"Suudi Arabistan Krallığındaki Vahhabi Elit Halkın Demokratik Umutlarını Bastırıyor"

"Suudi Arabistan Krallığındaki Vahhabi Elit Halkın Demokratik Umutlarını Bastırıyor"
"Ancak bildiğimiz gibi doğu bölgesinde Şiiler çoğunlukta, Hicaz ise Sünni çoğunluğun bulunduğu bölge. Buradaki Sünniler ne Vahhabi ideolojiye mensuplar ne de Hanbeliler. Bu insanların çoğu ya Hanefi ya da Şafii mezhebini benimseyen insanlar."
Suudi Arabistan Krallığındaki Vahhabi Elit Halkın Demokratik Umutlarını Bastırıyor

 

Suud güçlerinin önde gelen Şii bir âlimi tutuklamasının ardından rejim karşıtı protestolar, Suudi Arabistan’ın doğu eyaletlerinde bir kez daha sokakları doldurdu. 

Pazar günü, göstericiler Katif eyaletinin Avamiye kazasında Şeyh Nemr’in saldırıya uğradığı ve tutuklandığı yerde yürüyüş yaptılar. Gelen haberlere göre rejim güçleri, tanınmış din adamının arabasına ateş ederek kendisini yaralamışlardı.

Şeyh Nemr, geçtiğimiz hafta yaptığı konuşmasında tutuklamaların, geçen yılki protestoların merkezi olan ülkenin doğusundaki gösterileri tetikleyeceği uyarısında bulunmuştu. Bu esnada Suudi güçleri, Cumartesi günü aktivist Salah el-Aşvan’ı, ön uyarıda bulunmaksızın Riyad’daki evinde tutuklamıştı. Aktivistin şu an bulunduğu yere ilişkin hiçbir bilgi olmadığı gibi açıklama da yapılmış değil.

Şubat 2011’den beri, Suudi protestocular Doğu eyaletlerinde özellikle de Katif ve Avamiye kentlerinde düzenli olarak protesto gösterileri yapıyorlar. Gösterilerde protestocular ifade ve toplanma özgürlüğü, Şii Müslümanlara karşı ayrımcılığın sona ermesi ve tutukluların salıverilmesi gibi taleplerde bulundular. Ancak Suudi güçleri Kasım 2011’den bu yana 5 protestocuyu öldürdü, birçoğunu da yaraladı. Gösteriler hızla protestolara dönüşürken Suud hanedanına karşı sloganlar atıldı.

Pres TV, Ortadoğu Araştırmaları ve İncelemeleri Merkezi Müfid Cabir’le konuyu daha derinlemesine incelemek için bir röportaj yaptı. Bu programda iki misafirin daha görüşlerine başvurdu: Amerikalı filozof James Fetzer ve Ortadoğu danışmanı Peter Eyre. Aşağıda röportajın tam metnini bulacaksınız.
 


Press TV: Sayın Cabir duruma bakıldığında, ülkenin petrol bakımından oldukça zengin, Fars Körfezi’nin ve Suudi Arabistan’ın doğusunda kalan bölgelerinde içten içe kaynayan bir gerilim mevcut olduğunu görüyoruz. Ve bildiğiniz gibi burası Suudi Arabistan’da Şii nüfusun yoğun olarak bulunduğu bir bölge.

Bu protestoların hangi ölçekte yapıldığına ve ne ölçüde ciddi talepler içerdiğine baktığımızda protestoların Medine’de ve Suudi Arabistan’ın başka bölgelerinde ve başka kabilelerin içinde de meydana geldiğini görüyoruz.

Örneğin, Suudi Arabistan’da sayısı binlere varan siyasi tutuklu olduğunu biliyoruz ve bunların oldukça büyük bir bölümü Sünni Müslümanlar. Peki bu protestolar ne kadar büyük ve ne ölçüde ciddi sizce?

Cabir: Demokrasi konusu çok önemli bir konu ve Suudi Arabistan’a demokrasinin gelmesi kaçınılmaz. Bu sadece Şiilerin dile getirdiği bir talep değil, aynı zamanda Sünnilerin de talep ettiği bir konu.  Çünkü bildiğimiz kadarıyla Suudi Arabistan homojen olmayan bir ülke. Ülkede %10-15 civarında bir azınlığı da oluştursa Şiiler var ve aynı zamanda demokrasiyi tanımayan ülkenin hâkim ideolojisi olan Vahhabiliğe sıcak bakmayan geniş bir Sünni kitle de mevcut. Ülkenin geniş bir bölümü haklarını talep ediyor ve Doğu eyaletlerinde Şiilerin başlattığı gösteriler Suudi toplumunun diğer bölümlerini özellikle de Hicaz ve Medine’yi etkileyecektir. Zira demokrasi, evrensel bir hak olup bu bütün Suudiler için ehemmiyete haiz bir konudur.

Press TV: Peki şimdi de bu protestoların Suudi rejimi tarafından nasıl algılandığına bakalım. Sayın Cabir, son gösterilerde en az üç protestocunun hayatını kaybettiği söyleniyor, özellikle de Şii din adamı Şeyh Nemr’in tutuklanması ve saldırıya uğraması müthiş bir öfke seline neden olmuş durumda. Ayrıca onun nerede olduğuna ve sağlık durumuna ilişkin hiçbir haber yok. Sizce bu taktik, işe yarayacak mı ve bu rejim, ülkenin doğusunda başlayan bu protestoların dalda dalga yayılmasına ve ivme kazanmasına yol açan unsurları kontrol altına alabilecek mi?

Cabir: Biliyorsunuz, gösterilerin şiddet kullanılarak bastırılması gösteriye katılanların sayısını artırmaktan başka bir işe yaramaz. Çünkü bu taktikler Şii nüfusun daha keskin ve daha fazla meydan okuyan bir topluluk haline gelmesine neden oluyor. Gördüğümüz gibi protestolar, Suudi Arabistan’ın diğer bölgelerine yayılırken Suudi güçleri daha fazla güç kullanıyor, bu manzara bizlere Arap dünyasının diğer bölgelerinde meydana gelen devrimleri hatırlatıyor. Hükümet güçleri gösterileri bastırmak için daha fazla güç kullandıkça insanlar seslerini daha fazla duyurabilmek için daha fazla meydan okuma arayışına giriyor.

Dolayısıyla Suudi güçlerin uyguladığı bu taktiğin işe yarama şansı yok. Protestocuları öldürerek gösterileri bastıramazlar. Gösterilerin en üst seviyede bir meşruiyeti olduğunu düşünüyorum, insanlar Suudi rejiminin daha fazla güç kullandığına tanık olsalar da haklarını takip etmeye devam etmeliler. Çünkü bu çok önemli bir konu, ülkenin doğusundaki azınlıklar sorunu. Bu insanların hakları sürekli olarak gasp edildi ve baskıya maruz kaldılar. Dolayısıyla bu hak talepleri için düzenlenen gösteriler meydana gelmesi kaçınılmaz olan hadiseler. Bence hükümet güçlerinin baskı kullanması, insanların haklarına daha sıkı sarılmasından başka bir işe yaramayacak.

Press TV: Sayın Cabir, Suudi hükümetinin aynı zamanda kraliyet ailesinin de içinde bulunduğu krizle ilgili zayıf bir konumda olduğu söylenirse buna ne dersiniz? Çünkü birçok gözlemci ülkedeki resmi Vahhabi mezhebinin halkın çoğunluğu tarafından paylaşılan bir görüş olmadığını kaydediyor.

Suudilerin sadece Suudi Arabistan’da değil aynı zamanda Ortadoğu ve Körfez ülkelerinde de kendi görüşlerini empoze ettiği görüşüne katılır mısınız? Bu belki de ülkenin geri kalan kısmının ayaklanması için iyi bir neden olabilir. Bunun için fırsatlar gayet uygun ve bunun meydana gelmemesi için bir neden yok. Bölgede ve Suudi Arabistan’daki Vahhabilik bu durumu etkiler mi?

Cabir: Suudi hanedanı sadece ekonomiyi tekellerine almadılar aynı zamanda ülkeye kendi dini bakış açılarını da dayattılar. Bildiğimiz kadarıyla Vahhabiler, sadece ülkenin iç ve orta kesimlerindeki çöl bölgesinde, özellikle de Riyad’da varlar. İlk Suudi devleti 20. yüzyılın başlarında sadece ülkenin orta bölgelerinde kuruldu.

Bu bölge, Vahhabi ideolojinin babası sayılan Muhammed bin Abdülvehhab’ın ve bütün Suud hanedanının kökeninin dayandığı yer. Ancak bildiğimiz gibi doğu bölgesinde Şiiler çoğunlukta, Hicaz ise Sünni çoğunluğun bulunduğu bölge. Buradaki Sünniler ne Vahhabi ideolojiye mensuplar ne de Hanbeliler. Bu insanların çoğu ya Hanefi ya da Şafii mezhebini benimseyen insanlar.

Suudi nüfusunun çoğunluğu, Vahhabi ideolojisine bağlı değiller ve doğal olarak bu insanlar da başkaldıracaklar, çünkü zorla intisap ettirilmeye çalışıldıkları düşünce okulunun mensubu olmayı istemiyorlar.

Bu, ülkeyi birçok bakımdan doğru yöne götürmez ve bu yüzden halkla devlet arasındaki dini ve ideolojik tutarsızlık ve çelişki, ayrıca yönetimin tek bir ailenin tekelinde olması, bütün bunlar ülkeyi belirli bir noktaya götürür. Bu hanedan ülkenin petrol gelirlerini sadece belirli bir aileye tahsis etmekte. Hâlbuki İslami öğreti, petrolün ve benzeri zenginliklerin halka ait olduğunu ifade eder. Yerin altındaki zenginlikler halka aittir, bir yönetici aileye ya da hükümet görevlilerine değil.

Ve böylece Suudilerin petrol gelirleriyle ilgili bu yaklaşımı benimsediğini görüyoruz. Ayrıca Suudiler kendi bakış açılarını, bunu tasvip etmeyen toplumun büyük bir kesimine empoze etmekte. Bu, bugün bizim görmekte olduğumuz şeydir, yani halk Suudi hanedanına karşı ayaklanıyor.


medyaşafak