"Gazze Savaşının Gerçek Galibi İran"

"Gazze Savaşının Gerçek Galibi İran"
"Bu İran için kesinlikle büyük bir kazanımdır ve Şii İran’a karşı birer Siyonist araç haline gelmiş olan Sünni önderler ve Arap monarşilerinin aleyhine olacak şekilde, İran’ın Arap sokaklarındaki ağırlığını arttırmasını sağlamıştır. Aynı zamanda İran, İsrail’i savaş cephelerinden birinde önemli ölçüde zayıflatmıştır."

Gazze savaşının gerçek galibi İran

M. I. Bhat

Press TV

 

Önceki benzer ateşkes anlaşması deneyimleri nedeniyle, İsrail-Hamas ateşkesinin ne kadar sürebileceği belli değil. Netanyahu “barışa bir şans” verdiğini söylerken, Hamas ateşkeste “zafer” görüyor. 

Daha önce belirtildiği gibi İsrail bu kez, alışılmadık bir şekilde, Gazze'ye saldırı başlattıktan çok kısa bir süre sonra ateşkese hevesli hale geldi ve bunun nedeni, şu an açık olduğu üzere, Hamas'ın askeri kapasitesi konusundaki istihbarat hatasıydı. Bu, İsrail'in Gazze'ye yakın bir gelecekte başka bir saldırı düzenlemekten kaçınacağını düşündürüyor. 

Geriye dönüp bakıldığında görüldüğü kadarıyla Netanyahu, bazı meslektaşlarına nazaran, askeri saldırı başladıktan sonra Hamas karşıtı söylemlerinde daha az keskindi; ancak buna rağmen Gazze'ye yönelik askeri saldırıların yoğunluğu bakımından bu geçerli değildi ve yalnızca alışılagelmiş şekilde Gazzeli sivillerin öldürülmesi ve altyapının yok edilmesiyle sınırlı kalmayıp, Batı dışı uluslararası medya personeli ve kaynakları da seçilen hedefler arasında yer aldı. 

Netanyahu'nun Hamas'ın İsrail'in içine kadar fırlattığı uzun menzilli roketler dışında başka bir sebeple ateşkesi kabul etmiş olması beklenemez. Roketler yalnızca İsrail toplumunda huzursuzluk yaratıp, sınırlı düzeyde de olsa, ülkesi dışındaki işçilerin korkarak göç etmesine neden olmak yoluyla değil, aynı zamanda İsrail'in siyasi ve askeri liderliğinin, tehdit savurulan kara harekâtının olası sonuçları konusunda cesaretini yitirmesine de neden olarak, oyunun dengelerini değiştirdi. Hamas'ın kara saldırısının başlaması halinde “başka sürprizlerinin” olacağı iddiası, moral arttırmak için söylenen bir şeyden fazlası olsa gerek. 

İsrail için korkmuş nüfusun anlamı, Hamas için yaşamını yitiren Gazzelilerin anlamı ile aynı değil; ilki bozulan moraller, ikincisi ise intikam için daha ileriye gitme enerjisi demek. İsrail'in Hamas'ın elinde bulunan uzun menzilli roketleri (ve başka ne olabilir?) durdurmak için ateşkesi hemen istemesinin nedeni bu olmalıdır. 

İran'ın, iddia ettiği gibi Hamas'a yalnızca uzun menzilli roket teknolojisi mi yoksa gerçek ve kullanıma hazır parçalar mı sağladığı sorusu önemsizdir. Önemli olan İran'ın, Hizbullah'ın kendini tekrarlanan İsrail saldırılarına karşı korumasını sağladıktan sonra, bir başka İsrail kurbanının kendini bütünüyle güvende değilse de, gerçek bir güçle savaşacak kadar cesur hissetmesini sağlamış olmasıdır. 

Süreç içinde İran, İsrail'in, yalnızca barış döneminde değil, 1967 Arap-İsrail savaşından bu yana Filistinlilere/Araplara karşı sürdürdüğü tüm savaşlar boyunca Amerika'nın verdiği aktif askeri (hem teçhizat hem de istihbarat) desteğiyle fazla şişmiş olan sıcak hava ego-balonunda büyük bir delik açmıştır. 

Bu İran için kesinlikle büyük bir kazanımdır ve Şii İran'a karşı birer Siyonist araç haline gelmiş olan Sünni önderler ve Arap monarşilerinin aleyhine olacak şekilde, İran'ın Arap sokaklarındaki ağırlığını arttırmasını sağlamıştır. Aynı zamanda İran, İsrail'i savaş cephelerinden birinde önemli ölçüde zayıflatmıştır.


İran'ın galibiyeti burada bitmiyor 

Savaşın bitme biçimi, İran'ın nükleer sorunun diplomatik yoldan çözmek için daha fazla fırsat bulan Obama'ya da büyük ölçüde yardımcı oldu. 

Bunun nasıl olabileceğine bakalım. İsrail'in Amerika içindeki savaş tamtamcılarının ve özel olarak Netanyahu'nun – kişisel olarak ve ABD Kongresi içindeki amigoları aracılığıyla – göreve geldiği günden beri Obama'nın yaşamını nasıl etkilediği sır değil. Obama, Ehud Olmert tarafından Dökme Kurşun Operasyonu ile selamlanmıştı ve Netanyahu, Batı Şeria'daki yerleşim birimlerinin genişlemesini geçici olarak bile dondurmayı reddederek, Obama'nın Ortadoğu barış sürecinde daha fazla ileri gitmesine izin vermedi. İran konusunda Netanyahu, Cumhuriyetçilerin desteğiyle, Obama'yı tehditler (İran'la savaş tehdidi, “kırmızıçizgi” talepleri) ve tiyatrolar (BM Genel Kurulu'nda) yoluyla çengel kancasında tuttu. Memnun kalmayan Netanyahu nihayet, Cumhuriyetçi rakibi Mitt Romney'i destekleyerek ve finanse ederek doğrudan bir darbe vurdu. 

Pek çok kişinin Obama'nın, Netanyahu'nun Gazze'ye düzenlediği son saldırısına verdiği açık ve güçlü desteği Netanyahu ve Siyonist lobilerine alçaltıcı bir teslimiyet olarak yorumlamasının nedeni budur. Bununla birlikte ortaya çıkan bazı ayrıntılar, farklı bir hikâye anlatıyor. 

The New York Times gazetesi için “Obama İsrail'e Desteğini Gösterirken, Netanyahu Üzerinde Yeni bir Ağırlık Kazanıyor” başlıklı bir makale kaleme alan Helene Cooper ve Mark Landler, Obama'nın İsrail saldırısının ilk dakikalarından itibaren ateşkes için ne kadar yoğun bir şekilde çabaladığını, Cumhurbaşkanı Mursi ile sık sık telefonda görüştüğünü, Kamboçya'daki zirve toplantısına katıldıktan sonraki gece de buna devam ettiğini, Mursi'den Dışişleri Bakanı Clinton'un ateşkes müzakerelerine katılmak üzere bölgeyi ziyaret etmesi için onay aldığını anlatıyor. Obama'nın İsrail'in Gazze saldırısına kamuoyu önünde verdiği desteğin, İsrail kamuoyuyla birlikte “Netanyahu üzerinde yeni bir ağırlık” kazanma amaçlı olduğunu düşünüyorlar. 

Kısa süre önce iptal edilen WMD- Özgür Ortadoğu Konferansının iptali için de aynı durumun geçerli olduğunu söyleyebiliriz?

İsrail seçimleri yaklaştıkça bunun daha iyi anlaşılmasını bekleyebiliriz.

Yazarlar, Netanyahu'nun geniş Ortadoğu meselelerinde Obama'ya çok daha fazla teslim olmuş olabileceğini ileri sürüyorlar. Ortadoğu uzmanlarından alıntı yaparak, şunu yazıyorlar:  

“Bütün bunlar… Bay Obama'nın İsrail kamuoyundaki saygınlığını arttırdığı ve şimdi Bay Netanyahu'ya Gazze'deki İsrail ablukasından İran'a ve uykudaki Ortadoğu barış sürecine kadar, ağırlığının az olduğu konularda daha fazla baskı yapabilir konumda olduğu anlamına geliyor.”

Obama bu yüzden, Netanyahu konusunda durumu tersine çevirmek için bu kadar hızlı bir şekilde bir fırsat bulmasını sağladığı için İran'a teşekkür borçludur. 

Bununla birlikte, Obama'nın sessiz kalıp böyle öngörülmeyen bir fırsatı beklemediği de bir gerçektir. 

Obama'nın, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısı için ABD'ye yaptığı ziyarette görüşmeyi reddetmek yoluyla Netanyahu'yu azarlaması iyi biliniyor; “Sen ondan bıktın ama benim her gün onunla görüşmem gerekiyor” sözü de öyle. Ana haberlerde yerini bulmayan şey ise, Obama'nın, Netanyahu'nun neo-con'larla ve bazı önde gelen ABD ordu yetkilileriyle birlikte yeniden seçilmesi halinde Obama'yı devirmek için yaptığı varsayılan komployu bozmak için nasıl uğraştığı.

Obama son aylarda, bazılarını görevden almak, bazılarının ise rütbesini indirmek veya emekliliğe zorlamak yoluyla yüksek profilli bazı ordu ve istihbarat yetkililerine karşı kör balta kullandı.  Bu hadiselerle ilgili olarak yapılan resmi açıklamaların (“sevgilileriyle” yaşadıkları veya “masraf şişirme”) aksine, aklı başında insanlar bunları, varsayılan darbe komplolarına ortak olmalarıyla bağlantılandırıyor. ,

(İlgili bir yan mesele olarak: ABD ordusu içinde bu kadar önemli şeyler yaşanıyor ama ABD Genel Kurmay Başkanı Gen. Martin Dempsey ilginç bir şekilde ortalıklarda gözükmüyor. İran'la savaş konusunda Netanyahu'ya “hayır” dediği söylenen İsrail uçuşu sonrasında Ağustos 2012'de Afganistan'daki Bagaram hava üssünde uçağının saldırıya uğramasından bu yana göze batmamayı istiyor gibi görünüyor. Söz konusu saldırının, roket algılama sistemleri, yerden etkili sentetik açıklık radarı ve UAV uçaklarının devamlı olarak kızılötesi algılama sistemleri kullanması, sadece bir perimetre için 2 milyar dolarlık bir teknolojinin kullanılması” nedeniyle açıklanamaz bir saldırı olduğu düşünülmüştü.) 

Varsayılan darbe planının gerçekten yapılıp yapılmadığını zaman gösterecek. Bununla birlikte, WINEP gibi bazı İsrail lobicilerinin Amerika'yı İran'la bir savaş için provoke etmek üzere bir yanıltma harekâtını açıkça savundukları biliniyor. Ayrıca, 2007'de Bush'un başkanlığı döneminde, muhtemelen dönemin Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin talimatıyla ABD'li Koramiral Kevin J. Cosgriff ve Komutan Lynn Chow tarafından böyle bir girişimin fiilen gerçekleştirildiği sır değil. Neyse ki plan, Clinton ve oğul Bush'ın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı ve o tarihte Cosgriff için çalışan Gwyneth Todd tarafından açığa çıkarıldı ve böylece belki de milyonlarca Müslüman – en azından şimdilik – Siyonist ve neo-con'ların planlı cinayetlerinden kurtarılmış oldu. Beş yıl sonra, çok sayıda ordu ve istihbarat görevlisinin domino taşları gibi düştüğü bir sırada, Eylül ayında Senato Hukuk Komitesi Başkanı Patrick Leahy, Savunma Bakanlığı'na bu yanıltma harekâtıyla ilgili soruşturma yapılması emrini verdi.

Aynı tarzda görünen son gelişme, “Başkanlık Memorandumu – Ulusal İç Tehdit Politikası ve İç Tehdit Programları Yürütme Organı için Minimum Standartlar'ın ilan edilmesi oldu. Memorandum temel olarak, “bakanlıklar ve ajanslar içinde ulusal güvenliğe tehdit oluşturabilecek kişilerin eylemlerini saptamak, azaltmak ve engellemek amacıyla, etkili iç tehdit programlarının geliştirilmesini sağlayacak yön ve rehberlik sağlama” amacı güdüyor. 

“Ulusal güvenliğe tehdit oluşturabilecek çalışanlar” kim olabilir? 

Bu sorunun yanıtı, Franklin Lamb'in aktardığına göre kısa süre önce ABD İstihbarat Topluluğunu oluşturan 16 Amerikan istihbarat ajansı tarafından hazırlanan ve yakında yayınlanacak olan “İsrail Sonrası bir Ortadoğu'ya Hazırlanmak” başlıklı raporun sonuç kısmında yatıyor olmalı. Buradaki sonuçlardan biri, özel olarak “İç tehdit politikası” memorundamuyla ilgili gibi görünüyor:

“İsrail, casusluk ve Amerikan silahlarının yasadışı transferi yoluyla Amerika Birleşik Devletleri'nin iç işlerine büyük oranda karışmaktadır. Bu, İsrail'in emirlerini yerine getiren ve medya ile ABD hükümet kuruluşlarını sindirerek onları hâkimiyet altına almak isteyen 60'dan fazla ‘cephe örgütü'nün ve yaklaşık 7,500 ABD memurunun desteklenmesini de içermektedir ve buna artık göz yumulmamalıdır.”

Eğer “İç Tehdit Programları” rehberlikleri etkili bir şekilde uygulanırsa, bu Siyonist lobicileri kurutacak, İsrail'i hak ettiği daha düşük konuma getirecek ve ABD yönetiminin (kökeni yasadışı işgalde ve toprak hırsızlığında olan) Ortadoğu sorununu doğru perspektiften görmesini sağlayacaktır.

Her durumda, Netanyahu ve Amerikalı destekçilerinin, suç ortaklarının ve komplocuların elini zayıflayan Obama, İran'ın nükleer sorununa kısa vadede diplomatik bir çözüm bulmak için daha fazla adım atmak ve daha uzun vadede ABD-İran ilişkilerini onarmak için kendini yeterince özgür hissetmelidir. Bununla birlikte, Ortadoğu konusunda, yaralı Netanyahu'dan başlangıçta belli düzeyde direnç hissedebilir.  

Son olarak, Fars Körfezi'ndeki iki ABD uçak gemisinden birinin çekilmesi – ki bunun gerekçesi “beklenmedik onarımlar” diye açıklanmıştı – İran'a yönelik psikolojik ve askeri basıncın azaltılması yönünde ilk işaret olarak da görülebilir – yahut Obama'nın İran'a teşekkür etmesinin bir yolu olarak küçük bir jest olarak da. 

Eğer bu gözlemlerin ve “iyimser” (veya yersiz?) çıkarımların tutarlı bir yanı varsa, en iyi şey tüm bunların Obama'nın ikinci döneminde başlamadan önce olmasıdır. Yeniden seçilmenin getirdiği özgürlükle, ABD'nin durumunu iyileştirmek ve Müslüman dünyayı sakinleştirmek üzere çalışmak için tam dört yılı var.

Çev: Selim Sezer

medyaşafak