"Suriye Muhalefetinin Geleceğinde Belirsizlik Ağır Basıyor"

"Suriye Muhalefetinin Geleceğinde Belirsizlik Ağır Basıyor"
"Ulusal Konsey kısa zaman içinde amaçlarına ulaşıp Şam’da istediği hükümeti kurabilse bile, ertesi gününde katı Vahhabi gruplar ile Suriye’deki diğer silahlı gruplar arasında yeni bir iç savaş patlak verecektir."

Suriye muhalefetinin geleceğinde belirsizlik ağır basıyor

Muhyiddin Sacidi

Press TV

 

Amerika Birleşik Devletleri'nden gelen baskı altında, Suriye muhalefetinin temel grupları, gelecekteki bir Suriye hükümetinde güç paylaşımı için bir koalisyon oluşturmakta anlaştı. Bu koalisyonun bir parçası, ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'un, şimdiden son kullanma tarihinin geçtiğini söylediği Suriye Ulusal Konseyi.


Bu koalisyonun arkasındaki temel fikir, Suriye muhalefeti için uluslararası alanda tanınma sağlamaktı. Amerika Birleşik Devletleri, bir sonraki “Suriye'nin dostları” grubu toplantısını, muhalefet ittifakının en az 100 hükümet tarafından tanınacağı Tokyo'da düzenlemeyi planlıyor. Libya'da vuku bulana benzer şekilde, böyle bir tanınma bu ülkelerdeki Suriye büyükelçiliklerinin varlığını da sonlandıracaktır. Görev başındaki Suriye hükümetini Birleşmiş Milletler'den çıkarma yönünde adımların atılması dahi beklenebilir. 

Suriye Ulusal Koalisyonu (SUK) Kahire'de bir merkez oluşturacak ve Suriye toprağının “özgürleştirilmiş” kısmında kurulması gerekecek bir geçiş hükümeti oluşturacak. Katar'da bir koalisyon kurulması yönünde varılan anlaşma, dağınıklığı yüzünden ABD'nin Başkan Beşar Esad hükümetini devirme girişimlerinin başarılı olamadığı silahlı gruplar arasında bir askeri ittifakın kurulması yönünde bir giriş niteliği taşıyor. Planla, ABD ve bazı Arap hükümetleri silahlı gruplara yaptığı silah desteğini arttıracak, Suriye Müslüman Kardeşler örgütü Suriye muhalefetinin belkemiği olarak kalmaya devam edecek ve El Kaide bağlantılı silahlı Vahhabiler sorunu, yeni bir hükümetin kurulmasından sonra çözülecektir.

Böyle bir plan alkışı hak ediyor mu? Her şey, olayların mantıksal olarak art arda gelmesinin ardından bir sonuca ulaşır. Suriye için de bu böyle mi? İlk söylenmesi gereken nokta, bazı etkili Suriyeli muhalif grupların SUK'den çekindiği. Her ne kadar Doha Anlaşması'nın bazı tarafları başkalarının koalisyona katılması için kapıları açık bıraktıysa da ve herhangi bir grup koalisyona katılabilir durumda olsa da, böyle bir gerçek var.  

Bir diğer önemli nokta olarak, Suriye Ulusal Konseyi'nin yanında yeni bir koalisyonun oluşturulması, ABD'nin Suriye krizi karşısındaki politikasının yetersiz olduğunu ve muhalefet liderlerini değiştirerek politikası üzerinde yeniden düşünmesi gerektiğini kavradığı anlamına gelmektedir. Doha anlaşması, ABD'nin eski Suriye büyükelçisi Robert Ford ve eski Suriyeli milletvekili Riyad Seyf tarafından birlikte hazırlanmıştı. Bu iki isim aynı kafa yapısında değil.

ABD'nin hatası yanlış bir şekilde, Suriye hükümetinin Tunus ve Mısır'da olduğu gibi birkaç hafta içinde devrilebileceğini veya liderinin Libya'da olduğu gibi bir askeri operasyonla devre dışı bırakılabileceğini düşünmesi oldu. Elbette, ABD Tunus ve Mısır'la ilgili doğru değerlendirmelere bile sahip değildi; aksi halde devrimleri karşısında kontrpiyede kalmazdı. ABD'nin Suriye'yle ilgili hatası, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun “sıfır sorun” politikasının çöktüğü Türkiye gibi hükümetler için de sorunlara yol açtı. Suudi Arabistan ve Katar ise kendi durduğu yerden, Suriye'de bir Sünni hükümetin kurulmasıyla İran ve Irak'ın Şii hükümetleriyle karşı karşıya gelme şansı buldu. 

Suriye'deki krizin başlangıcından yaklaşık iki yıl sonra, ABD ve Batı, güvenlik ve istihbarat örgütlerinin bu ülkeyle ilgili tahminlerini yeniden gözden geçirmiş olmalıdır. Türkiye, Ürdün ve Lübnan sınırlarında bulunan istihbarat görevlileri, onları gerçeğe daha fazla yaklaştırmış olmalıdır.

Öte yandan, ABD'nin hataları devam ediyor. Katar'daki güvenilir kaynaklar, ABD'nin baskısı olmasa ve Katar Suriye Ulusal Konseyi'nin bazı üyelerinin bayağılıklarını ifşa etmekle tehdit etmese Doha Anlaşması'nın kabul edilmeyecek olduğunu söylüyor. Bir başka deyişle ABD'nin baskıları, Suriye muhalefetinin içindeki ayrı unsurları bir araya getirdi. Eğer bir gün ABD'nin baskıları hafifletse, muhalefet grupları arasındaki farklılıkların tek anlamı Suriye'de yeni bir iç savaş olacaktır.

Ulusal Konsey kısa zaman içinde amaçlarına ulaşıp Şam'da istediği hükümeti kurabilse bile, ertesi gününde katı Vahhabi gruplar ile Suriye'deki diğer silahlı gruplar arasında yeni bir iç savaş patlak verecektir. BM-Arap Birliği temsilcisi Lahdar Brahimi'nin uyardığı gibi, böylesi bir muhtemel iç savaş, Suriye'yi Somali'ye çevirecek ve Taliban döneminde Afganistan'ın yaşadığından daha vahim bir yazgı getirecektir. 

Kulağa inanılmaz gibi gelebilir, fakat ABD, bir Alevi devlet başkanı, Sünni başbakan ve Hristiyan parlamento sözcüsü tarafından yönetilen bir Suriye rejimi önerdi. Bu model daha önce Irak'ta hayata geçirildiyse de ihtilafları çözümleyemedi ve şimdi iç savaş ve çözülme tehdidi Irak'ta ağır basıyor. Suriye'nin Iraklaşması veya Lübnanlaşması, eğer Suriye'yi parçalamak ve Ortadoğu'da rakip etnik ve mezhepsel gruplar yaratarak İsrail'in bölgeyi yönetmesinin önünü açmak için yapılmıyorsa, yalnızca dar kafalılığın göstergesidir.

Daha ilginç nokta, Suriye Ulusal Konseyi'nin kendi üyelerine bile yeterince güvence sunmamasıdır. Doha toplantısı sırasında, Suriye Ulusal Konseyi'nin eski başkanı Abdülbasit Seyda bazı hükümetlerin basıncıyla Suriye hükümetiyle müzakereye boyun eğdiğini kabul etti. Koalisyonun oluşumundan sonra, alt üst olmuş bir muhalefet liderinin, Moskova ve Washington'un şu üç nokta üzerinde anlaştığını söylediği aktarılıyor:

- Brahimi'nin önerdiği gibi Suriye'ye barış gücünün yerleştirilmesi
- Katar'da olduğu gibi muhalefet için yeni bir liderliğin belirlenmesi
- Esad'ın gönderilmesi veya istifası yönünde herhangi bir güvence olmaksızın, Suriye hükümetiyle görüşmenin kabul edilmesi

Önde gelen bir İranlı siyasal analist olan Muhyiddin Sacidi, sık sık Ortadoğu konularıyla ilgili makaleler yazmaktadır. Aynı zamanda Tahran'daki Ortadoğu Stratejik Çalışmaları Merkezi'nde Ortadoğu uzmanı olarak çalışmaktadır. Şam ve Beyrut'taki IRIB şubelerinin eski müdürü olan Sacidi, Press TV'ye sıklıklı katkı yapmaktadır.

medyaşafak