"Erdoğan’ın Haremi: Komşuya İhanetin Serüveni"

"Erdoğan’ın Haremi: Komşuya İhanetin Serüveni"
Türkiye’deki İslamcı hükümet, Suriye karşısında aldığı tavırla, İslamcı söylemlerine rağmen, aslında bölgede güç elde etme ve saygınlık kazanma peşinde olduğunu ve bu uğurda her şeyi feda edebileceğini gösterdi.

Fars News

Türkiye'nin İslamcı siyasetçilerinin Suriye tavrı, bütün uluslararası gözlemcileri ve siyaset uzmanlarını şok etti. Aslında Recep Tayyip Erdoğan'ın Davos Zirvesi'nde Siyonist rejimin lideri Şimon Perez'i Gazze'de savunmasız sivilleri katlettiği gerekçesiyle “cani” olarak nitelemesi, öte yandan işgal altındaki topraklara Gazze kuşatmasını kırmak için insanî yardım malzemesi taşıyan bir Türk gemisi gönderilmesi AK Parti liderlerinin tavrının mahiyeti konusunda yanılgıya düşürdü. Çünkü bu girişimler Türk İslamcılarının mukavemeti desteklediği şeklinde anlaşıldı. Fakat Suriye'de ortaya çıkan kaosla birlikte, Türkiye hakkındaki önceki bütün analiz ve değerlendirmeler boşa gitti.

Tabii ki bu olaydan önce, Ak Parti'nin iktidara gelmesi, Ankara-Şam ilişkilerinin iyileşmesine ve ilerlemesine sebep olmuştu. Çünkü yeni yöneticiler komşularıyla stratejik ilişkilerini derinleştirme ve komşularla, ezcümle Suriye ile aradaki sorunları çözme siyasetini benimsemişlerdi.

Bunun ardından Ankara-Şam ilişkileri bağlamında Suriye'nin PKK'ya verdiği desteği kesmesiyle birlikte iki ülke ilişkilerinde bir değişim yaşandı. Bu durum, Türkiye'nin komşularla sıfır sorun politikası bağlamında müşterek çıkarlar esasınca Şam'la ilişkilerin yeniden gözden geçirilmesine sebep oldu.

Ama bu çok uzun sürmedi. Kuzey Afrika'da ve Ortadoğu'da başlayan devrimci hareketler Türkiye'nin dış politikasında, en azından Ortadoğu politikasında önemli değişiklikler meydana getirdi.

Bu tavır değişikliğinin birçok nedeni olduğu ileri sürülmüşse de çoğunluk, Türkiye'nin bölgedeki krizlere müdahil olmasını Ankara'nın Yeni Osmanlıcı siyasetinden kaynaklandığına inanmaktadır. Aslında Türkiye Osmanlı'nın gücünü ve iktidarını ihya etme peşindedir.

Jön Türklerin Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra işbaşına gelmesi ve Osmanlı'nın parçalanmasından itibaren Türkiye'nin stratejisi Arap ülkelerinin iç işlerine müdahale etmemek üzerine kurulmuştu. Görünüşe bakılırsa, Erdoğan hükümetinin müdahaleleriyle, 90 yıllık laik Türkiye'nin bu stratejisi son bulmuştur.

Bu analize göre, Türkiye'nin İslamcı hükümeti kendisini Osmanlı İmparatorluğu'nun varisi görmektedir. Bugün siyasî açıdan İslam dünyasına hâkim olması imkânsızsa da nüfuz ve karar alma gücü açısından bir kez daha ama bu kez gayri resmi olarak hâkimiyet kurmak istemektedir.

Türkiye'nin İslamcı hükümetinin, yine bu analizi esas alarak, Mısır'ın ve Suudi Arabistan'ın zayıflamasından faydalanarak Arap ülkelerini egemenliği altına almaya çalıştığını veya Osmanlı İmparatorluğu'nu ihya ederek bölgesel gelişmelerde önemli rol oynama peşinde olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç itibariyle Türkiye'nin Suriye meselesine müdahale etmekteki amacı aslında bu ülkenin İslam dünyasındaki gelişmeleri etkileme gücünü göstermektir.

Buna göre Türkiye'nin fiilî siyaseti ile geçmişte bu ülkenin devlet adamlarının Filistin meselesinin gerçek yüzünü gösterme yönündeki çabaları arasında tutarsızlık görülmektedir. Özellikle İslam dünyasının parçalanmasını ve Filistin topraklarının işgalini engellemede önemli rol oynayan Osmanlı'nın mirasçısı olduğu iddiasıyla uyguladığı siyaset çelişkilidir. Nitekim eğer uyguladığı siyaset başarılı olursa bu mukavemet odaklarının yenilgisiyle sonuçlanacaktır. The Guardian bu konuda şöyle yazar: “Türkiye'nin Beşşar Esad rejimine muhalefeti siyasî bir rekabettir ve bölgesel üstünlük elde etme çabasıdır.”



Türkiye'nin Çıkarı Suriye İhvanı'nı Desteklemeyi Gerektirir

Türkiye'nin İslamcı hükümetinin Suriye muhalefetine sebep gösterilen bir başka neden Ankara'nın, bir şekilde AK Parti'ye mensup sayılan İhvancı İslamî akımları güçlendirme çabasıdır.

Aslında Türkiye, Suriyeli İhvancıların Alevilerin yerini almasını istemektedir. Sonraki aşamada Beşşar Esad görevinden çekilecek ve yerini İhvancılar ve Batılı güçler alacaktır.

İhvancı İslam ile Şiî İslam arasındaki rekabet eskiden beri hep var olmuş, ancak bu rekabet bugün gün yüzüne çıkabilmiştir. Türkiye yumuşak gücünü İhvan hareketini ihya etmekte görür. Aslında Osmanlıcı siyasetin, Türk İhvancı İslamcılığı şeklinde ortaya çıkarılması planlanmaktadır. Bu düşüncenin destek noktasını Türkiye'nin Alevi-İhvan karşılaşması meydanı telakki edilen Suriye'deki müdahaleci girişimleri oluşturur.

Bütün bunlarla birlikte Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olma isteğinin veya NATO füze savunma sisteminin Türkiye'ye konuşlandırılması talebinin Ankara'nın Şam muhalefetinin sebebi olduğu da söylenmiştir.

Avrupa Birliği'ne Üyelik

Bazı Avrupa ülkeleri Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılabilmesi için birçok şart ileri sürmüştür. Kendilerini insan hakları, özgürlük ve demokrasi hamisi addeden bazı Avrupa ülkeleri, Türkiye'nin üyelik talebini suiistimal ederek bu ülkeyi haraca bağlamak istemekte, Türkiye devletini insan hakları ihlalleriyle suçlamaktadır. Bu yüzden Suriye'deki kaos Türkiye devleti açısından iyi bir bahane oldu. Böylelikle çatışmaların ardından Suriye'de insan haklarının ihlal edildiğini ileri sürerek, Avrupa Birliği'nin Esad siyaseti doğrultusunda muhalefete koyuldu. Böylece hem kendisini dünyaya insan hakları savunucusu olarak gösterme fırsatı yakaladı, hem de üyelik talebi bağlamında Avrupa liderlerinin dikkatlerini celp etti.

Bu durum, Ankara'nın Şam'la işbirlikçi siyaseti bırakmasına ve ayrılıkçı bir siyaset izlemesine sebep oldu. Avrupa Birliği'ne üye ülkelerin çoğunluluğunun NATO'ya üye, Amerika'ya müttefik ve Beşşar Esad'a muhalif olduğunu unutmamak gerekir. Türkiye'nin de Birliğin üyelerinin desteğini kazanabilmesi için aynı doğrultuda hareket etmesi, onların taleplerini karşılaması gerekiyordu. Şam'a muhalefet, bu taleplerden birisiydi ve Türk siyasetçileri bu talebi yerine getirerek Avrupa Birliği'ne üyelik sürecini hızlandırabilirdi.

Füze Savunma Sistemi

Öte yandan Rusya'nın Amerikan füze savunma sisteminin Polonya'ya ve Çek Cumhuriyeti'ne konuşlandırılmasına karşı çıkmasının hemen ardından NATO üyesi ülkeler Lizbon'da bir araya gelerek bu sistemin Türkiye'ye konuşlandırılmasına karar verdiler.

Bu savunma sistemi ki gizli amacı İran'ın, Suriye'nin ve Hizbullah'ın önünü almaktır, Türkiye topraklarına yerleştirilirse bu ülkenin siyasetini Batı'nın çıkarları doğrultusunda değiştirecektir. Füze savunma sisteminin Türkiye topraklarına yerleştirilmesi hem bu ülkenin uluslararası sahada güvenliğini artıracak, hem de Türkiye'yi NATO'nun asil ve önemli bir üyesi haline getirecektir.

Dolayısıyla görünüşe bakılırsa Türkiye, Suriyeli muhalifleri destekleyerek, Ortadoğu'da Batı'nın çıkarlarını koruyacak iyi bir müttefik olacağını Batı'ya kabul ettirmeyi amaçlamaktadır. Türkiye amacına ulaşmak için Amerika'nın desteğini kazanabileceği her türlü adımı atmaktadır. Hâlihazırda Batı'nın ve Türkiye'nin asıl amacı Suriye karşıtı stratejik bir birliğin tesisidir. Bu açıdan Türkiye, Batı'nın işbirliğiyle, Suriye'deki siyasî yapıyı değiştirmek ve Batı yanlısı bir hükümeti işbaşına getirmek istemektedir.

Her ne kadar yukarıda saydığımız nedenlerden hangisinin tavır değişikliğine sebep olduğunu kesin bir şekilde söyleyemesek de, bu nedenlerin bir kısmı yüzünden Türkiye'deki İslamcı hükümetin mukavemet odaklarından birine muhalefet ettiğini kesin bir dille ifade edebiliriz.

medyasafak.com