MEHDEVİYET DOSYASI (6): Buhari ve Müslim'de İmam Mehdi hadisleri mevcut mudur? (3)

MEHDEVİYET DOSYASI (6): Buhari ve Müslim'de İmam Mehdi hadisleri mevcut mudur? (3)
İmam Buharî’nin kendisi bütün sahih hadisleri eserine almadığını açıkça dile getiriyor. Yani bu durumda İmam Buharî ezberlemiş olduğu sahih hadislerden sadece 1/25’ini eserine almış oluyor. İmam Buharî’nin nakletmediği bu sahih hadisler başka kaynaklarda mevcuttur.

 

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla, hamd Allah'a özgüdür. Salat ve Selam Allah'ın sadık elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âl'ine, seçkin sahabilerine olsun.

 

Değerli izleyicilerimiz sizleri en güzel duygularla selamlıyoruz. Allah'ın selam, rahmet ve bereketi değerli izleyicilerimizin üzerine olsun. “Utruhatü'l-Mehdeviyye” adlı programımızın yeni bir bölümüyle yine karşınızdayız. “Sahihayn'de İmam Mehdi ile hadislerin bulunmayışı şüphesi” konusu devam ediyor. Üçüncü bölüme ulaştık. Sizin adınıza değerli konuğumuz Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey'i selamlıyoruz. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydari Bey!

 

Hoş bulduk.

 

Seyyidim önceki programın bir özetini sunabilmemiz mümkün mü?

 

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Önceki iki programda şu şüpheyi ele almaya çalıştık: Kimileri Mehdilik ile ilgili hadislerin ve bu konunun Sahihü'l-Buharî ve Sahihü Müslim'de geçmediğini dile getirmektedirler. Dolayısıyla Mehdi-i Muntazar'ı konu edinen hadisler dayanak olarak alınabilecek ve önem verilebilecek rivayetler değildir. Bu hadisler kuvvetli ve sahih olsalardı kuşkusuz Sahihü'l-Buharî ve Sahihü Müslim'de de yer alırlardı.

 

Onlar bu düşünceyi sadece bu meselede, Mehdilik konusunda ileri sürmüyorlar. Diğer bazı meselelerde de aynı gerekçeyi ileri sürmektedirler. Bundan dolayı ilim erbabı olduklarını söyleyip televizyona çıkan bazı şahıslar bize karşı kanıt ileri sürmek istediklerinde “Sahihü'l-Buhari ve Sahihü Müslim'de geçen hadisleri gösterin” diyorlar. Sanki bu iki kaynağın dışında herhangi sahih bir kaynak / hadis yokmuş gibi. Sahih olan tüm rivayetler sadece bu iki kaynakta geçenlerden ibaretmiş gibi davranıyorlar. Bu iddia ve düşüncenin Sahabe Okulu bilginlerinin iddiası olmadığına işaret etmek istiyorum. Değerli izleyiciler bunlar şöyle bir algı oluşturmaya çalışıyorlar: Dini düşüncede dinin erkânından ve önemli konularından sayılan bir mesele veya inancın Sahihayn'de özellikle de Sahihü'l-Buharî'de geçmesi gerekir. Sahihayn'de zikredilmiyorsa bu demektir ki ya batıldır, ya da mevzu (uyduruk) veya zayıftır. İkincil konulardan ya da çokça önemsenmemesi gereken bir ayrıntıdan ibarettir. Önceki iki programda bu şüphe çerçevesinde konuştuk.

 

Değerli izleyiciler bu şüpheye cevap vermek için konunun iki aşamada ele alınması gerektiğini belirtmiştik. İlk merhalede Sahihayn'de geçmeyen hiçbir rivayetin dayanak olarak alınamayacağı iddiasının doğru olup olmadığı konusu incelenmelidir. İkinci merhale ise Mehdi-i Muntazar ile ilgili hadislerin Sahihayn'de geçip geçmemesi konusunun incelenmesidir. Zira Sahiheyn'de Mehdi-i Muntazar ile ilgili hiçbir rivayetin geçmediğini hiç kimse söylememiştir! Bu konuyla ilgili rivayetler Sahihayn'de mevcuttur. İnşallah bu ikinci merhaleyi ele alacağız.

 

İlk merhaleyi ele almaya başlamış ve cevap sadedinde şöyle demiştik: Elimizde biri özlü diğeri de ayrıntılı iki cevap bulunmaktadır. Özlü cevapla ilgili olarak Doktor Muhammed Ahmed İsmail'in el-Mehdî ve Fıkhu Eşrati's-Saat adlı eserinden bir pasaj aktaracağım. Kitabın müellifi tarafından düşülen bir dipnot var. Mesele ile ilgili olarak muhakkikin düştüğü dipnota değerli izleyicilerin dikkatini çekmek istiyorum. Yazar şöyle diyor: “İmam Buharî'nin et-Tarihü'l-Kebir'inde geçen husus ile ed-Duafa'da belirtmiş olduğu hususu toplayıp bu büyük farkın üzerinde düşündüğünde…”[1]

 

İmam Buharî et-Tarihü'l-Kebir adlı eserinde sahabe döneminden hicretin 50. yılına kadar kendilerinden hadis rivayet edilen kadınlı erkekli ravilerin sayısının 40.000'e ulaştığını belirtiyor ve bu isimleri sayıyor. Ed-Duafa adlı eserinde ise bu 40 bin raviden 700'ünün zayıf olduğunu söylüyor. Öyleyse geriye hepsi sika (güvenilir) olan 39.300 ravi kalıyor. İmam Buharî ve İmam Müslim 2.000-2.500 kadar raviden hadis tahric ediyorlar. Geriye rivayetleri ihmal edilmiş yaklaşık 37.000 sika ravi kalıyor.

 

Onların kendilerine ulaşan hakikatleri kasıtlı olarak nakletmediklerini söylemiyorum. Ancak kitaplarını muhtasar (özet) tutmak istediklerinden bu manzara ortaya çıkıyor. Nitekim İmam Buharî bıkkınlık vereceği korkusundan dolayı eserini muhtasar tuttuğunu açıkça dile getiriyor. Buna göre Sahihü'l-Buharî'de geçmeyen hiçbir rivayet sahih değildir iddiasında bulunmak doğru değildir. Hadis nakleden 37.000 dolayındaki sika raviden ne İmam Buharî ne de İmam Müslim hadis rivayet etmiştir. Bu ravilerin rivayetleri diğer hadis mecmualarında ve sahihlerde geçmektedir. İnşallah bundan sonrasında bu konuyu ele alacağız.

 

Değerli izleyicilerin dikkatlerini şuraya çekmek istiyorum: Bu tavır sadece ele aldığımız konuyla ilgili değildir. Bu tavır Sahabe Ekolü ile Ehl-i Beyt Mezhebinin hakkında görüş ayrılığına düştükleri dinî ve akidevî meselelerin tamamını içermektedir. Bu derslerin başlangıcında şöyle bir taahhütte bulunmuştuk: İnandığımız şeyi külli ve genel bir şekilde tesis etmek için Sahabe Ekolünde varid olan naslara atıf yapmak istiyoruz. Evet, rivayetlerin sahih sayılabilmesi için ancak Buharî ve Müslim'de geçmesi şart sürülseydi bizim de bu iki kaynağın dışında başka bir kaynaktan hadis rivayet etme hakkımız olmazdı. Ancak birazdan da ortaya konulacağı gibi onlar sahih hadislerin bu iki kaynakta geçenlerden ibaret olmadığını açıkça dile getirmişlerdir. Buharî'nin kendisi “Bütün sahih nassları bu eserimde topladım şeklinde diye bir iddiam yoktur” diyor. Aksine ilerde de okuyacağımız gibi kendisi 100.000 sahih hadis ezberlediğini ancak naklettiği hadislerin sayısının 4.000-7.000'i geçmediğini belirtiyor. Mükerrer hadisleri atacak olursak ise Sahihü'l-Buharî'de 4.000 rivayet kalmaktadır. Geriye Buharî'nin ikrarıyla 95.000 sahih hadis kalıyor. Peki bu sahih hadisleri nerede bulacağız? Bu sahih hadisleri diğer hadis mecmualarında bulacağız.

 

Bundan dolayı nakledeceğimiz rivayetlerin Sahihü'l-Buharî ve Sahihü Müslim'de geçmek gibi bir zorunluluğu bulunmamaktadır. Bu hususu sadece ben söylemiyorum. Sahabe Okulunun büyük âlimlerinin bir bölümü hatta hepsi bu hakikati açıkça dile getiriyorlar.

 

Yazar şöyle diyor:

 

“İmam Buharî'nin et-Tarihü'l-Kebir'inde ve ed-Duafa'da belirtmiş olduğu bilgileri, Buharî ve Müslim'in hadis mecmualarında kendilerinden ortaklaşa hadis rivayet ettikleri raviler ile her birisinin sadece kendisinin rivayet ettikleri ravileri yan yana koyduğumuzda, ed-Duafa adlı eserinde toplamış olduğu 700'e ulaşmayan (zayıf) ravi ile Buhari'nin kendilerinden rivayette bulunduğu 2.500'ü bulmayan raviyi et-Tarihü'l-Kebir'de geçen 40.000 kişilik listeden çıkardığımızda geriye kalan ravilerin tamamı sika olmuş olur. Bu da İmam Buharî ve İmam Müslim'in tüm sika ravilerden aktarılan hadisleri toplama gibi bir hususu kendilerine görev addetmediklerini ortaya koymaktadır.”[2]

 

Evet bu açıklamalar bana değil, el-Mehdi ve Fıkhu Eşrati's-Saat adlı eserin müellifi Muhammed Ahmed İsmail el-Mukaddem'e aittir. Buharî ve Müslim'in kendilerinden hadis nakletmediği 37.000 sika ravi var demektir. Nitekim İmam Buharî ve İmam Müslim de bütün sahih hadisleri tahric etme gibi bir fiili üstlenmiş değillerdi. Onların amacı sahih hadisleri barındıran muhtasar bir eser oluşturmaktı. Bu konunun detaylarını ileride açıklayacağız. Ancak şunu belirtmek ve vurgulamak istiyorum: Geriye kalan 37.000 sika-güvenilir ravinin rivayet ettiği, dayanak olarak alınabilecek hadisler ne Buharî'de ne de Müslim'de mevcuttur.

 

Öyleyse deryada katre zikretmiştir.

 

Âlimlerin dile getirdiği gibi Buharî'nin sahihi muhtasardır. Sahihü'l-Buharî şerhlerine baktığımızda eserde geçmeyen fakat İmam Buharî'den aktarılan bir takım rivayetlerle karşılaşmaktayız. Yani Buhari'nin şarihleri Sahihü'l-Buharî'de geçmeyen rivayetleri İmam Buharî'nin kendisinden aktarmaktadırlar. Aslında bu da sahih rivayetlerin sayısının belirtilen rivayetlerin çok üstünde olduğunu göstermektedir.

 

Seyyidim bu şüpheye detaylı bir cevabın da verilebileceğini dile getirmiştiniz. Detaylı cevap nedir?

 

Vereceğimiz detaylı cevaba ve bu hakikate izleyicilerin dikkat etmesini istirham ediyorum. Detaylı cevabı ileride aktaracağım. Ben Ehl-i Beyt Okulunun kaynaklarından hiçbir aktarımda bulunmayacağıma dair verdiğim söze bağlı kalmaya çalışıyorum. Dile getireceğim şeylerin hepsi muteber kaynaklardan, temel eserlerden olacaktır. Bazıları, tanınmayan ve bilinmeyen, Ehl-i Beyt Okulunda hiçbir ilmî kıymeti bulunmayan bazı kimselerin eserlerine müracaat etmektedirler. Vallahi aktarımda bulundukları kişiler arasında öyle isimler görüyorum ki şaşırıp kalıyorum. Bu kişiyi nereden bulmuşlar hayret ediyorum. Biz ise Sahabe Ekolünün hem kadim hem de modern dönemlerde makbuliyeti bulunan en önemli kaynaklarından ve en bilgili simalarından aktarımda bulunacağız.

 

Hamud b. Abdullah b. Hamud et-Tuveycrî'nin el-İhticacü bi'l-Eser alâ Men Enkera'l-Mehdiyye'l-Muntazar adlı eserinden bazı sözler aktarmak istiyorum. O “el-Mehdi-i Muntazar” ismini kullanmaktadır. Evet, uzmanlığı olmayan bazı cahiller bize el-Muntazar ismini de nerden getirdiniz demesinler. Bu kitap Sahabe Ekolünün, hatta Selefîliğin en önemli kaynaklarındandır.

 

Bu kaynaktan pasaj aktarımında bulunmadan önce yazarın güvenilirliğini ve ilmî kariyerini ortaya koymak istiyoruz. Değerli izleyiciler bu şahsın sıradan bir yazar mı yoksa büyük âlimlerden birisi mi olduğunu görsünler. Bu husus önemlidir. Bu eserin önsözünü Selefiyye ekolünün en önemli çağdaş bilginlerinden Allame İbn Baz yazmıştır.

 

Allame İbn Baz 7.2.1402 tarihli mukaddimesinde şöyle diyor:

 

“Ben fazilet sahibi Allame Tuveycrî'nin Şeyh Abdullah b. Zeyd b. Mahmud'a yazdığı reddiyeyi okudum. Şeyh Abdullah b. Zeyd'in iddiasına göre Mehdi-i Muntazar ile ilgili hadisler sahih değildir, uydurmadır. Hatta bu hadisler aslı bulunmayan hurafelerdir. Allame Tuveycrî ehl-i ilim nazarında bu konuda aktarılan hadislerin hallerini oldukça güzel ve sağlam bir şekilde ortaya koymuş ve açıklamıştır. Bu hadislerin sahihini, hasenini ve illetlisini belirtmiştir. Şeyh Abdullah b. Mahmud'un iddiasının batıllığını gösteren sadra şifa ve kâfi miktarda hususu ulemanın açıklamalarından nakletmiştir… Şeyh Hamud, el-Mehdiyü'l-Munatazarü'l-Haşimî'nin çıkışının sabitliğine delalet eden hususları bu ve başka bilginlerden nakletmiştir. Mehdi, Hz. İmam Hasan b. Ali'nin neslinden olan Muhammed b. Abdullah el-Hasenî'dir.”[3]

 

Allame İbn Baz, Tuveycrî'nin ilmî üstünlüğünü göstermek için onun hakkında “allame” ifadesini kullanıyor.

 

Gerçi Allame İbn Baz, Mehdi-i Muntazar'ın Muhammed b. Abdullah el-Hasenî olduğuna inanmaktadır. Ancak bu ihtilaflı bir konudur. Bu konuda haklı olup olmadığını ileride ortaya koymaya çalışacağız. Ancak önemli olan meselenin aslıdır. Seyyid ibareleri kesip alıyor demesinler diye biz metnin tamamını okuduk. Biz Hz. Mehdi'nin İmam Hüseyin'in soyundan Muhammed b. el-Hasen el-Askerî olduğuna inanmaktayız. Gerçi Mehdi'nin İmam Hasan'ın soyundan da olduğu değerli dostların bilgileri dâhilinde olsun. Zira İmam Mehdi'nin (a.s.) nesli annesi aracılığıyla İmam Hasan'a da bağlanmaktadır. Yani Mehdi (a.f.) baba tarafından İmam Hüseyin'in, anne tarafından da İmam Hasan'ın (a.s.) soyundandır. İnşallah Mehdi-i Muntazar'ın nesebi konusunu ele aldığımızda bu konuyu da inceleyeceğiz. Mehdi hakkında şimdilik “imam” sözcüğünü kullanmıyorum ta ki değerli izleyiciler bize O'nun İmam olduğunu nereden çıkardınız demesinler. Biz Mehdi-i Muntazar diyoruz. İleride Mehdi'nin nesebini inceleyeceğimiz bölümde Resulullah'ın (s.a.a.) böyle bir inanç oluşturup bu makamı belirsiz bir şekilde bırakmasının mantıklı olup olmadığını ele alacağız.

 

Hz. Resulullah (s.a.a.) Mehdi-i Muntazar inancını oluşturacak, daha sonra O'nun nesebini tam olarak belirtmeyecek ve dolayısıyla bütün meçhul ve belirsiz şahıslara bu kapıyı açacak ve sonuç olarak da isteyen istediği şekilde bu makama göz koyacak! Böyle bir şey mantıklı mıdır? Bu cehalete teşvik değil midir? Bu “teklif-i ma la yutlak” (taşınması mümkün olmayan sorumluluk) değil midir? Bir inancı dinî maarif sahasındaki temel ilkelerden biri haline getirecek, bununla birlikte bu inancı ikamet edecek şahsı belirsiz birisi kılacak ve diyecek ki siz kendiniz araştırın. Abbasiler gelip Mehdilik iddiasında bulunacak, başkaları gelip mehdilik iddiasında bulunacak. Hatta Mehdilik iddiasında bulunanlar için çeşitli eserler telif edilecek. En son Mehdilik iddiasında bulunanlardan biri Cuheyman adlı şahıstı. Bu şahıs birkaç yıl önce Mescid-i Haram'da Mehdilik iddiasında bulundu. Şahıs Selefîlik ekolüne mensuptu. Düşünün Selefî biri dahi Mehdilik iddiasında bulunabiliyor! Hükümet de yapacağını yaptı.

 

Allame Tuveycrî eserin ilerleyen sayfalarında şöyle diyor:

 

“Buharî ve Müslim denildiğine göre Sahih'lerinde tüm sahih hadisleri tahric etmemiş ve böyle bir görevi yerine getirmeyi de amaçlamamışlardır. Hafız İbn Hacer, Mukaddimetü Fethi'l-Bârî'de şöyle demektedir: İsmailî, Buharî'den şöyle rivayet etmektedir: Ben bu eserimde ancak sahih hadisleri rivayet ettim. Eserime almadığım sahih hadisler ise bundan daha fazladır.

 

İmam Buharî şöyle diyor: Ben 100.000 sahih ve 200.000 sahih olmayan hadis ezberledim.

 

İbn Salah ve bir grup bilgin de şöyle demektedir: Sahihü'l-Buharî'de bulunan hadis sayısı tekrarlarıyla birlikte 7275'tir. Tekrarların atılması halinde bu sayı 4.000'e düşmektedir.”[4]

 

İmam Buharî'nin kendisi bütün sahih hadisleri eserine almadığını açıkça dile getiriyor. Yani bu durumda İmam Buharî ezberlemiş olduğu sahih hadislerden sadece 1/25'ini eserine almış oluyor. İmam Buharî'nin nakletmediği bu sahih hadisler başka kaynaklarda mevcuttur. Öyleyse neden Sahihü'l-Buharî ve Sahihü Müslim'de geçen hadisleri kanıt kabul eder ve onları alırız, bunların dışındakilere bakmayız diyorsunuz? Rivayetin isnad zinciri sahih ve ravileri sika da olsa bizler Resulullah'ın (s.a.a.) buyurduğu sözlere atıf yapamayız iddiasını nasıl ileri sürebiliyorsunuz?

 

Yazar devamında şöyle diyor:

 

“Üçüncü vecih, denildiğine göre İmam Buharî ve İmam Müslim'in rivayet ettiği hadisler dışında kalan ve ilim ehlinin sahih kabul ettiği rivayetler oldukça çoktur. Hatta Sahihayn'de bulunan rivayetlerden daha fazladırlar. Bu rivayetler ilim ehli nezdinde kabul görmüştür. Müsnedü Ahmed'deki sahih hadisler oldukça çoktur. Sünenü Erbaa için de aynı durum söz konusudur.

 

Zehebî Tezkiretü'l-Huffaz adlı eserinde Şafiî'den şöyle nakletmektedir: Yeryüzünde, ilmî açıdan Muvatta'dan daha çok doğruyu barındıran hiçbir eser yoktur.

 

Ebubekir diyor ki; Ebu Davud'un şöyle dediğini işittim: Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) 500.000 hadis yazdım. Bu kitabın içerdiği rivayetleri bu 500.000 hadisten seçtim. Eserimde 4.800 hadis bulunmaktadır…

 

Hafız Zehebî, Tezkiretü'l-Huffaz'da Ebu Ali Mansur b. Abdullah el-Halidî'den şöyle rivayet etmektedir: Ebu İsa (et-Tirmizî) dedi ki: Bu kitabı tasnif edip Hicaz, Irak ve Horasan ulemasına arz ettim. Onlar da hoşnutluklarını belirttiler. Evinde bu kitap olan kimsenin evinde konuşan bir peygamber varmış gibidir.

 

Hafız Zehebî, aynı kitabında İbn Mace'den şöyle rivayet etmektedir: Ben bu Sünen'i Ebu Zura er-Razî'ye arz ettim. O bana bakarak şöyle dedi: Öyle zannediyorum ki bu eser insanların eline geçecek olursa câmi kitaplarının tamamını veya çoğunu devre dışı bırakır… İçinde isnadında zaaf bulunan 30 adet hadis mevcuttur.”[5]

 

Değerli izleyicilere kendilerinden aktarımda bulunduğumuz bu eserlerin Sahabe Ekolü nezdinde muteber olduklarını belirtmek isterim.

 

İmam Malik'in Muvatta'sının da İmam Buharî ve Müslim'in sahihleri gibi olduğu anlaşılıyor.

 

Yani İbn Mace'nin Sünen'inin tamamındaki zayıf hadisler 30'u aşmamaktadır. Geriye kalan rivayetler ya sahih ya da hasendir.

 

Buraya kadar yapılan detaylı açıklamaların ışığında en az 10-15 aslî kaynağın içinde sahih ve hasen hadislerin yer aldığı anlaşılmaktadır.

 

Yazar şöyle devam ediyor:

 

Sahihayn'de yer almayan sahih hadisler oldukça çoktur. Bu hadisler Sahihayn'in dışındaki diğer kaynaklarda yer alsa da ulema bu hadisleri kabul etmiştir. En alt seviyede ilimden ve marifetten nasipli birinin bu hadislerin hepsini veya bir bölümünü reddetmesi ya da önemsememesi hiç mantıklı gözükmemektedir. İlmin kokusunu almış birinin, Buharî ve Müslim'in sahihlerine almadığı hadisler hakkında bu batıl iddiada bulunabileceğini düşünemiyorum.”[6]

 

Geriye Hâkim en-Nisaburî'nin el-Müstedrek adlı eseri kalmaktadır. Acaba onun sahih saydığı haber ve hadislere atıf yapmak mümkün müdür?

 

Hâkim en-Nisaburî'yi ele alalım. Kimileri onu menfi yönde eleştirmektedirler. Kanaatimce bunlar Sahabe Okulunun büyük âlimlerinden değildirler. Çünkü ben önceki programlarda iki değil üç ilmî yönelim ve akımın mevcut olduğunu belirtmiştim. Bunlar Ehl-i Beyt Okulu, Sahabe Okulu ve Ümeyyeci din anlayışıdır. İlk iki okulun bütün özelliklerini belirttim.

 

Üçüncü akım Ümeyyeoğullarının, Muaviye'nin ve ardından gelen halifelerin esaslarını ortaya koydukları dinî anlayıştır. Bu yönelim Ehl-i Beyt'i (a.s.) uzaklaştırmaya ve devre dışı bırakmaya hatta onları şehid etmeye çalışan bir akımdır. Nitekim Kerbela'da Ehl-i Beyt'in ileri gelenlerini şehid ettiler. Ümeyyeoğulları başlangıçta Ehl-i Beyt'in sahip olduğu bütün fazilet ve menkıbeleri düşünsel olarak ortadan kaldırmaya çalıştılar. Bunları devre dışı bırakma çabası içine girdiler. Nihayetinde de fiziksel olarak ortadan kaldırmak için Kerbela'da onları şehid ettiler. İnşallah bu konular “Mutarahatün fi'l-Akide” adlı programımızda, Ümeyyeci dinî öğretiler çerçevesinde konuştuğumuzda ele alınacaktır.

 

Bu esasa göre hadis mecmualarında ve âlimler arasındaki Ehl-i Beyt'in (a.s.) faziletlerini anlatan eserler ve ulema değerden düşürülmeye çalışılmıştır. Her ne kadar bu faziletleri anlatan kişiler ve eserler Ehl-i Beyt'in imametine ve masumiyetine inanmasalar, ilk üç halifenin hilafetini kabul etseler de İmam Ali'nin (a.s.) faziletini aktardıklarından dolayı kriterlikten düşürülmeye ve muteber sayılmamaya çalışılmıştır. Bunlardan birisi Şeyhü'l-İslam İbn Teymiyye'dir.

 

Bakınız İbn Teymiyye, Hâkim en-Nisaburî'nin el-Müstedrek adlı eseri hakkında ne diyor. Ben bu sözleri onun Mecmuatü'l-Fetâvâ adlı eserinden naklediyorum:

 

“Ehl-i ilim Hâkim'de rivayetleri sahih sayma konusunda bir gevşeklik ve tesamüh bulunduğunda ittifak halindedir. Hatta onun rivayetleri sahih sayması hiç şüphesiz Tirmizî ve Darekutnî'nin tashihinden daha alt seviyededir. Nerede kaldı ki Buharî ve Müslim'in sahih saymasıyla eş değer olsun. Dahası onun rivayetleri sahih sayması Ebubekir b. Huzeyme, İbn Hatem, İbn Hibban, el-Büstî'nin ve diğerlerinin tashihinden dahi alt seviyededir. Hatta Hafız Ebu Abdullah Muhammed İbn Abdülvahid el-Makdisî'nin el-Muhtara adlı eserinde rivayetleri sahih sayması Hâkim tashihinden daha hayırlı ve daha uygundur. Hadis ilmini bilenler nezdinde el-Makdisî'nin bu sahadaki kitabının Hâkim'in kitabından daha hayırlı oluşunda hiç şüphe yoktur… Hâkim en-Nisaburî'nin sahih saydığı hadislerin birçoğu esasında kesinlikle uydurmadır ve aslı da yoktur.” [7]

 

Pasaja göre Hâkim'i dayanak almak mümkün gözükmüyor. Zira ilim ehlinin ittifakı söz konusu! Bu, Şeyh İbn Teymiyye'nin kullanmış olduğu tuhaf bir metottur. O doğrudan ilim ehli ittifak etmiş diyor. İstidlalde bulunmaksızın bunun kesin meselelerden olduğu düşüncesini muhatabının zihnine yerleştirmeye çalışıyor. Onun telif etmiş olduğu eserler bu türden iddialar ve ifadelerle doludur. Nitekim “Ben kimin mevlâsı isem Ali de (a.s.) onun mevlâsıdır” hadisinde de aynı tavrı sergilemekte ve şöyle demektedir: “İlim ve marifet ehli bu hadisin uydurma olduğu ve aslının olmadığında ittifak etmiştir.” Yahut da bu hadisi sadece Tirmizî rivayet etmiştir demektedir vs…

 

“Hâkim en-Nisaburî'nin sahih saydığı hadislerin birçoğu” ifadesine dikkat edelim. Bir, iki, on, yirmi, yüz gibi sayılar vermiyor, çoğu diyor.

 

Bu yolu kullanarak Hâkim en-Nisaburî'nin el-Müstedrek'ini devre dışı bırakıyor. İlk önce Hâkim'i gevşeklikle suçluyor daha sonra da aktardığı rivayetlerin çoğunun uydurma rivayetlerden olduğunu söylüyor. Bu durumda el-Müstedrek'ten rivayet aktarmak mümkün olmaz elbette.

 

Değerli izleyiciler “Mutarahatün fi'l-Akide” adlı programımızda Hâkim hakkında “O habis bir Şii'dir. Çünkü Tayr Hadisi ile ‘Ben kimin mevlâsı isem…' hadisini aktarmıştır” dediklerini belirttiğimizi hatırlayalım.

 

Ancak şimdi Allame Tuveycrî'nin Hâkim en-Nisaburî'ye ilişkin değerlendirmelerini aktarmak istiyorum. O şöyle diyor:

 

“Hâkim Ebu Abdullah el-Hafız, Sahihayn'de geçenlerden başka sahih hadisler elde etmeye çalışmış ve bu hususta el-Müstedrek adlı bir eser oluşturmuştur. İmam Buharî ve İmam Müslim'in şartlarına birlikte uyan ya da sadece bir tanesinin şartına uyup da Sahihayn'e girmeyen görebildiği bütün rivayetleri bu eserine almıştır… O sahih hadis şartını uygulamada geniş davranmıştır. Bu konuda verdiği yargılarda gevşektir. Biz deriz ki; Hâkim'in sahihliğine hükmettiği rivayetleri diğer imamlarda bulabilirsek o rivayet sahih kabul edilir. Ama bu hadisi diğer imamların hadis mecmualarında göremiyorsak, sahih kabilinden değilse de bu hadis hasen türüne girer, kanıt olarak alınır ve onunla amel edilir.” [8]

 

Yani Sahihayn'da bulunmayan ancak Hâkim'in naklettiği bir rivayet diğer imamların müsned, sünen gibi diğer hadis mecmualarında mevcut ise onun tashihi geçerlidir ve bu hadis kabul edilir.

 

Sahih hadisin şartları mevcuttur. Sadece Hâkim'in sahih saydığı bir rivayet söz konusu ise ve sahih hadisin ölçütüne uygun değil ise, bu durumda bu hadis hasen hadis kategorisine giriyor.

 

Allame Tuveycrî şunu demeye çalışıyor: Eğer bir rivayet Hâkim en-Nisaburî'nin el-Müstedrek adlı eserinde geçiyor ve diğer imamlar da bu hadisi zikrediyorlar ise bu hadis sahihtir. Bu rivayet sadece el-Müstedrek'te geçiyorsa ve sahih hadisin de şartlarını taşıyorsa bu hadisin sahih olduğuna hüküm ederiz. Eğer sahih hadis şartlarını taşımıyorsa o rivayetin hasen hadis olduğuna hükmedilir. Bu hadis kanıt olarak kullanılabilir ve kendisiyle amel de edilebilir.

 

Allame Şeyh Muhammed İbn Salih el-Useymin'in Mustalahü'l-Hadis adlı çalışmasından bir pasaj aktarmak istiyorum. O bu eserinde hadisi mütevatir ve ahad haber kısımlarına ayırıyor. Sonra da ahad haberin de türlerinin olduğunu söylüyor.

 

Sahih li-zatihi: Zaptı tam, adaletli ravinin muttasıl bir senedle rivayet ettiği, şaz olmayan ve kabule engel bir illeti bulunmayan rivayettir.

 

Sahih li-ğayrihi: Bu bir kaç yoldan rivayet edilmesi halinde, hasen li-zatihi olan hadistir.[9]

 

Tanıma göre elimizde hasen bir hadis bulunur ancak ravileri ve geliş kanalları birden fazla olursa bu hadis de sahih hadisin kapsamına girmektedir. Yani bu tür hadisin sahih hadis kapsamına girmesinin nedeni geliş kanallarının birden fazla olmasıdır. Bundan dolayı derece olarak sahihten alt olmakla birlikte sahih hadis kategorisine ilhak edilmiştir.

 

Ayrıca hadis türleri içinde hasen li-zatihi ile hasen li-ğayrihi de bulunmaktadır.

 

Hasen li-ğayrihi hadis ise aslında zayıf olup ravileri birden fazla olan hadistir. Bu tür bir hadis ravilerinin birden fazla olması nedeniyle hasen hadis kategorisine girmektedir.

 

Allame İbn Useymin'in yaptığı açıklamalar birebir aynı şekilde Allame İbn Baz'ın Mehdiyyü'l-Muntazar adlı eserinde geçmektedir. O bu eserin mukaddimesinde şöyle diyor:

 

“Nitekim İbn Kayyım ve diğer âlimlerin de belirttiği gibi İmam Mehdi ile ilgili hadislerin bir bölümü sahih, bir bölümü hasen, bir bölümü zayıflığı telafi edilmiş -yani hasen-, bir bölümü de uydurma hadislerdir… İster sahih li-zatihi, ister sahih li-ğayrihi, ister hasen li-zatihi, ister hasen li-ğayrihi olsun…”

 

Netice olarak televizyon kanallarında hadis naklettikten sonra bu hadis zayıftır diyenler şu hususu gözden kaçırıyorlar. Hadis zayıf olabilir. Ancak dört beş tane geliş kanalı varsa o hadis artık hasen li-ğayrihi kategorisine yükselmiş olur. Aynı şekilde birkaç kanalı bulunan hasen hadis de sahih li-ğayrihi kategorisine çıkmaktadır.

 

İmam Mehdi (a.s.) ile ilgili hadisleri inkâr etmeye çalışan söz konusu eserin izlediği siyaseti açıklamaya çalışacağız.

 

Bu esasa göre elimizde hadis türleri olarak şunlar bulunmaktadır.

 

a- Sahih li zatihi: Bunlar Buharî ve Müslim'de geçen tüm rivayetlerin sahih olduğuna inanmaktadırlar.

 

b- Sahih li ğayrihi.

 

c- Hasen li-zatihi.

 

d- Hasen li-ğayrihi.

 

Suudi Arabistan'dan Abdullah kardeş hatta buyurunuz.

 

Abdullah- Hicri 14. asırda Mekke-i Mükerreme'nin büyük âlimlerinden olan Şeyh Allame Muhammed el-Arabî el-Malikî Beraetü'l-Eşariyyin mine'l-Muhalifine fi'd-Din adlı eserinde İbn Teymiyye'nin ölçüp tartmaksızın “Ulema şu konuda icma etmiştir” şeklindeki ifadeleriyle ilgili değerlendirmelerde bulunuyor ve İbn Teymiyye'nin 100'ü aşkın yerde bu ölçüsüzlüğü kullandığını ortaya koyuyor. O'nun bu şekildeki ifadelerinin geçerliliğini olmadığını dile getiriyor. Ancak İbn Teymiyye ve bağlıları Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat mezhebini istila etmiştir. Maalesef gerçek Ehl-i Sünnet -ki bunlar Eşariler ve Malikiler, Hanefiler vs.dir- İbn Teymiyye ve bağlılarının eliyle öldürülüyor. Beraetü'l-Eşariyyin İbn Teymiyye'ye reddiye bağlamında önemli bir eserdir.

 

Verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyoruz. İşte benim de dile getirmek istediğim husus budur. Ehl-i Sünnet ve Sahabe Okulunun büyük çoğunluğu bunlardan beridirler. Birileri İbn Teymiyye ve bağlılarının Ehl-i Sünnet'i temsil ettiği izlenimini vermeye çalışıyor. Hayır, bunlar Ehl-i Sünnet'i temsil etmiyorlar. Biz Ehl-i Beyt Okulu bağlıları da onların Ehl-i Sünnet'i temsil etmediğine inanıyoruz. Biz Ehl-i Sünnet Okulu ile hilafet konusunda görüş ayrılığına sahibiz. Ancak Ehl-i Beyt muhabbetinde onlarla aynı yerde duruyoruz.

 

Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey, sizlere teşekkürlerimizi sunuyoruz. Vermek istediğiniz mesaj anlaşıldı.

 

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

 

www.medyasafak.net

 

 



[1] Doktor Muhammed Ahmed İsmail el-Mukaddem, el-Mehdî ve Fıkhu Eşrati's-Saat, s. 141, 1. Basım, Darü'l-Alemiyye, el-İskenderiyye, 1423.

[2] A.g.e., agy.

[3] el-Fakir ilallah Hamud b. Abdullah b. Hamud et-Tuvecycrî, el-İhticâcü bi'l-Eser alâ Men Enkera'l-Mehdiyye'l-Muntazar, Mukaddime Bölümü, Riyad, Suudi Arabistan, 1. Basım, 1403, er-Riasetü'l-Amme li-İdarati'l-Buhusi'l-İlmiyyeti ve'd-Daveti ve'l-İrşad.

[4] A.g.e., s. 59.

[5] A.g.e., s. 62.

[6] A.g.e., agy.

[7] Şeyhü'l-İslam Takiyüddin Ahmed b. Teymiyye el-Harranî, Mecmuatü'l-Fetâvâ, c. 22, s. 249, Fıkhu't-Tahareti ve's-Salat, Tahric: Amir Cezzar ve Envar Baz, Darü'l-Cîl.

[8] el-İhticâcü bi'l-Eser alâ Men Enkera'l-Mehdiyye'l-Muntazar, s. 60.

[9] Allame Muhammed b. Salih el-Useymin, Mustalahü'l-Hadis, s. 13-14, Darü İbni'l-Cevzî.