İşgale karşı en sert saldırı: Washington Irak’ta gizli bir direnişle karşı karşıya

İşgale karşı en sert saldırı: Washington Irak’ta gizli bir direnişle karşı karşıya
Yazının bahsettiği saldırıdan bir gün sonra Direniş güçleri ikinci bir operasyon gerçekleştirdi ve makalede öngörüldüğü üzere üslerin vurulmasını “Devrimci Grup” adlı daha önce duyulmamış bir yapı üstlendi. (15 Mart; Medya Şafak)

 

 

 

Nur Eyyub

 

 

Al-Akhbar

 

 

 

Amerika'nın Irak'ta Ketaib Hizbullah ve Nuceba hareketlerinin karargâhlarına yönelik geniş saldırıları, Amerikan basınının “Irak'taki çıkarlarımız için uzun yıllardır gerçekleşen en sert saldırı” olarak ifade ettiği Taci askeri üssünün hedeflenmesine verilen bir cevaptı. Iraklıların, Amerika'nın cevabına karşı pozisyonu sabahın erken saatlerine kadar ortaya koyulmadı. Taci Üssünün hedeflenmesine karşın pozisyonları çelişkiliydi. Ancak sonuç işgal gücüne karşı Direniş eyleminin “yeni bir aşamaya” girdiğine varıyordu. “Taci” olayı ve Amerika'nın cevabına gelirsek, bu iki gelişme de farklı kurallarla bezenmiş gelecek aşamanın şekillenmesini değiştirmektedir.

   

Irak'ın başkenti Bağdat'ın 85 km kuzeyindeki Taci askeri üssüne düzenlenen saldırıda koalisyon güçlerinin bölgeleri hedef alındı. Füze saldırısı bir Amerikalı bir İngiliz olmak üzere 2 asker ve bir Amerikalı komutan dâhil 3 kişinin ölümüne ve farklı uyruklara sahip 4 kişinin yaralanmasına sebep oldu. Ortak operasyon komutanlığından yayınlanan bildiride olayın “çok tehlikeli bir güvenlik sorunu ve düşmanca operasyon” olarak nitelenmesinin üzerine, Başbakan Adil Abdulmehdi bu operasyonu yapan tarafları öğrenmek üzere acil soruşturma başlatmaya ve kim olursa olsun adalete teslim etme kararı aldı.

 

Ayrıca, alışılmışın dışında keskin bir dil kullanılan ortak bildiride, askeri kamplar ve üslerin hedeflenmesine karşı güçlü bir şekilde karşı koymak için sıkı önlemler alındığı belirtildi. Aynı şeklide, “Koalisyon güçleri federal hükümetin onayıyla mevcuttur ve görevleri Iraklı kuvvetleri eğitmek ve diğer taraflarla değil IŞİD ile savaşmaktır”  ifadeleri kullanıldı.

 

İlgili kaynaklar, Abdulmehdi'nin yaşananlardan dolayı çok üzgün ve rahatsız olduğunu vurgularken, saldırıyı kınayan pozisyonlar da vardı. Cumhurbaşkanı Berham Salih ve Parlamento Başkanı Muhammed El-Halbusi ile başlayan bu kınamalar, Kürdistan bölgesi başkanı Neçirvan Barzani ile devam etti. Aralarında Amerika'nın konumuyla uyumlu olan çeşitli güçler ve partilerden isimlerin ön plana çıktığı bu kınayıcılar için ABD Savunma Bakanı Mark Esper şu sözleri kullandı: “Tüm seçenekler masaya yatırıldı. Suçluların cezalandırılması ve caydırıcılığı korumak için Irak'taki ortaklarımızla koordinasyon sağladık.” Saldırının İran destekli Şiiler tarafından düzenlendiğini sözlerine ekleyen Esper, Başkan Donald Trump'ın gerekeni yapması için kendisine tam yetki verdiğine işaret etti.

 

Bu bağlamda, gözlemciler geçtiğimiz yılın sonlarında Kerkük'ün kuzeyinde yer alan “K1” üssüne düzenlenen saldırının senaryosunun tekrarlandığı yorumunda bulunuyor. Bu saldırının ardından da Amerika Haşdi Şabi'nin Irak'ın batısında Suriye ile sınır bölgelerdeki birçok merkezine saldırı düzenlemişti. Bu saldırılar, 25'den fazla şehit, 40'ın üzerinde de yaralıyla sonuçlanmıştı. Bağdat'taki Amerikan elçiliğine yakın kaynaklar, ABD'nin federal hükümete burada 106 hedef olduğu ve uygun zamanda bu hedeflerin seçileceği uyarısında bulunduğunu aktardı.

 

Taci askeri kampına düzenlenen saldırıdan sonra Reuters haber ajansı Amerikalı yetkililerden Washington'un bu saldırının ardından intikam saldırıları yürüttüğünü aktardı. Bu arada gözlemciler Amerikan güçlerinin çok sayıda savaş uçağıyla, Ketaib Hizbullah ve Nuceba hareketinin karargâhlarına geniş ölçekli hava operasyonlarına başladığını bildirdi.

 

Bu kınamalara ve Direniş gruplarını ABD'nin cevabına karşı uyaran bazı sızıntı haberlere karşın, öte yandan ”bilinen” bazı direniş gruplarının bu suçun sorumluluğunu almaması ve faillerin kimliğini ortaya çıkarmaya çağırması dikkat çekti. Bu sahne resmi olarak ve sahada, bizi aşağıdaki birkaç madde ile özetlediğimiz sonuçlara götürmektedir:

 

1. Pratikte Irak ABD güçleriyle savaşında yeni bir aşamaya girdi. Özellikle de Washington ile müzakereleri “saçmalık” olarak tanımlayanlar, bunun “vakit çalmayı” hedeflediğini ve Washington'un öngörülebilir bir süre içerisinde askerlerini “tamamen” çekmeye niyeti olmadığını belirtiyor. Bu yılın başında, Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis ve Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin Bağdat Havalimanı yakınlarında suikastla öldürülmesinden kısa süre sonra, Amerikan tarafının Irak'tan “akılcı bir çekilme” için iki ay mühlet istediğini vurgulayanlar var. Ne var ki ülkedeki siyasetçilerin işgal karşısındaki çelişkili konumları ve hükümet meseleleriyle meşgul olmaları bu tartışmayı Amerikalıların söylemleriyle paralel olarak “geri çekilme”den yeniden “yeniden konumlanma” evresine taşıdı.

 

2. Saldırıyı yürütenlere karşı hükümetin keskin pozisyonuyla paralel olarak, ülke içerisinde ve dışında bazı kimseler Amerika'nın çekilmesi, bunun zamanlaması ve “zayıf” müzakerelere bağladığı umudu hakkında hükümetin pozisyonunu soruşturmaya başladı. Saldırı, bu tartışmaları daha çabuk harekete geçirmek için bir çağrı olmaya daha yakındır ve “sabır bitti” mesajı vermektedir. Gelecek aşama sadece füzelerle sınırlı kalmayacak farklı menziller ve yöntemler kullanılacaktır.

 

3. Irak yönetimi benzer bir saldırının tekrarlanmasını önlemek üzere failleri cezalandırmaya çalışıyor. Bunun nedeni, Bağdat'ın ülkeyi Tahran ve Washington arasındaki bir savaşa karşı tarafsızlaştırmak istemesi ve Irak'ı bir savaş alanı yapmayı reddetmesidir. Bu karar bir anlık verilmiş bir karar değildi, aksine aybaşında alınan bu karar sahneyi daha karmaşık hale getirecektir.

 

4. Direniş gruplarının saldırının sorumluluğunu almaması ve aynı zamanda saldırıyı desteklemesi, Direniş operasyonlarının “yapısı” ilgili yeni bir çabanın varlığına işaret ediyor. Bu durumun doğası ve Abdulmehdi ile iyi ilişkileri göz önüne alındığında, saldırının sorumluluğunu almayan Direniş grupları, ilgili kişileri işgalcilere acı verici saldırı yoğunlaştıracak yeni gruplar kurmaya itiyor.

 

5. Yeniden “yapılanma” direniş eylemlerinin felsefesinde özellikle İran tarafı açısından iki durumdan kaynaklanan bir değişikliği yansıtıyor: Birincisi, ABD'nin ülkenin batı ve kuzey illerinde yeniden mevzilenme çalışmalarıdır. İkincisi, herhangi bir hedeflemeye karşı cevap vermek için İran topraklarını açık hedef haline getirmemektir. Geniş manevra alanı için gerekli iklimi oluşturan Tahran, siyasi muhaliflerini de dışlamadan özellikle Kudüs Gücü'ne organik olarak bağlı yeni hücreler oluşturdu. Bu nedenle Amerikan işgali birden fazla düşman ile sert bir savaşla karşı karşıya kaldı: İşgali reddeden siyasi partiler, (şu anda) askeri bir karşılaşmaya girmeyi reddeden Direniş grupları ve yeni oluşan gruplar. (Yazının bahsettiği saldırıdan bir gün sonra Direniş güçleri ikinci bir operasyon gerçekleştirdi ve makalede öngörüldüğü üzere üslerin vurulmasını “Devrimci Grup” adlı daha önce duyulmamış bir yapı üstlendi; 15 Mart; Medya Şafak)

 

6. Devrim Muhafızlarının bu yılın başında Aynu'l-Esed Üssünü balistik füzelerle vurmasından bu yana, Amerikalılar Irak hükümetine Partriot savunma sistemlerini yerleştirmesi için baskı yapıyor. Direniş ve Amerikan işgali arasındaki hesap çok uzundur.

 

7. Geçtiğimiz günlerde Washington Mezopotamya bölgesinde askeri kuvvetlerini yeniden konumlandırmaya yoğunlaştı. Bu çerçevede, “Taci” ve “Aynu'l-Esed” askeri kampları yoğun hareketlere tanık oldu. Buna karşın, güvenlik kaynakları Haşdi Şabi liderliğinin başbakana IŞİD'in geri dönme olasılığını ve Amerikalıların çekildiği bölgelerde operasyon başlatmak için örgütün uyuyan hücreleri kullanacağını bildiren bir rapor sunduğunu vurguladı. Bazıları tarafından, IŞİD'in harekete geçmemesini garantilemek karşılığında askeri güçlerinin konuşlanması şeklinde “Amerikan şantajı” olarak nitelenen bu denklem, Amerika'nın çekilmesine rağmen bölgeyi korumaya dayanan yeni bir denklem dayatmak için benzer eylemler planlayan Direniş sistemini kışkırtmaktadır.  

 

 

Washington ve Irak batağı

 

Amerikan Savunma Bakanlığı, Mart 2003 tarihi ile Aralık 2011 tarihleri arasında Irak'ta ölen Amerikan askerilerinin sayısının 4500 olduğunu, 30 binin üzerinde askeri personelin de yaralandığını açıkladı. Ancak bu rakamdan kuşkulananlar var. Özellikle de Amerika'nın tarafsız ve bağımsız komiteleri, Irak'taki Direniş operasyonlarından kaynaklı kayıpların söylenenden çok fazla olduğunu ve gerçek ölü sayısının 10 bini geçtiğini savunuyor. Ayrıca resmi rakamlar Hindistanlı ve Asyalı onlarca şirketten Amerikan vatandaşlığı elde etmek için gelen sözleşmeli askerlerin yanı sıra savaş dışı olaylarda ölen askerleri, intihar edenleri ve tedavi için Alman hastanelerinde yatarken ölen askerleri saymıyor. Maddi kayıplara gelince, savaşın 2003 yılındaki maliyeti aylık 4,4 milyar dolarken, 2008 yılında aylık 12 milyar dolara yükseldi. Irak işgalinin ABD'ye toplam maliyeti ise bir trilyon doların üzerindedir.  

 

 

Çeviri: Merve Soydaş

 

 

Medya Şafak