Bölge Devrimlerini Hangi Olaylar Etkiledi?

Bölge Devrimlerini Hangi Olaylar Etkiledi?
İran İslam Devrimi önderi Tahran Cuma namazı hutbesinde bölgedeki İslami uyanışın üç aktörü olduğunu belirtti.
İran İslam Devrimi önderi Tahran Cuma namazı hutbesinde bölgedeki İslami uyanışın üç aktörü olduğunu belirtti. Birincisi; Amerika, NATO, Siyonist rejim ve bunlara bağlı bazı Arap ülkelerindeki işbirlikçileri, ikincisi; milletler ve gençler, üçüncüsü ise; İslami ve İslami olmayan siyasi aktörler ve partilerdi. Devrim önderi ikinci grup hakkında şunları söyledi: “Milletler ne istiyorlar? Amerikalıların defalarca Mısır’da ve diğer İslam ülkelerinde yaptıkları kamu yoklamaları onlara gerçekleri söylemiştir. 2003’ten 2008’e kadar Mısır’dan ve Ürdün’den Türkiye ve Malezya’ya kadar Müslüman halklar arasında camilere, İslami söylemlere ve kadınların İslami örtüye yönelmelerinde % 40 ile % 75 arasında bir artış gözlenmiştir. Amerika’ya olan nefret İslam ve Arap ülkelerinde ortalama % 85 artmıştır. Özellikle Hizbullah ve Hamas’ın 33 ve 22 günlük savaştaki zaferlerini, ayrıca hiçbir kazanım elde etmeden Amerikalıların Irak’tan çekildiklerini görmeleri Arap gençlerinin geleceğe ve zafere olan ümitlerini iki kat artmıştır.” Yemenli düşünür ve araştırmacı Dr. Usam İmad bizimle yaptığı bu söyleşide İslami uyanışta gençlerin ve halkların İslami uyanıştaki konumlarını irdeleyerek bu devrimlerin oluşmasında etkili olan unsurları ele aldı.

 — Bölge devrimlerinin açık özelliklerinden biri de halk yığınlarının yaratıcı etkisidir. Halk arasındaki en etkili kesim ise gençlerdir. Gençlerin bu alandaki etkin katılımlarının nedeni hakkındaki düşünceleriniz neler?

 — Tunus, Mısır ve Libya’daki ilk devrimci hareketleri öğrenci grupları başlattılar. Yani devrim hareketinin ilk ateşini gençler yaktı ve diğer halk grupları da bunların ardı sıra sahneye çıkarak bunlara katıldılar. Hatta Fehmi Hüveyda veya Muhammed Haseneyn Heykel gibi düşünürler bile biz gençlerin hareket etmesiyle harekete geçtik, demektedirler. Yani önce gençler ortaya çıktı ve ardından yazarlar, düşünürler, âlimler, sanatçılar ve toplumun diğer kesimleri sahneye indiler. Nitekim gençler fiili mücadele sahasına ilave olarak internette ve sosyal paylaşım sitelerinde de etkin bir şekilde faaliyette bulundular.

    Gençlerin bugünkü Arap toplumuna bakışı ile geçmişteki bakışları arasında farkın olduğu açıktır. Günümüz gençlerinin siyasi ve ekonomik meseleler hakkındaki bilinç ve algıları geçmişe oranla daha derindir. Günümüz gençleri ülkelerinin siyasi hareketlerinde etkin bir şekilde yer almaları gerektiğini bilmektedir. Tunus devriminin ilk ateşi Ebu Zeyd adlı bölgede gençler tarafında yakıldı. Aynı şekilde bedenini tutuşturarak Tunus’taki itiraz ateşini alevlendiren Ebu Azizi de 24 yaşında bir gençti.

  Seyyid Hasan Nasrallah’ın son yıllardaki konuşmalarının da yayınlanması aşamalı bir şekilde Arap gençlerini etkiledi. Onlar Allah Resulü’nün (s.a.a) soyundan gelen bir âlimin Amerika ve Batılı güçler karşısında tek başına direndiğini görüyorlardı. Böyle bir şahsiyet zaman içinde gençlerin bilinçaltında bir olguya dönüşmüştü.

  Bir genç için izzet ve keramet duyguları çok önemlidir. Bölge gençleri yöneticilerinin insani kerametlerini ayaklar altına aldıklarını hissediyorlardı. Bu yöneticilerin İsrail karşısındaki eziklikleri gençlere azap veriyordu. Tunuslu gençler İsrailli güçlerin çok rahat bir şekilde Tunus’ta ikamet eden Filistinlilere karıştıklarını ve Bin Ali’nin buna karşı hiçbir şey yapmadığını gördükleri zaman gönüllerinde eziklik ve hakaret duyguları kabarıyordu. Ben çok iyi hatırlıyorum o günlerde televizyon kanallarından biri gençlerin katılımıyla özgürlük adında bir program yapmıştı. Gençlerin çoğu neden saygı görmediklerini sorguluyorlardı. Dolayısıyla Arap yöneticilerin kayıtsız bir şekilde Batıya tabi olmaları bugün bölgede meydana gelen hareketlerin oluşmasında önemli bir amildi. İslam ülkelerindeki gençler özgürlük peşindeydiler ve Amerika’ya bağlı ve esir olmaktan kurtulmak istiyorlardı.

 Bu değişimlerde etkili olan bir diğer amil de Filistin meselesi idi. İsrail Gazze’ye saldırdığında Arap yöneticilerin çoğu mazlum Gazze halkına yardım etmemekle kalmayıp bir de üstüne İsrail’e yardım ettiler. Bu hareketlerin oluşmasında etkili olan bir diğer etken de bölge yöneticilerinin İslami hareketlere reva gördükleri zulümler idi. Bunun en güzel örneği de 1966’da idam edilen Şehit Seyyid Kutub’tur. O, büyük bir ilmi şahsiyet ve Kur’an müfessiriydi. Seyyid Kutub’un “İstikbal İslam’ındır” adlı bir kitabı var. İran İslam Devrimi önderi Ayetullah Seyyid Ali Hamanei bu kitabı Farsçaya tercüme etmiştir. Bugün bile Mısır’da, Tunus’ta, Fas’ta, Yemen’de ve diğer İslam ülkelerinde birçok evde ve hatta köylerde bile Seyyid Kutub’un kitaplarına rastlamak mümkündür. Ancak zalim Arap yöneticiler böylesi değerli bir âlimi –diğer etkili İslami şahsiyetler gibi- 60 yaşında şehit ettiler. Bütün bu meseleler üst üste yığıldığında halkın memnuniyetsizliğinden bir dağ oluştu ki nihayetinde bu devrimlerle sonuçlandı.

 ­— Geçmişte Arap yöneticilerinin İslamcılara karşı takındıkları tavırlar göz önünde bulundurulduğu zaman içinde bulunduğumuz şartlarda İslamcıların durumu nasıl olacaktır?

— Bugün bölgedeki değişimlerde asıl unsur kesinlikle İslamcılardır. Tabiî ki farklı grupların da İslamcılara benzeyen tutum ve işleri olmuştur. Batılılar laiklerden, milliyetçilerden ve solcu hareketlerden yararlanabileceklerini zannediyorlardı. Ancak bu olmadı. Her ne kadar bu gruplar İslamcı olmasa da İslam düşmanı da değildirler. Mısır’da “Kahrolsun Amerika” diyenler sadece Müslümanlar değildi. Hatta Hıristiyanlar bile “Kahrolsun Amerika” diyorlardı.

    1952 Mısır, 1962 Yemen, 1968 Irak ve Tunus ile Cezayir devrimlerinden sonra işbaşına gelen yöneticiler İslami hareket önderlerini zindanlara attılar ve İslami olmayan bir sistem kurmak istediler. Örneğin Tunus’ta bir erkeğin yanında bulunan kadının ikinci eşi olduğunun sabit olması durumunda hapsedileceği ama yanında bulunan kadının eşi olmayıp da sevgilisi olduğu anlaşılması ve hatta zinaya duçar olmaları durumunda bile hiçbir suçlarının olmayacağına dair bir kanun onaylandı. Yani Tunus devleti halkının çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu bu ülkede açıkça İslami kanunları ayaklar altına alıyordu. Bu gibi kanunların yürürlükte ve bu türden devletlerin işbaşında olmasından ötürü bugün Mısır halkının çoğu, İslami hareketlere bilhassa Müslüman Kardeşlere oy vermektedir. Tunus’ta da aynı şey oldu. Raşid Gannuşi 20 yıl boyunca Tunus’un dışında yaşadı ve ülkesinde kendisine idam hükmü verilmişti. Ancak ülkesine döndüğü zaman milyonlarca insan tarafından karşılandı. Yemen’de de durum aynıdır ve İslami hareketler devrimi yönlendirmektedir.

 —Bu durumda,  Batılılar Arap ülkelerindeki piyonlarını gözden çıkarmış mı oluyorlar, yoksa halklar bu piyonların hangi yollarla gençleri yanılttıklarını mı öğrendiler?

 —Ben Batılıların, sömürgeci sistemlerin ve bilhassa Amerika’nın 350 milyonluk Arap âleminin ayaklanmasına hazırlıksız yakalandığına inanmaktayım. Onlar hiçbir şekilde halkın bir gün Hüsnü Mübarek’i veya Bin Ali’yi devireceklerini düşünmüyorlardı. Batılılar Tunus ve Mısır olaylarından sonra tehlikeyi hissettiler ve 22 Arap ülkesini kaybetmekten korktular. Özellikle devrimler arasındaki fasılanın az olması bu düşüncemizi onaylamaktadır. Onlar bugün zararlarını en asgariye seviyeye indirmeye çalışıyorlar. 350 milyonluk Arap âlemi ve 22 İslam ülkesinin karşısında açıkça durmamaları gerektiğini iyi biliyorlar. Bu yüzden halkçı sloganlar dillendirmeye ve özgürlük ile demokrasi gibi kavramları kullanmaya başladılar. Tabiî perde arkasında bir gün Mübarek’in yanında bir gün de halkın yanında yer alarak kendileri ile çelişkiye düştüler.

 Arap ülkeleri tarihinde ve bilhassa Mısır, Tunus ve Yemen’de ilke defa Amerika bayrağı yakıldı. Yemen halkının bir bütün olarak “Kahrolsun Amerika” demesi daha önce imkânsızdı. Düne kadar Yemen ve Tunus halkları devletlerinden korkuyorlardı ama bugün bu korku Amerika askeri üslerine intikal etmiştir. Bugün hiçbir Arap ülkesinin yöneticisi halkı arasına çıkmaya cesaret edememektedir. Hatta açıkça Amerika’nın lehine bir şey bile yapmaya korkuyorlar. Kısa bir süre önce Amerikalı bir yetkili “Geçmiş politikalarımızı bir tarafa bırakmak zorundayız. Daha düne kadar Yemenli ve Mısırlı yöneticilere açtığımız bir telefonla hemen sorunlarımız çözülüyordu. Ama bugün kime telefon açalım? Kaç milyon Mısırlı ve Yemenliyi arayalım” demişti.  

   Bu yüzden Batılılar içinde bulunduğumuz şartlardan ötürü halk arasında, devrimci gruplar ve partiler içinde nüfuz etmeye çalışmaktalar ve programlarını da buna göre yapıyorlar. Yemen’de örtülü devrimci bir kadını kutlayarak ona Nobel ödülü verdiler ve Amerika’ya davet ettiler. İlk defa başörtülü bir kadına Nobel ödülü veriyorlar. Bunlar bölgedeki halkın İslamcı taleplerinin önünü alamayacaklarını gördükleri zaman İslami hareketlerde etkin olan gençleri Amerika’yı örnek olarak kabul etmeye teşvik etmeye başladılar. Gençlerin İslami taleplerden el çekmelerini istedikleri için seküler ve laik örnekleri önlerine koydular. Bu hedeflerini ulaşmak için yüksek miktarda para harcıyorlar.

Mısır’da İran’ındaki gibi “Bahtiyar” türü objelerden yararlandılar ama seçimlerde yenildiler. Tunus’un şimdiki Başbakanı el-Nahda İslami hareketindendir. Dışişleri Bakanı İslami şahsiyetlerden biridir. Hatta Tunus’un laik çehreleri bile İslam karşıtı değillerdir. Tunus’taki laik kanat önderlerinden biri şöyle demişti: “Ben, İslami hareketlerin Tunus’ta zulme maruz kaldıklarına inanıyorum. Bizlerin İslami hareketteki kardeşlerimizle işbirliği yapmamız gerekir.” Tunus devriminden sonra İslamcı, laik ve milliyetçi gruplar arasında birlik oluştu ve ihtilafların önü alındı. Bugün bütün Tunuslu gruplar asıl sorunlarının Amerika olduğunu ve bir arada yaşayarak ülkelerine hizmet etmeleri gerektiğini söylemektedirler. Bu Amerika istihbarat kurumları için büyük bir yenilgidir.

 —Farklı grupların mücadele meydanlarında olduklarını ve farklı sloganlar attıklarını ima ettiniz. Bunlar arasında İslami söylemlerin ağırlığı ne kadardır?

 —Bugün söylem ve sloganların yüzde doksanı İslami’dir. Sloganlara ilave olarak halkın pratik girişimleri de İslami’dir. Batılılar ilk başlarda bu ayaklanmaların İslami olmadığı hususunda ısrar ediyorlardı. Hatta Hüsnü Mübarek devrildikten sonra Batılı bütün televizyon kanalları bu iddiayı tekrarladılar ve bu devrimlerin İran İslam Devrimi’nden etkilenmediğini ısrarla dile getirdiler. Ancak bütün o propagandalara rağmen Tunus ve Mısır’da İslamcılar halkın çoğunun oyunu aldı.

 —Sizin birçok ülkedeki devrimcilerle ve bilhassa Yemenli devrimcilerle ilişkiniz vardır. Bunların Batıya bakışları nasıl?

 — Son olaylar Yemen halkının uyanmasında çok etkili oldu ve halkın Batı’ya bakışının kötü olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bunun nedeni de halkın Batılılardan gördükleri şeylerdir. Yemen halkı bu ülkede Amerikan büyükelçisine “Şeyh’ul-Meşayih”, yani “Şeyhler Şeyhi” diyordu. Bununla kastettikleri ülkedeki her şeyin Amerika’nın elinde olduğuydu. Ama bugün bu halk, eğer Amerika Yemen’in içişlerine karışırsa Amerikan büyükelçiliğine saldıracağı tehdidinde bulunmuştur. Yani Yemen halkı bu devrimlerinin en büyük tehdit edicisinin Amerika olduğunu anlamıştır. Zira eğer Amerika Abdullah Salih’i savunmasaydı ilk haftada rejimin düşeceğini biliyorlar. İran devriminde de Amerikalıların komploları aşamalı bir şekilde ortaya çıktığında halk Amerikan büyükelçiliğine saldırmış, Merhum İmam Humeyni de bunun ikinci büyük devrim olduğunu söylemişti. Bugün Mısır veya Yemen’de kimle konuşursanız konuşun Batılıların müdahalelerinden ötürü devrimlerinin bugüne kadar istenen neticeyi vermediğini size söyleyecektir.

 —İran İslam Devrimi’nin bölge devrimlerine etkisi hususundaki görüşleriniz nelerdir?

 - İran İslam Devrimi önderi bölgedeki değişimlerin daha ilk günlerinde “Biz 30 yıldır bu değişimleri bekliyorduk” diye buyurdu. Gerçekten Ayetullah Seyyid Ali Hamanei’nin geçen yıl Cuma namazında verdiği hutbesinin ve Arap ülkelerinin durumları hakkındaki analizlerinin bu olaylar üzerinde inanılmayacak kadar önemli etkisi oldu. Özellikle hutbesinde Arapça konuştuğu kısımlar bölgedeki televizyon kanallarının çoğu tarafından yayınlandı. Ben Mısırlı ve Mısırlı olmayan kardeşlerimden, Tahrir Meydanı’nda ve başka yerlerde insanların bu konuşmayı dinlediklerini ve o hassas dönemde bu konuşmanın kendileri için ilham kaynağı olduğunu defalarca işittim. Ben İmam Humeyni, İmam Hamenei, Şehid Mutahari ve Şehid Beheşti gibi devrim önderlerinin bu hareketlerde büyük rollerinin olduğuna ve bu etkilerinin de zamanla müşahede edildiğine inanmaktayım.

    Seyyid Hasan Nasrallah’ın son yıllardaki konuşmalarının da yayınlanması aşamalı bir şekilde Arap gençlerini etkiledi. Onlar Allah Resulü’nün (s.a.a) soyundan gelen bir âlimin tek başına Amerika ve Batılı güçler karşısında durduğunu görüyorlardı. Böyle bir şahsiyet zaman içinde gençlerin bilinçaltında bir olguya dönüşmüştü. Psikolojinin ilkelerine göre olguların birçoğunun benimsenmesi iradi değildir. Yani şahsın kendisi bile bu bilinçsiz etkiden haberdar olmayabilir. Bu yüzden ben eminim ki eğer İran İslam Devrimi ve devrimim sekiz yıllık savaştaki zaferiyle Hizbullah ve Hamas’ın 33 ve 22 günlük savaşlardaki galibiyetleri olmasaydı bölgede ayaklanmalar kesinlikle başlamayacaktı. 

 Khamenei.ir’de yayınlanan bu röportaj, Sedat Baran tarafından medyasafak.com için Farsçadan çevrildi.