İran Karşıtı Propagandaya Bakış

 İran Karşıtı Propagandaya Bakış
Amerikalı muhalif sitede yayınlanan bu analizde İran karşıtı ekonomik yaptırımların sivil halka verdiği zarar ele alınıyor.

Jeff Nygaard

counterpunch.org


USA Today gazetesi son olarak “İran'la savaş çabuk bitecek bir iş değil” diye uyardı. Pittsburgh merkezli bir yayın organı ise “İran savaşı”nın “gereklilik mi yoksa aptalca bir davranış” mı olduğunu merak ediyor. Havada savaş kokusu var. Bu ülkede birçok insanın farkına varmadığı şey, ABD'nin İran'la bir çatışmaya çoktan girmiş olması. Ancak bunu biz henüz duymuş değiliz. Çoktan başlamış olan savaşın adı, “yaptırımlar”.

Ekonomik yaptırımlar, “kamu sağlığına” ve “Soğuk savaş sonrası dönemde, tarih boyunca kullanılan bütün kile imha silahlarından daha fazla ölüme sebebiyet verecek” olan bir “kitle imha silahı” olarak niteleniyor. 1979 İran devriminden bu yana ABD, İran'a karşı “yaptırımları, canavarlaştırmayı, kuşatmayı ve caydırıcı politikaları” devreye soktu ki tüm bunlar, Amerikan-İran Konseyi'ne göre “İran'ın gelişme hakkını sekteye uğrattığı gibi halkına da büyük acılar yaşattı”.

Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği, son aylarda İran'a karşı yaptırımlarını şiddetlendirdi. Sonuçları henüz bilinmeyen ve bu yüzden tartışmasız kabul edilen bu yaptırımlar, Amerikan medyasının bir utancıdır. Ama birileri halen bu ABD/AB yaptırımlarının yeteri kadar sert ya da geniş ölçekli olup olmadığını merak ediyorsa bunun insani sonuçlarına ilişkin bir takım ipuçları bulunmaktadır:

İran yaptırımlarının insani bedeli

Geçtiğimiz 11 Temmuz'da aljazeera.net'te Tahran'da mukim siyasi analist Muhammed Ali Şabani, normal yollarla bulunamayan kemoterapi ilaçları elde edebilmek için Tahran civarında karısıyla birlikte yolculuk eden bir adam hakkında şunları aktarıyor: “Defalarca bize, Batı'nın cezalandırıcı yaptırımları sağlık sektörünü hedeflememesine rağmen, yabancı ilaçların tam da bu nedenle bulunamadığı söylendi.”

Newyork Times'ta 7 Şubat'ta yayınlanan, birinci sayfa haberinin hemen yanındaki bir yazıda şu ifadeler yer aldı:

“(Yaptırımların getirdiği) krizler, tıp hizmetlerine zarar veriyor, fakirleri olduğu kadar orta sınıftan insanları da olumsuz etkiliyor. Zira Tahran'ın önde gelen hastanelerinden birinin kanser bölümünde çalışan hemşire Lian, İran'la yapılan her türlü ticarete getirilen sıkı önlemlerin, göğüs kanseri ilacı olan Herceptin'in karaborsa fiyatını geçtiğimiz yıl ikiye katladığını söylüyor. (Hükümet, bu tür ilaçların tedarikini düzenliyor ancak tedarik oldukça sınırlı).

“Yaptırımlar, tıp teknolojisini de olumsuz etkiliyor, zira radyoloji makineleri, nükleer teknolojiyi İran'a girmesini engellemeyi amaçlayan ikili kullanım düzenlemeleri kapsamına girmekte. İran'ın önde gelen tıbbi kurumlarından Şüheda Hastanesinde doktorluk görevi yapan Pejman Rezavi, ‘Geçtiğimiz yıl, radyoloji cihazları çalışmaz duruma geldiğinden ve yedek parçaları bulunamadığından yaklaşık 1200 kanser hastası tedavi edilemedi' diyor.

Londra merkezli Guardian gazetesi, 17 Ekim'de “İran'a yönelik yaptırımlar milyonlarca insanı riske ediyor” başlıklı bir makale yayınladı. Yazının ilk paragrafı şöyleydi:

Ülkenin önde gelen hayır kurumu, “Milyonlarca insan risk altında, çünkü batılı ekonomik yaptırımlar, hastane ekipmanı ve tıbbi malzeme ithalatını vurmuş durumda” şeklinde uyarıyor. İran'da 6 milyon hastayı destekleyen bir vakıf olan Özel Hastalıklar Hayır Kurumu başkanlığını yapan Fatıma Haşimi, hemofili, kanser ve multiple scleros gibi birçok hastalıkla ilgili ilacın bulunamadığından yakındı.”

Kurumsal basının dışında şunu öğreniyoruz: “İran para biriminin değer kaybetmesi ve sarsıcı enflasyonla birlikte birçok İranlı, yediği ve satın aldığı birçok şeyden kısıntıya gitmek zorunda kalmış durumda. Bir çok İranlı, aylık 40-50$ arası devlet sübvansiyonuyla yaşıyor ve bu miktar artık yeme ve barınma ihtiyaçlarını karşılamıyor. (Public Affairs Alliance of Iranian Americans, Ağustos, 2012)

Bu arada ABD Senatosu, 29 Kasım'da oybirliğiyle bir kez daha İran'a karşı yaptırımların daha da sıkılaştırılması kararı aldı. Ancak bu karar, önde gelen birçok medya tarafından görmezden gelindi.




Acıların fark edilmesi, yeni suçlamalar

Yaptırımların etkileri üzerine son günlerde kaleme alınmış tek bir makale, garip görünen haber yapma örneği olarak karşımızda duruyor. Ta ki gördüğümüz şeyin aslında Amerika'nın resmi olarak tasarlanmış bir düşman olduğunu fark etmemize kadar.

Washington Post gazetesinde Şükran Gününden bir sonraki gün, yani, 23 Kasım Cuma günü yayınlanan makalenin başlığı, “İran'da Tıbbi hizmetlerdeki düş kırıklığı”ydı. Gelin makaleden pasajlar okuyalım:

“İran, ekonomik yaptırımlar ve buradaki yetkililer tarafından kötü yönetildiği iddia edilen devlet fonlarının azalması sonucunda tıbbi hizmetlerde muhtemel krizlerle karşı karşıya.”

Ve mantık şöyle kuruluyor: İran'da tıbbi hizmetlerde kriz var, bu krizin sorumluluğu, bir taraftan ekonomik yaptırımlar diğer taraftan da parasını doğru bir şekilde kullanamayan –ya da kullanmayan- İran yönetimi arasında paylaştırılıyor.

Washington Post gazetesinin resmi hükümet çizgisine ne kadar yakın olduğu, Guardian gazetesine demeç veren bir İngiliz yetkilinin yaptığı yorumda özetleniyor: “Yaptırımların İran halkı üzerinde etkileri olduğu doğrudur, ancak buna İran hükümetinin ekonomiyi yanlış yönetmesi eşlik etmektedir. İran liderleri, halkını çektiği sıkıntılardan sorumludur…”

Washington Post gazetesinde yayınlanan bu makalenin geri kalan bölümü, İran halkının çektiği acılara dair suçlamanın doğru yönde yapılmış bir suçlama olduğunu kanıtlamak için epey bir çaba harcıyor.

Yetkililerin eleştirisi?

Hükümeti kötü yönetmekle itham eden “yetkililer”e açık atıflara rağmen bu makalenin tamamı okunduğunda bu tür suçlamaları yapan yetkili sayısının bir kişiden ibaret olduğu ortaya çıkacaktır. Bu kişi de parlamento sağlık komisyonu başkanı olup “hükümet halkımızın sağlığıyla oynuyor ve onaylanmış finansal kaynakları bu sektöre tahsis etmiyor” şeklinde konuşuyor. Makalede kendisinden iktibas yapılan tek kişi o değil. Kötü yönetimden bahsedenler aynı zamanda yaptırımların etkisine de değiniyor ve İran yönetiminin son aylarda karşı karşıya kaldığı zor koşulları da ifade ediyorlar.

Makalenin yarısına ulaştığınızda şunları okuyorsunuz: “Petrol ihracatının düşmesi ve İran'ın [yaptırımlar nedeniyle] uluslararası finans elde etme yönünde karşılaştığı şiddetli sıkıntılar neticesinde kamu bütçeleri merkez bankasına teslim ulaştırılamadı. Sonuç olarak, sağlık bakanlığı, bütçesinin ancak bir kısmını alabildi ve bu nedenle tıbbi hizmetler aksadı.”

Yukarıda sözlerini alıntıladığımız tek bir yetkili, hükümetin “halkın sağlığıyla oynadığı”nı dillendiriyorken gazetedeki makalenin bizzat kendisi İran'da ilaç sıkıntısına ilişkin bir takım ipuçları verdikten sonra bu kıtlığın nedenlerinin son derece “karmaşık” olduğunu bizlere aktarıyor:

“Kıtlık, İran'ın uranyum zenginleştirme programını durdurmasını amaçlayan yüksek dozlu Batılı yaptırımları içeren karmaşık koşullardan kaynaklandığı gibi, buradaki eleştirel yaklaşımların da belirttiği şekilde hükümetin attığı yanlış adımlardan da kaynaklanıyor. Kıtlık nedeniyle öfkenin bir kısmı ABD ve Küresel güçlere yönelse de içe dönük tepkiler de yok değil.”

Gerçekte diyor gazete, “Sıradan vatandaşlar, hükümetlerine ilişkin düş kırıklıklarını dile getiriyorlar.”

[Dikkat edilmesi gereken husus, gazetenin Batılı ülkelerin yaptırımlarının amaçlarıyla ilgili iddialarının tartışma götürür olmasıdır. Raha İran Feminist Kolektifi, kaleme aldığı bir bildiride şunları dile getiriyor: “İran'a karşı yaptırımlar her şeyden önce İsrail'in İran'a yönelik askeri güç gösterisi yapma arzusunu yatıştırmak, ikincisi, İran'ın bölgede yükselen etkisini dizginleyerek petrol üzerinde ekonomik kontrol sağlamak, üç, muhtemel herhangi bir askeri saldırıyı meşrulaştırmak için diplomatik durum tespiti yapmaya zemin hazırlamak anlamına geliyor.” İşte amaçlara ilişkin farklı bir kurgu.]

Hükümeti eleştirmek mi yoksa yardım istemek mi?

Washington Post bize “hükümetin yanlış adımları” hakkında iç tepkileri gösteren “eleştiriler”i aktarıyor. Makale, İranlıların düş kırıklığı yaşadığını ve eleştirdiklerini ortaya koyuyor. Ancak eleştirdikleri hükümet mi? Gazete Zuhre'nin durumunu bizlere aktarıyor: “60 yaşındaki ev hanımı Zühre ‘kızının epilepsi ilacının fiyatının son üç ayda ikiye katlandığını' ve ‘ben onlara neden fiyatların yükseldiğini sorduğumda onlar bana ilaç kıtlığı yaşandığını söylüyorlar, diyor ve ekliyor: ‘Hükümet bizim gibi fakir insanlara yardım etmeli”. Peki, bu hükümet eleştirisi mi? Yoksa hükümetten bir şey mi istiyor ya da bekliyor? Makalenin sonlarına doğru bu konuda bir ipucu bulabiliyoruz:

“İslam Cumhuriyeti'nin 1979'dan beri önem verdiği hususlardan biri de evrensel tıbbi hizmet. Çalışan her İranlı, işvereni tarafından sağlık sigortası yaptırılmak zorunda. Özel sağlık hizmetleri dahi büyük ölçüde subvanse ediliyor ve son aylarda tamamen satın alınabilir hale gelmiş durumda…” Gerçekte Dünya Bankası yetkilileri tarafından 2011 yılında hazırlanan bir rapordaki ifadeler şunlar: “Hükümetin temel tedavi üzerine eğilmesi, neredeyse bütün halkın bu temel tedavi hizmetinden yararlanmasıyla sonuçlanmış ve sağlık hizmeti neredeyse bütün bölgede en iyi durumdadır.”

Diğer bir deyişle, 33 yıldır İran hükümeti “bizim gibi fakirlere yardım ediyor” ve temel tıbbi hizmetleri halkına sunmuş durumda. Peki “son birkaç ayda” ne değişti? Değişen şu ki ABD-AB yaptırımları daha da arttı ve -bu ülkedeki birçok yorumcunun ifadesiyle- “acıtmaya başladı”. Bütün bunlar garip görünebilir, belki de garip yorumlar bir kez daha son paragrafta görülebilir: “Yaptırımlar birçok İranlıyı tüketim alışkanlıklarını değiştirmeye zorlarken sağlık hizmetleri sisteminden azaltmaya gitmek, çok az kişinin fedakârlık yapmayı istediği bir konu.”

Yukarıda gördüğümüz gibi kibar ifadesiyle –tüketim alışkanlıklarını ayarlamak- İranlıların barınma ve yiyeceğe yeteri kadar para ayıramadıklarına atıfta bulunuyor ki bu “ayarlama” İran ya da başka bir yerde kimsenin yanaşmadığı bir husus. Gazete, “İranlılar yaptırımların ekonominin birçok sektöründeki etkisine çabuk ayak uydurabileceklerini gösterdiler. Ancak hükümetten tıbbi hizmetlerle ilgili sürekli yüksek miktarda sübvansiyon almaya alışık İranlılar, yüksek ilaç fiyatlarından ve bulunamayan ilaçlardan dolayı yetkilileri sorumlu tutuyor” diyerek makalenin daha önceki ölümlerinde benzeri bir tespit yapmış.

Peki bu, bir “iç tepki”nin göstergesi yerine Washington Post makalesinin bize gerçekten söylediği şekilde, İranlı halkı, hükümetlerinden kolektif cezalandırma karşısında kendilerine yardım etmenin bir yolunu bulmasını istiyor olabilir mi? Zühre'nin “hükümet bizim gibi fakir insanlara yardım etsin” şeklindeki ricası, İran halkı içerisinde, en azından bir kısmının temel sağlık hizmetleri alma hakkına sahip olduklarına dair bir inancı yansıtıyor olabilir mi? Bu tür bir yorum, sürekli olarak ve ısrarla “bizim fakir halkımız da gerekli sağlık ve tedavi hizmetlerinin eksikliğini kabul etmeli” diyen ABD'deki insanlara yabancı görünebilir. Zira bu ülkede “fiyatları yükselen ya da bulunmayan ilaçlar” yaptırımlardan dolayı değil ama “piyasa güçleri” nedeniyledir. İşbirlikçi medya bunu duyursun ya da duyurmasın, ümitsizlik bizde de aynı. İran hükümetinin eleştirilecek çok yönü var, ülke içinde ya da dışında İran'da adalet ve demokrasi için mücadele veren birçok İranlı var. ABD ve Avrupa Birliği yaptırımları büyük acıların yaşanmasına neden olmanın yanı sıra İran'daki barış ve adalet mücadelesini daha da zorlaştırıyor. Yaptırımlar kaldırılmalı.

Jeff Nygaard Minneapolisli bir aktivist olup Nygaard Notes adlı bir e-mail dergisinin yayıncısıdır. Dergi, bu sitede bulunabilir: www.nygaardnotes.org

medyasafak.com