"Suriye, Lübnan ve Cihatçılar"

"Suriye, Lübnan ve Cihatçılar"
"Rusya ve Amerika, rejimin kalması konusunda örtülü bir şekilde (dolaylı yoldan) anlaştılar. Ama Esad’ın geleceği ve Rusların gelecekte bölgedeki çıkarları konusunda ihtilafa düştüler. Rusya ve Amerika aynı zamanda bölgede askeri bir üstünlük yakalanmaması konusunda da anlaştılar ama savaşı nasıl durduracakları ve ondan sonrası için anlaşmaya varamadılar."

Sami Klib

El-Menar


Suriye devlet başkanı Beşşar Esad'ın yönetimi son güne kadar bırakmayacağı söyleniyor. Bu da farklı renklerde 3 harita çıkarıyor ortaya. İlki sarı renk ki Suriye ordusunun şiddetli çatışmalardan sonra muhaliflerden geri aldığı bölgeleri işaret ediyor, turuncu renkteki ikinci harita ise silahlı muhalefetin kontrolündeki bölgeler ve 3. renk yeşil ise savaşın sürdüğü bölgeleri ifade ediyor. Ayrıca ordunun daha güçlü olduğuna ve yakın zamanda sürprizler yapacağına dikkat çekiliyor.

Suriye'li yetkililerin ortaya sunduğu değerlendirmeler ile muhalefet yetkililerin tespitleri ihtilaflar içeriyor. Muhaliflere göre zaman rejimin çıkarına göre ilerlemiyor. Onlara göre silahlılar, bir sürü yerde ordunun kontrol noktalarını ve önemli bölgelerini ele geçirmekte başarılı oldular. Sahada sızmadıkları bölge kalmadığını ancak daha gelişmiş silahları olsaydı savaşı kazanabileceklerini söylüyorlar. Bu silahların yeni oluşturulan Koalisyon'un Nusra konusundaki uyarılarla beraber batıya verdiği güvenden sonra gelmesini bekliyorlar.

Suriye'de çatışmaların üzerinden 2 yıl geçmişken iki taraf da askeri gücünü kanıtlamaya çalışıyor. Bunu yapmaya izin veren gerekçeleri de var gibi duruyor. Lübnan'da ki sorun ise çoğu kişinin tahlillerini ve siyasetlerini belirlerken içteki bu askeri güce göre hareket ettiklerini görüyoruz. Oysa günden güne Suriyeliler, aralarındaki çatışmalar ile kontrollerini kaybediyorlar ve uluslararası alanda piyon -özellikle ABD ve Rusya arasındaki hesaplaşmaların piyonu oluyorlar.

İki liderin –Michel Süleyman ve Necib Mikati- ziyaretçilerinin iki liderden de aktardığına göre 'Rejim halen güçlü ve yakın gelecekte devrileceği öngörülmüyor'. Cumhurbaşkanı, Suriye'de 3 tarafın mevcut olduğunu söylüyor: Rejim, Muhalefet ve aşırılık yanlısı savaşçılar. Ve uzak durma siyasetinin korunması gerektiğini vurguluyor. Diğer bir yandan Mikati, Washington'un; Cenevre Anlaşmasının maddeleri gereğince sunulan şartları kabul etme olasılığının uzak bir ihtimal olmadığını vurgularken aynı paralellikte bir öneriyi de Cenevre'den bir ay önce BM genel sekreterine kendisinin sunduğunu da söylüyor.

Bu bilgiler aynı zamanda Lübnanlı güvenlik güçlerinin “Amerika'nın Suriye konusundaki görüşlerinde ciddi değişiklikler mevcut veya en azından değişiklik başladı'' tespitiyle kesişiyor. Lübnanlı güvenlik güçleri aynı zamanda daha çok güçlenmeye başlayan cihatçıların –ileri gelenlerinden Nusra cephesi adı altında ve muhalefetin içine karışmış halde- bazı batılı devletleri endişelendirmeye başladığını aktarıyor. Suriyeliler Rusya'ya El-Kaide'nin istila edercesine sızdığı bazı silahlı muhalif grupların ayrıntılı bilgi ve resimlerini içeren doğruluğu yüksek raporlar sundular. Batılıların endişelerini dayandırdığı ise Suriyelilerin ABD'ye iletsin diye Ruslara verdiği bu raporlar oldu. Bazıların iddialarına göre ise Rus-ABD- Suriye güvenlik güçlerinin buluşması bile gerçekleşti.

Bazı kaynaklara göre ise El-Kaide Lübnan'da çalışmalara başlamış bulunmakta. Etkinlikleri Suriye'ye savaşçı geçirmekle kalmıyor; aynı zamanda Lübnan'da bulunan ve Şam'ı destekleyen bazı şahsiyetleri ve El-Kaide üyelerini soruşturan bazı isimleri gözetliyor ardından bu isimleri suikast listelerine ekliyorlar. Bir başka ciddi endişe ise El-Kaide'nin Lübnan ve Suriye'yi uzun vadeli olacak şekilde “cihad” sahası olarak kullanma seçeneğidir.

Batılı yetkililerin -Lübnanlı mevkidaşlarıyla beraber- Suriye'de Esad'ın devrilmesi sonucunda kaderin sunacakları hakkında kafalarında birçok soru işareti oluşmuş. Net cevaplar da bulunmamakta. Durum eskisinden daha da tehlikeli ve karanlık hale geliyor. Suriye ile birlikte Lübnan'da da tehlikelere yol açan bir durum. Lübnan cihatçılar tarafından Araplar ve Arap olmayanlar diye adlandırılan bir saha haline geldi. Suriye ilk hedef peki sonrasında neler gelecek?

İsrail gazetesi Haaretz'in Ürdünlü üst düzey yetkililerin uyarılarıyla beraber aktardığına göre 'Suriye'de savaşan cihatçılar Ürdün ve İsrail'deki hedefleri vurmaya hazırlanıyorlar'. İsrail bu haberi ciddiye alıyor. El-Kaide farklı cephelerden ona yaklaşıyor: Mısır Sina'sı, Ürdün, Golan sınırları, Kuzey Lübnan ve derin Irak'tan bahsetmiyorum bile.



Ürdün-Suriye-Lübnan-Irak ve Mısır'a kadar uzanan istihbarat koordinasyonu hattı çalışır durumda. Söylentiye göre 'Mısır istihbarat başkanının Şam'a geldiği ve Beşşar Esad ile görüştüğü' konuşuluyor. Aynı zamanda Ürdünlü bir kıdemlinin, sınırda cereyan eden silah kaçakçılığının engelleneceği yönünde vurgular yaptığı söyleniyor. Ürdünlü yetkililer de silah kaçırırken yakaladıkları iki genci diğerlerine 'caydırıcı' olsun diye kasıtlı olarak öldürdü.

Şu ana kadar ki ihtilaflarla beraber, Körfez ülkeleri ve İhvan-ı Müslimin arasındaki çatlaklar -Mısır'dan batı Arap bölgelerine kadar- daha da genişlemekte. Mısırlı İhvan liderleri “Kahire'de İhvan'a baskı için çok miktarda paralar ödendi” diyerek bu konuda konuşmaktan çekinmiyorlar. Aynı şey Tunus'taki Nahda hareketi için de söylenebilir.

Körfez ülkeleriyle beraber Arabistan, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirliklerinin Washington ile koordinasyon oluşturmadan İhvan-ı Müslimin karşısında hareket etmeleri mümkün müdür? İhvan'ın cihadistlere -Amerikalılara endişe verecek şekilde yaygınlık kazanmalarından, özellikle Libya-Bingazi'deki Amerikan konsolosunun selefiler tarafından öldürülmesinden sonra- yayılma izni veren duruşlarından sonra Amerika İhvan hakkında ne düşünüyor? Arabistan ve Katar arasında İhvan konusunda bir yarış veya bir ihtilaf var mı? Lübnanlı bir üst düzey cevaplıyor : “Arabistan ve Washington arasında, İhvan ve cihadistlerin durumlarının da dahil olduğu pek çok konuda ciddi ihtilaflar var. Bu ihtilaflar arasında silahlı muhaliflere askeri yardım konusu da var. Diğer bir yandan ise Arabistan Suriye rejiminin ne pahasına olursa olsun devrilmesini isterken Washington Esad'ın durumu hakkında Ruslarla anlaşma yolunda ısrar ediyor.”

Bu soruların arasında birkaç nokta ortaya çıkıyor. Suriye Başkan yardımcısı Faruk Şara'nın Al-Ahbar'a verdiği demeç Suriye yönetimiyle koordineli değildi ve belki de yönetimi bu konuda biraz rahatsız etti. Ardından Rus lider Vladimir Putin: “Esad'ın geleceğiyle değil Suriye'nin geleceğiyle ilgileniyoruz. Takındığımız tavır Esad ve rejiminin her ne pahasına olursa olsun ayakta tutmak için değildir” dedi. Bu sözler Brüksel'deki Avrupa- Rusya zirvesi ve Suriye kriziyle ilgili olan Rus-Amerikan diyalogları -ilan edilmeyen diyaloglar- için söylenmesi gereken sözlerdi.

Cihadçı örgütlerin bölgede güçlenmesi herkesin bu iki soruyu sormasına neden oluyor: Suriye rejiminin güçlü kalması bu örgütlere vurulacak en etkili darbe midir yoksa devrilmesini hızlandırmak daha mı iyidir?

Rusya ve Amerika, rejimin kalması konusunda örtülü bir şekilde (dolaylı yoldan) anlaştılar. Ama Esad'ın geleceği ve Rusların gelecekte bölgedeki çıkarları konusunda ihtilafa düştüler. Rusya ve Amerika aynı zamanda bölgede askeri bir üstünlük yakalanmaması konusunda da anlaştılar ama savaşı nasıl durduracakları ve ondan sonrası için anlaşmaya varamadılar. Bir başka anlaşma noktası ise yetkileri Cumhurbaşkanlığından hükümete devretmek konusunda oldu ama gelecekteki hükümette kimler olacak veya daha doğrusu gelecek rejimde kimlerin olacağı konusunda anlaşmazlık devam ediyor. Son olarak anlaşılan nokta ise temsilci Lakhdar İbrahimi'nin görevinin ve çabalarının kullanılabilecek tek siyasi çözüm olduğu konusu idi. Körfez ülkelerinin ve muhalefetten büyük bir kesimin karşı olmalarına rağmen İbrahimi'nin siyasi çözümün son umudu olduğu konusunda ise anlaşıldı.

Peki Gelecekte Ne Olacak?

Rusya Suriye ordusunun savaşa uzun süre daha dayanabileceğini bildiği için şartlarından vazgeçmiyor. Amerikalılar ise silahlı muhalefetin eskisinden daha güçlü olduğunu düşündüğü için bazı imtiyazlar konusunda gönülsüz davranıyor. İki tarafın da açıklamalarını izlediğimiz zaman eskiden var olan boşluğun daha da daraldığını görebiliriz. Barack Obama yönetiminin atamalarıyla bu boşluk daha da daralabilir. Dışişleri bakanlığına atanacak olan John Kerry'nin Suriye'yi daha iyi bildiğini ve savaşma arzusunun daha az olduğu konusunda görüş birliği var.

Yeni yapının kurulma ihtimali var ama aynı zamanda başarısızlığa uğrama durumunda başka ihtimaller de var. Savaşın daha da uzamasıyla başlayacak bir süreç ve savaşanların ikiye bölüneceği krizin derinleşeceği belki de savaşın civardaki ülkelere sıçrayabileceği bir döneme girilebilir. Böyle bir durumda Lübnan'da savaşmaya hazır kitleler olduğundan Lübnan için çok kırılgan süreçler olabilir. Ve ardından belki de bazı konularda siyasi ataklarla bir şeyleri engellemek veya -tam tersi- pozisyon kazanmak için savaşın daha da sürmesi istenebilir. Lübnan ile Suriye arasında -Lübnan'dan Suriye'ye savaşmak için girmeye çalışan Lübnanlıların sınırda öldürülmesiyle cesetlerin teslim edilmesi aşamasındaki- diplomatik ilişkiler devam ediyor.

Savaş devletin içinde şiddetli hale geldiği zaman –Suriye'de olduğu gibi- hiçbir şey uzak bir ihtimal olmaz, civardaki ülkeleri de savaşa katabilecek cephelerin açılma olasılığının uzak olmadığı gibi.

Çev: Hasan Sivri

medyasafak.com