"ABD’nin Ortadoğu’daki Sömürgeci Maceracılığı İçin Ölüm Çanları"

"ABD’nin Ortadoğu’daki Sömürgeci Maceracılığı İçin Ölüm Çanları"
"%70 tarafından onaylanan İmran Han, Amerika Birleşik Devletleri’ne nazikçe, seçilirse/seçildiği zaman ABD’den artık yardım alınmayacağını ve normal dostane diplomatik ilişkiler dışında Pakistan’da Amerikan mevcudiyetinin olmayacağını bildirdi."
ABD’nin Ortadoğu’daki sömürgeci maceracılığı için ölüm çanları

Gordon Duff


Press TV


 

Bu haftanın dış politika konulu başkanlık tartışması, Amerika için en iyi ifadeyle küçük düşme anlamına geliyordu. Romney’nin, İran ve Suriye’nin haritada nerede olduğunu veya İran’ın yaklaşık 2,000 mil uzunluğunda sahil şeridi olduğunu bilmemesi gibi küçük meselelerden bahsetmiyorum.

İran’ı Kazakistan’la ve hatta İzlanda’yla karıştırmak kolaydır. Tipik olarak Amerikalılar, coğrafyada veya matematikte veya mühendislikte veya yabancı diller konusunda iyi değildir. 

Ahmedinecad’ın “Tarih, Siyonizm’i zamanın kumlarından silecektir” sözünü yanlış aktaracak ilk başkan adayının kim olacağını endişeyle bekliyordum. 

Bu ifadenin “soykırım” anlamına geldiğini söyleyen Romney, Lahey’deki Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’ne gideceğini ve elinde dava dosyalarının olduğunu söyledi.

Hiç kimse Romney’e, bizzat Amerikan liderlerine dava açılması korkusuyla Amerika’nın yıllar önce mahkemenin tarafı olmaktan çekildiğini söylemedi.

Romney’nin bölge coğrafyası hakkında söylediklerini hatırlayanlar, onun İran ve Suriye’nin ortak bir sınıra sahip olduğunu zannettiğini bilirler.

Birileri Irak’a bunu haber verse iyi olur. 

Arkasından bugün, Ordu istihbaratındaki arkadaşlardan bir telefon aldım. İsrailliler, ABD’ye sundukları istihbarat raporlarında İran’dan Suriye’ye karayolu üzerinden büyük miktarlarda “ağır silah” sevkiyatı yapıldığını bildirmiş. 

İki yoldan bahsediliyordu, bunlardan birisi, Bağdat’taki Amerikan “Yeşil Bölge”sinden geçiyor. Kontrol noktasından gece gündüz tankların ve füze rampalarının geçmesi oradaki insanları uyanık tutmalı. 

Diğer yol ise İsraillilerin bir üs kurduğu Musul üzerinden geçiyor. Bu da onların uykularını kaçırıyor olmalı. 

Yüzlerce mil uzunluğundaki karayolların üzerinde, büyük şehirlerden geçen ve yoğun akışların olduğu yolların olmasına karşın, tek bir parça ekipman gören veya fotoğrafını çeken kimse bulunmuyor. Bununla birlikte Amerika’nın istihbarat kuruluşları, bu “istihbarat”ı Kongre’ye ve Başkan’a sunmayı tercih etti.

Saçma sapan bir tahrifata dayalı bu bilgi, tıpkı 2002’de Wolfowitz, Chalabi ve şirketlerin Bush’a anlattığı hikâyeler gibi, Romney’nin seçilmesi halinde Irak’ın Amerika tarafından gerekirse güç kullanılarak “yeniden işgal edilmesini” meşrulaştırma amacı taşıyor. 

Romney Amerika’daki elektronik oy kullanma makinelerinin çoğunun sahibi olan şirketin sahibi olduğu için, hiç kimse ona oy vermese bile onun seçilme şansı, her geçen gün artıyor. 

Tartışma sırasında Romney için temel meselelerden biri Pakistan’dı. İsrail, bir nedenle, Pakistan’dan korkmuş görünüyor.

Pakistan ve onların sahip olduğu “100 nükleer silah” tartışılırken atlanan nokta şu ki, şu anda ilave “400 nükleer silaha” sahipler ve JA-17 gizli avcı uçakları yapıyorlar; bu ileri Çin tasarımı, İsrailli casuslar tarafından çalınan Amerikan planlarına dayanıyor…

Savaş söz konusu olduğunda, yaşamanız veya ölmeniz, kazanmanız veya kaybetmeniz, kâr elde ettiğiniz sürece mühim değildir. 

Pakistan ilk kez gerçek bir sivil hükümet görmeye doğru ilerliyor. Önde gelen başbakan adayı, ilginç bir şekilde benim de arkadaşım olan İmran Han. 

%70 tarafından onaylanan Han, Amerika Birleşik Devletleri’ne nazikçe, seçilirse/seçildiği zaman ABD’den artık yardım alınmayacağını ve normal dostane diplomatik ilişkiler dışında Pakistan’da Amerikan mevcudiyetinin olmayacağını bildirdi. 

İslam dünyasının tek nükleer gücü, İslam dünyasının en güçlü ordusuna sahip olan ve Amerikan basını tarafından durmaksızın “düşmana yardım etmekle” itham edilirken Amerika’nın terörle savaşında 35,000 canının yitirmiş bir ülke olan Pakistan, tutarlı bir liderliğe sahip olmaması nedeniyle boşluklar yaşadı.

Burada oyunu bozan şey, Han’ın batıda saygı görmesi, sözünü esirgememesi, tamamen korkusuz olması ve bagaj taşımaması. Son buluşmamızda, kendisinin ABD başkanı seçilmesini sağlayabileceğimi söyledim. 

Han, Yahudilerin bile oylarını alabilirdi. 

Dalga geçmiyordum. Amerikalılar onu sevecektir, o gerçek bir “rock star” ve İslam’ın şablonları temizleyecek yüzü. Bu eğlenceli olacaktır.

Suriye’den ve Kürdistan ya da Irak üzerinden, ya da belki su altından geçen hayal ürünü konvoylardan, İsrail insansız uçaklarının gördüğü fakat Kuzey Irak’ın kurak bölgelerindeki yoğun ormanlar nedeniyle fotoğrafını çekemedikleri konvoylardan daha önce bahsetmiştik.

Benim önerim ABD’nin kendisinin insansız uçaklar edinmesi veya belki de uydular göndermesidir.

Eğer konvoylar Yeşil Bölge’den geçiyorsa, belki birilerinin dışarı çıkıp bakması yeterli olur. 

Dış politika hakkındaki başkanlık tartışması birçok konuyu dışarıda bıraktı, bunların en önemlilerinden biri Türkiye’deki siyasal istikrarsızlıktı.

İsrail, İkinci Dünya Savaşı sonlarında bir koalisyon meydana getiren ve şu an kontrol altında tuttuğu küçük ülkelerden oluşan vekil müttefiklerini iteliyor. 

İsrail’in özel paralı gücüne bazen NATO adı veriliyor, Fransızlar da 1959 yılında NATO’nun çekilmiş olsa da ona eşlik etti.

Suriye meselesinin anahtarı, Türkiye’yi tampon bölge veya bir tür insani yardım operasyonu bahanesiyle Suriye’ye güç göndermeye itmek olarak görünüyor. 

Bununla birlikte Türkiye’nin içinden gelen raporlar, bunun olması halinde kısa süre içinde iç savaşın patlak verebileceğini ve Erdoğan/ordu hükümetinin devrileceğini gösteriyor. 

Bunun sonucu Türkiye’nin NATO’dan çekilmesi ve İstanbul’dan İslamabad’a uzanacak, İsrail, Suudi Arabistan ve Fars Körfezi devletleri arasındaki koalisyonu sarsacak bir İslami ticaret bloğunun oluşması olacaktır.

Rusya ve Çin bunu, Amerika’nın dünyanın egemen gücü olma özelliğinin sonu olarak görmektedir.  

Suriye’ye giden ikinci yol, terör saldırıları ve komplolar üzerinden Lübnan’ın istikrarsızlaştırılmasından geçmektedir ve bu birkaç hafta önce başlamış, ABD birliklerinin “insani amaçlarla” Ürdün’e gitmesi de buna eşlik etmiştir. 

ABD’nin bu hareketi, Suriyeli isyancıların gelişmiş Amerikan Stinger füzeleriyle silahlandırılmasıyla eş zamanlı olmuştur. Tesadüf tabi.

Yine tartışmaların dışında kalan önemli bir konu, Amerika’nın Afrika’da kontrolü ele geçirme girişimleridir. Amerika, çok düşük profilli Afrika operasyonları gerçekleştirdi, Fransa’yla yakın işbirliği içinde on yıllar boyunca askeri destek ve eğitim sağladı. 

Fransız hava kuvvetleri ve ABD uçaklarıyla desteklenen bir Afrika Birliği gücünün kuzey Mali’ye gönderilmesiyle Afrika savaşının başlatılması planlanıyor.

Bunu meşrulaştıran şey, uzun süre Libya lideri Kaddafi’nin müttefiki olan Kuzey Mali’deki Taureg’lerin “El Kaide” olarak yaftalanması oldu. 

Kuzey Nijerya’daki Boko Haram ve Nijer’in de geleneksel El Kaide “acenteleri” olarak “yeniden yaftalanması” ve Nijerya ve Kenya’nın ana hedef olduğu araç bombalamaları, Afrika’da “terörler savaş” ile geçecek yeni bir on yılın gelmekte olduğunun habercisi. 

İhtiyaç duydukları şey ise uygun bir şekilde, operasyon üssü haline getirilmiş, kaybediyormuş görüntüsü veren bir iç savaşı sürdürebilecek ve işgal için yeterince elverişli bir ülkedir.

Uganda – coğrafi zorunluluk dışında -- “kara nokta”yı taşıyor gibi görünüyor. Gruplar kendilerini gösteriyor, Kentucky Fried Chicken temsilciliğini ve Taco Bells’i nereye inşa edeceklerini planlıyor. 

Sudan parçalanıp Kenya Somali’deki operasyonlarını sürdürürken ve Afrika çapına yayılmış terör hücreleriyle ilgili haberler Amerikan ve İsrail “popüler kültür” haberlerini doldururken, dünya Amerika’nın Ortadoğu’daki sömürgeci maceralarının ölüm çanlarını duyuyor. 

Amerika, eli boş dönmemek için son kalan şansına oynamaktadır: Suriye’nin yıkılması ve Lübnan’ın istikrarsızlaştırılması. Bu, tüm maceraların içinde en tehlikelisi olabilir ve bazıları bunu “Üçüncü Dünya Savaşı” diye tanımlamıştır. 

Hazar Havzası’ndan denize kadar, incelenebilecek bütün bölgelerin fethi hayalleri, Akdeniz’den Hindistan’a, denizden Rusya sınırına kadar olan bölgede sömürgeci garnizonlar veya kukla diktatörler yaratma hayali, “Kainatın Efendileri”nin sıkılı parmaklarının arasından kayıp gidiyor.

Geriye kanan tek şey, 5,000 trilyon dolarlık borç, sayısız ölü ve yaralılar ve Amerika’nın tek mirası olarak Afganistan’da süregiden eroin üretimi. 

Amerika’nın geleceği, paralı ordular, hayali terörizm, daha önce hiç görülmemiş ölçekte hava savaşları, hiç bitmeme potansiyeli taşıyan bir savaş ve yeni sömürgeciliğin dayattığı zamanda ve yerde yeni düşmanların yaratılması olacaktır. 

Şu anda üçüncü raundu, Kuzey Mali’deki Taureglerle çatışmayı izliyoruz.

Onlara yenilmelerinin beklendiğini söyleyen oldu mu? 

medyaşafak