Ciddiyet Zamanı Geldi: Bender

Ciddiyet Zamanı Geldi: Bender
Yakınlarda öldürüldüğü söylenen Suudi istihbaratının şefi Bender bin Sultan hakkında ilginç bilgiler...
Ciddiyet Zamanı Geldi: Bender

islamtimes.org

 

Prens Bender bin Sultan, Suud hanedanının diğer üyelerine benzemez. O, hayatın lezzetlerinin, işini ciddiyetle ve aktif bir şekilde yapmasını engelleyemediği nadir insanlardan biridir. Son olarak Suudi Arabistan’ın istihbarat şefi olarak atanan Bender, bir taraftan Milli Güvenlik Konseyi’nin Genel Sekreterlik makamını elinde tutarken son derece çağdaş yapısını da korumaktadır. Çocukluğundan beri temayüz etmiş yapısıyla sıradan bir subay olarak değil bir savaş pilotu seçilmesiyle onun karakter ve şahsiyetinin detayları kristalize olmaya başlamıştır. Ülkesinin Washington’daki elçilik görevini üslendiğinde orada tam 22 yıl kaldı, bu süre zarfında Amerika’daki diplomasi ağının generali, Cumhuriyetçi partinin siyasilerinin özellikle de Baba ve oğul Bush’un yakın dostu oldu. Hatta neredeyse Baba Bush’un oğlu mesabesindeydi. Teksas futbol takımının spon

sorluğunu yaptı, blue jeans giydi, aralarındaki samimiyeti göstermesi nedeniyle meşhur olmuş bir fotoğrafta da görüldüğü gibi George Bush’un yanıbaşında oturarak onunla samimi sohbetler edecek kadar onunla yakınlaştı. Nitekim Fahreneight 11 Eylül filminin yönetmeni Michael Moore, filminde bu anı ölümsüzleştirecekti. Meşhur yazar Bob Woodward kitabında, Irak savaşının ayrıntılarına dönemin Savunma Bakanı Powell ve diğer bakanlar sahip olmadan önce Bender bin Sultan’ın bunları bildiğini yazmıştır.

Bender, Suudi Arabistan’a Awaks uçaklarını almasını sağlayan Yemame adlı satışla daha çok şöhret kazandı. Bu operasyondan sonra adı hep yolsuzluklarla anılır oldu, kendisinin bu satıştan milyarlarca dolar para kazandığı öne sürüldü, ardından ilk defa 1991 Körfez krizi sırasında Suudi semalarında uçan İngilizlerden Tornado uçaklarının satın alınmasıyla şöhretine şöhret, servetine servet kattı. Satışın üzerinden on beş yıl geçtikten sonra, önce İngiliz Independent gazetesi ve ardından 2004 yılında BBC televizyonunun yayınlarıyla skandalın patlamasından sonra İngiliz “Ağır Sahtecilikle Mücadele Bürosu” sadece onu değil aynı zamanda olaya adı karışan bütün İngiliz yetkilileri de kapsayan bir rüşvet ve yolsuzluk soruşturması açmak zorunda kaldı. Satış sırasında Thatcher’ın oğlu Mark’ın kendi payına düşen kısma itiraz ederek dava açmasıyla iş daha da büyüdü. Ancak dışardan gelen baskılarla mesele mahkeme dışında halledilme yoluna gidildi. Bu arada Suudi yönetimi İngiliz uçakları yerine bu kez Fransız Daso şirketiyle savaş uçakları alımı konusunda pazarlık etmeye başladı. Tony Blair işlerin daha da kötüye gitmemesi için meseleyi sümen altı etmeyi başardı. O dönemde bu davanın ülkesinin Suudi Arabistan’la olan ilişkilerine ve terörle mücadeleye zarar verdiğini, İngiltere’nin büyük işler kaybedeceğini ileri sürdü. Blair bu tavrını İngiliz yüksek mahkemesinde de sürdürdü.

O dönem dünya basınının “Yemame” öyküsünü, Suudi Arabistan’ın baskıları sonucu “Prenses’in Ölümü” adlı filmin İngiltere’de yasaklanmasıyla karşılaştırması son derece komikti. Onlar, (serbest seçimlerle karşılaştıramayacak kadar kurucu bir ilke olan kuvvetler ayrılığına dayalı) demokrasinin sadece ciddi konuların geçerli olmadığı alanlar söz konusu olduğunda saygıyla karşılandığını görmemişlerdi. Böylece 2007 yılında Suud’la İngiltere arasında 40 milyar dolarlık savaş uçağı anlaşması imzalandı ve o dönem Riyad’ın daha önce almış ancak hiç kullanmamış olduğu Tornado uçaklarını hurda olarak bu ülkeye geri verdikleri söylendi. Bunlar hem gelirken hem de giderken kesip biçen testere gibiydiler!

Bender’in adı bölgede 30 yıl boyunca meydana gelen en önemli olaylarla birlikte anılır oldu ve evrensellik kazandı. Rivayet edilir ki Bender, Afganistan’da Sovyetler’e karşı savaşmakla görevliyken El-Kaide örgütünü finanse etti. Prens’i, bu örgütün daha sonra yön değiştirerek kendisini finanse edenlere karşı savaşması pek ilgilendirmiyordu. Örgütün 11 Eylül’de saldırıları düzenleyen taraf olduğu iddia edildi. Başkan Bush onu, İkiz Kulelere yönelik saldırılardan sadece iki gün sonra sevgi ve övgüyle karşıladı. Yazar Seymour Hersh, aynı durumun Fethü’l İslam ve Cündü’ş Şam adlı örgütler için de geçerli olduğunu söyledi. Prens, lojistik olarak selefi örgütler konusunda son derece uzman biriydi, aynı zamanda Lübnan ve Suriye onun uzmanlık alanına giriyordu. Bunun nedeni sadece Hariri ailesiyle ile kurduğu şahsi dostluk değil aynı zamanda temel önceliğinin İran’a karşı mücadele olmasıydı. Wall Street Journal gazetesi, Bender’in yeni makamının Suudi Arabistan’ın bölgedeki planlarının bir ifadesi olduğunu yazdı. Onun hayat öyküsünü yazan Davit Ottoway de bunu teyit eder mahiyette onun istihbarat şefi olarak atanmasının Suudi Arabistan’ın pazusunu sergileme arzusunu gösterdiğini söylemekte ve onun uygun zamandaki uygun adam olduğunu ifade etmektedir.

Uygun zaman nedir?

Bölgede bazı yorumcuların yeni hazırlıkların başladığına dair analizlerde bulunduğu büyük değişimler meydana gelmektedir. Aynı bağlamda Suudi araştırmacı Abdülaziz bin Sakr, Riyad’ın; Türkiye ve İran’ın bölgede parlamakta olan yıldızları karşısında kendi ülkelerinin yıldızının sönük kalmasının son derece rahatsız olduğunu, aynı zamanda Rusya ve Çin’in BM Güvenlik Konseyi’nde Suriye’yle ilgili vetolarının Suud’un hoşuna gitmediğini belirtiyor ve bu nedenle hanedan üyeleri Çin’le olan iyi ilişkileri nedeniyle Bender’in bu konuda rol oynayabileceğini düşünüyorlar. Zira Bender 1987 yılında Çin’den balistik silahlar alımında bulunmuş ve bu arada da İsrail’e bu silahların kesinlikle kendisine karşı kullanmayacağına dair güvence vermişti. Rusya’yla ilişkileri de iyiydi. 90’lı yılların başlarında Sovyetler Birliği’ne BM’nin Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgaliyle ilgili kararına itiraz etmeyeceği güvencesini vermişti.

Ancak dünya ve dünyayla birlikte Rusya ve Çin de mi değişmişti? Sakr’a göre Prens, uluslararası çıkarlar oyununu son derece iyi oynamaktaydı. Haaretz gazetesine göre Ortadoğu diplomasisindeki en bariz isim olan Bender, 1990 yılından beri İsrail’le iyi ilişkiler kurmaktaydı. Ottoway’le yaptığı mülakatta kendisi buna değinmezken son derece medeni ve kibar bir şekilde sadece 1969 yılında İngiltere’de pilotluk eğitimi aldığı sırada İsrailli bir pilotla tanıştığını, karşılıklı olarak daha derinlemesine bir tanışıklığın bölgedeki barışa hizmet edeceğini düşündüğünü söylemektedir.

Uygun andan kasıt tamamen Suriye’dir. Söylentiler ve belki de abartılı dedikodular, Prens Bender’in Şam’da dört Suriyeli generalin hayatına mal olan patlamanın planlayıcısı olduğunu ve şu an gerek Halep gerekse Şam’da uygulamaya konmuş planın hazırlayıcısı olduğunu söylüyor. Bu sıfat, şahinler kanadının lideri olan Prens’e pek yakışır doğrusu! Bütün analizciler onun Suriye ayaklanmasının en büyük destekçisi olduğunu söylüyor. Pratik ve operasyonel bir adam olduğu için de Suudi Dışişleri Bakanı Suud Faysal’ın sözü olan “Ayaklanmacıları silahlandırmak iyi bir fikir” ifadesiyle yetinmiyor. İstihbarat istihbarat sitesi olan Debka Files’a göre onun, bir başka pratik ve operasyonel bir adam olan, insanlarla oynamayı, eğlenceyi ve lüks hayatı seven Jeffrey Vieldmann ile de oldukça sağlam ilişkileri var. Vieldmann başka bir volkan olup Ulusal Güvenlik binası patlaması bütün yorumcuların ittifakıyla istihbarat örgütlerinin işidir, başka bir şey değil.

Uygun andan kasıt aynı zamanda Suudi Arabistan’dır. Birinci sınıf prenslerin hayata gözlerini yumması ve geride kalıp tahta aday olanların önemli bir bölümünün yaşlanmasıyla birlikte Suudi Arabistan’da yönetim meselesi son derece rahatsız edici bir konu haline gelmiş durumda. Özellikle de Abdülaziz’in torunlarının sayısının bu kadar çok olduğu göz önüne alındığında. Bu net tablo içerisinde Prens Bender’in yükselişinin, Suudi Arabistan’ın etrafında ciddi siyasi dalgalanmalar yaşarken işin sonuna gelindiğini ya da bu yolda önemli adımlar atıldığını mı gösteriyor?

Ve son olarak Prens Bender’in yeni görevine atanması, yavaş yavaş davulları çalınmaya başlanan savaşın göstergesi sayılabilir mi? Her halükarda durum oldukça ciddi!

medyaşafak