Ayetullah Kemal Haydari: İbn Arabi ve Hz. Mehdi (a.s.) (1)

Ayetullah Kemal Haydari: İbn Arabi ve Hz. Mehdi (a.s.)  (1)
Programımızın konusu “Muhyiddin İbn Arabî’nin sözlerinde el-Mehdîyyü’l-Muntazar” olacak... İbn Arabî İmam Mehdî hakkında ‘‘ölü’’ sözcüğünü değil, “fekîd” lafzını kullanıyor. Yani İmam Mehdî’nin gâip olduğuna imâda bulunuyor.

 

 

Sunucu: Rahman Rahim Allah'ın adıyla, hamd Allah'a özgüdür. Salat ve selâm Allah'ın güvenilir elçisi Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a) ve tertemiz Al'ine olsun.

 

Değerli izleyicilerimiz sizleri en güzel duygularla selâmlıyoruz. Allah'ın selâm, rahmet ve bereketi değerli izleyicilerimizin üzerine olsun. “Utruhatü'l-Mehdeviyye” programımızın yeni bir bölümüyle yine karşınızdayız. Programımızın konusu “Muhyiddin İbn Arabî'nin sözlerinde el-Mehdîyyü'l-Muntazar” olacak. Bu programımızda Sahâbe Okulunun büyük bilginlerinden birinin açıklamalarındaki ‘‘Mehdî-i Muntazar inancını'' ele almaya çalışacağız. Yani bu âlimin Mehdî-i Muntazar'ın velâdeti, nesebi hakkında neler dediğini ve bu konuya nasıl değindiğini işleyeceğiz. Ayrıca bu kişinin, İmam Mehdî ile ilgili açıklamaları hangi ekolün düşünceleriyle uyum ve paralellik göstermektedir, bunlara bakacağız. Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey bizlerle birlikte olacak. Hoş geldiniz Seyyid Kemal Haydarî Bey.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Hoş bulduk.

 

Sunucu: Seyyidim bazen bizlere şöyle bir soru geliyor: Seyyid'in bu programda Şeyh-i Ekber'i seçmesinin ve sizin de bu şahsın sözlerini ele almanızın gerekçesi nedir? Niçin Şeyh-i Ekber üzerinde bu kadar duruyorsunuz?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Kovulmuş şeytandan Allah'a sığınır ve Rahman Rahim olan adıyla ve O'nun yardımıyla programımıza başlarım. Salat ve selâm Hz. Muhammed Mustafa'ya (s.a.a.) ve tertemiz Âl'ine olsun.

 

Aslında Şeyhü'l-Ekber Muhyiddin İbn Arabî'yi konu edinmemizin birkaç nedeni bulunmaktadır.

 

İlk neden: Şeyh, büyük İslam âlimlerinden ve kutuplarından biri olarak kabul edilir. Diğer bir ifadeyle ister Sahâbe ister Ehl-i Beyt Okulundan olsun çeşitli yönelimlere sahip birçok kişi Şeyh-i Ekber'in nazariyelerine önem vermektedir. Hiç kimsenin zihnine Şeyh-i Ekber'in şu veya bu ekolden olduğu düşüncesi gelmesin. Birçok âlim onun Sahâbe Okulundan olmadığını söylerken pek çok Ehl-i Beyt Okulu bağlısı bilgin de onun kendi ekollerinden olmadığını söyler. Çünkü Şeyh'in açıklamalarında Sahâbe Okuluyla uyum gösteren ifadeler bulunduğu gibi Ehl-i Beyt Okulunun kabulleriyle aynîlik arz eden ifadeler de mevcuttur. Bundan dolayı aslında Şeyh bağımsız, nev-i şahsına münhasır bir ekol olarak karşımıza çıkıyor. Diğer bir ifadeyle basit ve yüzeysel bir yaklaşımla Şeyh'i bir ekole sokmak mümkün gözükmüyor.

 

İkinci neden: Şeyh sufi ve ariflerin tümünün nezdinde temel bir kutup olarak görülmektedir. O Futuhâtü'l-Mekkiyye ve Fusûsu'l-Hikem adlı eserlerini telif ettiğinden bu yana kutup kabul edilmiştir. Bu akşamki programımızda hitabımız özelde tasavvuf ehline, genelde ise bütün Müslümanlara yöneliktir. Sözlerimizin tasavvuf ehli Müslümanlara yönelik olmasının nedeni, yeryüzünde yüz milyonlarca tarikat ehli, sufî meşrep Müslümanın bulunmasıdır. Eminim ki bu hitabım ve sözlerim Selefî yaklaşımla uyum göstermemektedir. Gerçi Selefîlik günümüz dünyasında pek bir yekûn tutmamaktadır. Onlar dünya Müslümanlarının küçük bir grubunu teşkil ediyor. Nitekim Şeyh İbn Teymiyye'de somutlaşan kadim Selefîlik ile günümüzde televizyon kanallarında çıkıp bazı kimselerin şahsında somutlaşan modern Selefîliğin ne olduğunun açıklanmasına da fazla ihtiyaç yoktur. Ne var ki defalarca belirttiğimiz gibi sesleri diğer Müslümanların seslerinden gür çıkmakta ve onların seslerini bastırmaktadır. Malî ve maddi olanakları çok, sahip oldukları televizyon kanalları da daha geniş olduğundan daha güçlü görünmektedirler. Müslümanların genelinin bu yönelimi benimsemeleri, muvafakat göstermeleri gerekmiyor. Ben öyle tasavvur ediyorum ki bu kanalları seyredenlerin birçoğunun Selefîlikle bağı bulunmamaktadır. Bir bölümü sufî, arif, Müslüman kardeşlerimizdir. Sahâbe Okulunda Selefî düşünce akımını benimsemeyen çeşitli yönelimler bulunmaktadır.

 

Biz birikimli ve derin Müslüman bilginlerden birisinin Mehdî-i Muntazar hakkındaki nazariyesini konu edindik. Allah-u Teâlâ'dan bu programımızda konuyla ilgili olarak Şeyh'in nazariyesini etraflıca ele almak noktasında bizi muvaffak kılmasını istiyoruz.

 

Sunucu: Şeyh Muhyiddin İbn Arabî Mehdîlik inancı hakkında öncelikle ne diyor? Konu hakkındaki nazariyesi Sahâbe Ekonüne mi yoksa Ehl-i Beyt çizgisine mi daha yakındır?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Soru hayatî bir önemi haizdir. Ben Ehl-i Beyt Okulunun inançları arasında yer alan bu akidenin, büyük İslam âlimlerinin açıklamalarında nasıl geçtiğini bize soran kimselerin önüne bunun cevabını sermek istiyorum. Ehl-i Beyt Okulunun bilginleri Mehdîlik inancının mütevatir olduğuna, mezheplerinin inanç ilkelerinden, dayanaklarından ve asıllarından olduğuna inanıyorlar. Öncelikle Ehl-i Beyt Okulundaki Mehdîlik inancının asıllarına-temellerine işaret etmemiz gerekiyor. Böylece bazı kanallarda veya internet sitelerindeki “Sirdaba girdi, sirdaptan çıktı, sirdapta uyuyor, hapistedir” gibi ifadelerin ne anlama geldiğini ve bunların kıymet-i harbiyesini değerli izleyicilerimiz de bilebilsinler. Ehl-i Beyt Mezhebine göre Mehdîlik akidesinin dayanakları şunlardır:

 

Öncelikle bu şahıs Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) Itret'indendir (soyundandır).

 

İkinci olarak Hz. İmam Hüseyin'in neslindendir. Yani dedesi İmam Hasan (a.s.) değil İmam Hüseyin b. Ali'dir (a.s.). Gerçi bazı kaynaklarda dedesinin İmam Hasan olduğu bilgisine de rastlanmaktadır. Ancak rivayetlerde bazı oynamaların gerçekleştiğine inanılmaktadır. Şimdilik bu konunun detaylarına girmek istemiyorum.

 

Üçüncü olarak; hayattadır ve rızıklandırılmaktadır.

 

Dördüncü olarak; Ehl-i Beyt İmamlarının on ikincisidir.

 

Beşinci olarak; masumdur.

 

Ehl-i Beyt Okulundaki Mehdîlik inancının asılları bunlardır. Geriye kalan ve hakkında konuşulan özellikler Ehl-i Beyt Okulunda Mehdîlik inancının asıllarından ve temel ilkelerinden sayılmamaktadır. İster kabul edelim ister reddedelim işaret edilen diğer bütün detaylar Mehdîlik inancına herhangi bir şekilde tesir etmemektedir. İster O'nun dünyaya geliş detaylarını ve O'nun zuhurunun şartlarını ister zuhur ettiğinde nasıl hükmedeceğini bilelim ya da bilmeyelim aslî inanca etki etmemektedir. Hem Sahâbe hem Ehl-i Beyt Okulundan televizyon kanallarına çıkıp -detay sayılabilecek hususlarda- ileri geri açıklamalarda bulunanlar vardır. Ayrıca verilen bu bilgilerin çoğunluğu sadra şifa da değildir.  Diğer taraftan bunların Ehl-i Beyt Okulunun Mehdîlik inancı noktasında bir dahli de bulunmamaktadır.

 

Ehl-i Beyt Okuluna göre Mehdîlik inancının kısaca asılları şöyledir: İmam Mehdî (a.f.) Ehl-i Beyt İmamlarının on ikincisidir. Babası Hasan-ı Askerî'dir (a.s.). İmam Hüseyin'in (a.s) neslindendir. Masumdur, hayattadır ve rızıklandırılmaktadır. Bu husus açığa çıktığına ve anlaşıldığına göre şimdi Şeyh-i Ekber Muhyiddin İbn Arabî'nin (h. 638) bu konudaki görüşlerini ele almak istiyorum. Bütün bu araştırmalarımda onun Futuhâtü'l-Mekkiyye adlı eserine dayanmak istiyorum. Bu eserin 6. cildinden bir pasaj aktarmak istiyorum.

 

Öncelikle Şeyh'in 366. başlıkta İmam Mehdî hakkında iki veya üç beyitlik bir şiiri olduğunu belirtelim. Konu başlığının adı:

 

366 bâb / Resûlullah'ın Müjdelediği Ehl-i Beyt'ten olan İmam Mehdî'nin Vezirlerinin Konumunun Bilinmesi Hakkında

 

 

Ela inne hâtemü'l-evliyâi şehidun ve aynü İmâmi'l-Âlemine fekîdun

 

Hüve's-Seyyidü'l-Mehdîyyü min Âl-i Ahmed  Hüve's-Sarimü'l-Hindiyyü hine yubidu

 

Hüve'ş-Şemsü yevlu külle ğammin ve zulmetin

 

Hüve'l-Vabilü'l-Vemiyyü Hine yecudu

 

 

Velilerin hâtemi şahid; Âlemlerin İmamının gözü yitik

 

Ahmed'in Âl'inden Seyyid-Server Mehdî; O ortaya çıkarken elindeki kılıç keskin

 

Bir güneş ki gam ve karanlıkları siler, bereketli ve cömert bir yağmur  [1]

 

 

İbn Arabî İmam Mehdî hakkında ‘‘ölü'' sözcüğünü değil, “fekîd” lafzını kullanıyor. Yani İmam Mehdî'nin gâip olduğuna imâda bulunuyor.

 

Hâtemü'l-Evliya ifadesi ariflerin ve sufilerin terminolojisinde kullanılır.

 

Bu ifade hakkında ise şunları söyler: Hâtemü'l-Evliyâ, Âl'i Ahmed'den olan Seyyid Mehdî'dir.

 

İbn Arabî bu başlığın altında metin bölümünde şu ifadeleri kullanır:

 

Allah bize yardım etsin. Bilmelisin ki Allah'ın zuhur edici bir halifesi vardır ki yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolmuş iken O yeryüzünü adaletle dolduracaktır. Dünyanın bir gün ömrü bile kalmış olsa Allah o günü uzatır ve o gün halifenin gelmesi için yeterli olur. Mehdî Peygamber'in soyundan ve Fâtıma'nın oğullarındandır. İsmi Muhammed'in (s.a.a.) ismiyle aynıdır ve dedesi Hüseyn b. Ali b. Ebû Tâlib'dir. [2]

 

Bu naslar hem Ehl-i Sünnet hem de Ehl-i Beyt kanalından gelmektedir. İbn Arabî, “Babasının ismi Resûlullah'ın (s.a.a.) babasının ismiyle aynıdır” ifadesini kullanmıyor. Bu ifade hadise sonradan eklenmiştir. Ancak bu konunun detaylarına burada girmek istemiyorum.

 

Sunucu: Hadisi ‘‘Hasan'' şeklinde okuyanlar?

 

Seyyid Kemal Haydarî: Şimdi önemli olan metinde tashif (yanlış yazma, bir ibareyi bozma) gerçekleşip gerçekleşmediği değildir. İşte elimizde bulunan kitabın “Dârü'l-Kütübü'l-İlmiyye” basımlı, tahkikinin Ahmed Şemsüddin tarafından yapıldığı nüshasında ‘‘Hüseyin'' ismi geçiyor. Gerçi eserin bazı nüshalarında tashif söz konusudur.

 

Devamında şöyle diyor:

 

Rükûn ile makam arasında kendisine biat edilir. Yaratılışı itibari ile Hz. Peygamber'e benzer, ahlak bakımından O'ndan aşağıdadır. Açık alınlı… Malı eşit seviyede paylaştırır. Bir adam kendisine gelir ve şöyle der: Ey Mehdî bana mal ver! Mehdî ona önündeki maldan taşıyabileceği kadar verir. Cahil, korkak ve cimriye temas eder; dokunduğu kişi insanların en bilgilisi, en cömerdi ve en cesuru haline gelir. Allah-u Teâla O'nun işini bir gecede ıslah eder.[3]

 

Çünkü hiç kimse ahlakında Resûlullah (s.a.a.) gibi olamaz. ‘‘Kuşkusuz sen yüce bir ahlak üzeresin.'' Bu Resûlullah'ın (s.a.a.) ayırt edici özelliklerindendir. Dolayısıyla Resûlullah'tan (s.a.a.) daha aşağı bir mertebededir.

 

Bolluk ile ilgili bir rivayet Sahihü Müslim'de de geçmektedir.

 

Allah-u Teâlâ bir gecede O'nu(n işini) ıslah eder cümlesi kanaatimizce oldukça önemli bir ifadedir.

 

Devamında şöyle diyor:

 

Mehdî, beş veya yedi ya da dokuz yıl yaşar. Resûlullah'ın (s.a.a.) izini takip eder, hata yapmaz. O'nun görmediği yerden kendisini destekleyen ve doğrultan bir meleği vardır. Çaresizlere taşır, zayıfları yardımıyla kuvvetlendirir, misafirleri ağırlar, hak yardımcılarına yardımda bulunur. Söylediğini yapar, yaptığını söyler.[4]

 

Bu alıntılar şu hususlara işaret etmektedir:

 

İlk olarak; yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra O yeryüzünü adalet ve hakkaniyet ile dolduracaktır. Bu hakkında ittifak edilen bir bilgidir.

 

Saniyen, ceddi Hüseyin b. Ali'dir (a.s.). Kimse bize “Şeyhim bunu da nereden çıkarıyorsun ya da Şeyh neye dayanarak bunu söylüyor?” demesin. Cevabını verelim.

 

Şeyhü'l-İslam el-Hamvînî (h. 730), Ferâidü's-Simtayn adlı eserinde şöyle der:

 

İmam Mehdî ve O'nun İmam Hüseyin Evladından Olduğuna Dair Büyük Sahâbî Huzeyfe İbn el-Yemânî'nin Hadisi (Başlık) [5]

 

Ferâidü's-Simtayn adlı eser Şiî bir kaynak değildir.

 

Seyyidim bu başlık kitabın aslından değildir, türünde bir itiraz gelebilir. Önemli değil.

 

Rivayet şöyledir:

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) bir gün hutbe verdiler. Gerçekleşecek şeyleri zikrettikten sonra şöyle buyurdular: Dünyanın bir gün ömrü kalsa bile Allah-u Teâlâ o günü öyle uzatır ki çocuklarımdan benim adımda birisini göndersin. Bunun üzerine Selman doğrularak şöyle dedi: Ey Allah'ın Resûlü! Senin hangi oğlundan?

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) eliyle İmam Hüseyin'in sırtına vurarak “Bunun çocuklarından” dedi.[6]

 

Görüldüğü gibi hadiste “babasının ismi benim babamın ismindedir” ifadesi geçmemektedir.

 

Öyleyse Şeyhü'l-Ekber ‘‘Dedesi İmam Hüseyin'dir'' diyorsa bunu gelişigüzel söylemiyor. Bu rivayet Ehl-i Sünnet nezdinde makbuldür.

 

Şimdi “Sahihü Müslim ve Sahihü'l-Buharî bu hadisi nakletmemiştir” diyerek itirazda bulunabilirsiniz. Dinî maarifin tümü Sahihü'l-Buharî ve Sahih-ü Müslim'de geçmekte midir? Elbette ki hayır. Bu konuyu ileride inşallah ele alacağız. Ayrıca İmam Buharî ve İmam Müslim'in dinî bilgiler konusunda emin âlimler olup olmadıklarını da inceleyeceğiz. Hele bir de Mehdî meselesinin mütevatir olduğu ortaya konulduktan sonra insan nasıl bu konuyu eserine almaz? Bunu içermeyen bir eserin güvenilirliğini nasıl kabul edebiliriz? Bu nasıl bir güvenilirliktir ki Mehdî meselesi hakkında Sahiheyn'de hiçbir rivayet bulunmuyor? Bu iki imam mütevatir olan bir konuyu terk etmişlerdir. Şimdilik bu konuya girmek istemiyorum. Konumuz Sahihü'l-Buharî ve Sahih-ü Müslim'in Allah'ın Kitabından sonra en sahih iki kaynak olduğu iddiası değildir. Bu iki eserin ilmî açıdan değerini, cerh ve tadil sahasının âlimlerinin açıklamaları ışığında ortaya koymaya çalışacağız.

 

Bu ilk husustur; İmam Mehdî'nin dedesi İmam Hüseyin b. Ali'dir (a.s.).

 

İkinci husus; kendisine rükûn ile makam arasında biat edilecektir.

 

“Bunu da nereden çıkardınız?” diyebilirsiniz.

 

Bakınız Allâme Albanî Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha adlı eserinde şöyle demektedir:

 

Hz. Mehdî malı hesapsız dağıtacak. Ümmetimin sonunda Mehdî zuhur edecek, Allah O'na yağmurunu gönderecek ve yeryüzü mahsullerini çıkaracak. Malı sahih şekilde verecek. Hayvanlar çoğalacak, ümmet yücelecek ve O yedi veya sekiz yıl yaşayacaktır. Bu hadisi, Hâkim rivayet etmiştir.

 

Ben (Albanî) derim ki; bu hadis sahihtir. Ricâli de sikadır.[7]

 

Şeyhü'l-Ekber'in belirttiği hususların tümünü Allame Albanî de zikretmektedir.

 

Yine Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha adlı esere bakalım. Rivayet şöyledir: “Mehdî biz Ehl-i Beyt'tendir. Allah O'nu (n durumunu) bir gecede ıslah eder.”

 

Bu hadisi İbn Mâce, el-Ukaylî, Ahmed, İbn Adî ve Ebu Nuaym rivayet etmiştir… Hadisin diğer râvileri sikadır. Dolayısıyla hadis hasendir.[8]

 

Görüldüğü gibi belirttiğimiz husus yine Sahâbe Okulunun kaynaklarında geçmektedir.

 

Üçüncü kaynak, aynı eserin altıncı cildidir. Rivayet şöyledir:

 

Rükûn ile makam arasında bir kişiye biat edilir. Bu hadisi İbn Ebu Şeybe (el-Musannef), Hâkim, Ezrakî (Tarihu Mekke), el-Beğavî, ez-Zehebî (Siyerü A`lâmi'n-Nübelâ), Tayalisî, Ahmed (falanca ve filanca kanallardan) rivayet etmiştir.

 

Ben derim ki bu hadisin isnadı sahihtir ve ricâli de sika kişilerden oluşmaktadır.[9]

 

Buna göre Şeyh İbn Arabî'nin belirtmiş olduğu hususların tümü Sahâbe Okulunun kaynaklarından alınmıştır.

 

Dünya Müslümanlarına, programımızı takip edenlere ve hakikatin ortaya çıkmasını isteyenlere bir noktayı vurgulamak istiyorum. Bu programlara başlarken sizlere bir söz vermiştim. Ehl-i Beyt Okulunun bir inancını belirtmek ve aktarmak istediğim zaman Sahâbe Okulundan da bunun kaynağını muhakkak göstermeye çalışacağım. Sadece Ehl-i Beyt Mezhebinde mevcut bir hususu aktarmamaya özen göstereceğim. Dahası en önemli rivayetlerinden sunmaya çalışacağım.

 

Sunucu: Hem sahih hem de güvenilir…

 

Seyyid Kemal Haydarî: Hem sahih hem de makbul. İşte Ehl-i Beyt Okulunun ayırt edici özelliği. Bir nükteye dikkat çekmek istiyorum. Ben iddia ediyor ve şahsen öyle de inanıyorum. Ehl-i Beyt Okulunun temel inançlarının ve aslî ilkelerin tamamının kökleri Sahâbe Okulunda da bulunmaktadır. Tabii detaya ilişkin kabuller ve meselelerden bahsetmiyorum. Bu tür kabuller Ehl-i Beyt Okulunda esasî unsurlardan sayılmazlar.

 

Örnek verecek olursak masumiyet meselesine bakalım. Değerli izleyiciler masumiyet olgusunu Ehl-i Sünnet âlimlerinin açıklamalarından nasıl istinbat ettiğimizi inşallah ileride göreceklerdir. Hatta sadece rivayetlerinden ve sahih naslarından değil, bu durumun doğruluğunu Sahâbe Okulunun bilginlerinden bir grubunun açıklamalarından bile çıkartabiliriz. Bu boylarından büyük, çaplarını aşan sözler söyleyen şu iddialı kimselere meydan okuyorum! Sahâbe Okulunun akidelerinden bir inancı rivayetlerimizde ve ulemamızın açıklamalarında bize göstersinler. Asla bulamazlar! Ne kadar araştırırlarsa araştırsınlar bulamazlar. Gerçi senedi zayıf veya makbul olmayan reddedilmiş rivayetlerle karşılaşabilirler. Yahut da Allah'ın Kitabıyla çatıştığından dolayı itibardan düşen hadisleri bulabilirler. Ya da bazı insanların sözlerinde, bazı yazarların ifadelerinde ya da adı sanı duyulmayan kimselerin açıklamalarında bunlarla karşılaşabilirler, ancak bunlar geçerli değildir.

 

Şunu belirtmek istiyorum. Ehl-i Beyt Okulunun ulemasından bir söz aktarmak istiyorsanız mezhebin büyük âlimlerinin sözlerine dayanmak zorundasınız. Yoksa Ehl-i Beyt mezhebi bağlılarının bütün kitapları veya televizyona çıkan herkes dayanak alınamaz. Bize bir şey isnad etmek istiyorsanız sağlıklı bilimsel metoda dayanmak zorundasınız. Bunun için de öncelikle ana kaynaklara müracaat etmelisiniz. İkinci olarak bu hadislerin sahihliğini ortaya koymanız gerekmektedir. Nitekim bizler de dikkat ederseniz bu ölçüye uymaya çalışıyoruz. Bu rivayetler şöyle şöyledir, dememeniz için mutlak olarak bütün hadisleri değil sizin nezdinizde sahih sayılan hadisleri delil gösteriyoruz.

 

Gördüğünüz gibi şu ana kadar hangi hadisi rivayet ettiysem büyük bilginlerinizden Allâme Albanî'nin Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha adlı eserinden tashih ettirmeye çalıştım. Sizler de bizden bir rivayet aktarmak ve bunun sahih olduğunu ortaya koymak istiyorsanız ricâl sahasındaki âlimlerimize müracaat etmeniz gerekmektedir. Bu hakkınızı kullanmak istiyorsanız böyle davranmanız gerekiyor. Ama insanların kafasını karıştırmak, dimağlarını bulandırmak, onları saptırmak istiyorsanız emin olunuz ki yalancının mumu yatsıya kadar yanar ve bu yalan çok kısa bir müddet sonra ortaya çıkar. Bu davranışınız sizin ilmî kapasitenizi ve metodunuzu da ortaya koyar. İnsan tavırlarıyla kişiliğini ortaya koyar.

 

Buna göre Şeyh'in bu konunun mukaddimesinde yapmış olduğu açıklamalar kısaca şunlardır:

 

‘‘Hz. İmam Hüseyin'in soyundan gelmektedir.'' Bu Ehl-i Beyt Okulunun Mehdîlik akidesi hakkındaki aslî ilkelerindendir. Bu husus Şeyh İbn Arabî'nin açıklamalarında geçmektedir.

 

‘‘Rükûn ile makam arasında kendisine biat edilecektir.'' Bu detay da olsa Şeyh'in sözlerinde geçmektedir.

 

Ehl-i Beyt Okulunun aslî ilkelerinden ve inançlarından biri de Mehdî'nin masum oluşudur. Ehl-i Beyt Okulu ile Sahâbe Okulu arasındaki önemli farklardan birisi budur. Sahâbe Okulu İmam Mehdî'nin müctehid olduğuna inanmaktadır. Bizler ise O'nun masum olduğuna inanmaktayız.

 

Onlar İmam Mehdî'nin ileride dünyaya geleceğine inanıyor, bizler ise İmam'ın şu an hayatta, sağ olduğuna inanmaktayız.

 

Onlar İmam Mehdî'nin, İmam Hasan-ı Mucteba'nın soyundan geleceğine inanmaktadır. Bizler ise İmam Hüseyin'in soyundan olduğuna inanıyoruz.

 

İmam Mehdî'nin masumiyeti konusuna geçelim. Şeyhü'l-Ekber bu başlık altında, Mehdî hakkında şöyle demektedir:

 

Mehdî, zamanındaki insanlara Allah-u Teâlâ'nın hüccetidir. Bu özellik kendisinde ortaklığın gerçekleştiği nebilerin derecesidir. Bu derecede peygamberlerle birlikteliğe sahiptir. Allah-u Teâlâ, Resûlün diliyle şöyle buyurmaktadır: “Ben ve bana tâbi olanlar basiret üzere Allah-u Teâlâ'ya davet ederiz.” (Yusuf, 108) Allah-u Teâlâ bu hususu Peygamberinin diliyle haber verdi. Öyleyse Mehdî peygambere tâbidir. O (s.a.a.) hataya düşmediğine göre O'nun takipçisi olan İmam Mehdî de hataya düşmez. Çünkü tâbileri, Peygamber'in (s.a.a.) izini takip ederler. Bu husus İmam Mehdî'nin sıfatıyla ilgili haberde de vârid olmuştur. Hz. Resûlullah (s.a.a.) “O benim izimi takip eder. Hataya düşmez” buyuruyor. Bu Allah'a çağırmadaki masumiyettir.[10]

 

Hüccet tabiri, Ehl-i Beyt Okulunun tabiridir. Bizler Hüccetü'l-Muntazar (a.f.) ifadesini kullanırız.

 

Pasajdan anlaşıldığına göre İmam Mehdî (a.s.) sıradan, nesebi meçhul bir âlim değildir. Ayrıca ulu'l-âzm peygamberlerden birisinin O'nun arkasında olması O'nun yüce bir dereceye sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Akıl sahibi olmayan bir kimse bu düşünceleri kabul edemez. ‘‘Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz'' derler. ‘‘Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar.” (A'râf, 179). Kur'ân-ı Kerim'in dediği gibi aslında bu hakikatleri kalbi olan ve kulak veren kimseler kavrayabilir. Bunların ise ne işitebilecek kulakları ne de anlayabilecek kalpleri vardır.

 

Pasaja göre Hz. İmam Mehdî de basiret üzere Allah-u Teâlâ'ya davet edecektir. Son derece dakik bir istidlâl.

 

İşte bu şekilde Allah-u Teâlâ'ya davet de masumiyetin ta kendisidir. İbn Arabî, Mehdî'nin Allah-u Teâlâ'ya davet noktasında masum olduğunu, bazen yanılıp bazen doğruya ulaşan müctehid konumunda olmadığını açıkça dile getiriyor.

 

Sunucu: Kendisini doğruya ileten bir melek de O'nun yanında bulunmaktadır.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Tam isabet!

 

İkinci nokta, Fütûhâtü'l-Mekkiyye'nin bir başka pasajındadır.

 

İnsaf ehli ve hakikat taliplerinin dikkatlice kulak vermelerini istirham ediyorum. Allah şahittir ki kastım kimsenin Şiî olmasını sağlamak değildir. O sözlerime şahittir. Amacım Mehdî-i Muntazar hakkındaki inancımızın ortaya çıkması, bu inancın Ehl-i Beyt Okuluna özgü olup olmadığını, başka büyük Müslüman bilginlerin içinde de bu görüşte bulunanların olup olmadığının ortaya konulmasıdır.

 

İbn Arabî şöyle diyor:

 

Öyleyse İmam Hakk'ın indirdiği vahiy ile meydana gelen hükümle kıyas yoluyla ortaya çıkanı ayırt etmelidir. Mehdî'nin kıyası biliyor olması onunla hükmetmek için değil ondan kaçınmak içindir. Mehdî meleğin Allah katından kendisine getirdiği ilhama göre hüküm verecektir. Bu melek O'nun yanlışa düşmesini engelleyen Allah katından görevli bir melektir. İşte hakikî Muhammedî (s.a.a.) Şeriat da budur. Başka bir ifade ile Hz. Muhammed (s.a.a.) yaşıyor olsa ve bir hadise kendisine havale edilseydi, İmam Mehdî'nin verdiği hüküm gibi hüküm verirdi.[11]

 

İmam'ın bilgileri ictihâd veya kıyas kaynaklı değildir. O'nun bilgileri tenzil-i ilâhîdir.

 

İbn Arabî'ye göre İmam Mehdî'nin kıyası biliyor olması onunla hükmetmek için değil kaçınmak içindir. Yani İmam Mehdî (a.s.) kıyas ile amel etmeyecek.

 

Bu husus da diğer bir özelliktir. Ehl-i Beyt Okulu, Mehdî-i Muntazar'ın bazen yanılan bazen de isabet eden bir müctehid olmadığına inanmaktadır. Kıyas ictihâdın araçlarındandır. Bazen insanı doğruya ulaştırır, bazen yanıltır.

 

‘‘Kendisini doğrultacak bir melek inancı'' da Ehl-i Beyt Okulunun inançlarındandır. Şeyh-i Ekber bu inancı açıkça söylüyor. Ben gerçekten şuna çok şaşırıyorum. Bazı kardeşlerimiz, dostlarımız Ehl-i Beyt Okulunun televizyon kanallarına çıkmakta ve şöyle demektedirler: Mehdî'nin şöyle böyle olduğuna dair Ehl-i Sünnet'in sözlerinde hiçbir açıklama bulunmamaktadır. Hayır ey kardeşim! Ehl-i Beyt Mezhebindeki Mehdîlik inancının tüm asılları…

 

Sunucu: Sahâbe Okulunun açıklamalarında…

 

Seyyid Kemal Haydarî: İslam âlimlerinin sözlerinde yer almaktadır. Sadece Sahâbe Okulu ifadesini kullanmak istemiyorum. Bunlar büyük bilginlerdir. Ne o ekolden ne de Ehl-i Beyt Okulu üzere sayılabilirler. Çünkü öyle açıklamaları ve sözleri vardır ki bu sözlerinden dolayı kendilerini Ehl-i Beyt Mezhebi üzere saymamız mümkün görünmüyor. Ancak Sahâbe Okuluna dâhil etmemiz de mümkün gözükmüyor.

 

Sunucu: O'nun hükmü Allah Resûlü'nün hükmüdür.

 

Seyyid Kemal Haydarî: Biz de Mehdî-i Muntazar hakkında böyle düşünüyoruz. O'na itaat etmek, Allah Resûlü'ne itaat etmek, demektir. O, Resûlullah'ın ardından doğruya iletilmiş 12 halifeden birisidir. “Hulefâi'r-Râşidine'l-Mehdîyyin”, 12 halifedir. Bunlar 1. 2. ve 3. halife değildir.

 

Sunucu: Bunlar ictihâd eden, hataya düşen kimselerdir.

 

Seyyid Kemal Haydarî: İsabet eden, şeytanın yanıltma olanağı bulduğu kimselerdir. Dahası bilginler bunların bazı şeyleri ihdas ettiklerini (bidat olarak ortaya koyduklarını) açıkça dile getirmektedirler. Bazı meseleleri bilmedikleri halde bunların doğruya iletilmiş ve doğruya ileten kimseler olmaları nasıl mümkün olabilir?

 

Devamında şöyle diyor:

 

Allah, İmam Mehdî'ye verdiği hükmün Muhammedî Şeriat olduğunu bildirir ve Allah'ın ihsan ettiği nasların mevcudiyetinden dolayı kıyası O'na yasaklar. Bu nedenle Hz. Peygamber Mehdî'nin özelliklerinden söz ederken “İzimi takip eder ve yanılmaz” buyurmuştur. Hadisten de anlıyoruz ki O Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) sünnetine uyacaktır. Buradan O'nun uyulan değil uyan olduğunu anladık. O (a.s.) masumdur. Verdiği hükümde masumiyetinin yegâne anlamı hata etmemesidir. Çünkü verdiği hüküm Peygamberin hükmüdür ve O'na yanlışlık nispet edilemez. O, arzusuna göre konuşmaz. O (bildirdikleri) vahiyden başka bir şey değildir.” (Necm, 3-4)[12]

 

İşte Mehdî-i Muntazar! “Uyulan değil uyan” sözüyle O'nun varis olduğuna yani peygamber olmadığına dikkat çekmek istiyor.

 

Hz. Resûlullah (s.a.a.) “O benim izimi takip eder” dediğine göre kimse “bunlar imamlarının peygamber olduğuna inanıyorlar” şeklinde bir şey söylemesin. Çünkü Şeyh “müttebi'dir / uyar” ifadesini kullanıyor. Yani varistir, peygamber değildir.

 

Pasaja göre ulaştığımız diğer bir asıl şudur: Şeyh, Mehdî'nin masumiyetine inanmaktadır. Bu inanç da aynı şekilde Ehl-i Beyt Okulundaki Mehdîlik inancıyla ilgili diğer bir asıl-temel-ilkedir.

 

Sunucu: Ayetullah Seyyid Kemal Haydarî Bey sizlere teşekkür ediyoruz. Vaktimiz sona erdi. Es-selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtuhû.

 

 

 

Çeviri: Cevher Caduk

 

 

Medya Şafak 

  

      

 

 



[1] Şeyh el-İmam Hâtemü'l-Evliyâ Ebû Bekir Muhyiddin Muhammed İbn Ali İbn Arabî el-Hâtemî, el-Futuhâtü'l-Mekkiyye, c. 6, s. 51, edisyon: Ahmed Şemsüddin, Menşurâtu Muhammed Alî Baydun, Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, 1. baskı, h. 1400.

[2] A.g.e., a.g.y.

[3] A.g.e., a.g.y.

[4] A.g.e., a.g.y.

[5] Muhammed İbn İbrahim el-Hamvînî el-Cüveynî el-Horasanî, Ferâidü's-Simtayn fi-Fazâili'l-Murtaza ve'l-Betül ve's-Sıbteyn ve'l-Eimmeti min Zürriyetihim, c. 2, s. 325, hadis no: 575, Müessesetü'l-Mahmud, Beyrut, Lübnan, 1. baskı, h. 1400.

[6] A.g.e., a.g.y.

[7] Allâme Muhammed Nasırüddin Albanî, Silsiletü'l-Ehâdisi's-Sahiha, c. 2, s. 328, hadis no: 711, Mektebetü'l-Meârif, Riyad.

[8] A.g.e., c. 5, s. 486, hadis no: 2371.

[9] A.g.e., c. 6, s. 553, hadis no: 2743.

[10] Futûhâtü'l-Mekkiyye, c. 6, s. 57.

[11] Age, s. 62

[12] A.g.e., a.g.y.