"Hamas, Gazze Zaferini Heba mı Edecek?"

"Hamas, Gazze Zaferini Heba mı Edecek?"
Elektronik İntifada sitesinden önemli analiz: "İran’ın yerine geçmekten büyük ihtimalle oldukça uzak olan Mısır’a ilişkin olarak Hamas, bütün yumurtalarını Kahire’nin sepetine koyarsa aptalca bir kumar oynamış olur."
Hamas, Gazze zaferini heba mı edecek?

Hicham Safieddine

electronicintifada.net


Gazze’ye yönelik son saldırı, Hamas’ın radikal bir direniş hareketi olarak sonu anlamına mı geliyor?

Hamas lideri Halid Meşal, ABD ana akım medyasına çıkıp da etrafa gülücükler dağıtarak ödünler verdiğinde, İsrail’in bir hafta süren saldırılarının ardından Gazze’deki Filistinliler henüz daha ölülerini gömmemiş ve yaralarını sarmamışlardı. Ateşkesin imzalandığı gün Meşal, CNN’in kibirli ve hain spikeri Christian Amanpour’a 1967 sınırları içerisinde Gazze ve Batı Şeria’da kurulacak bir Filistin devletinin kabul edilebilir olduğunu söyledi. Meşal, devamla dönüş hakkının mültecilerin fiili dönüşlerini zorunlu olarak gerektirmediğini ima etti. Meşal, zorlu bir savaştan çıkan bir direniş liderinden ziyade Mahmud Abbas’ın bozuk bir taklidi gibiydi. (Meşal: 67 sınırlarında bir Filistin devletini kabul ediyorum, The Jerusalem Post, 22 Kasım 2012).

Ardından Hamas’la Filistin Özerk Yönetimi arasındaki flört, azalmadan devam etti. Son hareket, Meşal’in Pazartesi günü Mahmud Abbas’ın BM’deki sanal devletine ilişkin ateşli onayı oldu (FKÖ’nün devlet statüsüne çıkarılması) (Hamas, Abbas’ın Filistin’in BM’de devlet statüsüne çıkarılmasını destekliyor, France 24 Kanalı, 26 Kasım 2012). Medyada çıkan haberlerde, BM’deki görüşmelerin sona ermesinin ardından Hamas-Fetih yakınlaşmasının, ulusal birlik çalışmalarının yeniden başlaması için bir giriş niteliğinde olduğu ifade ediliyordu.

Ulusal birlik, makul bir şekilde Filistinlilerin çoğunun önde gelen bir talebidir. Ancak Filistin Özerk Yönetimi, açıkça İsrail işgalinin de facto bir tetikçisi gibi davrandığından bu durumda birlik, işgalcinin ve ajanlarının cezasız kalması ve onlara karşı mücadele eden güçlerin atanması anlamına gelir. Birliğin gerçekleşmesini söylemek yapmaktan daha kolaydır, zira daha önce bu yönde yapılan girişimler başarısız kalmıştı. Silahlı direnişin geleceği, bu tür görüşmelerin sonucuna dayanmakta ve sırayla İsrail’in Gazze’ye son saldırısının döküntüleri, bölgesel politik ve askeri yapılandırma hesaba katılmalıdır.

Büyük Biraderlik

Filistin’de meydana gelen çok az savaş, bütün taraflarca siyasi bir kazanca dönüştürülmek üzere tasarlanmıştır. Beşşar Esad rejimine yönelik desteği nedeniyle kendi destekçilerine yabancılaşan İran ve müttefikleri, Hamas’a verdikleri askeri ve finansal desteklerine açık kredi verme noktasında oldukça hevesliydiler. Amaçları, savaşılması gereken yerin Suriye değil, Filistin olduğunu ileri sürmekti. Karşı “ılımlı” kamp ise Filistin direnişinin eski müttefiklerinin Şam’da savaşırken direnişin yanında yer alabileceklerini göstermeye çalışıyorlardı. 

Hamas’ın halen her iki kesime de bir adım uzaklıkta olması, hareketin lehine olan bir unsur oldu. İran’dan mali ve finansal destek en yüksek düzeyde akarken, bir ateşkese aracılık etmek isteyen ve aynı zamanda kara harekatına engel olmayı arzu eden, bölgede bir meşruiyet arayışı içerisinde olan Mısır’ın diplomatik baskıları etkisini gösterdi.

Hamas ve İslami Cihad tarafından gerçekleştirilen ateşkesin ilan edildiği ortak basın toplantısında Meşal, bütün aktörlerin gönlünü almaya çalıştı. “Ilımlı kamp”ta bulunan Mısır, Türkiye ve Katar gibi ülkelere teşekkür ederken İran’ın rolüne de vurgu yapmayı ihmal etmedi. (S. Arabistan dikkat çekici bir biçimde Hamas yetkilileri tarafından imzalanan deklarasyonların hiçbirinde yoktu.)

Ancak yapılan basın toplantısından Hamas’ın yeni siyasi patronunun Müslüman Kardeşler olduğu net olarak ortaya çıktı. Hatta Şam’la bağlarını sürdüren ve İran’la olan güçlü bağlarıyla tanınan İslami Cihad Hareketi’nin lideri Ramazan Abdullah Şellah yaptığı kısa konuşmasında İran’a değil de Mısır’a teşekkür ederken Hamas’ın yeni bağlılığıyla aynı safta yer alıyormuş gibi göründü.  (“Direniş sözünü söyledi: Siyonist oluşum, yenildi” el Menar, 21 Kasım 2012). 

Her iki lider de Mısır istihbaratının oynadığı söylenen olumlu role atıfta bulundular. İsrail’in Gazze’de ve Sina Yarımadası’ndaki gözü ve kulağı olan Mısır’ın, kirli bir devlet yapısından silahlı direnişi desteklemeye evrildiğini, henüz kirliliklerinden arınma yönünde adımlar atmadan kabul etmek oldukça zordur.

Hamas’ın iddia ettiği gibi Yeni Mısır, İsrail’e yönelik kara harekâtı yapmaması yönünde sıkı tenbihte bulunuyor ve direnişin şartlarına uygun kabul edilebilir bir anlaşmaya itiyor olsa bile, er ya da geç İsrail ve ABD’nin Kahire’den silahların bırakılması kampanyasına aktif destek vermesini ve bu konuda daha aktif bir rol oynamasını istemesi, Suriye’nin denklemden çıkarılmasıyla Hamas’ın silah transferi için Sudan üzerinden Süveyş ve Sina yarım adası gibi alternatif yollar aramasını gerektirecektir.

Zamanın geçmesiyle birlikte Müslüman Kardeşler’in, Hamas’a askeri ve mali destek konusunda nerede duracağını netleştirmesi gerekecektir. Göstergelere göre, statükoyu sürdürme arayışında olacak gibi görünüyor: Hamas’a gerekli olan askeri ve mali desteği vermek yerine, Hamas’ı radikal unsurları kontrole ve gelecekteki askeri operasyonları dizginlemeye teşvik. Bunun karşılığında ise İsrail’le aktif bir gizli anlaşmaya varmamak.

ABD’nin etkisini azaltan güçlü ve bağımsız bir askeri kuvvet oluşturmaktan ve İran’ın yerine geçmekten büyük ihtimalle oldukça uzak olan Mısır’a ilişkin olarak Hamas, bütün yumurtalarını Kahire’nin sepetine koyarsa aptalca bir kumar oynamış olur. Kahire’den beklenen daha makul bir düzenleme, silah kaçakçılığına göz yummak ve bu silahların kaynağı olan Tahran’la kanalları açık tutmak şeklinde olacaktır. Bu tarz bir Mısır-İran yaklaşımı, -yozlaşmış Körfez ülkeleriyle olan bağlantılar ve Suriye’nin istikrarsızlaştırılması hariç- burada siyasi bir irade olması kaydıyla Hamas’ın yeni bir direniş düzeni kurması demektir. Ancak bu başka bir yerde yalan gibi görülebilir: Ulusal birlik adlı tehlikeli oyunun yeni raundunun takibi.

Ulusal Birlik tuzağı

Hamas’ın önderliğini yaptığı direniş gruplarıyla İsrail arasında Mısır’ın arabuluculuğunu yaptığı anlaşma, Gazze için çalışmak yerine kuşatma politikalarını öngörmektedir. İsrail’in bu karara bağlı kalma ihtimali düşük olduğundan elde edilebilecek somut zaferler ve kazanımlar mevcuttur: kuşatma ve yargısız infazlara bir son verilmesi, her türlü, kara, hava ve deniz saldırısının kesilmesi.

Ancak buna karşılık, direniş, Gazze’den gelecek her türlü askeri hareketi rafa kaldırmaya yemin etmiştir. Bir başka deyimle anlaşma, taahhütlerin kuralları hakkında değil bağlantının kesilmesi hakkındadır. Birincisi ateşkesin ruhudur ve uzun vadeli bir anlaşmaya götürür, sonuncusu ise yine ateşkesin ruhudur ve daha mantıklı düzenlemelerle mücadelenin ilerletilmesi demektir.

Bağlantının kesilmesi lehindeki anlaşmanın yürürlükte olan maddeleri, Gazze’den yapılan direnişi, sadece Gazze’ye yönelik saldırıya bağlamaktadır. Bu, Gazze Şeridi’ni Batı Şeria’dan daha fazla ayıracaktır ki zaten Batı Şeria, Gazze’ye yönelik saldırılara karşı mücadele verme noktasında Gazze’den koparılmıştır.  

Duyguları bir kenara bırakırsak, Batı Şeria’da ortaya çıkan utangaç gösteriler ve siyonist güçlerle meydana gelen çatışmalar, bugün mücadelenin kalbi olan bölgeden beklentilerin çok uzağındadır. Siyonistler Gazze’nin haritadan silinmesini arzu ederken Batı Şeria’yı Siyonist yayılmacılığın Eldorado’su olarak görmektedirler.

Batı Şeria’nın gelecekteki direnişe tam katılımı olmaksızın, Gazze’nin caydırıcılığı uzun vadeli stratejik tehdit oluşturma noktasında yetersiz kalacaktır. Ve bugün gündemde olan ulusal birlik, her ne kadar birlik gerekliyse de- bu yöne hizmet edecektir. Mevcut Özerk Yönetim’in işgal güçleriyle dayanışma noktasındaki suç ortaklığı, misillemenin çok uzağındadır. İsrail tarafından 2011 yılında Özel Amaçlı İrtibat Komitesi’ne (AB, ABD, Dünya Bankası ve IMF’yi içine alan 15 üyeli bir grup) için hazırlanan rapora göre, İsrail ile Filistin Özerk Yönetimi’nin birlikte düzenlediği güvenlik operasyonları 2010 yılında 180’e fırlamış, 3 bin civarında koordinasyon gerçekleşmiş, polis ve sivil savunma güçleri arasında 600 çift taraflı buluşma gerçekleşmiştir. (“Filistin ekonomisini ve sosyo-ekonomik yapıyı güçlendirmek için İsrail, gerekli önlemleri almıştır” İsrail Devleti, 13 Nisan 2011, PDF).

Rapor, A Bölgesinin (taraflar arasındaki anlaşmaya göre Filistin Özerk Yönetimi’nin kontrolünde bulunan bölge) dışında Filistin güvenlik güçlerinin 600’den fazla İsrailli askere eskort etmesindeki profesyonelliği ve mahareti övmektedir.  Son ateşkes anlaşması yürürlüğe girmeden önce İsrail güçleri Batı Şeria’da seçilmiş Filistinli yetkililere ve Hamas kadrolarına yönelik geniş çaplı bir tutuklama operasyonu gerçekleştirdiğinde bu maharet gösterilmelidir. (İsrail güçleri Batı Şeria’da milletvekillerini tutukluyor, 23 Kasım 2012).

Körfez paralarıyla ve Batı Şeria’dan kopartılmış Gazze’yi yönetmenin konforuna kendisini kaptırmış Hamas, bir halk direniş hareketinden işgalcilerin operasyon gücüne dönüşen Fetih’in düştüğü yanlışlara kolaylıkla düşebilir.

Direniş üssüne yeniden dönüş

Batı Şeria’yı yeniden direniş projesine dahil eden baş eğmez bir yol haritası olmaksızın ve Özerk Yönetim’in direnişin ümüğüne çökmesine bir son verilmeksizin Hamas-Fetih yakınlaşması, en kötü biçimde bir işbirlikçiliğe götürebilir. İsrail’e yönelik Arap direnişi, ya zafer vaat edip mağlubiyet getiren ya da askeri zaferi siyasi mağlubiyete dönüştüren hayal kırıklığı olan liderler tarafından kuşatılmıştır.

İsrail’in son Gazze saldırısının direnişin caydırıcılık kapasitesini artırıp artırmadığını sorgulayan yok. Koordineli ve ısrarlı bir biçimde ortalama günde 200 roket fırlatılması, saldırıların öngörülemez stratejik derinliği, (bu füzelerin Telaviv ve Kudüs’e ulaşması) –Şehid Ahmed el Caberi’nin çabalarıyla oluşan- son derece disiplinli ve gelişkin direniş gücünü yansıtmıştır. Hareketin askeri kanadı, savaş devam ederken yaklaşık 300 demeç ve basın açıklaması yaparak İsrail’in yayın ve telekomünikasyon ağıyla canlı yayında verdiği propaganda mesajlarını da kırmayı başarmıştır.

Direniş bu yüzden tedrici olarak tek bir insana bağlı olmayan komple bir aygıta dönüşmüştür. İslami Cihad, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi ve Fetih’in el Aksa Şehitleri Tugayları gibi direniş gruplarının aktif katılımları, öldürücü bir savaşa girme riski ve Hamas içerisindeki hizipçi unsurlar olmaksızın, Hamas tarafından tek yanlı alınacak “ılımlı” bir yönelim içerisine girmesini zorlaştıran bir unsurdur.

Bu nedenle direnişin en iyi bahsi, caydırıcılığına ilişkin aracısız caydırıcılık ve aracılı görüşmeler şeklinde oluşturulabilecek başarılı formülasyondur. Yerine getirilmesi gereken birinci ilke, caydırıcılığın direnişin kendi askeri ve istihbarat gücüne dayanıyor olmasıdır. Bu savaşta olduğu gibi diplomasi aracılığıyla caydırıcılık elde etmek de başka bir yoldur, ancak uzun soluklu bir mücadelede kendisine dayanılabilecek bir şey değildir. 

İkinci ilke, angajman kurallarını sergileyen aracılı görüşmelerdir: Düşmanla yapılan bu görüşme, doğrudan gerçekleşmez, dürüst aracılarla yapılır. Aracılar ister Mısır gibi dost ülkeler olsun isterse olmasın (nitekim Almanya Hizbullah’la İsrail arasındaki esir değişiminde aracılık yapmıştı) bu mesele değildir. Turnusol kağıdı bir aracı olarak arabulucunun güvenilirliğini ve belki de daha da önemlisi görüşmelerin sınırlı hedeflerini ortaya koyar: Direnişi tasfiye etmek üzere tasarlanmış bir son aşama değil, mücadelede karlı kazanımlar elde etmek için ısrarlı olmak.

Direniş tabii ki İsrail işgali ve ırkçı apartheid sistemi var oldukça kendisini tasfiye girişimlerine karşı koyacaktır. Buradaki risk ise gelişmekte olan gücünü ve birikmiş ivmesini kaybetmektir. Mücadelenin bu zorlu ve kritik aşamasında başka bir Caberi’yi kaybetmek tek bir kayıptan fazlası olabilir.

*Hicham Safieddine bağımsız bir gazeteci ve Ortadoğu uzmanıdır.

medyasafak.com