"Uluslararası Müdahale Ne Devlet Kurar Ne İstikrar Yaratır"

"Uluslararası Müdahale Ne Devlet Kurar Ne İstikrar Yaratır"
"Ardından ABD’ye varili 25 dolara petrol sevkiyatı başlamıştır. Bu yüzden Libya direniş güçleri, adı geçen iki kente yönelik özel operasyonlar düzenleyerek petrol rafine tesislerini, içindeki Amerikan askerleriyle birlikte havaya uçurma ve bütün petrol depolarını yakma tehdidinde bulunmuştur."
Uluslararası Müdahale Ne Devlet Kurar Ne İstikrar Yaratır

 

Dr. Muhammed en Nablusi

 

Hz. Peygamber, kıyametin alametleriyle ilgili bir hadis-i şerifinde \"İnsanlara öyle aldatıcı seneler gelecek ki, o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaktır. O zaman hainlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. İşte o zaman Ruveybida konuşacaktır.\" Dediler ki; \"Ruveybida nedir?\" Buyurdu ki; \"Kamunun işleri hakkında (söz sahibi olan) aşağılık adamdır!\"  Resulullah doğru söyledi…

Arap coğrafyasındaki mevcut duruma şöyle bir bakmak, bu hadis-i şerifin içeriğinin ne kadar isabetli olduğunu gösterir. Libya’yla başlarsak, Kaddafi’nin devrilmesinden sonra tanık olunan olaylar, bir ülkeyi işgal etmenin ve kukla bir hükümet kurmanın bir ülkenin kurulması ve istikrarın sağlanması için yeterli olmadığının en bariz bir kanıtıdır. Geçiş Konseyi’nin kendi içinde bölünmüş bir yapıya sahip olduğu ve petrol tesislerini korumaya muktedir olmadığı artık herkesçe bilinmektedir. Bu nedenle ABD, bu misyonu kendisi üslenmek zorunda kalmış, tesisleri korumak için özel kuvvetlerini görevlendirmiştir. Ardından ABD’ye varili 25 dolara petrol sevkiyatı başlamıştır. Bu yüzden Libya direniş güçleri, adı geçen iki kente yönelik özel operasyonlar düzenleyerek petrol rafine tesislerini, içindeki Amerikan askerleriyle birlikte havaya uçurma ve bütün petrol depolarını yakma tehdidinde bulunmuştur. 25 dolar, bu fiyata petrol satışının sürmesini sağlayacak tesislerin korunması için Amerikan askerlerinin ülkeye sokulmasını ve 60 bin Libya vatandaşının öldürülmesini mazur kılar mı?

Mısır’da ise siyasi dönüşümün tökezlemesine neden olan ciddi bir mali kriz yaşanmaktadır. Söz konusu kriz, mevcut hükümetin yüzleşmek zorunda kaldığı en önemli meydan okumadır. Giderek yükselen borçlar, zayıf ekonomi, döviz rezervindeki gerileme, Yüksek Askeri Konsey’i ve İslamcıların yönettiği yeni parlamentoyu, kaçınılmaz olarak görülen devalüasyon kararını alma gibi bazı zor kararlarla baş başa bırakmaktadır. Ancak bu karar, temel gıda maddelerinin fiyatlarını arttıracaktır. Bütün bu yaşananlar ise boşa çıkmış hayallerinin ve rejime karşı başkaldırının sonuçlarını şimdiden görmekte olan sıradan Mısırlının yaşayacağı hüsranın boyutlarını ortaya koyan rahatsız edici göstergelerdir.

Suriye krizine geçersek, Arap Birliği Dışişleri Bakanları toplantısında alınan sürpriz kararların ardından meydana gelen hızlı gelişmeler, uluslararası ve bölgesel bazda yaşananları daha da derinleştirdi. Arap Birliği’nin kararları, önce Suriye’nin gözlemci gönderme kararını kabul etmesini talep etmesiyle başlamıştı, daha sonra ise bizzat kendi seçtikleri gözlemcilerin ortaya koyduğu raporlardan şüphe etmeye kadar varan bir noktaya ulaştı. Buna, Katar yerine Suudi Arabistan’ın liderliğindeki bir Arap bloğunun gerginliği tırmandırma politikası eşlik etti. Yaşananlar, Suriye’de içi savaş yaşanmasının neredeyse kaçınılmaz bir olgu olduğunu gösterir gibiydi.

Bölgedeki ABD’nin yaratıcı kaosunun odağı olan Lübnan’da ise istikrar, sadece harici faktörlere bağlıdır. Zira ülke içindeki saflaşmalara yakından bakış, ülkede kanlı kaos beklentisi içerisinde olduğunu teyit eder nitelikte olup bu ülkeyi patlamaya hazır bir bomba haline getirmekte olduğunu gösterir. Amerikan siyaseti, kaosa dayalı bir intikam siyaseti izliyor. Bu konuda geçmişindeki sicilini sayıp dökmeye gerek yok. ABD’nin doksanlı yıllarda Somali’den çekilişi, bugüne kadar devam ede gelen iç savaşın fitilini tutuşturmuş durumda. Deniz piyadelerinin, Lübnan iç savaşının yeniden başlamasına neden olan 1983 yılındaki çekilmesi de Taif Anlaşması imzalanana kadar iç savaşın sürmesine neden olmuştu.

Bu siyasete göre Washington, Irak’ta, Libya’da ve daha önceki bir tarihte Lübnan’da iç savaşı ve kanlı kaosu şimdilik bırakmış görünüyor. Ancak ABD, bu fitneyi yeni ülkelere yerleştirmeye çalışıyor. ABD, Suriye’de kanlı bir geçmişi olan nefretlerin aşılması mümkün olmayan tarihi bir veri olduğu öncülünden hareket ediyor. Ayrıca bölgedeki tarihsel kinlerin kanlı olaylara dönüştürülmesi, ABD’nin en temel amaçlarından biridir.

Arap Baharı’na ilişkin el-Ahram gazetesiyle yaptığı röportajın ardından el-Cezire’nin programlarını durdurduğu Muhammed Hüseyin Heykel’in düşüncelerini özlemle anıyoruz. Heykel’in düşüncelerini değiştirmesi için el-Cezire özel bir bölüm hazırlamış ve bunu Heykel’in önüne koymuştu. Ancak o bu teklifi kabul etmedi. Ardından Heykel’in uzun süreceğe benzeyen bir suskunluk dönemi geldi. Ancak şunu söylemek gerekir ki Arap halkları kendisine yön verecek Heykel gibi aydın insanlara daima ihtiyaç duydu.

Heykel, defalarca Amerikalıların toplumun en alt tabakasındaki insanları iş başına getirterek ülkeyi yönetmesi için siyasi vitrine koyduğunu söylememiş miydi? Bu söz, yukarıda zikredilen hadisi şerifle yakından ilişkili değil mi? Heykel neden sustu ve artık konuşmuyor? Arap siyasi arenasına yeniden dönersek, herkes elini vicdanına koyduğunda etrafına şöyle bir bakarak mafyanın egemen olduğu gerçeğini teslim edecektir. Peki, mafyanın ülkede reform gerçekleştirmesi ne kadar mümkün? Siyasiler ve aydınlar, ister yaratıcı/yapıcı ister Amerikan menşeli olsun, kaos trenine binerler mi? Ülke elitlerinin hiçbir alternatif olmaksızın ülkelerinin güvenlik ve istikrarını tehlikeye atmayı kabul etmeleri mümkün olur mu? Elitler için alternatif, finansal destek karşılığında askeri müdahaleleri kabul etmesi ve istihbarat oyunlarına seyirci kalması mıdır?

Gerçek ve şeref sahibi Arap aydını ya da siyasetçisi, henüz daha ABD’nin Irak’taki işgalinin neden olduğu şu anda Irak’ta gördüğümüz demokrasi uygulaması mukabilinde bir milyon insanın hayatını kaybettiği ve sonuçlarını henüz daha hazmedememiş vatandaşlarının güvenliğini her ne türden olursa olsun bir maceraya kurban etmez. Gerçek aydın, NATO bombardımanında hayatın kaybeden Libyalı sivillerin hesabını sorar, NATO müdahalesini meşrulaştırmak için gerçekleştirilen uydurma raporlara ilişkin araştırma yapılmasını ister.

Bu soruları sorduktan sonra Lübnan’a dönmemiz gerekiyor zira Lübnan, etrafındaki ülkelerin çoğundan daha az kanlı ve daha az dumanlıdır. Amerikan müdahalesinin kendi kaosunu inşa etmedeki başarısı, bu kaosun arkasındaki perdeleri kaldırmaktadır. Siyasi elitlerin bölgede meydana gelen olaylara ilişkin tavrını ele aldıktan sonra şu an siyaset sahnesinin vitrininde bulunanların hangisinin bu seçkinliğin şartlarını karşıladığını sorgulamamız gerekiyor. Ülkeyi kaldıramayacağı iç ve dış çatışmalara maruz bırakan kişiler mi aydın insanlar oluyor? Yoksa beni öldürmek istiyorlar diye sürekli bağıranlar mı? Ya da Irak’ın bölünmesini bekleyerek Lübnan’ın da benzer bir bölünmeyle aynı akıbete uğramasını umarak milislerini erketede bekletenler mi?

Bugün Lübnan’da Amerika’nın kararı gereği elitler aynı rolü oynamayacak bunun yerine kafası çalışmayan kişileri kullanacaklar. Bu siyasetin bir öyküsü var, Amerika hesabına çalışan Sovyet yetkilisi, sürekli yerine kafası çalışmayan başkalarını kullandığından kendisini korumaktaymış. Bütün işlerinde bu tür insanları görevlendirmiş. Casus sonunda açıklamış: İşte bu yüzden kimse benim casus olduğumu ispat edemez, bu konuda bir kanıt da bulamazlar.

Bütün Arap ülkelerinin bugün her türlü sürprize açık olduğu doğrudur, ancak Lübnan, felaketleri kendi eliyle gerçekleştirmesi açısından diğer ülkelerden ayrışır. Bazı işbaşındaki siyasiler, Suriye’deki rejimi devirmeye çalışarak, aslında yönetime kavuşmak için şeytanla bile işbirliğinden çekinmeyerek ne boyutta felaketlere neden olduklarının farkında değiller. Halbuki bu durum Lübnan’ı, bölgede Amerika tarafından fitili tutuşturulması kararı verilen mezhebi fitnede koç başı haline getirecektir.  Uydu kanallarında Ruveybida’nın yaptığı açıklamalar ve siyasi kanaatlerini serdedişlerini de buna ekleyin. Ruveybida, bu tür kanaatleri kamuoyuyla paylaşacak çapa sahip olan insanlar değiller ancak yine de kamunun işlerine girmeyi yeğliyorlar.

Arap insanının yönelimini kaybetmemesi için aydın siyasetçilerle siyasi mafya arasında bir ayrım yapması gerekir. Bu yüzden de herkes, Peygamber Efendimizin sözünü hatırlayarak etrafına şöyle bir bakmalıdır: İnsanlara öyle aldatıcı seneler gelecek ki, o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaktır. O zaman hainlere güvenilecek, güvenilir olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. Ruveybida konuşacak ve en sefihler milletlerine egemen olacaklar.

İşte Arap insanının saptırmalardan, manipülasyonlardan ve çok net ancak bir o kadarda hayali bir takım sloganlar altında ülkesini ve milletini katledecek projelerin yakıtına dönüştürmekten kurtulması için atması gereken ilk adım bu ayrımda yatmaktadır. Bu çok berrak ancak aldatıcı sloganlar Amerikan demokrasisi, Arap Baharı ve gençlerin katılımı gibi sloganlardır. Bunlar öyle ifadelerdir ki altını biraz kazıdığınızda Amerika’nın varili 100 dolar olan petrolü 25 dolara alma hevesinin yattığını görürsünüz. Bu hedeflerin ve benzeri Amerikan amaçlarının gerçekleşmesi için kurbanlar mı olalım?

Demokrasi uygulanabilirliği mümkün olan bir içeriğe sahipse, o zaman vatandaşın sefih insanlardan, Ruveybida’dan uzak durma ve kendi liderlerini seçme hakkı da var demektir. Ancak Amerika, vatandaşların bu seçimine silahlarla ve savaşlarla engel olmaktadır. Jeffrey Vieltman’ın, halklarının kanları Amerika tarafından oluk oluk akıtıldığı Arap başkentlerinde yaptığı gezilere bir göz atmanız yeterli. Lütfen Vieltman’ın seçtikleri insanların Arap toplumlarının en alt tabakasından insanlar olduğunu ve onları Arapların başına getirmeye çalıştığını unutmayın. 


El Müstakbeliyyat Araştırma Merkezi’nin internet sitesinden Hüseyin Şahin tarafından medyaşafak için çevrildi.