Pakistan Şiileri, Soykırım İdeolojisiyle Pençeleşiyor

Pakistan Şiileri, Soykırım İdeolojisiyle Pençeleşiyor
... bir üst düzey Pakistanlı memurun kendisine, “1980’lerin başlarında mücahitler ve daha sonra Taliban için ABD silah ve teknik sağladı; Suudiler fon sundu; biz de eğitim ve operasyon üsleri sağladık” dediğini söylüyor...

Dr. İsmail Salami

Press TV


Ülke genelinde gerçekleşen son bombalamalar sonucu 120 Şii'nin hayatını kaybetmesi ve pek çoğunun yaralanmasıyla, Pakistan'daki etnik temizlik alarm veren bir noktaya ulaştı.

Kurbanların aileleri, Pakistan hükümetinden en azından bir kelimelik bir kınama işitinceye kadar sevdiklerinin cenazelerini defnetmeyi reddediyor.  

Ülkedeki etnik katliamlar tufanına rağmen hükümet trajedi karşısında kör ve bu insanlık dışı yönelimin önünü kesmek için herhangi bir önlem almayı reddediyor. Bunun sebebi, militanlığın son yirmi yıldır Silahlı Kuvvetlerarası İstihbarat (ISI) gibi hükümetle bağlantılı örgütler ve istihbarat kuruluşları tarafından zımnen desteklenmiş olmasında bulunabilir. ISI'nin hükümetle hiçbir biçimde bağlantılı olmadığı ve nüfusun en azından dörtte birini oluşturan Şiiler ortadan kaldırmak için kendi iradesiyle hareket ettiği şeklinde varsayımsal bir iddia da var. 

İnsan hakları aktivistleri Perşembe günü, polis ve güvenlik güçlerinin savunmasız durumdaki topluluğu koruyamadığını söyledi. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Pakistan direktörü Ali Dayan Hasan, “Yetkililerin duyarsızlığı ve kayıtsızlığı, devlet, ordu ve güvenlik kuruluşları aleyhinde ithamlara neden oluyor” şeklinde konuştu. 

Katliam girişimleri başlangıçta doktorlar, öğretim üyeleri, mühendisler ve avukatlar gibi Şii seçkinlerine yönelikti. Ancak son aylarda, dehşet verici katliamlar toplumsal sınıflarından bağımsız olarak bir araya gelen bütün Şiileri kuşatmaya başladı. Ne yazık ki Pakistan hükümeti bu gidişe son verecek bir adım atmadı, yaşananları mezhep şiddeti olarak değerlendirdi ve suçlu tarafları tutuklamayı reddetti. Alışıldığı üzere Batı, bu insanlık dışı meseleye yayın yasağı getirme şeklinde “bilge” bir politika izledi. Batı medyası, bu meseleyi ele aldığı zamanlarda ise yaşanan trajediyi Sünniler ve Şiiler arasındaki mezhep şiddeti üzerinden betimliyor.  Bu anlamda seçtikleri kelimeler, bu korkunç olayların kasıtlı olarak manipüle edildiğine ve hatalı aktarıldığına delalet ediyor ve bu yalnızca kör cahillik ve önyargıdan kaynaklanıyor. BBC bir raporunda “Sünni militan grup Laşkar-i-Cangvi Perşembe günü gerçekleştirdiği en ölümcül saldırıda en az 85 kişinin öldüğünü açıkladı” diyerek yaşananları mezhepçiliğe atfetmeye çalışmış ve kurbanların yanında yer almaktan yahut terörist saldırıyı kınamaktan kurnazca kaçınmıştı.  

Bu Şii katliamlarının merkezleri arasında Ketta, Gılgıt-Baltistan, Paraçınar, aşağı Puncap ve Kuzeybatı'daki pek çok bölge bulunuyor. Son aylarda Lahor, İslamabad, Karaçi ve Revalpindi gibi büyük şehirlerde de Şii katliamları görüldü. 

Pakistan'daki dini aşırıcılığın kökenleri ABD hükümetinin Sovyet güçlerini Afganistan'dan çıkarmaya çalıştığı zamana kadar götürülebilir. O günlerde ISI, ABD tarafından yoğun bir şekilde mobilize edilmiş ve bu amaca ulaşmak üzere Suudi Vehhabiler tarafından finanse edilmişti. Pek tabii, Washington'un yeşil ışığıyla Taliban'ı tanıyan ülkeler sadece Suudi Arabistan, Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri oldu. 



Harvard'dan önde gelen bir araştırmacı olan Nawaf E. Obaid,  ülkenin istihbarat servisi olan Silahlı Kuvvetlerarası İstihbarat (ISI) ile yakın bağları bulunan eski bir üst düzey Pakistanlı memurun kendisine, “1980'lerin başlarında mücahitler ve daha sonra Taliban için ABD silah ve teknik sağladı; Suudiler fon sundu; biz de eğitim ve operasyon üsleri sağladık” dediğini söylüyor. Obaid'e göre, dünyada Vehhabi itikadının “ihracatçısı” olarak bilinen Suudi siyasetçi Mogul Şeyh Muhammed bin Cubyer, Taliban'a yardım etmenin güçlü bir savunucusuydu.

Henry Kissinger, ABD ve Taliban'ın hiçbir ortak yanı olmasa da, ortak bir düşmanlarının olduğunu ve bunun da onları müttefik kıldığını yazar. Kennedy Hükümet Okulu'ndan Michael Semple ayrıca, ABD'yle ortak bir düşmanlarının olduğunu ve hem Carter hem de Reagan yönetimlerinin Mücahitlere Sovyetlerle savaşmaları için 3 milyar Amerikan doları askeri yardım yaptıklarını söyler.  

Sovyet güçlerinin Afganistan'dan çıkmasından sonra ABD hükümeti bu güçleri yeni bir yönde kullanmaya devam etmeyi kararlaştırdı; bu yön özel olarak Pakistan'da ve genel olarak bölgede siyasal dengesizlik ve dini aşırıcılık yolunu döşeyecekti.

Aynı sırada çok sayıda Şii grubu, yeni oluşturulan ve ülkeyi derin bir kaos ve kargaşaya sürükleme tehlikesi yaratan bu radikalizme karşı güçlü bir tepki gösteriyordu. ABD ise bu direnen gücü dizginlemenin güçlü bir şekilde gerekli olduğunu gördü. Bu nedenle, bir dizi karmaşık ve kapsamlı plana girişti: amaç bu siyasi ve fikirsel direnişi boğmaktı. Zaman içinde ABD, El Kaide, Taliban, Laşkar-i-Cangvi, Sepah-i Sahabe, Cundullah gibi örgütleri ve Pakistan'da yeni filizlenen diğer aşırıcıları güçlendirmeye başladı. Tüm bunlar Suudi Arabistan ve bazı Arap devletlerinin yardımıyla, dinsel aşırıcılığı arttırmak ve İran'ın bölgede artan etkisini dengelemek amacıyla gerçekleştirildi.

Pakistan'daki katliamlar gerçekte, ABD ve onun kuklası Arap rejimleri tarafından sistematik olarak geliştirilen ve finanse edilen bu sapkın ve hastalıklı zihniyetin ürünüdür. 

Trajediyi kullanmak için hangi etiketleri kullanırsak kullanalım, gerçek şu ki Pakistan'ın Şii azınlığının yaşadığı şey çirkin bir gerçek, kalıcı bir leke ve soykırım ideolojisine dayalı bir eylemdir ve acı hatırası gelecekteki uzun yıllar boyunca zihinlerden çıkmayacaktır. 

Dr. İsmail Salamiuluslararası düzeyde çok sayıda kitabı ve yüzlerce siyasi makalesi yayınlanmış bir yazardır. Salami yazılarında, bugün ülkeler arası ilişkileri etkileyen tarihsel gelişmeleri ve Batılıların İran'a bakış biçimlerini incelemektedir. Yazıları bir düzine dile çevrilmiştir. Uluslararası akademik dergilerde yirmiden fazla bilimsel denemesi yayınlanmıştır. Salami, Tahran Üniversitesi, El Zehra Üniversitesi ve Tahran Öğretmen Eğitim Koleji'nde İngiliz edebiyatı dersleri vermiştir.  Ayrıca İran Dışişleri Bakanlığı'na bağlı Uluslararası İlişkiler Koleji'nde İran çalışmaları dersleri vermiştir. Salami,  Shakespeare Çalışmaları alanında doktora derecesine sahiptir ve Iran, Cradle of Civilization (“İran, Medeniyetin Beşiği”), A Dictionary of Journalism (“Gazetecilik Sözlüğü) ve A Dictionary of Intelligence and Security Terms (“İstihbarat ve Güvenlik Terimler Sözlüğü”) kitaplarının yazarıdır. 

Çev: Selim Sezer

medyasafak.com