MEHDEVİYET DOSYASI (7): İmam Mehdi hadisleri Ehl-i Sünnet'in başka hangi sahih kaynaklarında geçmektedir? (1)

MEHDEVİYET DOSYASI (7): İmam Mehdi hadisleri Ehl-i Sünnet'in başka hangi sahih kaynaklarında geçmektedir? (1)
Bu esasa göre İbn Haldun’un Mehdi hadislerinin tamamını zayıf saydığını söyleyen bazı yazarlar yanılgı içindedirler ve bu bilgi doğru değildir. Çünkü İbn Haldun her ne kadar Mehdi hadislerini zayıf saymaya çalışsa ve Sahihayn’de geçmediğini söylese de bu rivayetin sahihliğini kabul etmek zorunda kalmıştır.

 

 

Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla, hamd Allah'a özgüdür. Salat ve selam Allah'ın sadık elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), tertemiz Âl'ine, seçkin ve değerli sahabilerine olsun.

 

Allah'ın selam, rahmet ve bereketi değerli izleyicilerimizin üzerine olsun. “Utruhatü'l-Mehdeviyye' adlı programımızın yeni bir bölümüyle karşınızdayız. Bugünkü programımızın konusu “Sahabe Ekolünün Sahih'lerinde Mehdi” şeklindedir. Bu programda Sahabe Ekolünün sahih hadis mecmualarında bu konular nasıl aktarılmıştır, bunlara değinmeye çalışacağız. Hoş geldiniz, safalar getirdiniz Seyyid Kemal Haydari Bey!

 

Hoş bulduk. 

 

Efendim. Öncelikle cevap bekleyen bazı sorular bulunmaktadır. Sizler de biliyorsunuz, geçen programdan kalan sorularımız var.

 

Evet bu sorulara cevap vereceğimize dair bir sözümüz var.

 

Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan Allah'ın adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selam Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Önceki programda kardeşlerden biri şöyle demişti: Âlimlerin açıklamalarını niçin dergilerden ve benzeri şeylerden aktarıyorsunuz? Bence asıl önemli nokta herhangi bir yerde geçen bir sözün sahibine ait olup olmadığının kesinliğinin tespit edilmesi ve ortaya konulmasıdır. Bu sözün bir dergide veya makalede geçmesi sonucu değiştirmez. Bu kesin bir hakikattir.

 

Her halükarda programlarımıza katılanlara icabet etmek ve ilgilerine karşılık vermek gerekiyor. Ben bundan dolayı gazetelerden birisinden naklettiğim bazı aktarımların saha ile ilgili kaynaklarda geçip geçmediğini ortaya koymaya çalışacağım. Ben konuyla ilgili söz konusu kaynaklara müracaat edip bazı kardeşlerden yardım talep ettiğimde bana evet bu açıklamalar telif edilmiş ve yazılmıştır, elimizde de mevcuttur dediler.

 

Bunlardan bazıları şunlardır:

 

1) Allame Albanî'nin Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eseri. İnşallah ileride Makalatü'l-Albanî adlı kitabı da ele alacağız. Değerli izleyiciler bu hususa dikkat etsinler. Eserde Albanî'nin şöyle bir ibaresi geçmektedir:

 

Sözün özü şudur ki Mehdi'nin zuhuru inancı Hz. Resulullah'tan (s.a.a.) aktarılan ve iman edilmesi gereken mütevatir, sabit bir akidedir. Çünkü gaybî şeylerdendir. Gayba iman ise Allah-u Teâlâ'nın “Elif. Lâm. Mim. O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, muttakiler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.” (Bakara/1-3) buyruğu üzere muttakilerin niteliklerindendir. Bu inancı ancak cahil veya inatçı, kibirli biri inkâr edebilir. Allah-u Teâlâ'dan bizi bu inanç üzere vefat ettirmesini diliyoruz.[1]

 

Bu ibareler Allame Albanî'nin açık ve net ifadeleridir.

 

2) İşaret etmek istediğim ikinci pasaj önceki programlarda işaret etmiş olduğumuz Şeyh İbn Baz'ın ibareleridir. Bu ibarelerin konu açısından değerli ve önemli olduğunu belirtmiştik.  Bu açıklamalar Allame eş-Şeyh Abdülmuhsin'in Akidetü Ehli's-Sünneti ve'l-Eseri fi'l-Mehdiyyi'l-Muntazar adlı eserinin önsözünde geçmektedir.

 

Modern dönem Selefiliğinin büyük bilginlerinden Şeyh İbn Baz'ın sözlerinin tamamını okuyabilmem için değerli izleyicilerden bana biraz sabır göstermelerini istirham ediyorum. Kendisi bu konularda otoritedir. Şeyh İbn Baz'ın değerlendirmelerine katılıp katılmadığımızı şu anlık bir kenara bırakarak -çünkü bu ayrı bir konudur- pasaja geçmek istiyorum.

 

Pasajı kesinti olmaksızın bütünüyle okumak istiyorum.

 

Son dönemlerde şöyle bir tavırla karşı karşıya kalıyoruz. Ehl-i Beyt Okuluna bağlı bilginlerden birisinin eserinden bağlamından koparılarak bir iki satır okunuyor. Böylece eserin vermek istediği mesaj da oldukça güdük kalıyor ve anlaşılamıyor. Bu hiç de insaflı bir tutum değildir. Aynı şey Sahabe Okulu için de söz konusudur. Öncelikle uzman olmayan bazı şahıslar tarafından bu tavır ortaya konuluyor. İkinci olarak da asli kaynaklara müracaat edilmiyor, ibareler bağlamından koparılarak sunuluyor. Öyle ki bazen aktarılan bölüme öncesi ve sonrasını eklediğimizde bir de bakıyoruz ki öncesi ve sonrasıyla pasaj bu görüşü bütünüyle nakzediyor. Yahut da bazen müellif bir görüşü reddetmek için söz konusu pasajı sunabiliyor.

 

Bizler tekfir ehli değiliz. Hakikati öğrenmek istiyoruz. Şu hususu üzerine bastırarak dile getirmek istiyorum: Hedefimiz falanca ekolden filanca şahsın o düşüncesini bırakıp filanca düşünceyi benimsemesini sağlamak değildir. Diğer bir ifadeyle bir düşünce ekolüne bağlı olanların kelle sayısının artması değildir. Esas ve öncelikli hedefimiz hakikatlerin keşfi, akıl ve insaf ehli izleyicilere bu meseleleri sunmaktır. 

 

Kur'an'ın nassıyla dile getirecek olursak “Fakat Allah, helâk olanın açık bir delille helâk olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için” buyruğuyla meseleye yaklaşmak istiyoruz.

 

Şeyh Abdülaziz b. Abdullah b. Baz, yazarın sözlerinden sonra şöyle diyor:

 

“İmdi bizler dersi sunan el-Fadıl eş-Şeyh Abdülmuhsin b. Hammad el-Abbad'ın bu değerli ve kapsamlı konferansları için teşekkür ediyoruz. O bu konunun hakkını vermiş, Mehdi-i Muntazar Mehdiyyü'l-Hakk ile ilgili olan bu konuyu etraflıca ele alıp incelemiştir. Yaptığı açıklamalara eklenecek hiçbir husus bulunmamaktadır. O konuyu etraflıca ele almış, gözden geçirmiş, hadisleri zikretmiş, konuyla ilgili ehl-i ilmin açıklamalarını sunmuştur. Doğruya ulaşmış ve hakka iletilmiştir… Bu konuda doğru ve isabetli olan değerli üstadın -yani Abbad'ın- görüşüdür. Nitekim ilim ehlinin açıkladığı üzere Mehdi'nin durumu malumdur. Bu konudaki hadisler yaygın hatta mütevatirdir. Hatta bu hadisler birbirini destekler tarzda mütevatirdir. İlim ehli birçok kişiden de bu konuyla ilgili rivayetlerin mütevatir olduğu nakledilmiştir.”[2]

 

Mehdi-i Muntazar ve Mehdi-i Hak ibareleri İbn Baz'a aittir. Çünkü tarih boyunca birçok kişi Mehdilik iddiasında bulunmuştur.

 

Pasajda dikkat çeken hususlardan biri de şudur. Şeyh'in kendisi “Ben hadisleri saydım ve mütevatir olduklarını gördüm” demiyor. İlim ehlinden bir grubun da bu haberleri mütevatir addettiğini söylüyor. Yani tevatür iddiası bir kaç kişiye özgü bir iddia değildir. Tevatürün kesinlik ve yakin ifade ettiği, bunun da Müslüman bir şahsın akide manzumesinin ispatının en açık kanallarından olduğu bilinmektedir.

 

Yazar devamında şöyle diyor:

 

“Nitekim üstadın da burada belirttiği gibi bu haberler geliş kanallarının çokluğu, çıkış kanallarının çeşitliliği, farklı tarikler ve ravilerce aktarılması ve metnin çeşitli lafızlara sahip oluşu dolayısıyla manevi mütevatirdir. Bu rivayetler de vadedilen bu şahsın durumunun sabit ve çıkışının hak olduğuna delalet etmektedir.”[3]

 

Gerçi Şeyh İbn Baz, İmam Mehdi'nin İmam Hasan b. Ali'nin (a.s.) neslinden Muhammed b. Abdullah el-Alevî el-Hasenî olduğuna inanmaktadır ki bu da zaten üzerinde ihtilaf edilmiş bir husustur. Elbette onun bu görüşe sahip olma hakkı vardır. İmam Mehdi'nin (a.f.) İmam Hasan'ın (a.s.) mı yoksa İmam Hüseyin'in (a.s.) mi zürriyetinden olduğu konusu ileride gelecektir. Bu oldukça önemli bir adımdır. İbn Baz, ahir zamanda İmam Ali'nin (a.s.) evladından birisinin çıkacağını ve adaleti ikame edeceğini açıkça belirtmektedir. Böyle birisinin kimliğinin de müphem bırakılmış olması mümkün değildir.

 

İbn Baz, Sahabe Ekolünün büyük âlimlerinden birisidir. İmam Mehdi'nin Ali b. Ebu Talib'in neslinden ve Itret-i Nebi'den olacağını dile getiriyor. Itret ve Ehl-i Beyt denince aklınıza Abbasiler gelmesin. Çünkü Itret'ten olmak Alevî (neslinden) olmayı gerektirir, Abbasi olmayı değil. Önceki programlarda Şeyh İbn Teymiyye'nin hilafetin Alevî kola değil de Abbasî kola geçtiğinden dolayı şükrettiğini hatırlarsınız.

 

Ancak İbn Baz burada İmam Mehdi'nin aslen Alevî olduğunu açıkça belirtiyor.

 

Ara ara kimi şahıslar ahir zamanda bir şahıs çıkacak diyorlar. Bunu bazı televizyon kanallarından işitmekteyiz. Bizler de ahir zamanda adaleti ikamet edecek bir şahsın geleceğine inanıyoruz. Peki bu şahıs kimdir diye sorduğumuzda cevap yok; belirsiz, gerçek kimliği belli olmayan, kimsenin tanımadığı bir şahıs gibi! Bütün bu açıklamalar Ehl-i Beyt Okulunun ortaya koyduğu inancı zihinlerden uzak tutmak içindir. Ehl-i Beyt bu konuda tam ve kusursuz bir inanç ortaya koymuştur. Onlar biliyorlar ki Sahabe Ekolünün kaynaklarına ve sahih kitaplarına yaklaşacak olurlarsa Ehl-i Beyt çizgisinin düşüncelerine yakınlaşmaktan başka çıkar yol bulamayacaklardır.

 

Diyor ki:

 

“Bu İmam (İmam Mehdi) ahir zamanda Allah-u Teâlâ'nın ümmete yönelik rahmetidir. O çıkacak, adalet ve hakkı ikamet edecek, zulmü ve zorbalığı engelleyecek, hayır sancağıyla ümmet üzerinde adalet, hidayet, tevfik ve irşadı yayacaktır.”[4]

 

Bu şahıs, imamdır, Alevîdir ve İmam Hasan'ın (a.s.) soyundandır.

 

İzleyicilerin bana biraz tahammül göstermelerini istirham ediyorum. Zira dile getirmek istediğimiz düşünceler bu satırlarda geçmektedir. Bir diğer ifadeyle Mehdilik inancının Ehl-i Beyt Okuluna özgü inançlardan olmadığını ortaya koymaya çalışıyoruz. Bu inanç İslam âlimlerinin ittifak ettiği konulardandır. Gerçi İbn Baz'ın Ehl-i Beyt Mezhebinin akidesine bütünüyle inanmadığını da söylememiz gerekiyor. O, İmam Mehdi'nin İmam Hasan'ın soyundan olduğuna inanıyor. Bizler ise İmam Mehdi'nin İmam Hüseyin'in neslinden geldiğine inanıyoruz. O İmam Mehdi'nin ileride dünyaya geleceğine ve Ehl-i Beyt İmamlarından on ikincisi olmadığına inanıyor. Şeyh İbn Baz'ın mı yoksa Ehl-i Beyt Okulunun mu haklı olduğu kesin deliller ortaya konduktan sonra ortaya çıkacaktır. Bu konu ileride gelecektir.

 

Bir sonraki sayfada şöyle diyor:

 

“Mehdi ile ilgili hadislerin birçoğuna muttali oldum. Şevkanî, İbn Kayyım ve diğerlerinin dediği gibi bu hadislerin bir bölümünün sahih, bir bölümünün hasen, bazılarının zayıflığı telafi edilmiş hadisler ve bir kısmının ise mevzu olduğunu gördüm. Bize senedi sahih olan rivayetler yeterli gelmektedir… Sahabe Okuluna göre makbul rivayetler dört çeşittir:

 

Sahih li-zatihi, sahih li-ğayrihi, hasen li-zatihi ve hasen liğayrihi. Bu kısımlar mütevatir haberin dışındadır. Hadisler mütevatir olunca artık hepsi makbul olur, artık detaya gidilmez. Mütevatirliği ister lafzen ister manen olsun fark etmez. Mehdi hadisleri ise manevi mütevatir kısmına girmektedir. Lafızları ve manalarının farklılığı, geliş kanallarının ve çıkış yerlerinin müteaddid olması, kendilerine güvenilen ehl-i ilmin sabitliğine ve mütevatirliğine ilişkin ifadelerinden ötürü Mehdi hadislerinin mütevatirliği makbuldür. İlim erbabının sayı itibariyle bundan daha az sayıda olan hususları mütevatir kapsamına koyup ispat ettiklerini görmüştük. Ehl-i ilmin cumhuru bu Mehdi'nin sabitliği, O'nun hak olduğu, ahir zamanda çıkacağı görüşüne sahiptirler hatta bu konuda ittifak ettiklerini dahi söyleyebiliriz. Bu konuda aykırı görüş serdeden ilim ehli son derece nadirdir ve onlar da sözlerine iltifat edilecek türden değildirler.”[5]

 

İşte İbn Baz'ın ibareleri. Değerli izleyicilerin pasajın “İlim erbabının sayı itibariyle bundan daha az sayıda olan hususları mütevatir kapsamına koyup ispat ettiklerini görmüştük” cümlesini defalarca okuyup düşünmelerini istiyorum.  Yani İmam Mehdi (a.f.) ile ilgili rivayetler sadece mütevatir ve hak değildir, bunun da üstünde bir konuma sahiptir.

 

Şeyh daha sonra bu şahsın Şia'nın 12. İmamı olduğu görüşünü benimsemediğini dile getirir. Bu elbet onun görüşüdür ve saygıyı hak etmektedir. Bu konuyu incelerken metoduna bakmamız gerekiyor. Bu konuyu inceleme metoduna değinmek istiyoruz. Bakınız Şeyh İbn Baz şöyle diyor: “Hafız İsmail İbn Kesir'in Tefsir'inde Maide Suresindeki nakipler konusunu ele alırken serdettiği ‘Mehdi 12 İmamdan biridir' şeklindeki düşüncesi tartışılır.”[6]

 

Evet Şeyh İbn Baz, İbn Kesir'in görüşü için tartışmalıdır diyor ve saygılı bir ifade kullanıyor, batıl ve uydurmadır demiyor. Kendilerini ilim ehli olarak tanıtan ve ilim elbisesi giyinen bazılarının bu türden ifadeleri kullandıklarını görüyoruz. Cennet ehlinin dili “Selamen selama”dır,  yani saygı dolu bir dildir. Cehennem ehlinin dili ise “Her bir ümmet cehennem ateşine girdiğinde kardeşine lanet eder” şeklindedir. Geliniz bakalım, Resulullah (s.a.a.) İslam dininde olmayanlara bile “Bizimle sizin aranızdaki ortak kelimeye gelin…” demektedir. Bizler ise birilerine muhalefet ettiğimizde hemen “Sen yalancısın ve bir dalaverecisin, senin için Yahudi'dir” deriz. Bu nasıl bir mantıktır ve nasıl bir dildir anlayamıyorum!

 

Bu ilmi münakaşaya girmek istemeyen zayıf bir mantıktır.

 

İlmî bir mantık değildir. Bundan dolayı ben televizyon kanallarına çıkan -hangi düşünce ve ekolden olursa olsun- kişileri şu hususa davet etmek istiyorum. Sizler bir konuyu anlatıp aktarmak istediğinizde İslam ve Kur'an'ın mantığıyla aktarın, güzel bir dil kullanın. Nefislerin tiksindiği şu dili bırakın. Şeyh İbn Baz'ı bu hakikati açık ve net bir şekilde açıklarken görüyoruz. O şöyle diyor: “Bu konuda tartışma vardır.” İnsanın herhangi bir düşünceyi kabul ve reddetme hakkı elbette bulunmaktadır. Şeyh “Sen yalancısın ve dalaverecisin!” dilini kullanmıyor.

 

Şeyh, Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) “İnsanların başına on iki kişi geçinceye kadar işleri devam edecektir. Onların hepsi Kureyş'tendir” buyruğunu aktardıktan sonra şöyle diyor: Bizler bu on iki kişiden muradın Şia'nın İmamları olduğuna inanmıyoruz.

 

Peki bu 12 kişi kimdir öyleyse? İbn Baz, Şeyh İbn Teymiyye'nin benimsediği nazariyeyi benimser. Rivayetlerin özel niteliklerle nitelendirdiği bu 12 kişiyi Muaviye, Yezid, Abdülmelik b. Mervan ve çocuklarına uygulayıp buna inanmakta özgürdür! O, 12 İmam inancından kaçmak için bu yolu benimsiyor.

 

Şeyh İbn Baz devamında şöyle diyor:

 

“Bu konuda doğruya en yakın görüş aralarında Şeyh İbn Teymiyye'nin de bulunduğu ilim ehlinden bir grubun görüşüdür. Bu görüşe göre Peygamberimizin (s.a.a.) muradı dört halife, Muaviye (r.a.), Yezid, Abdülmelik b. Mervan, dört evladı ve Ömer b. Abdülaziz'dir. 12 İmam'dan kastın kimler olduğu hususunda doğruya en yakın görüş bunların Hişam b. Abdülmelik'te sonlandığıdır.”[7]

 

Değerli izleyicilerimiz önceki bölümlerde okuduğumuz pasajı hatırlayacaklardır. Kendi aralarında da görüş ayrılığı olduğu görülüyor. Şimdilik bu konunun detaylarına girmek istemiyorum.

 

Daha sonra sözleri 7. sayfada sonlanıyor. O şöyle diyor:

 

“Mesih b. Meryem ile Deccal'in durumları daha açık ve daha kesindir. Ümmetin uleması bu konuda icma etmiştir. İnsanlara ahir zamanda Mesih'in ineceğini açıklamışlardır. Nitekim Deccal'ın da çıkacağını belirtmişlerdir. Bu konuda Hz. Peygamber'den (s.a.a.) aktarılan haberler tevatür sınırına ulaşmıştır. Nitekim ahir zamanda Hz. İsa'nın nüzulünü ve Hz. Muhammed Mustafa'nın şeriatıyla hükmedip Deccal'i öldüreceğini bildiren rivayetlerin hepsi sahihtir.”[8]

 

Bu da ikinci pasajdı.

 

Teşekkür ediyoruz saygıdeğer seyyidim. Seyyidim şöyle bir soru gelebilir: Sahabe Okulundaki İmam Mehdi (a.f.) ile ilgili haberlerin tamamı bunlar mıdır yoksa sahabeden aktarılan başka sahih rivayetler de mevcut mudur?

 

Değerli izleyicilerden özür diliyorum. Bu ve bundan sonraki programda bu meselenin sadece bir iddia ve Şeyh İbn Baz'ın bir içtihadı mı yoksa İslam âlimleri arasında ittifak edilen bir konu mu olduğunu görebilmek için Ehl-i Sünnet'in büyük bilginlerinin açıklamalarını incelemeye çalışacağız.

 

Konuyla ilgili olarak birkaç noktaya değinmek istiyorum.

 

Allame Albanî'nin en-Nasihatü bi't-Tahziri min Tahribi İbn Abdilmennan adlı bir eseri daha bulunmaktadır. Allame Albanî'nin bu eseri Hassan Abdülmennan'a yazdığı bir reddiye niteliğinde ve İbn Kayyım'ı savunma amaçlıdır. Hassan Abdülmennan, İbn Kayyım el-Cevziyye'nin İğasetü'l-lehefan min Mesaidi'ş-Şeytan adlı eserine bir reddiye yazmıştır. İşte Allame Albanî'nin bu eseri İbn Kayyım'ın bu eserini savunma amaçlıdır. Allame Albanî bu eserinde İbn Kayyım el-Cevziyye'den şöyle bir pasaj aktarmaktadır:

 

“Müslümanlar İsa b. Meryem el-Mesih'in gökten inişini, haçı kırmasını ve yeryüzü zulümle dolduktan sonra onu adaletle dolduracak Ehl-i Beyt Nübüvvet'ten Mehdi'nin çıkışını beklemektedirler.”[9]

 

İbareye dikkat ediniz, İmam Mehdi, belirsiz meçhul bir kişi değildir. İmam Mehdi (a.f.) Ehl-i Beyt-i Nübüvvet'tendir.

 

Allame Albanî, İbn Kayyım el-Cevziyye'nin bu ibaresine şu notu düşer:

 

“Bu inanç ve kabul İbn Kayyım el-Cevziyye'nin dediği Sahihayn'de ve diğer sünen ve mucem kaynaklarında yer alan onlarca sahih hadis tarafından desteklenen, haleften selefe kadar herkesçe kabul gören bir inançtır.”[10]

 

Allame Albanî'nin düştüğü nota dikkat edin. Benim onun ilminin ve araştırmalarının yüceliğinde kuşkum yok. Ancak bu sözlerimiz onun dile getirdiği her şeyi kabul ettiğimiz anlamına da gelmiyor. Ben Albanî'nin büyük bilginlerden olduğuna ve onların en önemli kaynaklarından bazılarını (Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha ve Silsiletü'l-Ehâdisi'z-Zaifati ve'l-Mevduati adlı eserler) yazdığına inanan diğer Müslümanlarla konuşuyorum. Biz herhangi bir hadisi ele aldığımızda onlar Silsiletü'l-Ehadisi'z-Zaifati ve'l-Mevduati adlı esere bakarak bunun zayıf veya makbul olduğunu dile getiriyorlar. Bizler onlarla onların mantığı ve kabullerine göre konuşuyoruz. “Onları kendi kabullerine göre ilzam edin.”

 

Evet, Allame Albanî “Sahihayn'de ve diğer sünen ve mucem kaynaklarında geçen onlarca sahih hadis tarafından desteklenen” ifadesini kullanıyor. Doğrudur, İmam Mehdi'nin ismi Sahihayn'de geçmiyor. Ancak Mehdilik inancı sadece bir isim meselesi değildir. O dört başı mamur bir akidedir. Allame Albanî bu inancın Sahihayn'de geçtiğini açıkça dile getiriyor.

 

Allame Albanî Silsiletü'l-Ehadisi's-Sahiha adlı eserinde “Mehdi'nin çıkışı ulema nezdinde bir hakikattir” başlığı altında şöyle diyor:

 

Kuşkusuz yeryüzü zulüm ve zorbalıkla dolacaktır. Yeryüzü zulüm ve zorbalıkla dolunca Allah-u Teâlâ ismi ismimle aynı ve benden bir kimseyi gönderir de bu şahıs dünyayı dünya zulüm ve zorbalıkla dolduğu gibi adalet ve hakkaniyetle doldurur. Bu hadisi Bezzar… tahric etmiştir. Benim nezdimde mütevatirdir… Ebu Said'den rivayet edilmiştir. En sahih nakli Avf b. Ebî Cemile'den rivayet edilmiştir.

 

Ebu Cemile der ki bize Ebu's-Sıddık en-Nacî'nin Ebu Said el-Hudrî'den rivayet ettiğine göre Hz. Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: Yeryüzü zulüm, taşkınlık ve zorbalıkla dolmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Yeryüzü zulüm ve zorbalıkla dolunca Itret'imden veya Ehl-i Beyt'imden bir kişi çıkacak ve yeryüzünü zulüm ve zorbalıkla dolduğu gibi adalet ve hak ile dolduracaktır. Bu hadisi Ahmed, İbn Hibban, Hâkim, Ebu Nuaym (el-Hilye'de)… tahric etmiştir.

 

Hâkim bu hadisin Buharî ve Müslim'in şartlarına göre sahih olduğunu belirtir. Zehebî de onun bu yargısını doğrular.

 

Ben derim ki (Allame Albanî); hadis ikisinin dediği gibidir.

 

Ebu Nuaym da bu hadisin meşhur olduğunu söyler.[11]

 

Allame Albanî, Mehdi'nin zuhurunun bir hakikat olduğunu ve tartışılacak tarafının bulunmadığını belirtiyor. Şimdilik bu hadislerin içeriğine girmek istemiyorum. Ancak konuyla ilgili hadislerin çoğunluğu “ismi ismim gibidir” şeklinde ibareyi barındırmaktadır. Bu rivayetler “babasının adı babamın adıdır” şeklinde bir ibareyi barındırmamaktadır. Bu husus problemlerden biridir.

 

Yazar daha sonra kaynakları sıralar ki bu kaynakların ismini zikretmek için vaktimiz bulunmamaktadır.

 

Tabii Ebu Nuaym'ın “meşhur” ibaresi terimsel anlamdaki meşhur değil de geliş kanallarının çokluğu manasındadır.

 

Değerli izleyicilerin dikkatini şu ibareye çekmek istiyorum: Müteahhirun ulemadan bu hadisi zayıf sayanlar müminlerin yolundan ayrılıp başka bir yola girmişlerdir. Bundan dolayıdır ki İbn Haldun haddi aşarak Mehdi hadislerinin birçoğunu zayıf saymasına rağmen bu hadisi zayıf sayamamıştır.[12]

 

Yani Mehdi hadisleri konusunda haddi aşan ve taşkınlıkta bulunan İbn Haldun dahi bu hadisi zayıf sayamamış. Hâkim'in bu tariki sahih saymasını onaylamak zorunda kalmıştır. Bu esasa göre İbn Haldun'un Mehdi hadislerinin tamamını zayıf saydığını söyleyen bazı yazarlar yanılgı içindedirler ve bu bilgi doğru değildir. Çünkü İbn Haldun her ne kadar Mehdi hadislerini zayıf saymaya çalışsa ve Sahihayn'de geçmediğini söylese de bu rivayetin sahihliğini kabul etmek zorunda kalmıştır. Bu ilk nasstır.

 

İkinci nass Süleyman İbn Ubeyd'e aittir:

 

Süleyman İbn Ubeyd rivayet etti ve dedi ki… Hz. Resulullah (s.a.a.) şöyle buyurdular: Ümmetimin sonunda Mehdi zuhur edecek, Allah O'na yağmurunu gönderecek ve yeryüzü mahsullerini çıkaracak. Malı sahih olarak verecek, hayvanlar çoğalacak, ümmet yücelecek ve O yedi veya sekiz yıl yaşayacaktır. Bu rivayeti Hâkim tahric etmiş ve isnadının sahih olduğunu söylemiştir. Zehebî de onun bu yargısını onaylamıştır. İbn Haldun da sahih olduğunu söyler… Bu hadisi sünen sahipleri tahric etmiştir. Taberanî de Mucemü'l-Kebir'inde rivayet etmiştir.[13]

 

Taberanî'de geçen adresi tam olarak verelim. Taberanî bu eserinde tamamı bu şahıstan gelen 17 rivayet aktarır.

 

Rivayet şöyledir:

 

Allah-u Teâlâ, Ehl-i Beyt'imden adı adımla, babasının adı babamın adıyla aynı olan bir kişiyi göndermedikçe dünya sona ermeyecektir

 

Ehl-i Beyt'imden benim adımda biri hâkim olmadıkça kıyamet kopmaz.[14]

 

Allame Albanî'ye geri dönelim. O şöyle diyor:

 

Bu hadisi sünen sahipleri tahric etmiştir. Taberanî de Mucemü'l-Kebir'inde rivayet etmiştir. Tirmizî, Hâkim ve İbn Hibban sahih olduğunu söylemişlerdir.

 

İbn Ebu Davud'un kaydına göre hadisin lafzı şöyledir: Dünyanın ömründen bir gün kalsa dahi, Allah zulüm ve kötülükle dolmuş olan yeryüzünü adaletle doldurması için, benden veya benim Ehl-i Beyt'imden ismi ismimle, babasının ismi de babamın ismiyle aynı olan bir kişiyi gönderecektir… Bu hadisi sahih sayanlar arasında Şeyhü'l-İslam İbn Teymiyye de vardır.

 

İbn Teymiyye Minhâcü's-Sünne adlı eserinde şöyle der: Mehdi'nin çıkışına ilişkin kanıt olarak kullanılan hadisler sahihtir. Bu hadisleri Ebu Davud, Tirmizî, Ahmed vs. İbn Mesud'dan ve diğerlerinden aktarmıştır.

 

Ben derim ki (Allame Albanî) bu beş büyük hadis imamı Mehdi'nin çıkışıyla ilgili hadislerin sahih olduklarını belirtmişlerdir. Kadim ve son dönem ulemadan pek çok kişiyi de bunlara eklemek gerekmektedir. İlk elde isimleri aklıma gelenler Ebu Davud (es-Sünen), el-Ukaylî, İbnü'l-Arabî (Arezetü'l-Ahvezî), el-Kurtubî, Suyutî (Ahbarü'l-Mehdî), et-Tıbî, Şeyh el-Karî (Mirkatü'l-Mefâtih), İbn Kayyım el-Cevziyye (el-Menârü'l-Münîf), Hafız İbn Hacer (Fethü'l-Bârî), Ebu'l-Hasan el-Abırî (Menakıbü'ş-Şafiî), Şeyh Ali el-Karî (el-Mirkât) Suyutî el-Urfu'l-Verdî[15]

 

Ve daha onlarca kaynak.

 

İşaret etmek istediğim ikinci yer Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha'nın şu hadisidir.

 

Rivayet şöyledir: Resulullah'ın “Ümmetimden bir grup hakka müzahir olarak kıyamete kadar çarpışmaya devam edecektir. Sonra İsa b. Meryem (a.s.) inecektir. Müslümanların emiri O'na ‘Gel bize namaz kıldır', diyecek, O da ‘Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olmak üzere sizler birbirinize emirsiniz, diyecek” buyurduğunu işittim. Müslim tahric etmiştir.[16]

 

Hadisten anlaşıldığına göre İsa (a.s.) imam olamayacaktır. “Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olmak üzere sizler birbirinize emirsiniz” sözleri Hz. İsa'ya aittir. Allah-u Teâlâ bu ümmete imamını öncekini peygamberlerden -hatta bunlar ulu'l-azm peygamberler olsalar dahi- kılmamak suretiyle ikramda bulunmuştur. İnşallah ileride de açıklayacağımız gibi Ehl-i Beyt Okuluna göre bu ümmetin içinde önceki peygamberlerden üstün şahıslar bulunmaktadır. Çünkü bu kişiler Hz. Hatemü'n-Nebiyyin'in halifeleridir ve Hatem'in nefisleri hükmündedir. Hz. Hatem (s.a.a.) bütün peygamberlerden ve resullerden daha faziletli ve onların öncüsü olduğuna göre halifelerinin de böyle olması gerekmektedir.

 

Buna göre İmam Buharî ve İmam Müslim'in Mehdi rivayetlerini aktarmadıkları iddiası tartışmalıdır. Doğrudur, bu eserlerde Mehdi ismi geçmemektedir, ancak konuyla ilgili rivayetleri Müslim ve İmam Ahmed falanca kanaldan, filanca rivayeti de Buharî et-Tarihü'l-Kebir adlı eserinde rivayet etmiştir. Buharî'nin bildiğiniz gibi bir de Tarih'i bulunmaktadır.

 

Aynı kaynaktan bir diğer hadisi aktarmak istiyorum. Bab başlığı “İsa'nın nüzulü ve Mehdi (a.s) ile Bir Araya Gelmesi” şeklindedir.

 

Rivayet şöyledir:

 

“İsa b. Meryem (a.s.) inecektir. Müslümanların emiri Mehdi O'na ‘Gel bize namaz kıldır', diyecek, O da ‘Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olmak üzere sizler birbirinize emirsiniz' diyecek” buyurduğunu işittim. Bu hadisi falanca tahric etmiştir.

 

Bu hadisin isnadı ceyyiddir ve Şeyh de bunu ikrar etmiştir.

 

Ben derim ki İbn Kayyım'ın dediği gibi bu hadisin isnad zincirindeki ravilerin tamamı sikadır ve hepsi Ebu Davud'un ricâlidir... Hadisin aslı Sahihu Müslim'de geçmektedir. Bu hadisin bir başka kanalı da Cabir'den aktarılmıştır.

 

Cabir der ki ben Hz. Resulullah'ın (s.a.a.) şöyle buyurduğunu işittim: “Ümmetimden bir grup hakka müzahir olarak kıyamete kadar çarpışmaya devam edecektir. Sonra İsa b. Meryem (a.s.) inecektir. Müslümanların emiri ona ‘Gel bize namaz kıldır', diyecek, O da ‘Hayır, Allah'ın bu ümmete bir ikramı olmak üzere sizler birbirinize emirsiniz' diyecek.” Müslim tahric etmiştir.[17] Bu rivayette Hz. Mehdi “emir” olarak geçmektedir.

 

Öyleyse bu insan aslı bilinmeyen birisi değildir. Aksine bu kişi Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'inden olup İsa'ya (a.s.) imamlık yapacak olan şahıstır. Bu hadis O'nun kimliğini net bir şekilde ortaya koymaktadır.

 

Programı sonlandırırken sizlere teşekkürlerimizi sunuyoruz Ayetullah Seyyid Kemal Haydari Bey. Sizlere de teşekkür ediyoruz değerli izleyiciler. Bir sonraki programda görüşmek üzere. Es-selamu aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu.

 

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

 

www.medyasafak.net   

 

 

 



[1] Makalatü'l-Albanî, s. 110, Derleme ve Tashih: Nureddin Talib, Takdim: Muhammed İyd el-Abbasî ve Abdullah Aluş, Darü Atlas, 2. Basım, 1422, Suudi Arabistan.

[2] Allame eş-Şeyh Abdülmuhsin İbn Hammad el-Abbad, Akidetü Ehli's-Sünneti ve'l-Eseri fi'l-Mehdiyyi'l-Muntazar, s. 4, Mektebetü's-Sünne, 1. Basım, Kahire, 1416.

[3] A.g.e., a.g.y.

[4] A.g.e., a.g.y.

[5] A.g.e., s. 5.

[6] A.g.e., a.g.y.

[7] A.g.e., s. 6.

[8] A.g.e., s. 7.

[9] Allame Muhammed Nasırüddin Albanî, en-Nasihatü bi't-Tahziri min Tahribi İbn Abdilmennan li Kütübi'l-Eimmeti'r-Raciha ve Tadifihi li Miati'l-Ehâdisi's-Sahiha, s. 267, Darü İbn Affan, el-Kahire, 1. Basım.

[10] A.g.e., a.g.y.

[11] Allame Muhammed Nasırüddin Albanî, Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha ve Şeyün min Fıkhıha ve Fevâidihâ, c. 4, s. 38, Hadis No:1529, Mektebetü'l-Mearif, Riyad, 1415, Gözden Geçirilmiş Yeni Basım.

[12] A.g.e., a.g.y.

[13] A.g.e., a.g.y.

[14] Taberanî, Mucemü'l-Kebir, c. 10,  Hadis No:10213'den 10230'a kadarki hadisler, Tahkik ve Tahric: Hamdi Abdülmecid es-Selefî, Gözden Geçirilmiş 2. Basım, Darü İhyai't-Türas, 1406.

[15] Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha, c. 4, s. 38.

[16] A.g.e., c. 4, s. 602, Hadis No: 1960.

[17] A.g.e., c. 5, s. 276, Hadis No: 2236.