Nasrallah’ın son röportajından beş önemli nokta

Nasrallah’ın son röportajından beş önemli nokta
Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, iki savaşa girdi ve ikisini de kazandı. Birincisinde Hizbullah liderliğindeki Direniş 2000 yılında güneyi kurtardı ve burnunu yere sürttükten sonra İsrail işgaline son verdi. İkincisinde ise, 2006 yılında Lübnan’a karşı savaşa giren düşman İsrail, yenilmez olduğunu öne sürdüğü ordusuna olan güvenin çöküşüyle birlikte ağır bir bedel ödedi. Eğer bölgede İsrail’in kışkırtmaları ile kızgın bir savaş alev alırsa, üçüncü zaferin de uzak olacağını zannetmiyoruz.

 

 

 

Abdulbari Atwan

 

 

Raialyoum

 

 

 

Seyyid Hasan Nasrallah, son konuşmalarında işgalci İsrail devletine karşı güçlü bir tehdit dili kullanmazken, Lübnan'ın şu ya da bu şekilde sürüklenebileceği bir savaş olasılığına değinmekten kaçınmaya da özen gösteriyordu. Hizbullah lideri bu şekilde düşük tondaki konuşmaları ile iç cephenin sağlamlığının ve Lübnan koalisyonunun korunmasının yanında zorlu ekonomik şartların yanı sıra partizan ve mezhepsel bölünmeler ile karşı karşıya olan ülkesinin istikrarını güçlendirmeyi amaçlıyordu. Ancak bu durum, Cuma günü el-Menar televizyon kanalına verdiği demeçte tamamen değişti. Seyyid Nasrallah'ın bu son konuşmasındaki pozisyonu, 2006 yılındaki Temmuz Savaşı'nın yıldönümü vesilesiyle farklı bir “taktik” dilini gerektiren bir demeç değildi. Çünkü krizin tırmandığı Ortadoğu bölgesinin mevcut şartları, biz de dâhil birçok analisti, başta Lübnan cephesi olmak üzere birden çok cephede kapsamlı bir savaşın meydana gelmesini olasılık dâhilinde görmeye götürüyor.

 

Seyyid Nasrallah'ın röportaj sırasında meslektaşım İmad Mermel'e verdiği cevap çok güçlüydü. Bu cevap, Hasan Nasrallah'ın Hizbullah liderliğine geldiği ilk günlerini bizlere hatırlattı. Nasrallah liderliğe geldiğinde ilk iş olarak, düşman İsrail'e karşı kapsamlı bir çatışma stratejisinin varlığını ortaya koymuştu. Bu strateji, Lübnan ve işgal altındaki el-Celile toprakları ile sınırlı kalmıyor, bir savaş durumunda işgalci İsrail devletini Ortadoğu haritasından silme olasılığına kadar uzanıyordu.

 

Ayrıntılarda boğulmamak için, bu stratejiyi yansıtan röportajın genel hatlarıyla en önemli noktaları üzerinde duracağız. Bu bağlamda, röportajın en önemli noktasının Direniş liderinin konuşmasının tonu ve üslubunun değişmesi olduğunu söyleyebiliriz. Konuşmadaki birkaç kritik nokta şöyle sıralanabilir:

 

Birincisi: Seyyid Hasan Nasrallah İslami Direnişin geçmişten daha güçlü bir hale geldiğini ve İsrail'i tamamıyla yıkarak taş devrine geri döndürecek yeteneğe sahip olduğunu vurguladı. En son bu ifadeyi ne zaman kullandığını düşünmek gerekiyor.

 

İkincisi: Hizbullah lideri, Direniş füzelerinin İsrail'in kuzey sınırındaki Nakura'dan güneydeki Eylat şehrine kadar tüm İsrail'i hedeflemeye gücü yetecek düzeyde hassas hale geldiğini yineledi.

 

Üçüncüsü: Hizbullah'ın önceliklerinden biri arasındaki el-Celile'yi özgürleştirme stratejisi, Hizbullah'ın İsrail'e karşı direnişinin İsrail'in tüm şehirlerini ve diğer hedefleri vurmak için sadece füze gücünün kullanılması ile değil, aynı zamanda kara ilerlemesi şeklinde gerçekleşeceği anlamına geliyor.

 

Dördüncüsü: Seyyid Hasan Nasrallah, İsrail liderlerinin Temmuz Savaşı'nda yenilgiye uğrayan İsrail Ordusuna yeniden güven kazandırmak konusundaki başarısızlığından söz etti.  Aynı zamanda Siyonist ordunun kara gücünün, Temmuz Savaşı sırasında Lübnan topraklarında ilerleme başarısızlığından sonra gerilediğini belirten Seyyid Nasrallah konuşmasında “Merkava” tankı efsanesine değindi. Bu efsanenin yıkılmasının, İsrail'in askeri yeteneklerinin dikkatle incelenmesi sonucu kanıtlanan gerçekleri yansıttığını ifade eden Hizbullah lideri, Direniş liderlerinin askeri ve siyasi kanadı arasında, zafer kazanılacağına dair güven düzeyinin arttığını ifade etti.

 

Beşincisi: Bir Arap Müslüman liderin işgal altındaki Kudüs'te bulunan Mescid-i Aksa'yı özgürleştirdikten sonra burada namaz kılmaktan bahsetmesi uzun yıllardan beri ilk defa gerçekleşti. Allah ömür verdiği sürece, Seyyid Nasrallah hayatı boyunca Kudüs ile tüm Filistin'in özgürlüğünü geri kazandırmak için çalışacak ve bu amacını gerçekleştirmek için askeri çatışmaya hazırlanıyor.

 

Seyyid Nasrallah, neyi nasıl ve ne zaman söylediğini çok iyi biliyor. Bu kişinin asla yalan söylemediği ve aldatmadığına dair sözümüzün arkasında duruyoruz. Bundan dolayı Nasrallah'ın tüm konuşmalarını ve röportajlarını dikkatle takip eden İsrailliler, kendi siyasi liderlerinin yalanları ve boş tehditlerine itibar etmezken, Nasrallah'ın sözlerine büyük bir güven duyuyor ve ağzından çıkan her cümleyi dikkate alıyorlar.

 

Seyyid Hasan Nasrallah'ın sözleri satır aralarında, gelecek savaşta güçlü bir şekilde sahaya girmek için büyük bir kararlılığın mesajlarını taşıyor. Elbette bu sözler düşmana karşı psikolojik savaştan kaynaklanmıyor. Nasrallah, İran ile Amerika arasında tırmanan gerginliğin gölgesinde güçlü bir enformasyon cephanesine dayanarak, sahadaki askeri ve siyasi gelişmeleri dikkatle okuyor.

 

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, iki savaşa girdi ve ikisini de kazandı. Birincisinde Hizbullah liderliğindeki Direniş 2000 yılında güneyi kurtardı ve burnunu yere sürttükten sonra İsrail işgaline son verdi. İkincisinde ise, 2006 yılında Lübnan'a karşı savaşa giren düşman İsrail, yenilmez olduğunu öne sürdüğü ordusuna olan güvenin çöküşüyle birlikte ağır bir bedel ödedi. Eğer bölgede İsrail'in kışkırtmaları ile kızgın bir savaş alev alırsa, üçüncü zaferin de uzak olacağını zannetmiyoruz.

 

 

 

Medya Şafak