"Suriye’ye Karşı Son Saldırı"

"Suriye’ye Karşı Son Saldırı"
Tony Cartalucci'den Global Research'ta yayınlanmış çok önemli bir Suriye makalesi daha... Gerçeğin peşinde olanlara...

Suriye'ye karşı son saldırı

Tony Cartalucci

Global Research


Gazze yıkımı, devam eden Suriye ve İran karşıtı kampanyaya meşruiyet vermek için geniş ölçekli umutsuz önlemler dizisinden sadece biriydi.

Türkiye, Katar ve Mısır gibi ülkeler Gazze'nin İsrail tarafından Batı destekli yıkımını protesto etti. Onlar, bir taraftan İsrail'in de içinde bulunduğu birçok Batılı ülkeyi protesto ederken Suriye'yi tahrip etmek ve yönetimini devirmek için işbirliklerini de sürdürdüler. 

Arap halklarının Gazze'yi savunmak için gönderilirken görmek istediği bir çok yardım ve silah, bunun yerine, çok önceleri planlanan ABD-İsrail-Suudi planları doğrultusunda, kendi hegemonik arzularını tatmin için, Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek üzere Doğu Akdeniz boyunca Arapları öldüren teröristlerin eline geçti. 

İsrail'in Gazze saldırısı –Meşruiyete aç olanların şöleni

Aslında Gazze'ye İsrail saldırısı, - hem bitmek zorunda olan verimsiz bir macera hem de sona erdirilmezse İsrail'i zor durumda bırakacak erken bir ateşkes ya da 2006'daki Lübnan tarzı bir stratejik mağlubiyete dönüşen bu saldırı- Türkiye, Katar, Mısır'a ve bölgede AB, ABD, İngiltere ve İsrail'le birlikte Suriye'yi yıkıma uğratmak için çalışan başka güçlere, Müslüman dünyanın gözünde meşruiyet kazandırmak üzere tasarlanmıştı.  

Bu “meşruiyet şansı”ndan sadece Batı'yla aynı safta bulunan Müslüman ülkeler değil, Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar da yararlanacaktı. Genel halk kitleleri, teröristlerin işlediği cinayetlerin ve mezhepçi güdülerinin giderek daha fazla farkında olurken bu iki örgütün şöhreti, Suriye de operasyonlar düzenleyen teröristlere destek vermeleri nedeniyle kirlendi. Suriye'de operasyonlar yapan Batı destekli teröristlere yardım eden kimliği belirsiz Anonymus Grubu da İsrail-Gazze çatışmasını, kime gerçek sadakat duydukları konusunda şüpheye mahal bırakmayacak şekilde kullandı.

ABD ürünü “Muhalefet Konseyi”nin manipülatif bir şekilde öne çıkarılması

Gazze saldırısı bu ay, uzun süreden beri planlanmakta olan Suriye'deki Batı destekli rejim değişikliğini uygulamak amacıyla -ki bu aynı zamanda bir sonraki adım olan İran'ın yıkıma uğratılmasını amaçlayan bir komplodur- tutarsız ve tökezlemekte olan kampanyayı güçlendirmek için gözler önüne serilen hünerlerden biriydi. Bir başka dalavere ise, despotik monarşik Katar'ın başkenti Doha'da düzenlenen toplantıda ABD'nin itekleyerek oluşturduğu sözde “Suriye Muhalefeti Konseyi”dir. Muhalefet Konseyi, doğrudan 2007 yılından beri Batı tarafından mali ve askeri olarak Suriye yönetimini şiddet yoluyla bertaraf etmek için desteklenen El Kaide bağlantılı terörist ağının vitrininden başka bir şey değildir.

Konsey, Suriye sınırlarının içinde ve dışında reddedilmiş olan Batılı çıkarların uzun vadeli bekçilerini ve etkisiz kolajını bizlere göstermektedir. Batı tarafından henüz yeni kurulmuş olan Konsey'in meşruiyetini artırmak için cephenin arkasındaki Batılı ülkelerin her biri, geçen hafta, sözde Konsey'i “Suriye halkının tek meşru temsilcisi” olarak tanıyan dramatik açıklamalar yapmak için birbirleriyle yarıştı.

Gürültülü seçim kampanyası sürecinde verdiği, dışarıdaki sıkıntılı işlerden çekilme yönündeki vaatlere ihanet ettiğinden sürekli düşük reytingler alan Fransız Cumhurbaşkanı François Hollande'ın açıklama/çağrısı da buna dahil edilebilir.

Bizzat kendisi kendi ülkesinde ciddi bir meşruiyet krizi yaşıyorken, Hollande'ın Konsey'e ne tür bir meşruiyet teklif edeceğini göreceğiz.

Benzer çağrılar, - dramatik yorgunluk etkisiyle- AB ve İngiltere tarafından da yapıldı. Bu strateji, arkasında NATO bombardımanı, etnik soykırım, kabile savaşları nedeniyle batağa saplanmış bir ülke, net bir şekilde Batı'nın ve El Kaide'nin uşağı bir grup tarafından yönetilen devlet, kıyıma uğramış bir halk bırakan Libya'da, tasarlanan rejim değişikliği çabalarını da yansıtıyor. Bu ülkedeki El Kaide, El Kaide'nin Arap dünyasındaki en acımasız ve hızlı üreyen grubu olan Libya İslami Mücadele Örgütü'nden doğmuştur. Libya İslami Mücadele Örgütü şu an NATO'nun desteğiyle Suriye'ye silah, para ve militan yağdırmaktadır.

Doha'da ortaya çıkan hıyanet

Doha'nın sözde “Suriyeli” muhalefet konseyinin ev sahipliğini yapması gerçekten etkileyicidir. Katar, İsrail'in son Gazze saldırısına karşı çok öfkeliymiş numarası yaparken aslında bu despotik ülke, bir taraftan da ABD finansmanı ve desteğiyle kurulmuş olan Brooking Enstitüsü ve onun Doha ve Saban Araştırma Merkezleri'ne ev sahipliği yapıyordu. (Birçok Saban Araştırma Merkezi “çalışanı” ve “yöneticisi”,  Katar ve Doha'da bulunmakta olup Doha Araştırmalar Merkezi'nin bizzat kendisi Katar tarafından finanse edilmektedir).

Saban Araştırma Merkezi, Ortadoğu'da ABD ve İsrail'i bir araç olarak kullanarak Batı hegemonyasını kökleştirmeyi amaçlayan, bir suç belgesi niteliğindeki (İran'a karşı nasıl bir yol izlenmeli?) raporundan ve spesifik olarak Suriye ve İran'ı yıkıma uğratmaktan, onlara saldırmaktan sorumludur.

Saban Center, Haim Saban tarafından kurulan ve onun tarafından isimlendirilen, Forbes Dergisi'nin ilan ettiği en zengin 134 listesinde yer alan bir ABD'li-İsrailli medya patronu ve iş adamıdır. Katar için, her iki tarafı da manipüle ederek utanmazca bölgede Batı hegemonyasını sağlamak için çatışmaları bilinçli bir şekilde sürdüren bu tür politika yapıcıları koleksiyonunu başkentinde buluşturmak ve onlara ev sahipliği yapmak, seçilmiş değil tayin edilmiş, ömür boyu kral Katar Şeyhi'nin İsrail'in son Gazze saldırısına yönelik son derece sert ifadeler kullanmasını gayet iyi açıklamaktadır.

Katar'ın geçirdiği felç, operasyonal boyutları olan bir şey olmayıp tamamen politik amaçları olan bir şeydir. Katar, savaş uçaklarını, özel kuvvetlerini ve hatırı sayılır miktardaki silah ve parasını, Batı'nın düşmanı olan Muammer Kaddafi'yi devirmek için teröristlerin hizmetine vererek, Libya'ya karşı operasyonel kapasitesini göstermiştir. Associated Pres Ajansı, abonelerine geçtiği “Katar savaş uçakları Libya semalarında sortiler yapıyor” başlıklı haberinde şu ifadelere yer verdi:

“Yetkililer, iki Katar Hava Kuvvetleri jeti ve bir kargo uçağı, Libya üzerindeki uçuş yasağını kontrol etmek için ilk askeri operasyonun bir işareti olarak Akdeniz'deki Girit Adası'na uçtu…”

Guardian Gazetesi, “Katar, Libyalı isyancıları desteklemek için yüzlerce askeri birliği Libya'ya gönderdi” başlıklı haberinde şu ifadeleri kullanmıştır: “Katar, ilk kez yüzlerce birliğini, Libya lideri Muammer Kaddafi'yi devirmek için mücadele eden Libyalı isyancıları desteklemek için gönderdi”.

Körfez ülkesi daha önce, birliklerini sadece NATO liderliğinde gönderebileceğini bildirmişti.

Bu ilham Katar'a, Kaddafi sonrası Libya'ya ilişkin bir konferansa ev sahipliği yapmasının ardından gelmiştir. Nitekim konferansa katılan Libya Geçiş Konseyi başkanı Mustafa Abdülcelil, Katarlıları, zafere giden yolu açan planların sahibi olmakla nitelemiştir.

Guardian Gazetesi ise, “Libyalı isyancılar Katar'dan anti-tank roketleri alıyor” başlıklı haberinde şu ifadelere yer verdi:

“Katar'ın Libyalı isyancılara, Kaddafi rejimini devirme stratejisinin bir parçası olarak gizlice anti-tank silahları tedarik ettiği ortaya çıktı. Doha'daki yetkililer, Katar ordusunun Fransız yapımı Milan füzelerini direnişin kalesi olan Bingazi'deki isyancılara ulaştırmak üzere yükledi.”

Aynı şekilde Katar, ABD-İsrail-Suudilerin Suriye yönetimini devirme girişiminin suç ortağıdır. New Yorker dergisinde yayınlanan “Yeni Yönelim” (Redirection: Yakında medyasafak'ta yayınlanacak, editör) başlıklı makalesinde Pulitzer ödüllü gazeteci Seymour Hersh, bu planı 2007'de haber vermişti.

Raporda tam olarak şunlar ifade edilmişti:

Bush yönetimi, ağırlıklı olarak Şii İran'ı köşeye sıkıştırmak için Ortadoğu'daki önceliklerini yeniden belirlemeye karar verdi. Yönetim, Lübnan'da İran'ın desteklediği Şii Hizbullah'ı zayıflatmak için örtülü operasyonlarda Sünni Suudi Arabistan hükümetiyle işbirliği yapmaya başladı. ABD aynı zamanda İran ve Suriye'yi hedefleyen örtülü operasyonlarda da aktif olarak yer aldı.  Bu faaliyetlerin yan ürünü, İslam'ın militan bir yorumunu benimseyen, ABD'ye muhalif, El Kaide'ye sempati besleyen aşırılıkçı Sünni grupları desteklemekti.

-The Redirection, Seymour Hersh (2007)

Raporda şunlar da yer aldı:

Politika değişikliği, S. Arabistan'la İsrail'i yeni stratejik yakınlığın eşiğine getirdi, zira her iki ülke de İran'ı kendi varlıklarına tehdit olarak görüyorlar. Her iki taraf da doğrudan görüşmelere katılırken İsrail ve Filistin'de geniş ölçekli bir istikrarın İran'ın manevra kabiliyetini azaltacağını düşünen Suudiler, kendilerini Arap-İsrail görüşmelerine daha fazla kaptırdılar. -The Redirection, Seymour Hersh (2007)

Gerisini şu linkten okuyabilirsiniz: http://www.newyorker.com/reporting/2007/03/05/070305fa_fact_hersh#ixzz2ClyD2btH

Katar net bir şekilde “Bu yeni stratejik kucaklaşma”da Suudi ve İsrailli dostlarına katılmış oldu. Gazze'ye bombalar düşerken, puan elde etmek şansı elde etmek için İsrail'i kınayan Katar, kendi operasyon kapasitesinin tamamını İsrail'in Kuzey'deki düşmanı Suriye'yi istikrarsızlaştırma hizmetine vermeye devam edecektir. Türkiye ve Mısır gibi ülkeler, Gazze'ye çok da inandırıcı olmayan desteklerini vererek aslında Körfez ülkeleri monarşileriyle aynı hizaya gelmektedir. Seymour Hersh, 2007'de yayınladığı ünlü makalesinde Müslüman Kardeşlerin de ABD, İsrail ve Suudi Arabistan'la birlikte işin içinde olduğunu haber veriyordu:

Amerikan yönetiminin yeniden yönlendirme stratejisinin Müslüman Kardeşler'e yaradığına ilişkin bir kanıt var. Suriye Ulusal Kurtuluş Cephesi, muhalif grupların bir koalisyonu olup, bu ittifakın ana unsurları 2005 yılında rejimden kopuşunu ilan eden eski Başkan Yardımcısı Abdülhalim Haddam'ın başını çektiği grup ve Müslüman Kardeşler Hareketi'dir.  Üst düzey bir CIA yetkilisi bana “Amerikalılar siyasi ve finansal destek sağladılar. Suudiler finansal destekte başı çektiler. Amerikalılar da bu işin içine girdiler” dedi. O, şu an Paris'te yaşamakta olan Haddam'ın Suudi Arabistan'dan Beyaz Saray'ın bilgisi dahilinde para almakta olduğunu söyledi. (Gazetelerde çıkan haberlere göre 2005 yılında Cephe'nin üyelerinden oluşan bir heyet, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi üyelerinden oluşan bir heyetle görüştü). Eski bir Beyaz Saray yetkilisi, bana, Suudilerin Ulusal Cephe üyelerine gerekli seyahat evrakını temin ettiğini söyledi.-The Redirection, Seymour Hersh (2007)

 

Türkiye'nin liderliği, ülkeyi Batı hegemonyasının eşiğine getiriyor

Suriye'deki askeri yetkililer arasında ayrılıkları tetiklemek amacıyla Suriye sınırına baskıda bulunmak için Türkiye de, İsrail ortak işbirliğinin zorunlu bir parçası olarak yukarıda bahsi geçen Saban Center'la ilişkiye geçmiş ülkelerdendir.

“Rejim değişikliği için opsiyonları takdir etmek” başlıklı Brooking Saban Center raporunda şu ifadeler yer almıştır:

Bunun yanında, İsrail istihbarat Servisi, Suriye hakkında güçlü bir bilgiye sahiptir ve bu güç ve ayrıcalığını ülkede bir rejim değişikliği ve Esad'ın yönetimden uzaklaştırılması için kullanabilir.  İsrail, Golan Tepeleri'ne askeri birlikler göndererek böylece Suriye yönetimine bağlı güçlerin muhalifler üzerindeki baskısını başka bir yere yönlendirmek istemektedir. Bu tutum, özellikle de Türkiye, sınır boyunca aynı şeyleri yapmaya kalkarsa, muhalefetin de sıkı bir silah ve para akışıyla beslenmesi durumunda, Esad rejiminin çok boyutlu bir savaşa sürüklenme korkusuna kapılmasına yol açacaktır. Diğer kuvvetler düzgün örgütlenirse, bu ilave baskının Esed'e karşı bu dengeyi tersine çevirip çevirmeyeceği tartışılmaktadır –s.6, (Rejim değişikliği için opsiyonları takdir etmek, Brookings Instution)

Türk liderleri Washington'un taleplerini karşılamak amacıyla türlü mazeretler uydurmak için oldukça fazla zaman harcamış, bu çerçevede Suriye sınırı boyunca bizzat kendisinin teşvik ettiği şiddeti gerekçe göstererek bunun avantajını kullanmaya çalışmıştır. İsrail de Brookings-Saban Center Enstitüsü'nün planındaki manifestosunu harfi harfine yerine getirerek Golan Tepeleri yakınlarındaki Suriye sınırına baskı uygulamaya başlamıştır.

Katar gibi Türkiye liderliği de, tıpkı Doha merkezli Saban Center Planı'nda geçtiği gibi İsrail'le birlikte Suriye'ye karşı hareket ederken, Gazze için timsah gözyaşları dökmektedir.

Suriye'ye karşı son saldırı

ABD – İsrail – S. Arabistan'ın komplocuları olan Katar-Türkiye, Mısır ve diğerleri, İsrail'in son Gazze saldırısında İsrail karşıtı söylemleriyle puan toplamaya çalışarak sessizce Batı ve İsrail'le birlikte Suriye'ye karşı işbirliğini sürdürdüler. Batı, yeni kurulmuş olan “Muhalefet Konseyi”ni desteklemeye çalışırken Katar-Suudi-Mısır destekli mezhepçi aşırılıkçılar, İsrail desteğinin arkasına saklanarak Suriye'ye karşı son bir saldırı hazırlığına geçmişlerdir.

Türkiye'nin Suriye sınırına Patriot füze bataryalarını yerleştirme girişimleri de yine Doha merkezli ABD'li Saban Merkezi'nin “Rejim değişikliği için opsiyonların takdiri” adlı raporunun bir diğer talimatını yerine getirmektedir. Buradaki amaç, kuzeyde, NATO destekli teröristlerin operasyon yapabilecekleri bir tampon bölge açmak ve Batı'nın yeni kurdurduğu “Muhalefet Konseyi”ne güvenli bir iktidar koltuğu sağlamaktır.  

Ancak Batı, bölgesel algıları manipüle etmek ve harekete geçirmek için uğraşırken Batı saldırısı artık, operasyonlarının son sınırına ulaşmıştır –ve Batı, Suriye'yle daha geniş ve açık bir çatışmaya girme girişimlerinde bulunurken Suriye halkı ve Suriye'nin dostları, ülkenin bağımsızlığı ve egemenliğini savunmaya devam edecek, sadece bu saldırıyı fiyaskoya uğratmakla kalmayacak, aynı zamanda Batı'yı ve onun dokunulmaz çıkarlarını tamamen olmasa da kısmen geri püskürtecektir. Birlik, Suriye'nin tek seçeneğidir.

medyasafak.com