Rehber üzerinde yaptırımlar? “Milyoner Molla” mitinin sonu (2)

Rehber üzerinde yaptırımlar? “Milyoner Molla” mitinin sonu (2)
Ayrıca İran İslam Devrimi, Batılı emperyalist-kapitalistleri şüphesiz çok kızdıran bir şey daha yaptı: İslam Devrimi, Şah ve onun kendi küçük zümresine ait olan fabrika ve işletmelerin büyük bir kısmını alarak hayır kurumlarına verdi. Bunlara “bonyad” deniyor ve tüm İran ekonomisinin tahminen %15-20’sini oluşturuyorlar. Şaşırtıcı biçimde devrimci bir düşünce, değil mi?

 

 

 

 

Ramin Mazaheri

 

 

 

Press TV

 

 

 

 

(Ramin Mazaheri, PressTV'nin Paris baş muhabiri ve 2009'dan bu yana Fransa'da yaşıyor. ABD'de günlük gazete muhabirliği yaptı; Küba, Mısır, Tunus, Güney Kore ve daha birçok yerden haberler aktardı. “Her Şeyini Yıkacağım: Kızıl Çin Üzerinde Batı Propagandasının Sonu” kitabının yazarıdır.)

 

 

 

Makalenin birinci bölümü, İslam Devrimi Lideri Seyyid Ali Hamaney üzerindeki son yaptırımların İran'da ve dahi İranofobik ana akım Batı medyasında neden gülüşmeler ve alayla karşılandığı üzerineydi. 

 

 

 

- Birinci bölümden -

 

Ayetullah Hamaney'in ötesinde, Batı'nın “Milyoner Molla” mitolojisinde neden ve nasıl ısrar ettiğini çok kısa olarak şöyle özetleyebilirim:

 

İran'da ekonomiye yön veren pek çok ilkenin Batı'da temeli ve karşılığı yok - bu ilkeler nihayetinde “devrimci.” İlkelerin çoğunluğu İslami ekonomi temelinde ve İslami hayır ekseninde; aynı zamanda açıkça 20. yüzyıl Sosyalizminden alınmış anti-kapitalist bir düzlemde. Bahsedilecek çok fazla şey var; üç bölümden oluşan bu makalenin ikinci bölümünde, özellikle din adamlarıyla ilgili ve -İranofobi de eklendiğinde- böyle büyük ve cahilce bir propagandaya neden olan birkaç kilit noktayı ele alacağım. 

 

İslam'ın beş şartından biri, hayırda bulunmak, başka bir deyişle zekât vermektir. Bununla birlikte, Şii teolojisine göre müminler, kârlarının %20'lik kısmını (khums) bağışlamak durumundadır. Bu bilgi, bazılarının İran ekonomisini neden “sadaka temelli” olarak nitelendirdiğini de açıklıyor. Ancak bu nitelendirme bir abartı, çünkü İran'da devlet vergileri de mevcut; fakat bu para bin yılı aşkın süredir, doğrudan dini makamlara gidiyor.

 

Örneğin, Ayetullah Hamaney'in içinde büyüdüğü aile (hem anne hem de baba tarafından alt-orta sınıf bir din adamı ailesi) doğrudan bu parayı alamazdı; daha üst kademelerdeki din adamlarının hayır paralarını alabilirlerdi.

 

Çok çalışması, fedakârlığı ve öteki erdemleri sayesinde Ayetullah Hamaney bugün en yüksek dini otorite; “Mercî.” Zekât ve khums paralarını toplayan ve alt sınıflara dağıtan çeşitli dini kurumların başında. 

 

Evet, Ayetullah Hamaney bu kurumların başında; fakat asla paraları en sevdiği yeğenine bir Ferrari almak için kullanamaz ve kullanmıyor da. İran basını, böyle sansasyonel bir olayın gerçekleşmesi durumunda, sağlayacağı yüksek satış miktarı umuduyla mutluluktan ölürdü. Bu kurumlar, “dini vakıflar”dır; “Clinton Vakfı” değil. Bu kurumlar, yoksullara hizmet ediyor; yüksek sosyete bir yaşam sürmek için yüksek siyasi mevki ticareti ve insan kayırmacılık yapmıyor. Tabii ki Batı medyası çoğunlukla sinik biçimde herkesin -Ayetullah Hamaney kadar halkın gözü önünde bir “Mercî”nin dahi- utanç verici Batılı kapitalist prensipler dahilinde gizlice faaliyet gösterdiğini varsayıyor. 

 

İki önemli noktayı açıklığa kavuşturalım: Zekât ve khums, kişisel seçimlerdir- Ayetullah Hamaney'e gönderilmek zorunda değildirler. İranlılar isterlerse hayır paralarını Irak'taki Mercî'ye de gönderebilirler ki çoğu İranlı hâlihazırda bunu yapmaktadır. İkincisi, tarihsel niteliği bulunan zekât ve khums işlemlerinde yapılacak büyük bir değişiklik, İran'da bir devrime neden olabilir. Bu, bazılarına göre İslami olmayan bir devrim olabilir; ancak demokratik çoğunluğun “İslami Devrim” istediğinden şüphe yok. 

 

Dolayısıyla, denilebilir ki hayır, İran'da modern ekonomi ve finansın bir gerçeğidir. Bu, Müslüman olmayanların kolayca anlayabileceği bir şey değil ve “Milyoner Molla” gibi saçmalıkların ortaya atılmasında bu kavrayışsızlığın da etkisi var. İran'daki finansal ilkeler, Batı'daki neoliberalizmden farklı olarak demokratik biçimde desteklenmektedir ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu ilkeler, ekonomik eşitlik erdemine neoliberalizmden çok daha fazla sahiptir. 

 

En yüksek lider olarak Ayetullah Hamaney, şirket sahiplerinin kendisine saygısından ötürü, sıklıkla çeşitli şirketlerin yönetim kadrosunda gösterilir; fakat bu durum genellikle tamamen onursaldır. Örneğin Ayetullah Hamaney, bu şirketlere ürün geliştirme veya üretim stratejileri hakkında fikirler vermez. Bu noktada eski Cumhurbaşkanı Rafsancani bir istisna olarak gösterilebilir, çünkü o, zengin ve iş dünyası odaklı bir altyapıdan gelmektedir, bu nedenle bu süreçlere dahil olmuş olabilir; ancak Ayetullah Hamaney'in böyle bir ilgi alanı olmadığı görülmektedir ve şirketlerin mal varlıkları üzerinde kesinlikle hiçbir kontrolü bulunmamaktadır. Ayetullah Hamaney'in adı, bu şirketler dahilinde yalnızca kendisine, İslam'a ve İran'a bir saygı işareti olarak yer alır. Tabii ki bu durum kapitalizm yanlısı batılı gazeteler tarafından yanlış anlaşılıyor / çarpıtılıyor. 

 

Ayrıca İran İslam Devrimi, Batılı emperyalist-kapitalistleri şüphesiz çok kızdıran ve bu yüzden hakkında gerçek bilgileri yaymaya pek istek duymadıkları bir şey daha yaptı: İslam Devrimi, Şah ve onun kendi küçük zümresine ait olan fabrika ve işletmelerin büyük bir kısmını alarak hayır kurumlarına verdi. Bunlara “bonyad” deniyor ve tüm İran ekonomisinin tahminen %15-20'sini oluşturuyorlar. Şaşırtıcı biçimde devrimci bir düşünce, değil mi? 

 

Nitekim bonyadlar, tanımladığım İslami hayır kurumlarından ve onları yöneten vakıflardan farklıdır çünkü onlar, ekonomik üretimde yer almaktan açıkça sorumludur. 

 

Bonyadlar, kapitalist kâr için tasarlanmamıştır; İranlılar için düşük maliyetli mal ve işler meydana getirmek için var olan kooperatiflerdir. Bu planlanmış “verimsizlik” -maksimum kâr elde etmek; ancak bunu sosyal bütünlük ve eşitliğe yansıtmamak- öfkeli Batılı kapitalistler tarafından hatalı biçimde “yolsuzluk” olarak etiketlenmektedir. 

 

Ayetullah Hamaney tabii ki bazı bonyadları yönetiyor, çünkü İran ekonomisinin önemli bir kısmını dini otoritelerin yönetimine vermek, İran halkının popüler, demokratik ve açıkça tartışılmış kararıdır. Bu noktada, bu karara karşı çıkmak, demokrasiye karşı çıkmaktır.

 

Zekâttan, hayrın çeşitli formlarından ve faiz karşıtlığından bahsedildiği gibi bonyadlardan Kur'an'da özel olarak bahsedilmez; ancak biri bonyadları ortadan kaldırmaya çalışırsa -bütün söyleyebileceğim şudur ki- ciddi bir kavgaya hazırlanması gerekir. Eğer milyonlarca bonyad çalışanının ve bonyadlardan düşük maliyetli ürün alan tüketicinin bu kurumların Batılı hissedarların eline geçmesini isteyeceğini düşünüyorsanız, size bu girişiminizde başarılar dilerim.

 

Oldukça açık fakat tamamen aynı sayılamayacak paralellikler her yerde görülebilir: Chavez'in kolektiflerinin alt sınıf destekçileri, benzer neoliberalizm karşıtı ekonomik kavram ve yapıları koruyabilmek için eşi görülmemiş sayıda oy ve sokak savaşı kazandılar. İran, Washington'ın karışmalarına ve müdahalelerine karşı Venezuela'dan daha dayanıklı, bunun nedeni ise büyük ölçüde şu ki, İran'da bu kazanımlar çok daha uzun süredir var ve hükümet için demokratik desteği pekiştiriyor. Küba benzer kavramları (İslam etkisinden uzak biçimde) İran'dan önce benimsedi. Çin ise bu konuda Küba'dan da önce geliyor, çok iyi değil mi? Tabii ki Çin'de bonyadlar yok; ancak Pekin ve Tahran arasında oldukça güçlü ve uzun vadeli bir ittifak var, çünkü açıkça görüldüğü gibi aralarında pek çok ortak nokta mevcut. 

 

Buradaki ortak amaç, kapitalizmin zorba ve anti-demokratik formları ve emperyalizmle savaşmak için modern ekonomik çözümler tasarlamaktır.

 

Zekât, bonyadlar, khums, yaygınlaşan İranofobi ve aşırı sağ neoliberalizm dışında kalan her türlü ekonomik görüşü karalama arzusu arasında “Milyoner Molla” gibi bir Batılı saçmalığının ve amansız propagandanın nasıl ortaya çıktığını görebiliyoruz.

 

Tıpkı 2013 yılında, Hamaney tarafından yönetilen bir bonyad olan Setad üzerine hazırlanan bir Reuters raporunun absürd biçimde “Hamaney mülkiyet gaspı üzerine kurulu büyük bir finansal imparatorluğu yönetiyor” başlığını taşıması gibi. 

 

Üçüncü bölümde açıkça önyargılı, yanlış beyan içeren, bariz biçimde İranofobi ve İslamofobi'yi yayma amacı güden; bunlara karşın günümüzde hâlâ atıf yapılan bu rapor incelenecek. 

 

 

Çeviri: Ragibe Yılmaz

 

 

Medya Şafak