ÖZEL: Hizbullah'ın Suriye ve Irak'ta şehit düşen 12 efsane komutanı

ÖZEL: Hizbullah'ın Suriye ve Irak'ta şehit düşen 12 efsane komutanı
Ey savaş meydanının erleri, İmam Hüseyin’in (a.s.) kişiliğinin cisimleşmiş halleri, Muhammed Mustafa'nın (s.a.a.) sünnetinin altın süsleri, parazitizme karşı savaşmış kahramanlar, İslam’ın hazineleri, cesaret yıldızları, Direniş’in ışıldayan gök taşları! Bu dünya sizin hatırınıza dönüyor!

İlahi Zafer Gününüz kutlu olsun / İsrail'i mağlup eden ve Suriye ile Irak'ı savunmak için can veren Hizbullah komutanları

 

 

Jonathan Azaziah

 

 

mouqawamahmusic.net

 

 

İlahi zafer gününüz kutlu olsun benim güzel, cesur, parlak Lübnanlı kardeşlerim, tüm İslam âleminin en muzaffer insanları. Bu kutlu vesileyle dünyadaki bütün mustazaflara içten dilekler ve selamlar. Çünkü gerçekten Hizbullah'ın, Temmuz Savaşı'nda 34 günlük Siyonist işgali yenilgiye uğratması, her çeşit insan için bir zaferdir. Bu savaşta Vadie'l-Huceyr ve Bint Cubeyl gibi efsanevi çatışmalar yaşandı. Bu savaşta yaşamdan daha büyük şehit kahramanlar vardı, öyle büyüklerdi ki ruhları hâlâ dünyanın en heybetli ağaçlarının ve yapılarının üzerindedir; sonsuza dek öyle kalacaktır. (İki isim verecek olursak Halid Bazzi (r.a.) ve Ali Bilal Salih (r.a.)). Ve bu savaşta jilet gibi keskin zekâsı, hakikatli sözleri, düşmanı sarsan gülüşüyle tarihin akışını değiştiren bir lider vardı. (Seyyid Hasan Nasrallah)

Hizbullah'ın dünyayı bir neocon distopyası olan Yeni Ortadoğu Projesi'nden kurtardığı bu tarihi savaşın 12. yıldönümünde bu ilahi zaferi mümkün kılan Allah'ın erlerini anmayı zorunlu buluyorum. Onlar, 7 yıl sonra, mücadelenin yeni bir evresinde, Suriye ve Irak'ta gayrı meşru İsrail rejiminin Tekfirci Goy Golem'ine karşı yeniden şehit oldular. Bu, yalnızca mücadelenin değil, mücadeleyle beraber zaferin de yeni bir evresiydi. 2006 yazında yurtlarını korumak için gösterdikleri savunma ve kazandıkları zafer, Ölüm Meleğinin (a.s.) gelip Hazret-i Muhammed (s.a.a.), Ehlibeyt (a.s.) ve şehitlerin (r.a.) arasına katılacaklarını haber verdiği zamana kadar kendilerinin de farkında olmadığı biçimde onları güçlendirdi ve etkinleştirdi. Onlara efsane demek o kadar az kalır ki neredeyse bir hakarettir onlar için. Bu yüzden, bırakacağız onların nur dolu yüzleri, meleklere benzeyen auraları ve korkusuzluk dolu öyküleri konuşsun.

 

Muhammed Fuad Rabah (r.a.), Hizbullah'ın Suriye'de şehadete ulaşan ilk komutanlarındandı. Şimdi ebedi istirahat yeri olan Baalbek'in Lebve kasabasındandı. Savaş ne kadar çetin olursa olsun sahip olduğu neşeli tavırlarıyla ve 2006'daki Temmuz Savaşı'nda “İsrailli” işgal kuvvetlerine karşı istihbarat toplamakta oynadığı önemli rolle bilinirdi. 19 Mayıs 2013'te, Hizbullah'ın Suriye toprağı üzerindeki ilk zaferinin kazanıldığı, savaşın seyrini değiştiren ve Direniş Ekseni'nin bölgedeki varlığını kalıcılaştıran Kusayr Muharebesi'nde Tekfircilerle bir çatışma sırasında, çatışma alanını terk edebilecekken Biladü'ş-Şam'ı terörden arındırma yolunda geriye dönüp bakmadı. Suriye'deki başarının mimarlarından biriydi.

 

 

Hac Ebu Mustafa ve “yaşlanmayan mücahid” adlarıyla da bilinen komutan Hamza İbrahim Haydar (r.a.), 2006'daki savaşta Bint Cubeyl dâhil pek çok cephede varlık göstermiş, metanetli ve sabırlı bir komutandı. Suriye'ye varır varmaz, hayati öneme sahip bir sınır kasabası olan Telkele'nin özgürleşmesi için geliştirdiği strateji ile hızlı bir etki sağladı. 29 Haziran 2013'te Humus'un Halidiye bölgesinde El-Nusra ile gerçekleşen şiddetli bir çatışmada şehit oldu. Hac Ebu Mustafa'nın ruhu Hama, Humus ve Şam'ın bazı kısımlarının özgürleşmesine yardımcı olan ve Nubul ile El-Zehra'daki kuşatmanın kaldırılmasının yolunu açan İmam Rıza Kuvvetleri'ne verdiği eğitimlerle, şehadetinden yıllar sonra dahi hissediliyor. Komutanın kabri, memleketi Baalbek-Hermel'e bağlı Kafrdan'da.

Komutan Ali Abbas Huri-Mehdi (r.a.) de Baalbek'in Lebve kasabasındandı. 15 Mart 2014'te, çok stratejik bir bölge olan Kalamun Dağları'nı Tekfirci kundakçılardan almak için kardeşleriyle ve Suriye Arap Ordusu ile birlikte savaşırken şehit oldu. Zafere giden yol, onun asil kanıyla bezenmiştir. Huri-Mehdi, çatışmalar sırasında yoldaşlarına ilham vermek için Aşura günü olanları anlatması ile bilinirdi ve hep İmam Hüseyin'in (a.s.) hayatının kötülüğe karşı galip gelebilmek için bakılması gereken tek yer olduğunu söylerdi. Siyonist tümörün 12 yıl önceki Lübnan saldırısında henüz genç bir askerdi ve “İsrail” hava saldırıları sırasında Siyonist yerleşimlere karşı gerçekleştirdiği füze saldırılarıyla yaşının ötesinde bilgeliğe sahip olduğunu kanıtlamıştı.

 

Fevzi Muhammed Eyyüb ya da Ebu Abbas (r.a.)! Ne adam ama! Ne harika bir mücahit! Ne destansı bir hayat! Güney Lübnan'ın sakin bir tarım kasabası olan Ayn Kana'dan çıkan muazzam komutanın destansı öyküsü, en iyi casus romanlarını ve gerilim filmlerini toz duman edecek nitelikte. İkiyüzlü ve Tekfirci destekçisi Amerikan Siyonist İşgal Hükümeti (American ZOG) tarafından “özel atanmış küresel terörist” olarak etiketlenen ve FBI'ın “aranan en önemli 10 kişi” listesinde bulunan Ebu Abbas, Lübnan'a dönmeden önce Romanya'dan Toronto'ya, Michigan'dan pek çok Avrupa ülkesine, çeşitli bölgelerde bulunarak Filistin davası ve İslam Devrimi için çalıştı. İmad Muğniye'nin en önemli teğmenlerinden biriydi ve henüz bu ismi almadan önce de Saraya El-Rıdwan'ın temel figürüydü. Fakat onu diğerlerinden ayıran en önemli süreç, Filistin'deydi. Ebu Abbas, İkinci İntifada sırasında Siyonist işgal güçlerinin tarama sistemlerini ustalıkla yanıltarak Filistin direnişine en iyi silahları kazandıran kaçırma operasyonlarını gerçekleştirdi.

Hamas'a bağlı Kassam Tugayları, İslami Cihad Örgütü ve birliklerine askeri eğitimler verdi. Cenin Savaşı sırasında İsrail işgal güçlerinden birkaç kişiyi öldürdü. Gazze'nin Siyonist işgalcilerden arındırılması planı Ebu Abbas tarafından hazırlandı. Ebu Abbas, işgal güçleri tarafından tutuklandı ve bir esir değişiminde serbest kalana kadar, düşmanın zindanında sadist işkencelerden geçti. Fakat Siyonist tümörün kirli ellerinde gördüğü işkenceler onu durduramadı. Ebu Abbas, Eylül 1997'de Seyyid Hasan Nasrallah'ın oğlu Hadi'nin (r.a.) şehit düştüğü saldırıdan kurtulmuş ve iyileşir iyileşmez liderinin oğlunun intikamını almaya koyulmuştu. Temmuz Savaşı'nda her yerdeydi. Kendisine ihtiyaç duyulan her yerde, herkese yardımcı oldu ve genç savaşçılara kalplerinin hep Filistin için atması gerektiğini, gerçekleştirilen her eylemin, verilen her şehidin kutsal toprakların şeytani düşmandan kurtarılarak özgürleştirilmesi için olduğunu söylerdi. İsraillilerin ruhsal yönden zayıf olduğunu belirtir ve Kudüs'te, Ramallah'ta, El-Celil'de, El-Halil'de Direniş için mücadele ederken yaşadığı olayları anlatarak onları şaşkınlık ve hayranlığa boğardı. Ebu Abbas, cesur bir yüreğe sahip olduğu kadar ilham vericiydi de.

 

Her zaman şöyle derdi: “Hayatımın İmam Musa Kâzım'ın (a.s.) hayatının bittiği gibi bitmesini isterim. Öfkemi kontrol etmeyi ondan öğrendim. Allah'ın bir savaşçısı ve hizmetkârı olmak ve O ‘bitti' dediğinde de şehit olmak istiyorum. Tutukluluğum sırasında, Filistin'in özgürlüğü dışında en çok dua ettiğim şey, şehit olmaktı.” Bu şehit olma arzusu içinde, Hizbullah genel sekreteri ona Suriye'nin egemenliğini ve Direniş Ekseni'ni savunmak için Suriye'ye girme görevini verdiğinde, savaşa dâhil olmak için hemen Suriye-Lübnan sınırına hareket etti. Kusayr Muharebesi'nde ciddi biçimde yaralandı; ancak bedeni toparlanır toparlanmaz mücadeleyi sürdürdü. Halep'teki şahadetinden önce eski Humus, Hama ve Kalamun için savaştı. Siyonizm ve NATO destekli Özgür Suriye Ordusu tarafından yerleştirilen bir bombanın patlaması sonucu hayatını, Hizbullah mücahitleri ve Suriye Ulusal Savunma Güçleri askerlerinden oluşan kendi eğittiği birliği için feda etti. Fevzi Muhammed Eyyüb'ün şehadet günü, sabır ve tutkunun günüydü. Subhanallah… 25 Mayıs 2014 – Direniş ve Özgürlük Günü, Lübnan'ın Siyonizmden kurtarılışının 14. yıldönümü. Allah'ın Partisi'nin kutsal sarı ve yeşilini kuşanmış en mükemmel savaşçılardan birinin şehadeti için daha uygun bir gün veya daha uygun bir son düşünemiyorum.

İbrahim Muhammed El-Hac için bir giriş yapmaya gerek yok. O, Lübnan İslami Direnişi'nin kurucu üyelerinden biri; Seyyid Hasan Nasrallah'ın, Şeyh Naim Kasım'ın ve Seyyid Haşim Seyfeddin'in yakın arkadaşı. Temmuz Savaşı başlamadan hemen önce gerçekleşen, iki İsrailli askerin esir alındığı ve sekizinin cehennem ateşine gönderildiği kaçırma operasyonunun yukarıda adı geçen Halid Bazzi ile beraber bir diğer figürü. Memleketi Beka Vadisi'ndeki Kilya'ya gömüldükten sonra El-Menar ve öteki Hizbullah medya kuruluşları, onun yaşam boyu süren direnişinin Siyonistlerin canını acıttığını ve şüphesiz Siyonistlerinin ıstıraplarının o ana kadar göğüslerini yaktığını duyurdu. Komutan İbrahim Muhammed El-Hac, Hizbullah'ın Irak'taki IŞİD karşıtı mücadelesinin ilk şehidiydi. 31 Temmuz 2014'te IŞİD'li haydutlar tarafından yaralanarak öldürüldü.

 

Nebatiye'de yer alan Arab Salim bölgesinin kutsal topraklarından, Hizbullah ile gaspçı “İsrail” arasındaki en büyük çatışmaların yaşandığı yerden çıkan Muhammed Ebu İsa (r.a.) özel türden bir direnişçiydi. İlk kuşak mücahitlerdendi ve Direniş'e henüz 15 yaşındayken katılmıştı. Yapay İsrail devletine karşı 2000 ve 2006'da zafer kazanan kuşağı yetiştirenlerden biriydi. İşgal altındaki Golan Tepeleri'ni özgürleştirme operasyonlarına liderlik ettiği ve gelecekteki büyük final mücadelesi için üçüncü kuşak savaşçıları yetiştirdiği dönemde; 18 Ocak 2015 tarihinde, Kuneytira'da, yanında bulunan 5 Hizbullah savaşçısı yoldaşı ve İran Devrim Muhafızları'ndan Tuğgeneral Muhammed Ali Allahdadi (r.a.) ile birlikte, kalabalık bir Siyonist grubu tarafından öldürüldü ve şehadete ulaştı.

Yarı Suriyeli yarı Lübnanlı olan Ebu İsa, memleketi Güney Lübnan'ın ağaçlarına, dağlarına, çiçeklerine ve ırmaklarına hayrandı ve bütün varlığı ile Siyonizm'e yıkıcı darbeler vurulmasını sağladı. Bu hayranlık, onun tüm işgalcileri her neredeyseler bulup avlamasını sağlayan motivasyonun temeliydi. Ebu İsa, yalnızca Biladü'ş-Şam'ı savunmadı, Irak'ta MOSSAD'a karşı gölge bir savaş yürüttü ve Basra'daki İngiliz işgalcileri def etmeleri için genç Iraklı Şiilere askeri eğitimler verdi. Ebu İsa, Direniş'i dünyadaki her şeyden daha çok seviyordu. O kadar ki eşi Safa bile -kendisi de kararlı biçimde Direniş'e bağlıydı- bu gerçeğin farkındaydı ve hatta bu sebeple Ebu İsa'yı daha da çok seviyordu.

 

Hac Mahir ve Ebu Muhammed el-İklim adlarıyla da bilinen Hasan Hüseyin El-Hac (r.a.) çok büyük bir kişilikti. 17 yaşından bu yana Hizbullah içinde olan komutan, Seyyid Hasan Nasrallah tarafından “Allah'ın Partisi'nin direği” olarak tanımlanmıştı ve Direniş'teki görevi dışında hiçbir hayatı yoktu. Seyyidlerin Seyyidi, Ebu Muhammed El-İklim'in özverili ve adanmış kişiliğini de vurgulamıştır. “Ebu Muhammed El-Hac diye bir kişi yoktu.” Kendisi, başarıları, yaraları, fedakârlıkları hatta şehadet sevgisi hakkında bile asla konuşmazdı. Gelişi düşman tarafından asla görülemeyen Direniş sessizliğinin cisimleşmiş hâliydi. İsrail, yıllar boyu Lübnan'da ve tüm bölgede Ebu Muhammed El-İklim'e suikast girişimlerinde bulundu; fakat bu girişimlerin tümü başarısız oldu. Ayrıca Seyyid Ebu Hadi (Seyyid Hasan Nasrallah), Ebu Muhammed El-İklim'in anne ve babasının bakımını üstlenmesinin yanı sıra Güney Lübnan civarındaki pek çok yetime de baktığını belirtmiştir.

 

Lübnan'da Direniş'in Siyonist tümöre karşı savaşında, hamlelerini gizleyebilmek için yararlandığı vadilerin, dağların ve tünellerin her bir karışında çalışan Komutan El-Hac, arazideki ustalığı ile tanınırdı. Hizbullah İdari Konseyi Lideri Seyyid Haşim Seyfeddin Ebu Muhammed El-İklim için “O yalnızca bir asker, yalnızca bir yönetici, yalnızca bir operasyon şefi değildi; oldukça nitelikli bir liderdi ve çok sevdiği askerleri için çok iyi bir örnekti” demiştir. Komutan, Suriye'ye giden ilk Hizbullah mensuplarından biriydi. Ayrıca Nasrallah, onun “tüm cephelerde kalıcı bir varlık sahibi olduğunu” söylemiştir. 1993, 1996, 2000, 2006, 2013 (Kusayr ve Telkele), 2014 (Kalamun) zaferlerinde varlık gösteren komutan, 11 Ekim 2015'te yeni bir zafer için İdlib'e giderken El-Nusra ile karşı karşıya geldiği bir çatışmada şehit oldu. Memleketi El-Luvaize'de, İklime'l-Tuffa dağlarının eteklerine büyük bir onurla gömüldü.

Hac Alaa Bosna adıyla bilinen Ali Ahmed Feyyad (r.a.), 27 Şubat 2016'da Hanasir'de bu oldukça önemli kasabayı IŞİD'den kurtarmaya çalışırken şehit oldu. Komutanın bu kahramanca fedakârlığı, Tekfirci işgali altındaki bölgenin özgürleştirilmesine önemli bir katkı sundu ve Halep kırsalının yeniden Suriye Devleti kontrolüne girmesini sağlayan da onun stratejisiydi. Bu zafer, 10 ay sonrasından daha kısa bir sürede Halep'in ve tarihi Halep Kalesi'nin Siyonistlerin Vahhabi vekillerinin elinden kurtarılmasının yolunu açtı. Halep'in özgürleşmesinde büyük payı olan Suriye destekçisi Filistinli askeri grup Liva el-Kuds, Hac Alaa Bosna tarafından eğitilmişti. Gerçek şu ki o, aksiyon filmi yıldızlarının ve çizgi roman kahramanlarının hayal bile edemeyeceği türden bir hayat yaşadı. Komutanın Suriye'deki başarıları buzdağının görünen kısmı bile değil. Nasrallah, komutan Feyyad için “Direniş'in nesillerini yetiştirdi” demiştir. O, Direniş'e bir asker olarak girdi, bütün hayatını bir asker olarak yaşadı ve sonunda bir asker olarak şehit oldu.

 

Keşiften pusuya, esir alma operasyonlarından doğrudan şehadet görevlerine, Direniş'in, Hac Alaa Bosna'nın içinde yer almadığı bir parçası yoktu. Hatta 2000'deki savaştan hemen önce, düşman güçlerine azami zararı verebilmek için şehadet gönüllüsü olmaya bile hazırlandı. Sonrasında, hapisteki esirler için pazarlıkta kullanmak üzere işgalci cesetlerini alma görevini üstlendi. Hac İmad Muğniye (r.a.) ile birlikte Hizbullah'ın caydırıcı gücünü inşa etti ve bugün Saraya El-Rıdvan adıyla bilinen Hizbullah içindeki özel kuvvet grubunu oluşturdu. O, ayrıca İlahi Zafer'in de mimarlarından biridir. Hac Alaa Bosna'nın müstear adı, Bosna'da, Bosnalı Müslümanları NATO işgalcilerine ve CIA destekli ölüm mangalarına karşı savunan bir Hizbullah birliğine liderlik ettiği dönemden gelir. Komutan Feyyad, ayrıca Irak'ın IŞİD'den geri alınmasında da kilit bir noktadaydı. Diyala ve Bağdat kırsalındaki zaferler, İmam Hasane'l-Askeri'nin (a.s.) hareminin müdafaası, tüm bunlar Komutan Feyyad'ın parmak izlerini taşıyor. Seyyid Nasrallah'ın ifadesiyle, Komutan Feyyad, Suriye'ye giden “öncü” komutanlardan biriydi ve Tekfircilere karşı ilk mücadelesinde ciddi biçimde yaralanmasından sonra dahi, cepheye geri dönmek için sabırsızlanıyordu. Ve döndü. Yüce Allah onu kendisine kavuşturana kadar, uyanık olduğu her dakikayı orada geçirdi.

Gerçekten Seyyid Zülfikar yani Hac Mustafa Bedreddin (r.a.) hakkında “Direniş'in her şeyi” dışında ne söylenebilir ki? Onun Direniş'teki konumunun, Direniş'in kuruluşunda, yönetiminde, eğitiminde ve korunmasında aldığı görevlerin karşılaştırılabileceği tek kişi, sevgili kız kardeşinin eşi ve en iyi arkadaşı Hac İmad Muğniye'dir. Seyyid Zülfikar, Hizbullah'ın bir sentez niteliği taşıyan savaş doktrinini İmad Muğniye ile birlikte oluşturdu. Büyük ya da küçük, Lübnan'da veya bölgede Direniş'in şimdiye kadar kazandığı her bir zaferde, Hac Mustafa Bedreddin'in payı vardır. Seyyid Zülfikar, 13 Mayıs 2016'da, özgürlük mücadelesini yönettiği Şam'da Siyonist destekli Tekfirci teröristlerce şehit edildi. Bugün Suriye'nin başkenti, -hem merkezi hem de kırsal bölgeleriyle- Bedreddin sayesinde tamamen özgür. Suriye-Lübnan sınırı, onun sayesinde terörden temizlendi. Halep'te isyancılara karşı Hac Mustafa tarafından eğitilen Suriye Ulusal Savunma Güçleri ve Suriye Arap Ordusu'na bağlı birlikler, şimdi Suriye'nin ikinci büyük kenti ve ekonomik merkezi olan Halep'in güvenliğini sağlıyor. Felluce ve Bağdat hattının güvenliğini de onun tarafından eğitilmiş birlikler sağlıyor. Peki ya işgal edilmiş Golan Tepeleri'nde Iraklı İslami Direniş grubu El-Nuceba hareketi tarafından yönetilen Direniş'in altyapısı? Bu da Seyyid Zülfikar'ın çalışmalarının sonucu.

 

Seyyid Zülfikar, 1996'da tarihin akışını değiştiren büyük başarının planlayıcısı olan deha zihindi ve İlahi Zafer'i meydana getiren ellerden biriydi. Hac Mustafa, Filistin Direnişi için de çok değerliydi; İkinci İntifada sırasında, Filistin'in mazlum halkına silah ulaştırılabilecek eşsiz yollar bulmak amacıyla Komutan Fevzi Muhammed Eyyüb (r.a.) ile yakın bir çalışma yürüttü. Seyyid Zülfikar'ın varlığı, İran'dan da hissediliyordu. İran Devrim Muhafızları'nın İran-Irak sınırındaki Tekfirci teröristleri ve Belucistan bölgesinde varlık gösteren MOSSAD destekli ayrılıkçı unsurları temizlemesine yardım etti. Saddam Rejiminin dayattığı savaş sırasında, yine Hac İmad Muğniye ile birlikte İran'a destek verdi. Seyyid Zülfikar, evrenin bir daha asla onun gibisini göremeyeceği, ulusların ötesinde bir Muhammedi-Hüseyni öncüydü. Lübnan Dağı'nın Gubeyri bölgesinde doğan Hac Mustafa, bugün Ravzae'l-Şehideyn'de yatıyor. O, hiç şüphesiz ki bizi süsleyen mücevherlerin en ışıltılısı.

Hizbullah'ın Saraya El-Rıdvan güçlerinin yardımcı komutanı Edib Hatem (Hac Alaa) Hamada (r.a.), 17 Ekim 2016'da, Halep'te El-Nusra teröristlerinin Türkiye ve “İsrail” yardımıyla bir askeri üsse dönüştürdükleri 1070 Konut Projesi'nin sonlandırılması için gerçekleşen çetin bir mücadelede şehit oldu. Hac Alaa'ya bakarsanız, gerçek bir Ehlibeyt (a.s.) âşığının ve derin bir nezaketin nurunu görürsünüz. Fakat bunu bir düzine aslanın vahşiliğiyle mücadele ettiği savaş alanında bilemezdiniz. Hac Alaa, arkadaşları arasında Aşura'ya duyduğu sevgi ile tanınırdı. O, Dahiye'de Hüseyni yas törenlerinin hiçbir aksama olmadan, kalabalık ve güçlü biçimde düzenlenmesi için uygulanan güvenlik önlemlerinin düzenleyicisiydi. Beyrut Arap Üniversitesi Elektronik Mühendisliği bölümünü mezunu olan Hac Alaa, silah arkadaşları tarafından “Canımız” diye nitelendirilirdi ve onlara kan bağları olan bir akraba kadar yakındı. Hac Alaa, alçakgönüllülüğün doruk noktasındaydı, bu dünyadan nefret eder, hep ahireti özlerdi. Emri altında bulunanlara sıkça, Kur'an-ı Kerim'de ezilenlerin yanında yer alarak zorbalara karşı koyanlara vaad edilen sonsuz cenneti hatırlatırdı. Onun mütevazılığının göstergelerinden biri de, Saraya El-Rıdvan Güçleri'ni yönettiği Kusayr Muharebesi'nde çatışma aralarında askerler için yemek hazırlamasıydı. Hac Alaa, kardeşleri yemeden önce ağzına tek bir lokma dahi koymazdı. Onunla birlikte savaşan Suriye Arap Ordusu askerleri tarafından “Birinci sınıf bir general” olarak tanımlanırdı.

Hac Alaa'nın asıl iz bıraktığı yer ise Kalamun'dur. Öyle ki “Kalamun Dağı hattının kurtarıcısı” ona resmi bir unvan olarak verilebilir. Günümüzde antik Arami dilinin konuşulduğu son bölge olan Malule kasabasını, Deyr Atiye'yi, Qara'yı, Caracir'i, Rankus'u, Zebedani'yi Tekfirci teröristlerden kurtaran birliklerin tamamı, onun liderliği altındaydı. Bu kilit bölgenin en büyük muharebesi olan Yabrud da öyleydi. Komutan Hamada, ayrıca, Tekfirci teröristlerin Şam ve Lübnan'ın sınır bölgelerindeki sivilleri hedef alan patlayıcı maddeler üretmek için (yine “İsrail”in yardımıyla) inşa ettikleri bomba fabrikalarının boşaltılıp sonrasında da imha edilmesi sürecini şahsen denetledi. Asla şikâyet etmez, hep gülümserdi. Hac Alaa, gaspçı Siyonist yapıyla Lübnan-Filistin sınırındaki çatışmalar da dâhil olmak üzere 20 yıllık bir savaş geçmişine sahipti. 2006'daki Temmuz Savaşı'nda Hizbullah kadrolarını ağır silahlarla donatmak ve potansiyel olarak yakın bir taarruz savaşına hazırlamakla görevlendirilmişti. Bu nedenle Suriye'de Vahhabileri sert biçimde sarstı.

Şu yalnızca bir varsayım değildir, oldukça kesin bir ifadedir ki El-Celil ve işgal edilen Filistin'in tamamı için savaş başladığında… Komutan Hamada askerleriyle birlikte orada hazır bulunacak. Tıpkı daima olduğu gibi.

 

Ebu Mehdi adıyla tanınan Hizbullah komutanı Abdulhamid Mahmud Şarri (r.a.), 4 Haziran 2017'de, Ninova'nın batısında yer alan Keyrevan'da, IŞİD ile girilen çatışmada aldığı şiddetli ve kalıcı yaralar sonucu şehit oldu. Ebu Mehdi, daha öncesinde yine Suriye'de, Humus'ta bulunmuş; Suriye Ordusu ile Hizbullah güçlerine, antik Palmira şehrinin kurtarılması sürecinde yardım etmişti. O, aynı zamanda Lübnan İslami Direnişinin kıdemli bir üyesi olarak Irak'ta Haşdi Şabi'nin danışmanıydı. Iraklılar arasında, hem İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani -genç bir savaşçıyken Ebu Mehdi'ye eğitim vermişti- hem de Haşdi Şabi lideri Ebu Mehdi El-Mühendis ile yakınlığı ile tanınıyordu. Cesedi, Kata'ib Hizbullah ve El-Nuceba tarafından yürütülen cesur bir kurtarma operasyonuyla MOSSAD destekli IŞİD'den alınarak Necef'ten Beyrut'a, sonra da gömülmek üzere Güney'e götürüldü. Deniz seviyesinden 630 metre yüksekte bulunan Hirbet Selm'in çocuğu olan Ebu Mehdi, pusu ve gizli harekâtlar konusunda geniş bilgiye sahipti. Bu durum ona 2006'daki Temmuz Savaşı'nda kamuflaj uzmanı olarak görev yaptığı dönemde çok yardımcı oldu; savaşın 34 günü boyunca süren, “İsrail” pozisyonlarına yönelik engellenemeyen ve yeri tespit edilemeyen füze atışlarında etkin oldu. Düzinelerce Siyonist yerleşimini ve kibutzu vuran Direniş füzelerinin tamamı, Komutan Şarri'nin imzasını taşıyordu. Komutan, şehitliği özlüyordu. Sonunda, İmam Hüseyin ile oturdu ve son nefesini verirken ona “Ya Aba Abdillah” (a.s.) diye seslendi.

Ali Hadi El-Aşık (r.a.), 4 Ekim 2017'de Palmira-Deyre'z-Zor karayolunda, Siyonizm'in IŞİD'li vekilleri tarafından öldürülerek şehit olduğunda yalnızca 44 yaşındaydı; fakat binyıllar boyunca, binlerce savaştan geçmiş bir adam görünümündeydi. Direniş'teki ve Suriye Ordusu'ndaki kardeşleri tarafından El-Hac Abbas adıyla tanınan komutan, sonsuz askeri bilgisi ve çatışmalar ne kadar şiddetli olursa olsun değişmeyen sakin tavrıyla ünlüydü. Suriye'ye gönderilen ilk Hizbullah komutanlarından biri olan El-Aşık, Kusayr'daki zaferde olduğu kadar, Suriye-Lübnan sınırında gerçekleşen, Tekfircilerin lojistik kanallarının imha edildiği şiddetli çatışmalarda da belirgin bir katkıya sahipti. Komutan El-Aşık, hem 2000'deki zafer öncesinde hem de 2006'daki Temmuz Savaşı sırasında Siyonist düşmana karşı kazılan siperlerde gerçek bir güç gösterisi sergilemişti. Oldukça keskin bir nişancı olan El-Aşık'ın 34 günlük savaş süreci boyunca bir düzineden fazla Siyonist subayı tasfiye ettiği söyleniyor.

Ancak komutanın her şeyden önce hatırlanacağı asıl yer, Deyre'z-Zor. El-Aşık, burada Suriye Cumhuriyet Muhafızları'ndan yeri doldurulamayacak Tümgeneral İsam Zahreddin (r.a.) ile birlikte çalıştı. Suriye'nin petrolce zengin bu bölgesinde IŞİD'in 3 yıldır sürdürdüğü vahşi kuşatmanın kaldırılması sürecinde El-Aşık, kendisinden 12 gün sonra şehadete ulaşacak olan Zahreddin'in sağ koluydu. Hizbullah ile Suriye Arap Ordusu arasındaki sinerji, El-Aşık ve Zahredin'in yürüttükleri idare ile kayda değer bir güzellik taşıyordu. Uygulamaya koydukları bilgece savaş stratejileri, “İsrail” ve onun maşalarının durduramayacakları kadar güçlüydü. Onların şehadetlerinden bir ay sonra, Deyre'z-zor, teröristlerden tamamen kurtarıldı. Kuşkusuz El-Hac Abbas, Kur'an'da denildiği gibi, şehitlerin ölmeyip hep yaşadıklarının ve hizmetleri sayesinde Allah'tan mükâfat almaya devam ettiklerinin somut örneğidir.

On iki Hizbullah komutanı. On iki. Tıpkı Ehl-i Beyt'in tümü şehit olan On İki İmam'ı gibi. Bu askerler, bütün hayatlarını savaşta geçirdiler. Şimdi sonsuz hayatlarını en tatlı ve en derin huzurla geçiriyorlar. Hepsinin katkıda bulunduğu İlahi Zafer, üzerinden geçen zamana rağmen hâlâ ayakta ve Cebele'l-Mekmel'deki Şehitler Zirvesi'nden daha yüce. Direniş Ekseni'nin pek çok yetkilisinin ve Direniş hakkında oldukça geniş bilgiye sahip Direniş'e bağlı analistlerin sıkça tekrarladığı gibi: Suriye'nin istikrarsızlaştırılarak yıpratılması, yalnızca Temmuz Savaşı'nın devamıdır. İsrail, 2006'da iyice sarsıldıktan sonra korkaklığı üçe katlandı ve Güney Lübnan Ordusu'nu (Lübnan İç Savaşı'nda İsrail tarafından desteklenen Falanjist askeri yapılanma) Tekfirci maskesi ile yeniden kurmaya karar verdi. Böylece Suriye, Lübnan ve Irak'ı felce uğratacağını umuyordu. Fakat câni Talmudi “devlet”ini 34 Gün Savaşı'nda yenen aynı Direniş askerleri, zaferi korumak için geri döndüler. Bu kez yalnızca Lübnan için değil, bütün bölge ve Filistin davası için.

Belki henüz süreç bitmeden hayatlarını verdiler; fakat onların fedakârlıkları sayesinde bugün zafer, daha da kökleşti. Seyyid Hasan Nasrallah'ın, Ebu Muhammed El-İklim'i anma törenindeki konuşmasında söylediği gibi: “Direniş, liderleri sağ iken güçlenir ve liderleri şehadete ulaştığında kararlılığı daha da artar. Onlar yeryüzünde pek bilinmezler… Fakat göklerde çok iyi tanınırlar.” Dilerim biz de bu dünyadan ayrıldığımızda, orada onlarla buluşma ayrıcalık ve gururuna erişiriz. Bir kez daha İlahi Zafer Gününüz kutlu olsun Lübnan, Lübnan'ın direngen halkı, nerede savaştıkları fark etmeksizin dünyanın tüm mazlumları ve özellikle yukarıda adı geçen savaş meydanının erleri, İmam Hüseyin'in (a.s.) kişiliğinin cisimleşmiş halleri,  Muhammed Mustafa'nın (s.a.a.) sünnetinin altın süsleri, parazitizme karşı savaşmış kahramanlar, İslam'ın hazineleri, cesaret yıldızları, Direniş'in ışıldayan gök taşları! Bu dünya sizin hatırınıza dönüyor!

 

 

Çeviri: Öykü A.

 

Medya Şafak