Ayetullah Kemal Haydari: İbn Teymiyye’nin Gadir Hadisine bakışı (3)

Ayetullah Kemal Haydari: İbn Teymiyye’nin Gadir Hadisine bakışı (3)
Albanî bu özet bölümde Gadir Hadisini 10 sahabiden rivayet etmektedir. İbn Hacer el-Heytemî ise kendi eserinde 30 sahabiden rivayet etmişti. İbn Ukde 70, diğerleri ise 150 sahabiden rivayet etmişlerdir.

 

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla ve O'nun yardımıyla

 

Salat ve selam Efendimiz Muhammed'e ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Selamun aleykum ve rahmetullahi ve berekatuhu. Kum Kevser TV stüdyolarından “Mutarahatün fi'l-Akide” adlı programımızın bu bölümünde sizlere merhaba diyoruz. Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey'e merhabalar diyoruz. Seyyidim İbn Teymiyye'nin Gadir Hadisine bakışının anlaşıldığı kanaatindeyim.

 

Peki Ehl-i Sünnet ulemasının bu hadise bakışı nasıl?

 

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Bu vakıanın gerçek ve bu hadisin Resulullah'ın (s.a.a.) sözlerinden olduğu noktasında herhangi bir kuşkunun bulunmadığı ilerde açığa çıkacaktır. Bu hadis, O'nun nebevî hayatının hasılasıdır. Çünkü bu hadisin söylendiği an ile Hz. Peygamber'in (s.a.a.) mübarek vefatları arasında yaklaşık iki ay var.

 

Bu vakıa İslam tarihinin ve İslam maarif manzumesinin yol ayrımlarından ve temel taşlarından biridir.

 

Benim bu konuyu ele almamın nedeni Ehl-i Sünnet âlimlerinin bakış açısı ile İbn Teymiyye'nin bakışı arasında fark olduğunu ortaya koymaktır. Zira ele alacağımız bu konu ışığında İbn Teymiyye'nin tutumunun Ehl-i Sünnet ulemasının tutumlarından tümüyle farklı olduğu görülecektir. Ayrıca İbn Teymiyye ve takipçilerinin metodunun Ehl-i Sünnet'in metodunun aynısı olmadığı şeklindeki ısrarımızın altındaki gerekçe de anlaşılacaktır. Bu eğilim ile diğer eğilimi birbirinden ayırt etme olanağını bize sunan bazı temel konular bulunmaktadır. Nasıl ki İmam Ali ve Ehl-i Beyt'in (a.s.) masumiyetine inanan kimseyi Ehl-i Beyt Okulunun bağlılarından kabul ediyorsak… Bu mesele merkezi öneme sahip bir konudur. Onların masumiyetini inkâr eden birisi Ehl-i Beyt Şiası'ndan sayılamaz. Ehl-i Beyt Mezhebinin en önemli rükünlerinden biri İmam Ali ve 11 evladının masum olduğuna inanmaktır. Bir şahsın ıstılahi (terimsel) anlamda Ehl-i Beyt Okulundan olup olmadığını tespit edebilmek için ya buna ya da 12. İmamın hayatta olup olmadığı meselesi hakkındaki görüşüne bakmamız gerekiyor. Bunlara iman etmeyen biri onları sevse ve iman etse dahi bu yolun bağlısı addedilemez.

 

Gadir Hadisi de böyle aslî ve olmazsa olmaz meselelerdendir.

 

Önceki programda Gadir Hadisinin iki bölümünün olduğu ortaya konulmuştu.

 

İlk bölüm: “Ben kimin mevlâsı isem bu Ali de onun mevlâsıdır” bölümü. Bu kısım Müslümanlar arasında bir şiara dönüşmüştür. Öyle ki bunu bilmeyen Müslüman yok gibidir. Hadisin bu bölümü hakkında İbn Teymiyye şöyle demişti: Hadisin bu bölümü hakkında ihtilaf vardır. Buharî bu bölümün isnad zincirine ta'n etmiştir.

 

Allame Vadıî de şöyle demektedir: Nasbü'r-Raye'nin yazarı ve Şeyhü'l-İslam İbn Teymiyye'nin açıklamalarından anlaşılan bu ikisinin hadisin zayıflığına hükmettikleridir. Bu hadisin zayıf sayılmasına hiçbir şekilde imkân yoktur. Çünkü birçok kanaldan aktarılmıştır.[i]

 

İkinci bölüm -“Allah'ım O'na dost olana dost, düşman olana düşman ol”- hakkında ise “Bu bölüm kesinlikle uydurmadır” demekte ve İmam Ahmed'e  “Kufelilerin eklemesidir” sözünü nispet etmektedir.

 

Aslî bölümün eleştiriye uğramış olduğu görüşünü Buharî'ye, ziyadelerin uydurma oluşu görüşünü ise İmam Ahmed'e nispet etmektedir.

 

Ehl-i Sünnet âlimlerinin hadise bakışına geçelim.

 

Şimdilerde Muhammed b. Abdülbvehhab'ın bağlılarının şu ifadeleri kullandıklarını çokça görmektesiniz: Asıl Ehl-i Sünnet biziz ve Ehl-i Sünnet'i biz temsil etmekteyiz!

 

Bunların Ehl-i Sünnet'i temsil edip etmediklerini ve Ehl-i Sünnet olmanın gereğini yerine getirip getirmediklerini bu konu özelinde bir görelim.

 

Aziz dostlarım bu mesele çok önemlidir. Çünkü Ehl-i Sünnet'in büyükleri imamet konusunda bir eser yazmak istedikleri zaman en önem verdikleri hadis el-Gadir'dir ve bu isimde eserler kaleme almışlardır. Araştırmacılara, hakikat taliplerine ve muhakkiklere şu soruyu yöneltiyorum: Resulullah'ın (s.a.a.) sadece “Ali'yi (a.s.) sevin, O'na yardım edin” şeklinde bir arzusu ve isteği olsaydı bu isteğin yerine getirilmesi için eser yazılması gerekir miydi?

 

Bu programda iki büyük bilginin eserine işaret etmek istiyorum. Bütün Müslümanlar bu ikisinin büyük bilgin olduğunu ikrar etmektedirler.

 

İlk bilginimiz: İmam Taberî'dir (ö. h. 310). Birçok âlime ilişkin kuşku oluşturmaya çalışan İbn Teymiyye'nin İmam Taberî'ye ilişkin değerlendirmesini aktarmak istiyorum.

 

Yazar şöyle diyor: İnsanların ellerindeki tefsirlere gelince, bunların en sahihi Muhammed b. Cerir et-Taberî'nin tefsiridir. Zira o bu tefsirinde selefin sözlerini ve görüşlerini sabit isnad zincirleriyle zikreder. Bu tefsirde bidat bulunmamaktadır. O, bidat ile itham edilen kimselerden de nakil yapmaz.[ii]

 

Bu pasajdan anlaşılıyor ki İbn Teymiyye'ye göre Taberî makbul birisidir.

 

Durum böyle olduğuna göre gelin bu eserde neler var görelim. İbn Teymiyye'nin görüşlerini benimseyen başka bir âlimin İbn Cerir et-Taberî hakkındaki değerlendirmelerine de göz atalım.

 

İbn Kesir şöyle diyor: İmam Muhammed b. Cerir b. Yezid b. Kesir b. Galib Ebu Cafer et-Taberî. O, Allah'ın kitabı ve Resulullah'ın sünnetini bilmek ve amel etmek hususunda büyük İslâm imamlarından biridir. Vefatı esnasında çeşitli beldelerden ve şehirlerden insanlar Bağdat'a gelmişler ve onu kendi evine defnetmişlerdi. İnsanlar, vefatından ay­larca sonrasına kadar mezarını ziyaret edip cenaze namazı­nı kıldılar… Resulullah'ın (s.a.v.) Gadir-i Hum mıntıkasında söylediği sözleri­ni iki büyük ciltte bir araya getirip derlemişti. Ayrıca Hadisü't-tayr derlemesi de ona aittir… Onu Rafızîlikle suçla­mışlardı. Bazı cahillerse onu dinsizlikle itham etmişlerdi. Haşa, o bü­tün bu isnad ve ithamlardan uzaktır… Abdest alırken ayakların yıkanmayıp sadece meshetmenin caiz olduğuna dair kavli ona nisbet ederler. Ona göre güya ayakları yıkamak vacip değilmiş. Böyle bir kavil ondan meşhur olarak nakledilmiştir.[iii]

 

Vehhabîler o gün orada olmuş olsalardı herhalde “şirk, şirk” diye bağırırlardı!

 

- Müşrik olmuşlar fakat farkında değiller derlerdi…

 

- İki büyük ciltte Gadir-i Hum hadislerini topladığını söylüyor. Gadir Hadisinin onlarca, belki yüzlerce geliş kanalı bulunmaktadır. Şeyh İbn Teymiyye, İmam Taberî'nin itham edilmiş kimselerden ve bidat ashabından hadis almadığını, eserinin tefsirlerin en sahihi olduğunu söylemektedir.

 

Bütün bunlara rağmen Taberî Rafızîlikle itham edilmiştir.

 

Ayakların meshini caiz gördüğüne göre artık Rafızî olmuştur. Her neyse bu konuya girmek istemiyorum.

 

Soru: Bu miras ve bu kitap nereye gitti? Taberî'nin diğer eserleri neden bize ulaştı da İmam Ali ile ilgili olan bu kitabı bize kadar gelmedi? Hangi günahkâr eller İslam tarihi ve Müslümanların kültürü ile oynadılar? İlmî sorumluluk duygusu nerede! Sizler bu hadisin sadece Hz. Ali'yi sevmeye ve O'na yardım etmeye delalet ettiğini söylemiyor musunuz? İyi öyleyse bize bu hadisleri nakledin en azından. Bu hadisler bize bu maarifi gizleyen ellerin mevcudiyetini ortaya koymaktadır. Bu eller bu hadislerin hilafet ve Allah Resulü sonrasının yönetimiyle ilgili olduğunu bilmektedirler. Eğer bu hadisler sevgi ve yardıma delalet etseydi… Eğer Müslümanlar bu hadislere muttali olsalardı dayanakları yıkılırdı…

 

Ancak bizler defalarca kez vurguladık ki bizim hiçbir Müslümanla problemimiz bulunmamaktadır. Bizim problemimiz hakikatleri gizleyen, kendilerini İbn Teymiyye ve Muhammed b. Abdülvehhab'ın bağlıları olarak adlandıranlarladır.

 

- Problemimiz bu habis ellerledir.

 

- İmam Taberî'nin vefat tarihi Gaybet-i Suğra döneminin içinde kalmaktadır. Yani İmam Mehdî (a.s.) ile çağdaştır.

 

İkinci şahıs ise hicrî 333'de vefat etmiş İbn Ukde el-Hemedanî'dir. Bu müellifin vefat tarihi İbn Cerir et-Taberî'ye yakındır. Bu kitapta ne var peki? Eser bugün elimizde değildir. Fakat İslam âlimleri özellikle de İbn Teymiyye'nin ilkelerine ve din anlayışına bağlı olduğunu söyleyenler bize bu kitap hakkında bilgiler nakletmektedirler. Bunlar şöyle diyorlar: İbn Ukde Gadir-i Hum hadisi hakkında bağımsız bir kitap kaleme almıştır. Bazıları da şöyle diyor: İbn Ukde bu eserinde Gadir hadisinin en az 100 kanalını zikretmektedir. İnşallah ileride bazı büyük âlimlerin mütevatir tanımına ilişkin 5 sahabînin rivayet ediş şartını ortaya koyacağız.

 

- Yüz kişi rivayet edince durum nasıl oluyor acaba?

 

- Oldukça önemli ve kesin. Buna rağmen İbn Teymiyye Gadir Hadisinin ta'ne uğradığını söylüyor. İşte önünüzde! Bütün ümmet bu hakikati ikrar ediyor: “Ümmetim hata veya dalalet üzere birleşmez” rivayeti mütevatir hadislerdendir.

 

El-Kettânî, Nazmü'l-Mütenasir adlı eserinde şöyle diyor: Ümmetin masumiyeti ve hata üzere toplanmayacağı hadisi mütevatirdir. Çünkü bu hadisi beş sahabî rivayet etmiştir. İbn Ömer, Ebu Basra el-Ğıffarî, Ebu Malik el-Eşarî, Enes b. Malik ve İbn Abbas.[iv]

 

Geliniz İbn Hacer el-Askalanî Tehzibü't-Tehzib adlı eserinde ne diyor bir bakalım:

 

İbn Abdilberr şöyle der: Ulema iki kıbleye de ilk namaz kılanın O (Ali) olduğu hususunda icmâ etmiştir. Mekke'den Medine'ye hicret etmiş, Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber Gazalarına katılarak büyük fedakârlıklar göstermiştir. Birçok gazvede Hz. Resulullah'ın sancağı O'nun elindeydi. O, Tebük Gazvesi hariç bütün gazalara katıldı… Ben derim ki: İbnü'l-Abdülberr muvalat hadisini ismini verdiği birkaç kişiden zikreder. İbn Cerir et-Taberî, Gadir Hadisini, nakledilenlerin kat be kat fazlasını zikrettiği bir eserde toplamıştır. Bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir. Ebü'l-Abbbas İbn Ukde ise Gadir Hadisinin geliş kanallarının (tariklerinin) tamamını toplamıştır. Bu hadisi 70 veya daha fazla sahabiden rivayet etmiştir.[v]

 

Zaten katılmadığı Tebük Gazvesinde de Hz. Resulullah (s.a.a.) O'nun hakkında şöyle buyurmuştu: Ey Ali! Benim nezdimde Harun'un Musa nezdindeki konumuna sahip olmaya razı değil misin?

 

- Yetmiş sahabiden aktarıldığı halde hala zayıf olabiliyor!

 

- “Ben peygamber olarak size gönderilmemiş olsaydım kuşkusuz Ömer size peygamber olarak gönderilirdi” şeklindeki uydurma sözü sahih hadismiş gibi sunabiliyor oysa! En az yetmiş sahabînin rivayet ettiği hadis hakkında ise şüphelidir diyebiliyor! Ölçüte ve aradaki farka bakın! Ehl-i Sünnet uleması bu hadisin sahih olduğunu kabul ederken, İbn Teymiyye eleştiriye uğradığını söylemektedir.

 

Yine İbn Hacer Fethü'l-Bârî adlı eserinde şöyle diyor: Gadir Hadisine gelinceyse, bu hadisi Tirmizî ve Nesaî tahriç etmiştir. Bu hadisin geliş kanalları oldukça çoktur. İbn Ukde bu hadislerin sahih ve hasen isnadlarını toplayan müstakil bir kitap telif etmiştir.[vi]

 

- Kitabın muhakkiki de aynı şekilde İbn Teymiyye ekolündendir.

 

- Hiçbiri bu hadisi tartışmaya açmamış.

 

“Seyyidim insan kardeşi için hüsnü zanda bulunmalı, mazeret üretmelidir” diyebilirsiniz. Belki de İbn Teymiyye İbn Ukde'nin kitabını görmedi. Eğer bu kitabı görmüş olsaydı hadisin sahih olduğunu görür ve itiraf ederdi. Zaten o da kendisinin bu ümmetin en bilgili insanı olduğunu iddia etmemektedir.

 

Hayır dostlarım! Bizzat kendisi bu eseri gördüğünü açıkça itiraf ediyor.

 

O, Minhâcü's-Sünne adlı eserinde şöyle diyor: Ebü'l-Abbas İbn Ukde Gadir Hadisinin geliş kanalları hakkında bağımsız bir eser kaleme almıştır… Buharî gibi ilim ehlinden bir grup hadise ta'n etmiş ve zayıf saymışlardır.[vii]

 

Peki eğer insaf ehliysen ve ilmî bir saik ile hareket ediyorsan niçin bu rivayetleri bize sunmuyorsun da hepsi uydurmadır veya zayıftır diyorsun?

 

- Buharî'ye sonra geçeceğiz.

 

- Büyük âlimlerden biri olan İbn Hacer el-Heytemî'ye bir bakalım.

 

O, el-Minehü'l-Mekkiyye adlı eserinde şöyle diyor: Hz. Peygamber (s.a.a.) şöyle buyurdular: Ben kimin mevlâsı isem Ali (a.s.) de onun mevlâsıdır. Allah'ım O'na dost olana dost, düşman olana düşman ol. Bu hadisi 30 sahabî rivayet etmiştir.[viii]

 

- Beş tanesi tevatür için yeterliydi.

 

- 30 sahabî, 70 sahabî, Taberî'nin iki büyük ciltlik eseri İbn Teymiyye için yine de yeterli gelmiyor! Bu nasıl bir kin acaba!

 

İbn Teymiyye, Hz. Resulullah'tan aktarılan hadisler içinde ancak kendi hevâsına uygun olanları kabul ediyor, aykırı olanları ise reddediyor! Bu hadisi reddetmesinin gerekçesi İmam Ali'nin (a.s.) Muaviye ve Ümeyyeoğulları ile savaşmasıdır!

 

Şu noktaya varmak istiyorum: Esasında bu mesele Ehl-i Sünnet ulemasının nezdinde kesin hakikatlerdendir. Bu hadis, hevâ ve hevesinden konuşmayan, konuşması mutlak vahiy olan kişinin mübarek ağzından çıkmıştır. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. (Haşr/7)Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (Ahzab/36)

 

- Saygıdeğer Seyyidim, bunlar Ehl-i Sünnet ulemasının açıklamalarıydı. İbn Teymiyye bunların çoğuna da güvenmektedir. Çağdaş İbn Teymiyye ekolüne geçecek olursak, bunun en önemli bilginlerinden biri Allame Muhammed Nasırüddin Albani'dir. Bu şahıs da İmam Ali (a.s.) hakkında aktarılan hadisler konusunda işi sıkı tutan birisidir. Onun Gadir Hadisine ilişkin değerlendirmelerini öğrenebilir miyiz?

 

- Bu mesele üzerinde biraz durmak istiyorum. Çünkü Allame Albanî'nin hadise bakışı iki etmenden dolayı önemlidir.

 

İlk etmen: Allame Albanî hadis, cerh ve tadil sahasının en önemli bilginlerinden birisi kabul edilmektedir.

 

İkinci etmen: İlkinden daha az önemli değildir. Şeyh Albanî'nin İbn Teymiyye ekolünün bağlılarından olduğunu söylemek istemiyorum. Ancak İbn Teymiyye'ye bakışı da olumsuz değildir.

 

Şöyle bir itiraz gelebilir: Seyyidim sizler hep İbn Teymiyye'ye olumsuz bir tutuma sahip isimlerden örnekler veriyorsunuz. Dolayısıyla Allame Albanî'den pasaj aktarmamız bu açıdan da önemlidir.

 

Allame Albanî bazı yerlerde onunla görüş ayrılığına düşse de birçok yerde Şeyh İbn Teymiyye'yi savunmaktadır. Yani Allame'yi onu sevenlerden birisi olarak kabul edebiliriz.

 

Bu iki gerekçeden dolayı Allame Albanî'nin Gadir Hadisine bakışı önemlidir.

 

O, Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha adlı eserinde Gadir Hadisine yaklaşık 15 sayfa ayırır. Hızlı bir şekilde bazı hususlara işaret etmek istiyorum. Eğer bu hususları etraflıca ele alacak olursak bağımsız bir program yapmamız gerekiyor.

 

1750. hadis. O, hem Gadir Hadisinin aslî bölümü hem de ziyadeler hakkında değerlendirmelerde bulunuyor. Aslî bölüm “Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır”, ziyadeler ise “Allah'ım O'na dost olana dost, düşman olana düşman ol” bölümüdür.

 

İkinci mesele; o bu özet bölümde hadisi 10 sahabiden rivayet etmektedir. İbn Hacer el-Heytemî ise kendi eserinde 30 sahabiden rivayet etmişti. İbn Ukde 70, diğerleri ise 150 sahabiden rivayet etmişlerdir. Şimdi bizim için önemli olan Allame Albanî'nin 10 sahabiden rivayet etmesidir.

 

- İzleyiciler tevatür için beş sahabinin rivayetinin yeterli olduğunu göz önüne alsınlar lütfen.

 

- O şöyle diyor: Bu hadis Zeyd b. Erkam, Sa'd b. Ebu Vakkas, Bureyde İbnü'l-Hasıyb, Ali b. Ebu Talib, Ebu Eyyub el-Ensarî, Bera İbnü'l-Azib, Abdullah b. Abbas, Enes b. Malik, Ebu Hureyre ve Ebu Said el-Hudrî kanalından rivayet edilmiştir.[ix]

 

Üçüncü husus: Bu 10 sahabiyi teker teker ele alacak olursak acaba her bir sahabiden bir tabiî mi rivayet etmiştir?

 

Bu soruya cevaben hayır diyor. Örneğin Zeyd hadisinin beş geliş kanalı (tariki) bulunmaktadır. Allame bu beş kanalın her birine teker teker işaret eder. Sa'd b. Ebu Vakkas hadisinin üç tane geliş kanalı bulunmaktadır. Büreyde hadisinin üç, Ali b. Ebu Talib hadisinin dokuz geliş kanalı mevcuttur.[x] Bu dört sahabinin toplamda 20 tane kanalı bulunmaktadır. Allame Albanî'nin bu özet bölümde sunduğu 20 kanalın kat be kat fazlasını Taberî iki ciltte ele almaktadır.

 

Şöyle bir itiraz gelebilir: Seyyidim belki de bu kanalların hepsi zayıftır veya ta'n'e uğramıştır. Bu durumda hadisin 20 tarikinin faydası yok demektir. Geliniz bu kanalların bir bölümünün sahih olup olmadığına bir bakalım.

 

İlk kanal hakkında Allame Albanî şöyle der: Bu kanal Buharî ve Müslim'in şartlarına göre sahihtir.[xi]

 

- Bu söz sahihliğin ötesinde bir şey.

 

- “Ben derim ki: Hafız Zehebî Hâkim'in bu yargısı hakkında görüş belirtmemiştir. Ama hadis dediği gibi sahihtir.”[xii]

 

Allame Albanî bu hadisten sonra başka bir hadis aktarır.

 

Hadisin bu kanalına ilişkin bazı şeyler söylemek istiyorum. Kimileri şöyle demektedirler: Eğer Ali b. Ebu Talib (a.s.) hilafete daha çok hak sahibi idiyse neden acaba Gadir Hadisini kanıt olarak kullanmadı?

 

Aziz dostlarım emiz olunuz ki İmam Ali'nin bu konudaki istidlallerini aktarmaya vaktimiz elvermiyor. Ali (a.s.) birçok kez Resulullah'ın (s.a.a.) kendisi hakkındaki sözlerini sahabeye hatırlatmıştır. Ali (a.s.) barışçıl bir insandı. O şöyle derdi: Eğer bana muvafakat gösterirseniz ben sultayı elime alırım. Ama bana muvafakat göstermezseniz ben kılıcımı kınından da sıyıracak değilim. Çünkü İslam'ın vahdeti sizlere yönetici olmamdan daha önemlidir.

 

Bir örnek aktaracağım: Hz. Ali (a.s.) insanları Rahbe'de topladı ve şöyle dedi: Allah aşkına, her kim Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) Gadir-i Hum günü, benimle ilgili söylediği sözleri duyduysa ayağa kalksın, gözüyle görüp kulağıyla duymayan ise kalkmasın..." Otuz kişi ayağa kalkar.

 

Ebu Nuaym ise şöyle yazar: Birçok kişi kalktı ve şu şehadette bulundular: Resulullah  (s.a.a.) O'nun elini kaldırdığı zaman dedi ki: “Benim müminlerin nefisleri üzerinde kendilerinden daha evlâ olduğunu biliyorsunuz.” “Evet” dediler. Resulullah  (s.a.a.) şöyle devam eder: “Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır... Allah'ım O'nu veli kabul edenin velisi ol, O'na düşmanlık yapana da düşman ol...”

 

Ebu Tufayl hadisinin sonunda şöyle der: “Oradan ayrılırken içimden bazı şeyler geçiriyordum. Yolda Zeyd b. Erkam'a rastladım ve ona olanları anlattım. O ise dedi ki: Neden şüphe ediyorsun? Ben de Resulullah'ın Hz. Ali'ye böyle dediğini duydum. Bu hadisi İmam Ahmed, İbn Hibban, İbn Ebu Asım, Taberanî ve Diya el-Makdisî tahriç etmiştir. Ben derim ki: Bu hadisin isnadı Buharî'nin şartına göre sahihtir.[xiii]

 

Hadiste evleviyet ifadesi geçiyor ki İbn Teymiyye evleviyet ifadesinin Allah Resulünün diliyle uydurulmuş bir yalan olduğunu söylüyordu!

 

Eğer hadisteki “mevlâ”nın anlamı “yardım ve nusret” idiyse Ebu Tufayl'ın kalbinde neden bir kuşku oluşsundu ki!

 

- Sahih kitapların en önemlisinin şartlarına da uygun bir rivayet.

 

- Üçüncü hadisi naklettikten sonra şöyle der: Ben derim ki: Bu hadisin isnadı Buharî ve Müslim'in şartına göre sahihtir.

 

Dördüncü isnad: Bu hadisin isnadı Buharî ve Müslim'in şartına göre sahihtir.

 

Beşinci isnad: Ben derim ki: Hâkim bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir.

 

Altıncı isnad: Ben derim ki: Onun hadisi şahidleriyle sahihtir.

 

Yedinci isnad: Ben derim ki: isnadı sahihtir.

 

Sekizinci isnad: Ben derim ki Buharî ve Müslim'in şartına göre sahihtir.

 

Dokuzuncu isnad: Bu hadisi Taberanî tahriç etmiştir. Hadisin isnadındaki ricâl sika kişilerdir.

 

Onuncu isnad: Ben derim ki: Her iki kanalın toplamıyla hadis sahihtir.

 

On birinci isnad: Ben derim ki: Bu isnad ceyyid isnaddır. Ricâli de sikadır.

 

On ikinci isnad: Bu hadisin isnadı sahihtir. Zehebî de muvafakat etmiştir. İkisinin (Hâkim ve Zehebî'nin) de dediği gibidir.

 

On üçüncü isnad: Ben derim ki: Bu hadisin isnadı hasendir. Bu hadisi Bezzar de buna yakın bir şekilde tahriç etmiştir ve bu hadisten daha noksansızdır.

 

20 isnad zincirinden 13'ü sahih veya hasendir.

 

- İki veya üç tanesi hasen geriye kalanları sahihtir.

 

- 10'u sahihtir.

 

İbn Teymiyye bu hadis hakkında ne demişti: Ahmed'den nakledildiğine göre o Tirmizî'nin görüşünü benimseyerek hadisin hasen olduğunu söylemiştir.[xiv]

 

Yani hadis sahih hadis derecesine ulaşmamaktadır! Ama hadis hakkında konuşurken nakledildiğine göre ifadesini kullanmaktadır. İşte ilmî sorumluluk duygusu!

 

- İmam Ali'nin (a.s.) mazlumluğu!

 

- İbn Teymiyye'nin ilmî emanet sorumluluğu! En dakik, en titiz diye övülen şahıs işte böyledir! Bu da işaret etmek istediğim dördüncü husus idi.

 

Beşinci husus: Bu önceki maddeden daha önemlidir. Şu ana kadar 10 sahabîden nakledilen hadisleri konu edindik. En az 20 küsur sened hakkında konuştuk.

 

Soru: Allame Albanî'ye ulaşan bütün rivayetler bunlar mıdır?

 

El-cevap: Hayır, bunlar denizde katredir!

 

Bakınız hadisin 20 kanalını zikrettikten sonra Allame Albanî ne diyor: Hadisin bunların dışında çok çeşitli kanalları bulunmaktadır. Heysemî Mecmeü'z-Zevâid adlı eserinde bunların büyük bir bölümünü zikretmiştir. Ben hadisin isnadlarının yakînen sahih olduğunun görülebilmesi için sadece benim için kolay olabilecek ve üzerinde durabileceğim kadarını buraya aldım.[xv]

 

Albanî'nin bu sözlerini unutmayınız. Artık bu ifadeleri duyduktan sonra şu avam insanlara kulak vermeyiniz. Bunlar için garazkâr ve cahil kelimelerini kullanmak istemiyorum. Televizyona çıkıyorlar ve şöyle diyorlar: Bu hadisin muteber bir isnad zinciri bulunmamaktadır! Şeyhü'l-İslam “Bu hadisi kimileri hasen olarak kabul etmektedir” demektedir. Yazık bunlar mı ehl-i ilim yoksa Allame Albanî mi?

 

- Bunlar kulak verilecek insanlar mıdır?

 

- İnsanlar bilmiyorlar.

 

- İnsanlar aslında dine susamışlar…

 

- Hakikatleri görmek istiyorlar ve bunlara da güveniyorlar.

 

Defalarca vurguladık. Elbette ki genelleme yapmamalıyız. Ama hakikî ilmin insanlara ulaşmasını engelleyenlerle de problemliyiz.

 

Bir de bu hadisler haber-i ahad değildir. Yakîn ifade ediyor.

 

Allame devamında şöyle diyor: Yoksa hadisin geliş kanalları oldukça çoktur. Sözün özeti şudur: Hadis her iki tarafıyla da sahihtir. İsnad zincirlerini ve geliş kanallarını inceleyen kimsenin de anlayacağı gibi hadisin ilk bölümü Resulullah'tan mütevatir olarak aktarılmıştır. Biz hadisin geliş kanallarından sadece sahih olduğunu gösterecek yeterli miktarı zikrettik.[xvi]

 

Nitekim Kisa hadisi hakkında da Allame Alusî'nin “sayılamayacak kadar çok” ifadesini okumuştuk.

 

“Korkarım yarın birileri çıkar da sadece hadisin ilk bölümü sahihtir” demeye kalkışır diye Allame Albanî “her iki tarafıyla da” ifadesini kullanmaktadır.

 

“Ben kimin mevlâsı isem Ali (a.s.) de onun mevlâsıdır. Allah'ım O'na dost olana dost, düşman olana düşman ol” hadisi sahih ve mütevatirdir.

 

Açıktır ki Resulullah'ın (s.a.a.) duası müstecaptır. Allah-u Teâlâ İmam Ali'yi dost edineni kesinlikle dost, düşman edineni ise düşman edinecektir. İnşallah yakında akıbet belli olacaktır. “Sabah yakın değil midir?”

 

İbn Teymiyye, hadisin ilk bölümü hakkında “ta'ne uğramıştır” ifadesini kullanmıştı. Birisi mütevatir diyor, diğeri ta'n edilmiştir diyor. Arada 180 derece fark var.

 

Allame Albanî bu kadarına da tahammül edemiyor. Şeyh İbn Teymiyye'ye ilişkin eleştiriler yapmaya başlıyor. Bu sözler aslında onun eserlerinde izlediği metoda da uymuyor. Çünkü kitaplarında genelde İbn Teymiyye'yi savunmaya çalışır. Allame bu bölümde onu ilmî eksiklikle, çok aceleci davranmakla, dikkatsizlikle suçlar.

 

Soru: Peki İbn Teymiyye neden acaba İmam Ali'nin ismini duyunca bu kadar acele davranıyor, dengesini yitiriyor? Çünkü bu düşmanlık, kin ve adavet, basiretini kapatmıştır. Bu konuyu oldukça uzattığımın farkındayım.

 

Bakınız Allame Albanî de bu meseleyi uzattığını söylüyor. O bu kadar uzatılacak ne vardı diye gelebilecek olası bir soruya şu cevabı veriyor: “Bunu bildiğine göre bu açıklamaları yapmama ve hadisin sahihliğini açıklamama iten neden Şeyhü'l-İslam'ın hadisin ilk bölümünü zayıf sayması, diğer bölümünün ise kendi zannınca uydurma olduğunu söylemesidir. Bu mesele onun çok aceleci bir şekilde davranıp hadislerin geliş kanallarını derleyip onlar üzerinde etraflıca düşünmeden ve tahkik yapmadan hadisleri zayıf saymada hüküm vermesinden kaynaklanan aşırıya kaçtığı yerlerdendir.[xvii]

 

- Onu korumaya çalışıyor.

 

- Hayır, diyor ki, aşırıya kaçıyor. Bu aşırılığın alanı şudur: İmam Ali'ye ve Ehl-i Beyt'e düşmanlık. Hangi konuda aşırıya kaçtığını söylemiyor. Düşünmeksizin hüküm verdiği, aceleyle yargıya vardığı mesele tabii ki Ali (a.s.) alakalıdır. Zira İmam Ali'nin isminin geçmesi bunların kalplerinin nefretle dolması için yeterlidir.

 

- Bir eleştiride bulunmak istiyorum: Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin ara sıra düşünsel bir konuda bir yanlışın farkına vardıklarını veya bir sonuca ulaştıklarını görüyoruz. Ama bir adım ötesine gidip o düşünsel konunun temellerini eleştirmemektedirler.

 

- Çünkü kocaman bir kültürel miras söz konusu. Bu kültürel mirası aşmak mümkün gözükmüyor. Çünkü ya Ali'nin (a.s.) hak olduğunu kabul edecekler ki bu durumda bütün kültürel, düşünsel ve inançsal miraslarından da vazgeçmeleri gerekecek.

 

Her neyse pasaj onun hadisleri hemen zayıf saydığını söylemektedir. Bazen de tersine Ebubekir, Ömer, Osman ve Muaviye hakkındaki zayıf hadisleri sahih kabul ediyor.

 

Allame Albanî'nin “hadisleri derlemeden, tahkik etmeksizin sonuca varma” şeklindeki değerlendirmesine geçelim.

 

Bu değerlendirme doğru değildir. Çünkü İbn Teymiyye, İbn Ukde'nin el-Gadir Hadisini konu edinen bir bağımsız çalışmasının olduğunu biliyor.

 

Konuyla ilgili sözlerimi bir cümleyle özetleyeyim: Hadisin ilk bölümü mütevatir, ikinci bölümü ise sahihtir. Bu sadece Allame Albanî'nin iddiası değildir. Âlimlerin bir bölümü de bu yargıdadır.

 

Bunlardan biri İbn Kesir'dir. O, el-Bidâye ve'n-Nihâye adlı eserinde şöyle der: Şeyhimiz Ebu Abdullah ez-Zehebî bu hadisi irad ettikten sonra şöyle der: Hadisin baş bölümü mütevatirdir. Ben Resulullah'ın bu sözleri söylediğine kesin bir şekilde inanıyorum. ‘Allah'ım O'na dost olana dost ol…' bölümünün ise isnadı kuvvetlidir.[xviii]

 

- İbn Teymiyye ikinci bölümün sahih olmadığını söylemişti.

 

- Yalan olduğunu ve Kufeliler tarafından uydurulduğunu söylemişti. Bizler İmam Zehebî'nin İbn Teymiyye ekolünün bağlılarından olduğunu biliyoruz. Birçok meselede ona muvafakat etse de bu meselede itiraz ediyor.

 

İmam Zehebî, Siyerü Alami'n-Nübela adlı eserinde şöyle diyor: Ali'nin (a.s.) elinden tutarak karşımıza çıktı ve şöyle buyurdu: Ben kimin mevlâsı isem bu Ali de O'nun mevlâsıdır. Bu hadis oldukça âli ve yüce bir hadistir. Metni de mütevatirdir.

 

Eserin tahkikini yapan Allame Şuayb el-Arnavut ise şöyle diyor: Bu hadis sahih bir hadistir. İbn Mace, Tirmizî… bir grup sahabeden tahriç etmişlerdir.[xix]

 

Bunlara Allame Kettanî'nin Nazmü'l-Mütenasir adlı eserinde geçen şu açıklamaları eklemek istiyorum: Bu hadisi 25 sahabî rivayet etmektedir.[xx] Sonra da yirmi beş sahabînin ismini teker teker sayar.

 

Sözlerimi İbn Hacer el-Askalanî'nin el-Metâlibü'l-Aliyye adlı eserinde geçen tevatür itirafıyla bitirmek istiyorum. O şöyle diyor: “Ben kimin mevlâsı isem Ali (a.s.) de onun mevlâsıdır” hadisi mütevatir bir hadistir. Mütevatir olduğu hususunda yüce imamların bir grubunun açık sözleri vardır. Hafız İbn Hacer, el-Mevâhib'in sahibi Kastalânî, Feyzü'l-Kadir'in yazarı Münâvî ve Nazmü'l-Mütenasir'in yazarı Kettânî bunlardan bazılarıdır.[xxi]

 

Mesele bu hadisin senedinin araştırılması değildir. Zira hadis mütevatirdir ve mütevatir hadislerin senedi araştırılmaz. Ancak İbn Teymiyye öyle bir algı oluşturuyor ki sanki hadis hakkında ihtilaf var. Konuyu anlatırken de en sonda hadisi zayıfmış gibi sunuyor. Yani İbn Teymiyye'ye güvenip de kaynakları araştırmayan bir kimse şöyle der: Şiiler şu Gadir Hadisine neden tutunuyorlar ki? Zaten güven verecek bir isnad zincirinden de yoksun.

 

İbn Teymiyye'ye güvenen, dinini ondan alan kimse şunu göz önüne almalıdır: İbn Teymiyye kendisini aldatabilir. Çünkü İbn Teymiyye hadis hakkında iki görüşün olduğunu söylemekte, Buharî'nin hadisi zayıf saydığını belirtmektedir.

 

Pasajda ismi geçenlerin hepsi hadisin ilk bölümünün mütevatir olduğunu kabul etmektedirler.

 

- Seyyidim, kaçacak kapı bırakmadığınızdan dolayı bazı kimseler cehenneme girecekler.

 

- Evet. Hücceti tamamladık. Defalarca tekrarladık ve bazıları bize şöyle de itiraz etmektedirler: Seyyidim! Siz neden insanları Şiîleşmeye davet etmiyorsunuz.

 

El-cevap: Çünkü ben insanın bir akideye tabi olmasını istiyorum. Yaşayan bir kanıt üzere yaşasın. Helak olan bir kanıt üzere ölsün.

 

- Seyyidim bu nakilden sonra en azından şuna varıyoruz: İbn Teymiyye'den bir söz duyacak olursak biraz duraksamamız, üzerinde düşünmemiz ve acaba dememiz gerekiyor.

 

- Sadece bu meselede değil, hangi mesele olursa olsun.

 

- Bir sahabîyi veya Ehl-i Beyt'i övse de yerse de araştırmamız gerekiyor.

 

- Sözünün alınabilmesi için sahih olup olmadığını araştırmamız gerekiyor. Sahih değilse atılır. Çünkü Ehl-i Sünnet'in büyük bilginlerinin sözleriyle onun sözleri birbirine zıttır. Ehl-i Sünnet uleması hadisin ilk bölümünün mütevatir olduğunu söylerken bu eleştirildiğini, diğerleri hadisin ikinci bölümünün sahih olduğunu söylerken bu ise Kufelilerce uydurulduğunu söylüyor.  Allah aşkına bir kimse dinini ve akidesini bu tür akidevî konularda merci olmayı hak etmeyen birisine teslim edebilir mi?

 

- İbn Teymiyye, Buharî'nin hadisin senedine ta'n ettiğini söylüyor.

 

- Hadisin ilk bölümünün yani “Ben kimin mevlâsı isem Ali (a.s.) de onun mevlâsıdır” bölümünün ta'ne uğradığını söylüyor.

 

- Buharî hadisin senedi hakkında ne diyor peki?

 

- İbn Teymiyye'nin oluşturmak istediği algılardan bir diğeri de budur.

 

O, Minhâcü's-Sünne adlı eserinde şöyle diyor: “Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır” hadisi sahihlerde geçmiyor. Ancak kimi âlimler bu bölümü rivayet etmiştir. Ulema bu konuda ihtilaf etmiştir. Buharî'den nakledildiğine göre ilim ehlinden bir grup hadisin bu bölümüne ta'n etmiştir. [xxii]

 

Bu ulema kimlerdir, bilemiyoruz. Onun metodu budur. Daireyi geniş tutar, sadece Buharî'nin ismini verir.

 

Buharî'nin hadise ta'n edip etmediğini bir de kendi eserinden görelim öyleyse.

 

Aziz dostlarım, deyim yerindeyse bu oynamalar, algılar aslında Şeyh İbn Teymiyye'nin kendisine güvenen kimseye yönelik aldatmalarıdır.

 

Şeyh Buharî ne yapmıştır. Gerçekten Gadir Hadisini eleştirmiş midir? Buharî'nin Tarihü'l-Kebir adında bir eseri bulunmaktadır. O, bu eserinde iki veya üç yerde Gadir Hadisinin isnadlarında bazı isimlerin geçtiğini ve bunların tartışmalı veya meçhul olduğunu söylemektedir.

 

İşaret ettiğimiz onlarca isnadlardan bu üç tanesine işaret edelim.

 

O, Tarihü'l-Kebir adlı eserinde şöyle der: İsmail b. Neşit el-Amirî… Salim Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) Gadir-i Hum'da şöyle buyurduğunu işittiğini tahdis etmektedir: Ben kimin mevlâsı isem Ali de onun mevlâsıdır. Ebu Abdullah der ki: Bu hadisin isnadında nazar vardır.[xxiii]

 

İmam Buharî, Gadir Hadisini mi düşürmektedir yoksa hadisin sadece bu geliş kanalını mı?

 

İkinci yer: Sehm b. Husayn el-Esedî. Rivayet şöyledir: Hz. Peygamber (s.a.a.) Gadir günü kalktı, tebliğ etti ve şöyle dedi: Ben müminlere kendi nefislerinden daha evlâ değil miyim… Sehm meçhuldür.[xxiv]

 

Yani hadis ta'ne uğramış değildir. Sadece bu kanalı tan'e uğramıştır.

 

Üçüncü yer: Osman b. Asım el-Esedî. Osman b. Asım Ebu Hüseyn el-Esedî… Ebu İshak… Ben kimin mevlâsı isem… İnsanlar bu konuda onu araştırmışlardır.[xxv]

 

Yani hadisin bu geliş kanalını eleştirmektedir.

 

Soru: Varsayalım ki. Bu 10 sahabîden nakledenler…. Yukarıda hadisin 20 kanalının olduğunu söyledik. Bu kanallardan üç tanesi tan'e uğramış olsun. Geriye kalan 17 kanal nerede! 30 sahabî olduğunu varsayınız. Üç tanesinin ta'ne uğradığını kabul edelim. Geriye kalan 27 kanal nereye gitti? 60 tane olduğunu kabul edecek olursak… Allah aşkına ilmî metod bu mudur şimdi?

 

Bundan dolayıdır ki İmam Zehebî hadisin bu geliş kanalına işaret ederek şöyle der: Ebu Husayn'dan işittim… Bu hadisin sabit olduğu kesindir. Ancak Ebu Husayn el-Usmanî de problem vardır.[xxvi]

 

Yani hadis kesinlikle sahihtir. Fakat bu şahıs problemlidir. İmam Buharî'nin üç kişiye ta'n ettiği doğrudur. Ancak bu Gadir Hadisinin ta'n edildiği ve zayıf olduğu anlamına gelmiyor.

 

- Değerli izleyiciler sizleri Allah'a emanet ediyoruz. Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

 

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

 

www.medyasafak.net

 

 



[i] Allame Vadıî, el-Muktarah fi Ecvibeti Badi Esileti'l-Mustalah, s. 163, Darü's-Sana.

[ii] İbn Teymiyye, Mecmuu Fetâvâ, c. 13, s. 385, Hadimü'l-Haremeyni'ş-Şerifeyn.

[iii] Hafız İbn Kesir, el-Bidayetü ve'n-Nihayetü, c. 14, s. 846, Tahkik: Doktor Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî.

[iv] El-İdrisî el-Kettanî, Nazmü'l-Mütenasir min Hadisi'l-Mütevatir, s.104-105, Beyrut, Lübnan.

[v] Hafız İbn Hacer el-Askalanî, Tehzibü't-Tehzib, c. 3, s. 171, Müessesetü'r-Risale.

[vi] Fethü'l-Barî bi Şerhi Sahihi'l-Buharî, c. 8, s. 425, Tahkik ve Talik: Abdurrahman b. Nasır el-Berrak, Darü Taybe.

[vii] Minhâcü's-Sünne, c. 4, s. 256,Tahkik: Muhammed Reşad Salim.

[viii] İbn Hacer el-Heytemî, el-Minehü'l-Mekkiyye fi Şerhi'l-Hemziyye, s. 5778, Darü'l-Minhac.

[ix] Muhammed Nasırüddin Albanî, Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha, c. 4, s. 330-344, Riyad.

[x] Age, agy.

[xi] Age, agy

[xii] Age, agy

[xiii] Age, agy.

[xiv] Minhâcü's-Sünne, c. 4, s. 256.

[xv] Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha, c. 4, s. 343.

[xvi] Age, agy.

[xvii] Age, agy.

[xviii] El-Bidayetü ve'n-Nihaye, c. 7, s. 681.

[xix] Hafız Şemsüddin ez-Zehebî, Siyerü Alami'n-Nübela, c. 8, s. 335.

[xx] Nazmü'l-Mütenasir, s. 124.

[xxi] İbn Hacer el-Askalanî, Metalibü'l-Aliyye bi Zevâidi'l-Mesânidi's-Semaniye, c. 16, s. 96, Tahkik: Abdullah b. Zafir b. Abdullah eş-Şehrî, Tensik: Doktor Sa'd b. Nasır eş-Şetrî, Darü'l-Asıme.

[xxii] Minhâcü's-Sünne, c. 4, s. 256.

[xxiii] Hafız el-Buharî, et-Tarihü'l-Kebir, c. 1, s. 352, 1191 nolu tercüme-i hal, Tahkik: Mustafa Abdülkadir Ata, Darü'l-Kütübi'l-İlmiyye.

[xxiv] Age, c. 4, s. 167,5352 nolu tercüme-i hal veya 2458 nolu tercüme-i hal. (Yani tercüme-i haline iki kez işaret etmektedir.)

[xxv] Age, c. 6, s. 79, 8348 nolu tercüme-i hal.

[xxvi] Hafız Şemsüddin ez-Zehebî, Siyerü Alami'n-Nübela, c. 5, s. 414.