ABD Asya’da Yeni Çin Karşıtı Stratejisine Öncülük Ediyor

ABD Asya’da Yeni Çin Karşıtı Stratejisine Öncülük Ediyor
Beyaz Saray ve ABD Savunma Bakanlığı tarafından yapılan yeni Asya-merkezli stratejilere ilişkin son açıklamalar, ABD'nin gelecekteki askeri odaklı çabalarının, Çin’in yeni düşman olarak belirlenmesiyle birlikte Asya Pasifik bölgesi üzerinde yoğunlaşacağını ortaya koymuştur.

Yusuf Fernandez


Press TV


“ABD'nin Çin'le askeri gerilimi tırmandırması şüphesiz tehlikeli, provakatif bir harekettir ve bütün Asya kıtasındaki gerilimleri artırmaya ve stratejik kıyı şeritleri üzerindeki rekabeti kızıştıracak bir yol açacak bir eylemdir. Bu Amerikan stratejisi gelecekte bu gerilimlerin ABD ile Çin arasında açık bir meydan okuma riskini beraberinde getirecek, böylece bütün dünyayı felaket bir çatışmaya itecektir.”


Beyaz Saray ve ABD Savunma Bakanlığı tarafından yapılan yeni Asya-merkezli stratejilere ilişkin son açıklamalar, Amerika'nın gelecekteki askeri odaklı çabalarının, Çin'in yeni düşman olarak belirlenmesiyle birlikte  Asya Pasifik bölgesi üzerinde yoğunlaşacağını ortaya koymuştur.


2001 baharında Bush yönetimi, ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Başkanı Donald Rumsfield'in başını çektiği Amerikan küresel askeri politikalarının yeniden gözden geçirilmesi hareketini başlattı.  Bu perspektifin yer aldığı belgede, Asya-Pasifik bölgesinin ABD askeri yayılmasının en önemli merkez üssü olması gerektiği belirtilirken Çin'in Amerika'nın dünya hakimiyetine yönelik en büyük tehdit olduğu ve bir numaralı düşman olarak belirlenmesi gerektiği kaydedilmekteydi.


2002 tarihli Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde şunlar ifade edildi: “Askeri kuvvetlerimiz, potansiyel düşmanların bize karşı baskın çıkma ya da bizimle eşit hale gelme amacıyla izledikleri politikaları etkisiz hale getirme konusunda yeteri kadar güce sahiptir.” ABD Savunma Bakanı William Cohen tarafından kaleme alınan bir raporda bölgesel bir gücün ya da küresel bir öncü rakibin çıkabileceği belirtilerek ABD'nin bunu engellemek için elinden geleni yapması gerektiği kaydedilmişti.


Bununla birlikte 11 Eylül 2011 saldırılarından sonra ABD, Irak ve Afganistan'da iki çok maliyetli ve başarısız savaş başlattı ve bunun adını da teröre karşı küresel savaş koydu. Bunun sonucunda Washington, büyük ekonomik ve askeri kaynakları heba etti. Bu yüzden son on yılın trendi, ABD'nin ekonomik ve siyasi olarak düşüşe geçmesidir.


Bu arada Çin, 21. yüzyılın başından itibaren devasa bir ekonomik yayılma başlattı. Çin'in bu ekonomik başarısı Doğu Asya ekonomilerini ve Güneydoğu Asya Ulusları Birliği'nin (ASEAN) merkezi Çin'de olan ürün zincirlerine çok daha fazla entegre olmasına yol açtı. 2000-2010 yılları arasında Çin'in ASEAN ülkeleriyle ticaret hacmi 40 milyar dolardan 300 milyar dolara yükseldi. Çin, bu ülkelerin bazısıyla ve başka bölge ülkeleriyle serbest ticaret anlaşması yaptı. Bütün bunlar Çin'i Asya'da önde gelen ekonomik aktör haline getirdi.


Sonuç olarak Çin bu dönemde tedrici olarak büyürken ABD, ekonomik olarak daha zayıf hale geldi. Ve şimdi de son birkaç yıl içerisinde küresel olarak en büyük ekonomik güç olma yolunda ilerliyor. Washington'daki Amerikan politik ve askeri elitler şimdi Ortadoğu'da son on yılda meydana gelen savaşların, ABD aleyhine dünya ekonomik etkinliklerinin merkezini kurmakta olan Çin'in Asya Pasifik eksenindeki etkisini artırmasına yol açmasından endişe ediyorlar.


Şu an Obama yönetimi, 11 Eylül 2011 saldırılarından önce George Bush'un bulunduğu noktaya dönüyor. Temmuz 2009'da ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, bir ASEAN toplantısında ABD'nin Güney Asya'ya geri döneceğini ilan etmişti. Bir sonraki başka bir ASEAN zirvesinde ABD'nin Güney Çin Denizi'ndeki bölgesel anlaşmazlıkların kendi çıkarlarını ilgilendiren yönlerinin bulunduğunu söylemişti. Çin Dışişleri Bakanlığı ise buna, bu tür bir açıklamanın “Çin'e yönelik bir  saldırı” olduğunu söyleyerek karşılık verdi.


Foreign Policy dergisinde yayınlanan başka bir makalede ise Clinton, ekonomik olarak zayıflayan bir ABD'nin aynı anda farklı cephelerde bulunmasının imkansız olacağını dile getirdi. Ona göre bu yüzden ABD'nin savaş alanını iyi seçmesi ve bunun avantajlarını yakalamak için sınırlı kaynaklarını iyi kullanması gerekiyordu. Ayrıca o, dünya güç merkezi içerisinde Çin'in çok merkezi bir konuma sahip olduğunu belirterek bu durumun ABD'nin bütün sermaye gücünü oraya yığmasına yol açacağını ifade etti.

 

2011'de bazı Amerikan medya kuruluşları, “ABD'nin küresel liderliğini beslemek: 21. Yüzyıl Savunmasının Öncelikleri” adlı Pentagon belgesinin ayrıntılarını yayınladı. Bu, Asya Pasifik bölgesine doğru ABD askeri gücünün küresel anlamda ne kadar kararlı olduğunu göstermektedir.

 

17 Kasım 2011'de Obama, Avustralya Parlamentosu'nda, Asya Pasifik bölgesindeki ABD hegemonyasını yeniden tesis etmek ve Çin'in etkisini azaltmak için yeni bir diplomatik, ekonomik ve askeri stratejisini açıkladığı bir konuşma yaptı. Beijing'e yönelik açık mesajında Obama, ABD'nin Pasifik bir güç olduğunu ve ülkesinin buradan bir yere ayrılmayacağını deklare etti.

 

Amerikan hükümetinin sosyal hizmetler ve askeri harcamalarda yaptığı büyük kesintilere rağmen Obama, Amerika'nın Asya'daki askeri varlığının “üst seviyede bir öncelik” olduğunu kaydetti.

 

Obama, “Amerikan savunma harcamalarındaki kısıntılar, kesinlikle üstüne basa basa söylüyorum kesinlikle Asya Pasifik'teki varlığımıza ilişkin değildir” şeklinde konuştu.

 

Obama, Amerikan politikalarındaki “geniş çaplı değişim” üzerinde durarak, merkezin Ortadoğu'dan Asya'ya kaydığını dile getirdi.
 



Çin'i kuşatmak
 

Washington, Çin'i her yönden kuşatmak için Beijing'in sınırlarına yakın bölgelerde Amerikan üsleri inşa ederek ve ittifaklar kurarak onu tehdit etmektedir. ABD, şu an Kuzey Kore'de, Japonya'da, Filipinler'de, Tayland'da, Singapur'da, Guam ve Avustralya'da stratejik üslere sahiptir.

Obama, Avustralya Başbakanı Julia Gillard'la ortaklaşa düzenlediği basın toplantısında Avustralya'nın kuzeyinde ABD deniz piyadeleri gücü konuşlandırmayı, bu ülkenin liman ve havaalanlarını daha fazla kullanmayı ve iki ülke orduları arasında daha fazla askeri tatbikat ve ortak askeri eğitim programları düzenlemeyi planladıklarını ilan etti.

 

Aynı zamanda Obama, bölgenin güvenliği için bölgesel nüfuza sahip Japonya'ya ittifak çağrısı yaptı. O aynı zamanda “bir Asya gücü olarak” Hindistan'ın planlarını teşvik etme babında onu Çin'e karşı denge kurmaya davet etti.


O ayrıca, Filipinler'in Güney Çin Denizi'ndeki Spratly Adaları üzerinde Çin'le yaşadığı anlaşmazlık konusunda gerektiğinde Amerikan gemilerinin bu ülkeye yapacağı ziyaretlerle Manila'ya destek çıkarak, bölgede daha fazla Amerikan askeri varlığının bulunacağına da işaret etti.


Amerikan hükümeti, Endonezya'ya 24 adet F-16 uçağı satma ve Tayland'la yakın askeri bağlar kurma yönündeki planlarını da deklare etti. Aynı zamanda Güney Kore'nin güvenliğine her zaman önem verdiğinin da altını çizen Obama, son olarak Çin'in eski müttefiki olan Myanmar'ı Beijing'in etkisinden kurtarmak için buraya bir ziyaret düzenledi.

 

ABD, Güney Çin Denizi'nde Çin'le anlaşmazlık yaşayan bir başka ülke, Amerika'nın eski düşmanı Vietnam'la bile yeniden siyasi ve askeri bağlar kuruyor. ABD ve Vietnam, Temmuz 2011'de ortak donanma tatbikatı yaptı.


Yeni strateji, ABD hakimiyetindeki serbest ticaret bölgesinde Trans-Pasifik Stratejik Ekonomik Ortaklık Anlaşması'nın imzalanmasına götürürken, Çin, Asya'nın en büyük ekonomisi olmasına rağmen bunun dışında bırakıldı. Amerikan yönetimi ayrıca Çin'e karşı bu sert tutumu benimsemeyen Asyalı liderleri de görevlerinden uzaklaştırmaya çalıştı.


Haziran 2010'da Washington, Okinawa'daki Amerikan askeri varlığının devam etmesine yanaşmayan Japon Başbakanı Yukio Htoyama'nın istifasında rolü vardı. Yerine tamamen Amerikan yanlısı bir başbakan getirildi.
 

Enerji Kontrolü
 

Asya suları ve Fars Körfezi'ndeki önemli noktalarda ama özellikle de Malakka geçidindeki Amerikan varlığıyla ABD, Çin'in enerji transferi açısından son derece önemli olan noktalarda kontrol sağlamaya çalışmaktadır. Çin'in hızla büyüyen ekonomisinin ve milyonlarca Çinlinin bireysel refahlarının artışının bir sonucu olarak ülkenin petrol tüketimi hızla artmaktadır. Çin, 2008 yılında günde 7.8 milyon varil tüketmiştir ancak bu rakam, ABD Enerji Bakanlığının son projeksiyonlarına göre, 2020 yılında 13.6 milyon varile, 2035'te ise 16.9 milyon varile ulaşacaktır. Son yılda Çin, 11.6 milyon dolar petrol ithal etmek zorunda kalacaktır. Bu şekilde ülke, gaz ya da petrol üreten ülkeleri kontrol etme noktasındaki Amerikan stratejisi açısından saldırıya açık hale getirecektir.


Çin, Rusya ve Kazakistan'daki petrol boru hatları üzerinden ithal edebildiği kadar yüksek miktarda petrol ithal ederek bu stratejiye karşı koymaya çalışmaktadır. Ayrıca İran ve Pakistan'ı Çin-Pakistan'a bağlayan petrol boru hattını daha da uzatarak İran petrolünü ithal etme planları da vardır. Bununla birlikte petrolünün büyük bir bölümü ABD tarafından kontrol altında tutulan limanlardan yapılan yüklemeler sayesinde Latin Amerika, Afrika ve Ortadoğu'dan gelen tankerlerle petrol ithalatı sürecektir. Bu, Amerika'nın Güney Çin Denizi'ni neden etkisi ve hakimiyeti altına almaya çalıştığını bizlere anlatmaktadır.


Amerika'nın Çin'e yönelik askeri gerilimi tırmandıra girişimi, şüphesiz oldukça tehlikeli ve kışkırtıcı bir girişim olup bütün Asya kıtasında rakipler arasındaki özellikle de stratejik kıyı şeritleri üzerindeki kontrollere ilişkin gerilimleri tırmandıracaktır. Gerilimi tırmandırmadan yana olan bu Amerikan stratejisi,  gelecekte ABD ile Çin arasında karşılıklı açık bir meydan okumaya yol açabilir ki bu da bütün dünyanın tahripkar bir çatışmaya itilmesi anlamına gelmektedir.


medyasafak.com