“Bu Uyanışın İslami Mahiyetini Kabul Etmek istemiyorlar”

“Bu Uyanışın İslami Mahiyetini Kabul Etmek istemiyorlar”
Dr. Musa Necefi, İslam Devrimi Rehberi’nin düşüncesindeki İslami uyanış teorisini incelemek üzere Rehber’in resmi internet sitesinin kendisiyle röportaj yaptığı, İmam Humeyni (Allah rahmet etsin) ve Hazret-i Ayetullah Hamenei’nin Siyasi Düşüncesinde “İslami Uyanış Teorisi” Konferansı Bilimsel Kurul Müdürü’dür.
Bölgedeki son gelişmeler pek çok düşünürü bu durumu açıklamak için teoriler geliştirmeye zorladı. Bu gelişmeleri analiz etmek üzere ortaya atılmış teorilerden biri de Devrim Rehberinin gündeme getirdiği “İslami uyanış” başlığını taşıyor. Bu teorinin anlamı ve özellikleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?

 

İslam Devrimi Rehberinin gündeme getirdiği İslami uyanış, İslam Devrimi’nin vuku bulmasıyla yeni bir aşamaya ulaşmıştır. Bana göre zâtıâlilerinin bu meseleyle ilgili bakış açısında birtakım önemli özellikler var: Birinci özellik, Ayetullah Hamenei’nin teorisinin sloganik ve politik bir teori değil, çok boyutlu, net, ilmî ve gerçekliğe dayalı bir nazariye olmasıdır. Bu sebeple İslami uyanışın vehim olmadığını, İslam dünyasında nesnel bir gerçeklik olduğunu vurgulamaktadır.

 Tabii ki Batılılar kendi söylemlerini asli söylemin yerine geçiriyor ve görüşlerini propaganda projektörleri altında büyütüyorlar. Mesela şu anda İslami uyanışın fazlasıyla hayali ve sloganik, ama Batılı demokrasinin gerçek ve dikkate alınabilir olduğunu söylüyorlar. Bu bakımdan Ayetullah Hamenei İslami uyanışı bir süreç olarak görüyor, fakat Batılı demokrasiyi İslam ülkelerine dayatılmış bir şey kabul ediyor.

 İkinci özellik, Ayetullah Hamenei’nin Şia’da bir taklit mercii ve müçtehid olmasıdır. Kendisi aynı zamanda İslam Cumhuriyeti nizamında rehberdir. Hal böyle olunca İslam dünyasının sorunlarına bir İslam uzmanının bakış açısıyla tamamen hâkimdir. Bunun yanısıra bugün İslami uyanışın İslam Devrimi’nde bir model olarak özetlenebileceği ve İslam Devrimi’nin de Ehl-i Beyt (onlara selam olsun) mektebinden ilham aldığı göz önünde bulundurulursa Ayetullah Hamenei İslam dünyasındaki liderler arasında Şia mezhebi ve fıkhındaki ihtisası nedeniyle daha iyi teori üretebilecek durumdadır. Genel olarak İslami uyanış Şia ile belli bir derinlik kazanmıştır ve bu nokta önemlidir.

 Bir diğer özellik de şudur ki Ayetullah Hamenei, İran, Mısır ve Osmanlı’da yaşanan gelişmeler itibariyle İslam dünyasının son iki yüz yıllık tarihine bir tarihçi olarak tamamen hâkimdir. Bu yüzden kendisinin İslami uyanış teorisi oldukça güçlü bir tarihsel kimlik taşır.

 İslami uyanışın ayırt edici özelliklerinden dördüncüsü, Batı sömürgeciliği karşısında tepki olmasıdır. Öyleyse İslami uyanışta emperyalizmi tanımak çok önemlidir. İslam İnkılâbı’nın Rehber’i, İslam dünyasında emperyalizmi iyi tanıyan seçkin ve mümtaz bir uzmandır.

 Beşinci özellik, Ayetullah Hamenei’nin İslami uyanış teorisinin, İslami vahdet için uygun bir üst başlık olabilecek kapsamı ve İslam dünyasının birliğini sağlayacak mücadele manifestosu telakki edilebilecek olmasıdır.

 Altıncı özellik, İslam Devrimi’nin epey yüksek bir kapasiteye ve yeteneklere sahip bulunmasıdır. Devrim Rehberinin sadece İslam Cumhuriyeti’nin değil, İslam Devrimi’nin de önderi olduğu düşünülürse söz konusu manevi, fikri, itikadi ve medeni kapasiteleri ve yetenekleri İslami uyanış için bir perspektif ve sonuç olarak gündeme getirebilir.

 Yedinci özellik, Rehber’in teorisinde modern politik kültüre sırt çevirme ve yeni bir siyasi kültüre doğru yürümenin varlığını görüyor olmamızdır. Bu daha önce yoktu. O, İslami uyanışın ve halk devrimlerinin siyasi lugat alanında da müsadere edilmesine izin vermiyor, ayrıca kendisinin kuşatıcı bir siyasi kültürü var.

Sekizinci özellik, İslami uyanış teorisinin Batı ile mücadeleye rejim boyutunda başlaması ve siyasi rejimlerdeki Batı’ya bağımlılara ulaşmasıdır. Daha sonra yeni bir rejim kurma ve İslami halkyönetimi aşamasına varılmaktadır. Oradan da İslam medeniyetine doğru yola koyulur. Dolayısıyla tüm katmanları ve evrim sürecini kateder.

 Devrimin Rehber’ine ait İslami uyanış teorisinin belirgin vasıfları nelerdir?

 İslami uyanış teorisinin üç ayırt edici vasfı var: Halkçı olması, anti-emperyalist olması ve dinî olması. Yani İslami uyanış bu üç vasıftan herhangi birini taşımıyorsa eksiktir. İslami uyanışın asli niteliği halkçı bir devrim olmasıdır. Yani gençler ve halk kitleleri onda seçkin bir role sahiptir, sadece partiler değil. İkinci bariz nitelik anti-emperyalist, anti-siyonist ve batıcılık karşıtı olmasıdır. Bu devrimlerin üçüncü belirgin niteliği de dinî kültürün yatağında bulunmalarıdır. Bundan dolayı Rehber’in teorisine uygun olarak İslami uyanış nerede gündeme gelirse gelsin eğer bu nitelikleri taşımıyorsa noksandır ve onda bir şey eksik kalmıştır.

 Diğer bir nokta, Rehber’in teorisi, İslami uyanış mevzusunda rakip teoriler arasında mutedil bir çizgi olarak ortaya çıkmıştır. Esas itibariyle rakip teoriler arasında iki teori diğerlerinden daha güçlüdür. Biri, İslami uyanışı kabuğa, yüzeysel düşünmeye ve hatta fanatizme hapseden Vahhabi veya talibanist ve selefist teorilerdir. Bunlar eninde sonunda başkalarınca ele geçirilebilirler. Bu tür bir hareket ve tarz, İslami uyanışın ezilmesine yol açacaktır. Küresel bakımdan da reddedilen bir üsluptur. Diğer teori de İslami uyanışı demokrasi adı altında gündeme getirmenin peşindedir. Rehber’in teorisi ise bu iki teori arasında orta yol ve itidal çizgisidir.

 Dolayısıyla bu görüşler yelpazesinin bir tarafında talibanizm, diğer tarafta ise modernleşmecilik yer alıyor. Bu yelpazede insani ve fıtri uyanışın konumu nedir?

 Bunlar bu uyanışın İslami mahiyetini kabul etmek istemiyorlar. Elbette bu insani uyanışın fıtri anlamı henüz tüm detaylarıyla ortaya konmuş değildir. Hâlihazırda genel olarak ve şiar düzeyinde gündemdedir. Detaylandırıldığında onun hakkında konuşabilir hale geleceğiz. Belki de hümanizmin tercümesidir.

Rehber’in teorisi iki yüzeysel düşüncenin ürettiği teoriden ayrılıyor. Birincisi, İslami uyanışı bir komplo gören; İslami uyanışı, İslam ülkelerinin istikrarını bozmayı amaçlamış Batılıların planı kabul eden düşüncedir. Onların Libya, Suriye ve İran’ı istikrarsızlaştırmak istediklerini söylüyorlar. Dolayısıyla İslami uyanışı bütünüyle Batıcılık ve sömürgecilikle analiz ediyorlar. Ne yazık ki bu düşünce toplumumuzda da kabul gördü. Hatta devletin bazı kurumlarında bile bu düşünceye kapılan çıktı.

 İslami uyanış konusunda var olan diğer bakış açısı ise İslami uyanışın kütlesini seyreltmeye eğilimlidir. Yani İslami uyanışın hedeflerini sadece fakirliği ortadan kaldırma, özgürlüğü getirme, serbest seçimler düzenleme veya diktatörün gitmesi gibi meseleler seviyesinde tutmaktadır. Bunlar, İslami uyanışın rejim kurması ve medeniyet yaratması gibi yüksek ufuklara sahip değildir. İslami uyanışın hedeflerini daha az önemi bulunan konulara azaltmak istiyorlar. Diyorlar ki, bu ülkelerin halkları Müslüman, namaz kılıyorlar, duyguları da yaralı. Bundan daha fazlasına İslam’la gitmek istemiyorlar. Bu düşünce tarzı münafıkların (Halkın Mücahitleri örgütü/Çev.) fikrine benziyor. Şahın zindanındayken diyorlardı ki, “Halk Ayetullah Humeyni’yi seviyor. Dolayısıyla o şahı devirmeli, sonra da işi bize vermeli.” Öyle görünüyor ki bu düşünce tarzı İslam ülkelerindeki laik partilerde de mevcut. Bunlar, mücadelenin zafere ulaşana dek halkın elinde olması, ama ondan sonra iktidarın kendilerine teslim edilmesi gerektiğine inanıyorlar.

 Ama Rehber’in teorisiyle ortak yönleri bulunan ve şu anda Türkiye’nin uluslararası alanda ve kimilerinin de ülke içinde takip ettiği bundan daha tehlikeli ve karmaşık bir düşünce biçimi daha var. Bunlar aslında İslami uyanışa inanmıyorlar, hatta İslam’ın demokrasiyle uzlaşabileceğine veya Batı medeniyeti içinde olmak üzere İslam’ın Batı ile uzlaşabileceğine itikat ediyorlar. Diyorlar ki “Halk Müslüman, öyleyse toplum İslami biçimde oluşmalı.” Mesela başörtüsünün serbest kalması gerektiğini söylüyorlar, ama zorlama olmaksızın. Başörtülü olmanın olmamaktan daha iyi olduğundan, halka baskı uygulanmaması gerektiğinden bahsediyorlar. Yani başörtüsü meselesi halledilmeli. Bunlar inkârcı sekülarizm veya laisizmin peşinde değildir. Bilakis Batı ile İslam arasında uzlaşma istiyorlar. İslam mezheplerine de inanıyorlar, ama Batı medeniyeti içinde olmak kaydıyla. Onlar için son sözü söyleyen işte bu Batı medeniyetidir. Bu görüşte İslam medeniyeti geçmişe ait bir şeydir ve bugün Batı’nın fiili medeniyeti ile İslam’ın geçmişteki medeniyetinden bahsetme zamanıdır. Yani bu medeniyet geçmişte kalmış ve ölmüş, modern uygarlık galip gelmiştir.

 Fakat İslam Devrimi Rehber’inin sözünü ettiği İslami uyanış teorisi, kabukla ilgili ve taassup içinde bir fikir değildir. Yenilenmeyi kabul eden, ama bunu, ölmemiş ve geçmişte kalmamış, bugün de dipdiri ayakta duran bir medeniyet olarak İslam medeniyetinin içinde yapmayı savunan bir düşüncedir. Bunlar, Rehber’in İslami uyanış konusundaki teorisinin ana hatlarıyla özellikleridir.

 Siyasi rejimimizin Şii İslami bir rejim olduğu göz önünde bulundurulursa bölgedeki Batıcı ülkeler için ne ölçüde model sunabileceğini düşünüyorsunuz?

 Rehberlik makamı, kendi teorisinde İslam ülkelerinin birbirinden farklı olduğuna dikkat çekti. Ama aynı zamanda dinin siyasi kültürünün ve dinî kavramların kendi sahası dışında etkisi görülemeyecek şekilde sınırlı ve kapalı olmadığına da dikkat edilmelidir. İslam kültürü büyük bir kültürdür. Sonuçta biz Şia’nın okuma biçimini daha derinlikli bularak onu tercih etsek de da, siyasi kültürde bir okulun öğretilerinin başkalarına aktarılamaz olması ve onların bundan yararlanamaması söz konusu değildir. Nitekim bizzat Ayetullah Hamenei 1967’de Seyyid Kutub’un kitabını analiz ederek Farsça’ya çevirmişti. Çünkü o zamanlar Cemal Abdünnasır döneminin sonrasıydı ve İslami mücadelenin modelleri sınırlıydı. Bu kişilerin kitapları ve mücadeleleri model kabul ediliyordu. Her ne kadar birileri Seyyid Kutub’un Sünni olduğunu söylese de onun kendi mücadelesinde aldığı mesafe bizim için etkileyiciydi. Bizim modellerimizin başkalarına aktarılması meselesi de aynen böyledir.

 Bizim katettiğimiz mesafe ve çeşitli alanlarda kurduğumuz sistem kendiliğinden rejim tesisinde model olacaktır. Zira bu modellerin pek çok kısmı, diğer Müslüman milletlerle ortak olma kabiliyetine sahiptir. Tabii ki Şia’nın kendine özgü okuma biçimine ait konular da olacaktır.

 İslami uyanış teorisinin başka ne tür meziyetleri var?

 İslami uyanış teorisi yerli bir teoridir. Dayatılmış bir ideoloji değildir. Modern ideolojilerin dışındadır. Bu özellik çok önemlidir. Bunu ilk olarak İmam hayata geçirdi. İmam modern ideolojilerin dışına çıktı ve kendi siyasi kültürünü ortaya koydu. İslam toplumunun bağrından çıkmış gerçek bir siyasi kültürdür bu.

 Rehberlik makamına ait teorinin diğer bir özelliği kimliğe ait olmasıdır. Hâlbuki rakip teoriler taklitçidir. Kimlikçilik teorisinin özelliği bize şahsiyet kazandırmasıdır. Dolayısıyla bu şahsiyet duygusuyla başka bir kimlikle bağ kurabilirsiniz, Batı’yla kolaylıkla ilişki kurabilirsiniz ve uygun gördüğünüzü seçip alır, istemediğinizden uzak durursunuz. Ama eğer kendinize ait bir kimliğiniz yoksa başka bir kimlikle iyi ilişki kuramazsınız.

 Sizce İslami uyanışın en önemli ilkesi hangisidir?

 İslami uyanışın, bu gelişmelerin vuku bulmasının sebebi de olan en önemli rüknü, İslam ümmetinin izzet ve değerini bu ümmete geri kazandırma arayışıdır. Hâlbuki bu mesele diğer teorilerde mevcut değildir. Diğer teoriler esas itibariyle fakirlik, eşitsizlik, zulüm ve baskıya vurgu yapıyor. İslami uyanış da bunların hepsine dikkat çekiyor ama aşağılanma duygusuyla birlikte. Geçmişte de Müslümanlar aşağılanıyorlardı, fakat bunu hissetmiyorlardı. Bugün Müslümanlar kendi insani değerlerini izlemeleri gerektiğini anlamış durumdalar. Mesela ayakkabısını Bush’a fırlatan gazeteci bu eylemiyle onu aşağılamış oldu. Onun bu eylemi, aşağılanma ile onur arasındaki sınırdı. Ona, eğer özür dilerse milyonlarca dolar para vereceklerini söylediklerinde bunu kabul etmedi. Sonraları bir Arap tüccar onun ayakkabısını beş milyon dolara satın aldı ve bu ayakkabı onurun simgesine dönüştü. İslami uyanış, başta insanların aşağılandıklarını anlamalarını sağlıyor. Sonra da halka onun panzehiri olan İslami izzet ve hürriyeti veriyor.

 İslami uyanışın hedeflerinden biri, İslam ümmetine güzel bir hayat sunmaktır ve bu güzel hayat, sadece Müslümanların tarihsel geçmişine ait bir şey değildir. Yaşadığımız zamanda da gerçekleştirilebilir.

 Acaba İslam Devrimi’nin en büyük rolünün Müslümanların Batı uygarlığı karşısında horlanma duygusunu ortadan kaldırması, yani Müslümanlarda özgüven yaratması olduğu söylenebilir mi?

 Evet. Bu mesele İslami uyanış teorisinde bütünüyle göz önünde bulundurulmuştur. Rehberlik makamı İslami Uyanış Konferansı’nda şöyle dedi: Gençlere özgüven kazandırın ve onlara güvenin. Gençler onur duygusunu yaşadıklarında onlarda özgüven de ortaya çıkacaktır.

 Eğer İslami uyanış teorisinin bütününü ve çeşitli boyutlarını bir cümlede özetlemek ve İslam Devrimi’nin yüce rehberinin konuşmalarından bir sonuç çıkarmak gerekirse şunu söyleyebilirim: İslami uyanış, İslam’dan ve Müslümanların saf ve halis inançlarından edinilmiş derin dinî mahiyeti sebebiyle Müslüman toplumların Batı sultasından ve onun uygarlık yansımalarından zarar görmüş şu anki kimliğini koruma niyetindedir. Bu karmaşık ve çetin süreçte model telakki edilen görkemli İslam Devrimi ve onun kazanımı, yani İslam Cumhuriyeti nizamı, Ehl-i Beyt mektebinden ilhamla son birkaç on yıldır tekâmül aşamalarını katetmiştir. İleri seviyedeki bu gelişme Batı uygarlığına ve modern dünyanın maddi boyutlarına her alanda meydan okuyan medeniyet ufku ve yeni bakış açısıdır.

 Bahsettiğiniz İslamilik, halkçı ve anti-emperyalist olma özellikleriyle İslami uyanış Avrupa ve Amerika’ya nasıl ulaşır?

 İslami uyanış, Ayetullah Hamenei’nin de söylediği gibi Şia ve İslam dünyasıyla sınırlı değildir. Yankısı Avrupa ve Amerika’ya kadar ulaşacak ve yeni bir atmosfere girecektir. Bu üç özellik İslam dünyasına özgüdür. Ama İslami uyanış gruplar ve partileri aşarak halkın arasına karışmıştır. Yani bir kez daha halkı keşfetmiştir, ama Marksizm veya liberalizmle değil, fıtratla. İşte bu nedenle model oluşturabilir. Tıpkı Batılı rejimlerin geçen yüz yıl boyunca Müslüman toplumlara model oldukları gibi.

 Bu uyanış kimliğinin hangi unsurları onlara ulaşabilir?

 İnsanların fıtrata dayalı ve insani değeri. İnsanlar zulüm ve adaletsizlikle karşılaştıklarında fıtri olarak adalet isterler. Adalet istemek daha önce partiler ve kesimler kanalıyla dile getiriliyordu, ama şimdi bizzat halkın kendisi sahneye çıktı, adaleti ve zulmün giderilmesini istemeye başladı.

 Kuşkusuz bu medeniyet henüz genç ve süreçler tam olarak şekillenmiş değil. Mütefekkirlerimiz düşünmeli, fikir geliştirmeli, üniversite yayınlarında ve medrese araştırmalarında bu kavramların toplumumuzdan Batı’ya aktarılması sürecini yönetmelidirler.

İslam İnkılabı Rehberi’nin resmi sitesi khamenei.ir’de yayınlanan bu röportaj Kenan Çamurcu tarafından medyasafak.com için çevrildi.