"Cameron, Britanya’nın Ölüm Tüccarı"

"Cameron, Britanya’nın Ölüm Tüccarı"
"Cameron, Oxford’dan birinci sınıf kalitede felsefe diploması almış ve Kraliçe İngilizcesiyle konuşuyor olabilir, fakat o, kirli bir silah tüccarından, para karşılığında öldürme makinaları satan bir ölüm tüccarından başka bir şey değil."
Cameron, Britanya’nın ölüm tüccarı

Finian Cunningham

Press TV

 

Britanya’nın uluslararası imajının daha fazla çirkinleşemeyeceği düşünülen bir sırada, tam da bu oldu. Britanyalı bakanlar vergi ödeyen yurttaşları aldatıyor, askeri şefler rüşvet sızdırıyor ve ünlü kişiler, politikacılar ve ulusal yayın kuruluşu BBC çocukların cinsel istismarı skandallarına batmış durumdalar. Pespayelik tufanı, Parlamentoların Annesi’nin kendini satıyor görüntüsü vermesine neden oldu. Bu hafta ise Britanya’nın kendisi için biçtiği medeniyetin kalesi imajı, Başbakan David Cameron’un dünyanın en baskıcı rejimlerine kitle imha silahları satmak için çıktığı Fars Körfezi gezisiyle yeni bir düzeysizliğin içine sürüklendi.

Cameron, Oxford’dan birinci sınıf kalitede felsefe diploması almış ve Kraliçe İngilizcesiyle konuşuyor olabilir, fakat o, kirli bir silah tüccarından, para karşılığında öldürme makinaları satan bir ölüm tüccarından başka bir şey değil. 

Britanya liderinin Ortadoğu turunun ilk ayağı olan Birleşik Arap Emrlikleri’nde temel hedef, El Neyhan mutlak monarklarına 60 adet Britanya yapımı Typhoon savaş uçağı satmaktı. Cameron, Britanya silah ticaretinin bir sonraki durağı olan Suudi Arabistan’da, Suud Hanedanı diktatörlüğüne daha fazla askeri teçhizat sunmayı ümit ediyor. 

Downing Street, şu sözlere ziyaretlere pozitif bir hava vermek istedi: “Bu, Britanya savunma (saldırı) sanayiini belirgin bir şekilde güçlendirmek için bir fırsat sunuyor ve Başbakan, geziyi özellikle Körfez liderlerine (despotlarına) Typhoon hızlı jetlerini sunmak üzere kullanacak.” 

Bu gezi, Cameron’un başbakan seçildiği Mayıs 2010 tarihinden bu yana Fars Körfezi monarşilerine düzenlediği ikinci resmi gezi. İlk ziyareti de yine silah satışıyla ilgili olmuştu ve Cameron o tarihten itibaren Britanya askeri tüccarları için uzman bir satış elemanı olduğunu gösterdi. Mısır, Libya, Hindistan, Güney Afrika gezileri de “en iyi Britanya ürünlerini” – yani silah, füze, tank ve bombardıman uçaklarını – satmak için iyi birer iş fırsatıydı. 

Cameron’un müşteri listesinin en başında, Britanya’nın en büyük ve dünyanın üçüncü büyük silah tüccarı olan BAE Systems geliyor. Başbakan’ın öncülük ettiği ticaret ve şirket faaliyetlerinin tümünün bir şirket portföyüne ait olması ve bunun da bir silah şirketi olması, Britanya’nın sanayiye dayalı bir ekonomi olarak gerilemekte olduğunun göstergesi. Bir zamanların büyük sanayi gücünün – kullanılan ifadeyle dünyanın atölyesinin – şimdi temel ulusal gelir kaynağı olarak kitle imha silahlarının seyyar satıcılığına indirgenmiş olması, gerçekten de çok şey ifade ediyor. 

Britanya ekonomisinin ölümü ve buna eşlik eden sosyal çürüme, on yıllardır silah sanayiinin yükselişiyle doğrudan ilintili. Britanya yönetici sınıfı ülke içinde yoksullaşmış kitlelerin üzerinde otururken, ülkenin zar zor da olsa geçinebilmesinin tek yolu, ölümcül teknolojinin satışıyla dışarıdaki yoksulluğu arttırmak gibi görünüyor. 

Britanya hükümetleri, ölümcül ticaretten para kazanma çaresizliğiyle, iş ortaklarını seçmede olağanüstü belirsiz standartlar gösterdi ve çeşitli zamanlarda, kendi halklarını katleden Şili’deki Pinochet ve Endonezya’daki Suharto diktatörlüklerine bile silah sattı. Endonezya aynı zamanda Doğu Timor nüfusunun üçte birinin soykırıma uğratılmasından da sorumluydu ve bu suç, İngiliz askeri donanımı nedeniyle çok daha tesirli oldu. 

Fakat Britanya silahları için asıl değerli hedef, Fars Körfezi’ndeki eski sömürgeleri ve mandaları, bilhassa da Suudi Arabistan. Cameron, Britanya için önde gelen silah tüccarı rolünde yalnız değil. Bu hafta Körfez’de gerçekleştirdiği silah müşterisi arayışları, kendisinden önceki pek çok selefinin izlerinden gidiyor. 

1985 yılında, dönemin İngiliz Başbakanı Margaret Thatcher, Suudi Arabistan’la 60 milyar Amerikan doları değerindeki El Yamame silah anlaşmasını imzalamıştı. Bunun,  bugüne kadar Britanya’nın yaptığı en büyük tekli ticaret anlaşması olduğu söyleniyor. Thatcher’ın oğlu Mark da pazarlıklara katılmış ve şüpheli çabalarıyla, “kazı kazan” takma ismiyle ve “komisyon” bedeli olarak kendi adına 18 milyon dolar kazanmıştı.  

Yolsuzluk iddiaları – BAE Systems şirketinin Suud Hanedanı’na rüşvet yedirdiği iddiaları – hiçbir zaman kanıtlanamadı zira Britanya hükümeti ve Lordlar Kamarası’ndaki yüksek mahkeme, meseleye dair daha fazla soruşturma yapılmasına izin vermedi. 2006 yılında Tony Blair başbakanken Yolsuzlukla Mücadele Bürosu, alışılagelmiş “ulusal güvenlik” resmi mazeretiyle, davayı düşürmeye zorlandı.  Diğer yandan BAE Systems daha sonra yapılan bir Amerikan soruşturmasının ardından 400 milyon ABD doları ceza ödemek zorunda kaldı ve Britanya’daki kamu yararına çalışan gruplar,  Silah Ticaretine Karşı Kampanya ve Corner House, halen hayranlık yaratacak şekilde, yasal eylem peşinde koşmaya devam ediyor.

Cameron’un bugün Suudi krallığına yaptığı ziyaret, Britanya devlet hazinesine 9 milyar dolar getirme amacı taşıyor. 

Cameron’un silah satışı turunu, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin “meşru güvenlik ve istikrar kaygıları olduğunu” ve “geniş Ortadoğu bölgesinde karşı karşıya olduğumuz tehditlerle mücadele ettiğini” söylemesi, Britanya’nın sinizminin ve ikiyüzlülüğünün göstergesi.

Suudi Arabistan’ın “güvenlik ve istikrar kaygıları”, seçilmemiş diktatörlüklerin – halkın çoğunluğu zorluk ve yoksullukla mücadele ederken genç veliahtlar grubunu zenginleştirmek için ülkelerinin petrol zenginliklerini cebe indiren diktatörlüklerin; İngiliz kapitalistlerinden kitle imha silahları almak ve komşu ülkelere çatışma ve yıkım tohumları ekmek için petrol kaynaklarından gelen milyarlarca doları ve gelecek nesillerin potansiyelini çarçur eden diktatörlüklerin – yerine demokratik yollardan seçilmiş hükümetlerin geçmesi çağrısı yapan kendi halklarını ve Bahreyn halkını ezmeyi içeriyor. Suriye’yi ve geçen yıl Libya’yı kırıp geçiren ölüm ve acı büyük ölçüde, İngiltere, ABD ve Fransa gibi Batı güçlerinden tedarik edilmiş silahların Fars Körfezi monarşileri tarafından geri dönüşüme sokulmasından kaynaklanıyor.  

Suudi Arabistan’ın, Britanya’yla yaptığı 60 milyar ABD doları değerindeki El Yamame silah anlaşmasına ilave olarak geçen yıl ABD ile, yine 60 milyar ABD doları değerinde benzer bir anlaşma imzaladığını hatırlatalım. Ortadoğu bölgesi, Britanya ve Batılı müttefikleri tarafından barut fıçısına çevrildi ve hâlâ bu pervasız devletler, barışı, uluslararası hukuku ve insan haklarını savunduklarını iddia ediyorlar.

Finian Cunningham (1963 doğumlu) uluslararası ilişkiler alanında pek çok makale yazmış ve bu makaleler çeşitli dillere çevrilmiştir. Tarımsal Kimya alanında Master derecesine sahip olup, İngiltere-Cambridge’de bulunan Kraliyet Kimya Şirketi’nde bilimsel editör olarak çalışmış, daha sonra gazetecilik alanında kariyere yönelmiştir. Aynı zamanda bir müzisyen ve şarkı yazarıdır. Yazar ve medya yorumcusu Cuninngham, Batı destekli rejimin gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerini vurguladığı eleştirel gazeteciliği nedeniyle Haziran 2011’de Bahreyn’den sınır dışı edilmiştir. Uzun yıllar The Mirror, Irish Times ve Independent gibi ana akım medya kuruluşlarında da editör ve yazar olarak çalışmıştır. İrlanda-Belfast kökenli olup şu anda Doğu Afrika’da yaşamakta ve Bahreyn ve Arap Baharı hakkında bir kitap yazmaktadır Bandung Radio’da Pazar günleri GMT saatiyle 15:00’de bir güncel program sunan iki kişiden biridir.

medyaşafak