yandan dış görünüş itibariyle, “Arap Baharı” ile birlikte bölge çapında Müslüman Kardeşler’in yükselişi Hamas için iyi bir şey olmalıdır – ki kendileri de sonuç itibariyle Müslüman Kardeşler’in bir dalıdır -, ancak Arap Baharı’nın göründüğü kadarıyla bölgedeki Şii Müslümanlara karşı bir mezhep çatışmasına dönüşmesi, fiilen Hamas’ın müttefiklerinin zayıflaması ve böylelikle Gazze’yi bu saldırı karşısında daha savunmasız kalması sonucunu getirmiştir.  Daha özel olarak, Suriye’nin Batı ve müttefikleri tarafından eğitilen ve desteklenen silahlı çetelerin saldırılarıyla yıkıma uğraması, Filistinlilerin temel müttefiklerinden birinin belini bükmüş ve böylelikle İsrail’i, dokunulmazlık içinde saldırabileceğine inanacak şekilde cesaretlendirmiştir. (ABD Dışişleri Bakanı Yardımcısı Richard Armitage’ın deyimiyle “Ortadoğu’nun en zeki adamı”) Hizbullah lideri Nasrallah’ın geçen hafta yaptığı bir konuşmasında söylediği gibi,

“İsrail, Gazze’ye yönelik saldırısında Suriye’deki kargaşanın avantajından yararlanıyor. Bugünkü saldırganlık, 2008’dekinden farklı bir bağlamda gerçekleşiyor. 2008’de direniş ekseninin, Gazze’ye ve oradaki direnişe destek vermekte eli daha rahattı… Gazze’ye giden tedarik hatlarından biri şu anda kesilmiştir ve bu Suriye’dir. Suriye, hâlâ siyasi bir tutum alabilir durumda olsa da, artık lojistik destek sunamaz. İsrail Suriye’deki çatışmadan, önceliklerin değişmesinden, düşmanların dostlara ve dostların düşmanlara dönüşmesinde yararlanıyor. Caydırıcılığını yeniden inşa etmek ve Gazze’deki füze kapasitelerini vurmak için bunu iyi bir fırsat olarak görüyor ve İsrail Suriye’deki durumun ışığında bunu değiştirmenin zor olacağını biliyor.”  

Gerçekte, Suriye’de gerçekleşen mezhep çatışmaları Lübnan’a sıçrarken, bizzat Hizbullah da Gazze’ye, örneğin 2006’da yaptığı gibi İsrail’in Filistinlilere karşı saldırısına yanıt olarak ikinci bir cephe açmak türünden bir destek verebilecek gibi görünmüyor. Yine Stratfor’dan bir alıntı yapacak olursak: \"Hizbullah muhtemelen, bu savaşa katılıp katılmama kararı verirken son derece dikkatli olacaktır. Bu grubun kaderi, güç durumdaki Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad rejiminin kaderine bağlıdır; eğer Suriye mezhepçi çizgiler üzerinden parçalanırsa, muhtemelen Lübnan da iç savaşa sürüklenecektir ve Hizbullah’ın kendi ülkesinde mezhepsel rakiplerine karşı bir savaş için gücünü ve kaynaklarını koruması gerekecektir.

Bu nedenle, Suriye’nin düşmesi halinde, bugünkü gibi İsrail katliamlarından çok daha fazla göreceğimizi öngörebiliriz. Bu durumda olacak olan şey yalnızca Suriye’nin “direniş ekseni”nin dışına çıkması ve Hizbullah’ın İran’dan gelecek bir tedarik hattından yoksun kalması değil, aynı zamanda bizzat İran’ın da tecrit olması ve Gazze’ye şu anda sağlamakta olduğu ve yeni bir İsrail işgalini engelleyebilecek tek caydırıcı unsur olan füzeleri göndermekte çok daha fazla zorlanacaktır.

Tüm bunlar, İsraillilerin neden Suriyeli isyancıları bu şekilde desteklediğini, hem Perez hem de Barak’ın milislerin arkasında durmasını açıklıyor. Suriye’nin Hizbullah’a verdiği destek ve İran’la kurduğu bağlantı, İsrail’in bir engelle karşılaşmadan Filistinlilere saldırmasının ve bu şekilde de Filistin konusunda kendi nihai çözümünü tek taraflı olarak dayatabilmesinin önündeki temel engeldir. Şu an İsrail’in kendi şartlarını dikte etmesinin önündeki tek engel Fecr-5 füzeleridir.

medyaşafak