"Sabra – Şatila Katliamının 30. Yıldönümü: Lübnan Kamplarının Sorunları Sürüyor"

"Sabra – Şatila Katliamının 30. Yıldönümü: Lübnan Kamplarının Sorunları Sürüyor"
"Sabra – Şatila Katliamı: Otuz yıl değil de, sanki on iki hafta evvelmiş gibi geliyor. Bu sene Amerikan vatandaşları Beyrut’tan ve Dışişleri Bakanlığı ile Beyrut Elçiliğinin, İsrail’in kolaylaştırdığı Sabra ve Şatila’daki katliamın yıllık anma törenlerinden uzak durmaları yönünde mesajlar aldılar."
Sabra – Şatila Katliamının 30. Yıldönümü: Lübnan Kamplarının Sorunları Sürüyor

Franklin Lamb

Şatila Kampı

Al Manar 


 

Sabra – Şatila Katliamı: Otuz yıl değil de, sanki on iki hafta evvelmiş gibi geliyor. Bu sene Amerikan vatandaşları Beyrut’tan ve Dışişleri Bakanlığı ile Beyrut Elçiliğinin, İsrail’in kolaylaştırdığı Sabra ve Şatila’daki katliamın yıllık anma törenlerinden uzak durmaları yönünde mesajlar aldılar. Bu ikincisinin personeli hassas dokümanların imhasını ve tüm gereksiz şeyleri paketlemeyi tamamladı. Fransa hükümeti de vatandaşlarına Beyrut’a gelmemelerini veya “aniden patlak verecek şiddet endişesinden dolayı kalabalık toplantılara” katılmamalarını söylemişti.

Ama onlar geldiler. Hükümetlerinin iyi niyetli tembihlerine rağmen daha evvel asla olmadığı kadar büyük sayılarla geldiler. Sağ kalanları, ailelerini ve Filistinlilere karşı işlenen bu suçun dehşetini bizzat görmek ve adalet talep etmek için geldiler.

Hayfa’dan yaşlı bir bayan, yabancı delegasyonlar Şatila Şehitleri Şehitliğinde saygılarını sunarken, acı acı, “En azından Allah Şaron’u cezalandırıyor”, dedi. Katliamın mimarının altı sene evvel girdiği koma halini kast ediyordu ki, bir kısmı Amerikan vergi mükellefleri tarafından ödenen bu bitkisel hayatın maliyeti senede 400.000 dolardan fazlaydı. Hiç kimsenin asla tutuklanmamasına, kimsenin bunu denememesine veya mahkûm olmamasına ağlıyordu ve İsrail, katliamı çevreleyen olaylar hakkında bir dosya açmayı reddetmişti.  Amerikan hükümeti de İsrail’in böyle yapmasını asla talep etmedi. Lübnan hükümeti hiçbir zaman katliamı bir suç olarak incelemedi.

1982 katliamının yazarları, fotoğraf tarihçileri ve tarihçileri, Mya Shone ve Ralph Schoenman, bize bu haftayı hatırlattığından, katliam hakkında New York Times’ta yakınlarda yayımlanan bir makaleye karşılık verdiler. Buna göre,  “Ha’aretz 26 Eylül 1982’de, işgalden evvel uygulamaya konulan ve ‘Uzun vadede Lübnan’daki bütün Filistinlilerin Beyrut’tan başlayarak kovulmasını amaçlayan’ yüksek düzeyde bir planlamayı anlatmıştı. Shone ve Schoenman London Times’ın aynı gün şöyle haber verdiğini hatırlattılar: “Dikkatlice önceden planlanmış bu askeri operasyonla (İsrail’in seçtiği milisler Şatila içine gönderilirken İsrail ordusunun kampı kapatarak muhtemel kaçışı engellemek) kampları “arındırma”yı Moah Barzel istiyordu; bu plan Şaron ve Begin’inkiyle benzerdi ve İsrail kabinesi tarafından 17 Temmuz’da Şaron’un daha geniş planının bir parçası olarak tartışılmıştı.

Her yıl, yerel ya da bölgesel hadiseler yıllık Şatila anma törenlerine farklı biçimde etki eder. Bu yıl beş günlük törenlerin bazı günlerinde yabancı misafirler Beyrut’taki Şatila ve Mar Eliyas; güneydeki Burc Şimali ve El Bus ile 2007 yılında Feth-ül İslam olayları sırasında Lübnan ordusu tarafından yıkılan kuzeydeki Nahr el Barid kampları dahil olmak üzere Filistinlilerin kamplarını ziyaret ettiler. Görüşmelerde, Şatila kampına ve Suriye’den gelen yaklaşık 10 bin mültecinin kaldığı diğer 11 kampa dönerken otobüslerde tartışmalar oluyordu. Filistinli arkadaşlar tarafından şerefli misafirler olarak kabul görüyorlardı ama acilen yardıma ihtiyaçları vardı.

Mültecilerin gelişi, Suriye kaosu hakkında toplumlarında nasıl bölünmeler olduğunu anlattığı gibi, aynı şekilde Şii, Sünni, Hıristiyan ve Dürzü toplumlarındaki bölünmeyi de anlatır. Diğer Filistinliler tarafından beş hafta evvel Yermuk Kampından kovulan Filistin Kurtuluş Halk Cephesi/ Genel Kumandanlık, Başkan Esad’ı yüzde yüz onaylamayan Filistinlilerin El Kaide ve Özgür Suriye Ordusu ile birlikte olduğunu iddia ediyordu. Diğer taraftan, Özgür Suriye Ordusu da, kendilerine katılmayan Filistinlilerin Filistin Halk Kurtuluş Cephesi lideri Ahmed Cibril ile birlikte olduklarını öne sürüyordu. Yermuk Kampı sakinleri iki tarafça da cezalandırılıyordu. Birçok Filistinli Suriye’nin politikaları hakkında bir şey yapmak istemiyor, istedikleri barış içinde yaşamak.

Bunların çoğu yakın zamanda Şam’daki Yermuk Kampından zorla çıkarılarak Şatila’ya dönen, otuz yıl evvel mucize gibi kurtuldukları katliam mahallini bir daha hiç ziyaret etmemiş kişilerdir. Bazıları kampın döndükleri ve gözlemledikleri semtlerine dair derin teessürlerini açıkladılar ki, 16- 18 Eylül 1982 arasında yaklaşık 50 saat süren katliamın ardından hemen hemen aynı kalmıştı.

Hıristiyanlar tarafından yok edilen Tel Zatar Filistinli kampından 1976 senesinde sürülen ve 1982 katliamı sırasında Şatila’da yaşayan Yermuk kampından bir Hıristiyan Bey, şimdiki sakinlerin nasıl böylesine düşük sağlık, beslenme ve sosyo-ekonomik standartlarda yaşadıklarına dair şaşkınlığını dile getirdi. Ziyaretçi Amerikan heyetine çalışma ya da bir eve sahip olma haklarının olmadığına dair şaşkınlığını anlattı. İkisini kıyasla, Suriye’deki Filistinli mültecilerin çok daha fazla haktan yararlandığını açıkladı. Bu gözlemciyle görüşen, Suriye’den gelen bütün mülteciler Şatila’daki bugünkü şartları katliamın yaşandığı 30 yıl evvelki şartlardan çok daha kötü buldular.

Suriye’den gelen Filistinlilerin ekseriyeti geçici olarak arkadaşlarında yahut Lübnan’daki 12 kampta bulunan akrabalarında kalıyorlar. 500 aile geçici olarak Beyrut’un güneyindeki Sayda’ya, 350 aile ise yaklaşık 20 bin kişilik nüfusuyla zaten yoğun olan Ayn El Helve kampına balık istifi gibi yerleştirildi. Cilil (Vavel) kampında kalan iki yüz ellisi dahil, yeniden mülteci olan aşağı yukarı 500 Filistinli aile Suriye sınırındaki Bekaa Vadisi’nde muvakkaten barınıyor. Çok sayıda insan veya diğer Suriyeli Filistinli mülteci ise Tripoli yakınlarındaki Bedavi kampında barındırılıyor. Aşırı kalabalık, sınırlı su ve elektrik geniş çaplı aile gerilimlerine yol açıyor ki, bütün bu kamplardaki en büyük problem budur.

Bugüne kadar iyi organize edilmemiş yardımlar dağıtıldı. Filistinli Mülteciler için Birleşmiş Milletler Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNWRA) hala, Birleşmiş Milletler ajansının 2007’de Nahr El Barid kampında yer değiştirenlerin ihtiyaçlarını görüşmesindekini hatırlatacak şekilde,   Suriye’den gelen mültecilerin listesini hazırlamakla meşgul. (UNHCR), Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı, Birleşmiş Milletler Mülteci Ajansı sadece Filistinlileri idare etmiyor, meseleyi de irdeliyor.

Ancak yardım şimdi ve acilen lazım. 9 Eylül 2012’de yerel ve uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları topluluğu ve Filistin Kamplarındaki komiteler ile yapılan kişisel görüşmelerde, Suriye’de ölen her Filistinlinin ardından artan sayılarıyla Suriye’den gelen mültecilerin yüzleştiği üç acil ihtiyaç tanımlandı. 19 Eylül 2012’de 18 Filistinli daha öldürüldü ve böylelikle Lübnan’a ulaşan Filistinli sayısı gelecek birkaç gün içinde daha da artacak.

Suriye’den gelen Filistinlilerin yüzleştiği en acil problemler sosyal problemlerden, yaşamak için bir yer bulma, beslenme ve gençleri Filistinli gençlere günlüğü 100 dolara kiralık militan olmayı teklif eden yerel Lübnanlı militanlara katılmaktan alıkoymak için çalışmaya kadar uzanıyor. Az bir kısmı Suriye çatışmasında taraflardan birisi yanında savaşırken, anneleri ve babaları onları “sokaklardan uzak durmaları” için uyarıyor.

UNWRA Lübnan’daki 52 ilk ve ortaöğretim okulu ile eğitime yardım imkânına sahip. UNWRA’nın sıkı çalışan sözcüsü Huda El Turki, Filistinlilerin Lübnan ve Suriye’de eğitildikleri okulların müfredatlarının farklılığı sebebiyle endişe duyuyor. UNWRA Suriye’deki okulları yönetemiyor. Ama 20 Eylül 2012 öğleden sonrası bir çözüm ilan edildi ve bir müfredat üzerinde anlaşıldı. Suriye okulları Nakba ve Filistin tarihi hakkında eğitim verirken, UNWRA okullarının Siyonist lobinin baskısı altındaki Amerikan hükümeti tarafından ekonomik kaynakları kesilmesin diye Filistin hakkında herhangi bir şey öğretmeyi yasaklaması problemlerden bir tanesiydi.

Şimdiye kadar gelen mültecilerin tıbbi ihtiyaçları UNWRA tesislerinde karşılandı. Bazılarına Nahr El Barid’deki çatışma bitene kadar okullarda barınmaları teklif edildi ama okulların sınıflara ihtiyacı var.

Bugün, 20 Eylül 2012’de, Lübnan hükümetinin çok önemli bir insani jesti, vize ve göçmen meseleleriyle görevli Lübnan Genel Güvenlik biriminin Lübnan’a gelen veya Lübnan’dan ayrılan Filistinli mültecilerden her türlü harcı kaldırdığı ilan ediliyordu. Kalma izni, bundan evvel sadece 7 gün olarak kabul edilirken, anlamsız başvurular ve görüşme süreçleri olmaksızın süresiz olarak kabul edilecek. Bu, Mazna Lübnan – Suriye sınır kapısının her iki tarafında adam başına istenen “transit geçiş ücreti”  ve rüşvetine bağlı olarak sahip oldukları az miktarda paranın çabucak soyulmasıyla insafsızca sömürülen çok sayıdaki aile için büyük bir lütuf oldu.  

Bir örnek: Ümmü Ahmed, iki hafta evvel Lübnan’a geçmeyi denerken, önü kendisine bağıran bir güvenlik görevlisi tarafından kesiliyordu; “Lübnan’da bir telefon numaranız yoksa Suriye’nin neresinden geldiyseniz oraya dönmek zorundasınız.” Ümmü Ahmed, görevliye,  “Bayım bize biraz merhamet göstermelisiniz, lütfen. Biliyorsunuz ki, biz savaştan kaçıyoruz, buraya tatil için gelmiyoruz.”, dedi. Görevli soğukça cevap verdi: “Telefon numarası yoksa giriş de yok!” Böylelikle, rüşvet talebi iletilmiş oluyordu.

Lübnan hükümeti insani eylemleri sebebiyle ödüllendirilmeyi hak ediyor. İnşallah Suriye hükümeti aynı şeyi yapacak ve inşallah Filistinli mültecilerin ayrılışını ve dönüşünü kolaylaştıracak.

Lübnan’daki bütün Filistinliler gibi, gelen mültecilerin de temel ekonomik problemi çalışmalarına izin verilmemesidir.

Üçüncü problem güvenlik meseleleriyle ilgilidir. Lübnan daha fazla mülteciyi kaldıramayacağını ilan etti. Halen on binden fazla olan umulmadık Filistinli sayısı kolaylıkla ikiye katlanabilir. 1948’den bu yana Lübnan’da bulunan Filistinlilerin birçoğu temel medeni hakları olmaksızın yaşamaya zorlandıkları şartları tolere etmenin sınırına gelmiş bulunuyor.  Burada Sivil Toplum Kuruluşlarının yardım dağıtımında bir kez fotoğraf çekiminde bulunma ve çok teşekkür etme gibi bir genel uzlaşı var. Bu yol organize edilmeyen mülteci ailelerin çeşitli şekillerdeki sınırlı yardımları almak için sürüler gibi oradan oraya sürülmesi ve asaletlerini yitirmeleriyle sonuçlanıyor. Bazen mülteciler, “Bu yardım faaliyeti Filistin halkıyla bir dayanışmadır” diyebilmeleri için yardım sahipleri tarafından hazırlanan televizyon ekipleri ulaşana kadar güneş altında oturmaya zorlanıyorlar.

Kendi nüfuzuyla Hizbullah biraz yardım ediyor. Sünni, Hıristiyan yahut Dürzi olması fark etmesizin Suriyeli mülteciler Sayda yakınlarındaki bir merkezden bir miktar yardım aldılar. Hizbullah Sosyal İşler Komitesi üyesi Hacı Muhammed El-Hac, “Hizbullah, Suriyeli kardeşlerimize onların bizim için Temmuz Savaşı’nda yaptıklarına benzer bir şekilde bir görevin parçası olarak ve Direniş’in ahlaki ve ulusal borcu dışında” yardım ediyor, diyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü grupları, yerel ve uluslararası sivil toplum Kuruluşları, bağışçılar, Filistin Kızılay Teşkilatı, UNRWA, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler grupları olduğu kadar, yerel politik partiler dahil olmak üzere tekrarları önleyen, ihtiyaçları yöneten çabucak uygulanabilir bir plan üretmek için ilgili tarafların bir toplantıya çağırılmaları daha fazla geciktirilmemesi gereken bir ihtiyaçtır.

Şatila kampı sakinleri, en karanlık zamanlarından birisinin otuzuncu anma törenlerinde birleşik, güçlü ve aynı tonda sürdürülen bir Filistinli sesiyle Suriye’den kız ve erkek kardeşlerine yardım edilmesi çağrısını yöneltmeyi planlıyorlar.

Franklin Lamb Hakkında

Amerika Birleşik Devletleri Adli Komite Sarayı’nda eski Yardımcı Danışman ve Oregon’daki Northwestern Hukuk Fakültesinde Uluslararası Hukuk Profesörü Franklin Lamb, Hukuk derecesini Boston Üniversitesinde ve doktorasını Londra Ekonomi Okulunda kazandı. Bunu takip eden üç yılı Uluslararası Adalet Mahkemesinde geçen Lamb, Harvard Hukuk Fakültesinin Doğu Asya Hukuk Çalışmaları Merkezini ziyaret ediyordu.

Şu an Lübnan’da incelemelerde bulunuyor ve Filistin Medeni Haklar Kampanyası’nın ve Sabra – Şatila Vakfı’nın bir gönüllüsü. Lamb, “İsrail’in Lübnan’daki 1982 Savaşı: Saldırının ve İşgalin Tarihi Şahitleri; Sabra – Şatila Katliamı için Uluslararası Hukuk Sorumluluğu; Ödediğimiz Bedel: İsrail’in Lübnan’da Kullandığı Amerikan Silahlarının Çeyrek Yüzyılı; Filistinlilerin Lübnan’daki Medeni Hakları isimli kitapların yazarıdır.

medyaşafak