Şam Kendinden Emin: Askeri ve Siyasi Rüzgârlar Yön Değiştiriyor

Şam Kendinden Emin: Askeri ve Siyasi Rüzgârlar Yön Değiştiriyor
"Devam eden Esad karşıtı yorumlarına rağmen Türkiye politikasında geri dönüşler yapıyor. Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Suriye krizinin içine girdiği çıkmazın boyutundan bahsederken Paris kaynaklı bilgilere göre Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu’nun önümüzdeki süreçte uzaklaştırılabileceği söyleniyor."

Sami Klib
 

El-Sefir
 

Yaklaşık iki ay sonra Suriye krizi 2.yılını tamamlamış olacak. Obama ilk olarak 18 Ağustos 2011 tarihinde Cumhurbaşkanı Esad'ın gitmesini istemişti. Bunun üzerinden 6 ay geçti. Nikola Sarkozy bu talebi 28 Mayıs 2011'de dillendirerek Obama'dan hızlı davranmıştı. Ama Türkler ve Arap liderleri de Esad'ın gidişinin yaklaştığından bahsetse de Esad yerinde kaldı. Rus Dışişleri bakanı Sergey Lavrov da ''Esad'ın brakma seçeneği yok hatta bu imkânsız'' dedi. Ayetullah Hamaney'in uluslararası ilişkiler danışmanı Ali Ekber Velayeti de ''Esad kırmızıçizgimizdir'' diyerek Lavrov'u izledi. Bunlardan sonra Velid Muallim de çıkıp daha önce söylenen her şeyi reddedip (bunun içinde Faruk Şara'nın daha önce söyledikleri de var) ''Esad'ın bırakmasını isteyenler Suriye'de savaşın devam etmesine de sebebiyet verirler'' dedi.
 

Yukarıdakiler bizi şu sonuca götürüyor: Rusya, İran ve Suriye ekseninin kararlılığı ortaya çıktı. Bu da belki siyasi ve askeri başarılara götürecek ve o zaman da gerçekte neler oldu ve bunların sebepleri nelerdi sorularına cevap verilebilecek.
 

Sebepleri de, Lübnan'ın yakın geleceğinin ve hazırlanan seçim kanunlarının yansımalarında görebiliriz. Moskova'dan Tahran'a, Suriye'den Lübnan'a ortaklaşa bir kanı var: Suriye'de yaşananlar küresel yeni soğuk savaşın belirtileri. Şam da zafer veya hezimet sahası haline geldi.
 

Son günlerde Esad'ı ziyaret edenler başkanın kendisine olan güveni karşısında şok oldular. Esad sarayından (daha önce söylenenin aksine görevini bırakmayarak) mevcut durumdaki denklemlerin değiştiğinden bahsetmeye başladı. Savaş uzasa bile devletin adımlarını daha da sağlamlaştırmaya çalışacağını söyledi. Muhalifler ve iktidar yani devletle ''teröristler'' arasındaki savaşın bedeli ne olursa olsun onları elimine edene kadar devam edeceğini açıkladı.
 

Cumhurbaşkanı Esad hükümetine ve orduya güvenmeye devam ediyor. Uluslarası alanda müttefiki olan Rusya'nın ve bölgesel alandaki müttefiki İran'ın istikrarlarından bir an bile şüphe duymuyor. Kendinden emin bir üslupla ''En başından beri Ruslarla stratejik müttefikliğimiz virajlarda bile değişmeyecek dediğimde bazıları abarttığımızı düşündü'' diyor. Bu ittifak; gerçekte 2007'de başladı ve temellerini sağlamlaştırarak Suriye'yi Güvenlik Konseyi ve Birleşmiş Milletler düzeyinde veya başka ihtimallerle vurma seçenekleri karşısında engel teşkil eden bir baraj oluşturmuş oldu.
 

Esad'ın “silahlı muhalefet Suriye üzerinde daha da genişleyebilir'' gibi bir endişesi bulunmuyor. Elinde, Suriye ordusunun (ertelenmiş) birçok mücadelede üstünlük elde edebileceğine dair kanıtları var. Suriye'nin coğrafi yapısı, rejim muhalifi basının güvenlik sistemlerinin zayıflığını aktarmasına izin verdi. Suriye'nin demografik yapısı ise askerin savaşı kazandığı bölgelerde kalmasına izin veren bir yapı değil. Ordu vuruşunu yapıyor, silahlılardan çok sayıda kayıp verdirtiyor ve geri çekiliyor. Ardından başka silahlılar geliyor. Ama Esad'a güven veren ''Kuluçka ortamını kökten değiştirecek değişikliklerdir''. İnsanların çoğu silahlıların sığınaklarını ve saklanma yerlerini bulmada destek vermeye başladı. Geçenlerde bu şekilde insanların yardımıyla yüzlerce silahlı öldürüldü.
 




Esad'ın ziyaretçileri karşısındaki iyimserliği aşağıda vurgulayacağımız uluslararası ve bölgesel verilerle de kesişiyor:
 

1-Batı tarafından da kabul edilen, Amerika'nın Nusra Cephesi ve muhalifler arasındaki cihadçılardan dolayı ortaya çıkan endişeleri var. Buna, nerdeyse kesinlik ile ifade edebileceğimiz bir şekilde eşlik eden husus ise -2 yıl boyunca- Suriye ordusundan ayrılarak saf değiştirenlerin çok çok basit bir sayıda olmasıdır. Amerikan'ın Şam eski elçisi Robert Ford'a, ordu ile birlikte şok yaşatan ise Suriye diplomasisidir. Bu Amerikan diplomat hem güvenlik hem de diplomasi kurumlarında büyük değişiklikler yapabilmek için çok çaba sarf etti. Suriye krizinin 2.ayından itibaren siyasi ve askeri, özellikle Alevi şahsiyetleri saf değiştirmeleri için iknaya uğraştı. Geçen günlerde misafirlerinin önünde elini yukarı doğru havaya kaldırarak ''Esad'ın nasıl gidebileceğini bilemiyorum, o asla bırakmayacak, bırakmak istemiyor'' demiş. Bu sözleri başarısızlığın vermiş olduğu acıyla söylemiş. Aynı yankılar Fransız Dışişleri de dahil olmak üzere batılı çevrelerde de isteksizlik yaratmış halde.  
 

Cihadist hareketler şaka değil. “Büyüsüne yenilen birçok büyücü oldu'' dedi üst düzey Suriyeli yetkili. Amerikalılarla birlikte Avrupalıların cihadistlere Avrupa'dan ve Türkiye'den sınırları aşma ve geçme izni vermeleri beklentilerini aşan bir durum haline geldi. Sina'dan Irak'a ve Suriye'ye, oradan Ürdün'e ve Kuzey Lübnan'a kadar Ortadoğuda El-Kaideci  ve Cihadçı faaliyetler derinleşiyor.
 

2-Fransa'nın Mali girişimi, Batılı insanların Cezayir'de kaçırılması ve Somali'deki rehineleri kurtarma operasyonunun başarısızlığa uğraması Avrupalı devletleri uykularından uyandıran gelişmeler oldu. Geçen günler içinde Paris, Washington, Londra ve Batılı bazı ülkeler arasında cihadist kuşatmaya karşı adımları hızlandırmak adına yoğun bir iletişim vardı. Fransızlardan ''Bazı Arap devletleri, bu cihadist-Kaideci iklimi güçlendirdiğinden dolayı sorumludur'' yorumlarıyla pozisyon aldılar. Önümüzdeki birkaç gün içinde Paris'te, Katar'ın bazı Arap devletleri üzerindeki rolünden ve Fransa'ya etkilerinden bahseden ciddi bir kitap çıkacak. Kitap gazeteci ve bölgenin uzmanları olan George Malbruno ve Kristian Chino tarafından çıkarılıyor. Fransa'nın, Batı Afrika'daki bu güvenlik ve diplomatik hatasından dolayı aylar geçmeden Suriye krizine direkt etki edebilmesini beklemek çok zor.
 

3-Üçüncü husus ise Arapların duruşunun değişmesi. Ürdün kralı Abdullah en az iki kişiye –Abdulbari Atvan (Quds El Arabi gazetesi sahibi) ve Nahed Hatr (Ürdünlü yazar, ülkesindeki sol siyasette rolü olan şahsiyet)- açık bir şekilde “Esad yerinde kalıyor ve denklemler değişti'' dedi. Ürdün istihbaratı da Lübnan ve Suriye istihbaratlarına benzer şeyler söylemiş. Arabistan'la kurulan ve gizli seyreden iletişimlerin de Riyad ve Şam arasındaki havayı dönüştüren etkileri oldu. Büyük sonuçlara ulaşılmadı ama iyi bir başlangıç olmuş oldu. Şam'ın içinde Arabistan için bu şekilde düşünen birden fazla taraf var. Bu şekilde düşünen tarafların arasında, Suriye'ye dış müdahale konusunda farklı bir tavrı olan gruplar da var. Katar hala Şam tarafından en fazla suçlu bulunan ülke olsa da Velid Muallim'in son konuşmasında Arabistan ve Türkiye'nin adlarını da duyduk. Cezayirli, Mısırlı, Iraklı ve Lübnanlı yetkililer de Katar'ın muhalifleri silahlandırmaya devam etmesinden duydukları rahatsızlığı dile getirdiler.
 

4- Obama'nın yeni yönetiminin yaptığı önemli değişikliğe, Rusların Amerikalılar ile Suriye krizinin bazı ayrıntılarında anlaşma sağlaması eşlik etti. Bu anlaşmanın temelleri de Cenevre Anlaşmasına dayanıyor ve böylece yeni şekillendirme muhalif tarafların yanında mevcut rejimi de kapsamak zorunda oluyor. Şam, Lakhdar İbrahimi'nin yeniden görevine dönmesini kabul ediyor ama bazı şartları da var. Moskova da Esad'a görevini bırakmasına yönelik herhangi bir baskıyı kesinlikle kabul etmiyor.  Lavrov geçen haftalarda Avrupalı mevkidaşları ile yaptığı görüşmelerde “Esad'ın büyük halk kitleleri arasında var olan meşruiyeti tekrar aday olabilmesine izin verirken belki de gelecek seçimleri kazanmasını bile sağlayabilir'' dedi. İranlılar da Ruslar'a ''Esad'ın görevini bırakmasını dayatacak düşüncelere yer olmadığını'' açık bir şekilde söylerken lider Seyyid Hamaney'e en yakın şahsiyetlerden biri olan Ali Ekber Velayeti de ''Esad kırmızı çizgimizdir'' dedi. Velayeti bu sözleri iki gün önce Al-Mayadeen kanalına verdiği demeçte söyledi. İran'ı ziyaret edenler ise bu sözlerden daha sertlerini de -Katar ve bölgedeki rolüne duyulan öfke ve Türkiye'yi sert bir şekilde kınayan yorumlar- duyuyorlar.
 

5-Devam eden Esad karşıtı yorumlarına rağmen Türkiye politikasında geri dönüşler yapıyor. Türkiye başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Suriye krizinin içine girdiği çıkmazın boyutundan bahsederken Paris kaynaklı bilgilere göre Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu'nun önümüzdeki süreçte uzaklaştırılabileceği söyleniyor. Suriye rejiminin Kürtlere anlayışlı yaklaşımı rejime birçok kazanım sağladı. PKK militanları (kendi kazanımları dolayısıyla) Türkiye'nin olası adımlarının önünde önleyici bir set oluşturdu. Sınırda yakında olabilecek sürprizlerden bahsediliyor. NATO'nun içinden bir yetkili Türkiye'ye gönderilen Patriotların saldırı değil savunma amaçlı olduğunu söyledi. Uzun süre boyunca Esad'ın düşüşünün yakın olduğunu ''müjdeleyenlerin'' lideri Erdoğan iken Ankara kendi güvenliği söz konusu olunca endişelenmeye başladı. Peki, 3 Kürt kadın aktivistin Paris'teki suikastleri tesadüf müydü?
 

6-Suriye'yi ziyaret edenler, Arabistan ve Katar'da muhtemel değişikliklerle ilgili bilgilere ulaşıyor. Arabistan'da Kral Abdullah'tan sonraki dönem için fiili bir başlangıç yapıldığı söyleniyor (aynı zamanda şu anda Arabistan; Emirlik ve Kuveyt ile Tunus ve Mısır'daki Müslüman Kardeşler için amansız bir basın-yayın mücadelesine girmiş halde). Washington Arabistan'ın gelecek dönemlerdeki liderlerini genç nesillerden oluşturmak istiyor. Washington Post'da geçen günlerde bununla ilgili bir makale yayınlandı. Kralın sağlığı artık yerinde değil. Kralın sağlığından bahsedilirken aynı zamanda bir sonraki aşamayı ve siyasi değişlikleri konuşmak için Doha'da hazırlıklar yapıldığından da söz ediliyor.
 

Cihadistlerin ve El-Kaide'ye yakın olan grupların ortadan kaldırılması öncelik kazandı. Ilımlı muhalefetten çok bahsedilmiyor artık. Suriye'nin önde gelenlerine göre onlar (ılımlı muhalifler) iç sahada önemlerinden çok şey kaybettiler: “Sahayı; reformdan, özgürlükten ve demokrasiden hiçbir şey anlamayan militanlara bıraktılar''. Münasip zamanlarda uygun pozisyon almayı bilemediler. Bu sözler Suriye'de yönetim piramidinin başından en alttaki temel fraksiyonlara kadar herkes tarafından dillendiriliyor.
 

Bununla birlikte siyasi çözümden pek bahsedilmiyor. Esad'ın ziyaretçileri onun için '”her defasında reformdan bahsediyor'' diyor. Esad opera salonunda bütünü kapsayan bir proje sunduğunu sözlerine ekliyor. O konuşmada anayasadan, seçimlerden, tüzükten ve referandumdan bahsetmişti. Bunlar aslında Ruslarla üzerinde anlaştığı önemli konular. Moskova konuşmadan sonra bir anlamda rahatlamış oldu. Vladimir Putin'in yönetimi, Arapların ve batılıların konuşmaya yönelik saldırılarına karşı bir set oluşturdu ve Esad'ın konuşmasını “hükümet sunabileceğinin maksimumunu sundu ve muhalefetin de çözüm için düşündüklerini sunması gerekiyor'' sözleriyle değerlendirdi.
 

Bütün bu söylenenler önemli ama daha önemli bir şey ise değişmeye başlayan sahadaki savaş. Yeni,  askeri ve stratejik veriler geliyor. Ordu geçmişteki hatalarından çok şey öğrendi. Güvenlik ve emniyet kurumlarında mali yolsuzluklara bulaşmış bazı kurumlar kontrol altına alındı. Geçen aylarda, yoğun bir eğitimden geçirilen halk komiteleri oluşturuldu. Batılıların silahlı muhalefete yaptığı tüm yardımlara karşılık onlarla rekabet edebilecek geniş bir iletişim ve dinleme ağı oluşturuldu (Rusların önemli yardımlarıyla). Azınlıkların bölgelerinde kendilerini koruması için bazı icraatlarda bulunuldu. Bazı bölgelerde halk komitelerinin ordunun beklentilerini de aşan bir şekilde başarılı olduğu söyleniyor.
 

Bütün bunlarla beraber İran, Irak ve Rusya'nın katkılarının da olduğu iktisadi icraatlar da oldu. Ruslarla yeniden inşa süreci için anlaşmaya varıldığı söyleniyor. Bu icraatlar iktisadi krizin kötüleşmesini durduramadı ama bunlar da olmasaydı durum daha da kötü olurdu. Ekonomik kaygılar büyük ama Esad'ın sonraki adımlardan emin olduğu görülüyor.
 

Siyasi İlerlemeler Nasıl Kaydedilebilir?
 

Sahadaki güvenliğin daha çok sağlanmasıyla beraber dışarıda muhalifler bir dizi toplantı yapmaya başlayacaktır. Umut ise dışarıdaki lideri Dr.Heysem Menna olan  Koordinasyon Kurulunun Cenevre'de hazırladıklarına bağlı. Bu muhalif (Dr.Heysem Menna- dış müdaheleye, askeri seçeneğe ve muhaliflerin silahlandırılması karşısında sağlam ve kararlı bir duruşu olan kişi)şimdiye kadar 32 Dışişleri Bakanı ile bir araya geldi. Ondan istenen çok şey var ve bugünlerde özellikle Körfez taraflarından.  Menna, Cenevre'de yakın zamanda gerçekleştirilecek bir toplantıyı gözetleyecek, denetmenlik yapacak (daha önce İtalya'da yapılması düşünülen ama yapılamayan toplantıdaki göreviyle aynı). Önceki toplantıda beklenenlerden daha da önemlisi bekleniyor bu sefer. Ona rejimden bazı şahsiyetler (belki de halk meclisinden) ve Müslüman Kardeşlerin çevresinde dolanan bazı kişilerin katılması da bekleniyor. Rusya'nın sponsorluğunda, bazı Avrupalı devletlerin yardımıyla, İran'dan gelen sıcak selamlama ile Müslüman Kardeşlerin rolü karşısında duruşu olan Körfez ülkelerinin de yer aldığı bir toplantı olacak. Bu toplantıdan beklenen ise yukarıda sayılanların muhalifler ve hükümet arasında atılacak siyasi adımları izlemesidir. Rusya, İran, Mısır ve Arabistan bu çizgi üzerinde gidiyor. Türkiye'nin de bu adımları takip etmesi zorunlu gibi duruyor.
 


 

Moskova bu tür toplantılara ve adımlara dayanarak Washington'a Suriye savaşını durdurmanın tek bir yolu olduğunu söylüyor: Cenevre anlaşmasını uygulamak ve gelecek seçimlere hazırlık yapmak. Ayrıca Esad'ın seçimlere katılımını engellemek de kabul edilmeyecek.

 Seçenekler çok açık. Ya bunlar kabul edilip savaş durdurulur (silahlıları silahlandırma da durmalı)  veya savaş daha da uzar (ki silahlılar batı yardımı ile Esad suikastini gerçekleştirebilseler bile bölgedeki denklemlerin değişeceğine dair hiçbir işaret bulunmuyor). Dolayısı ile Moskov ve ardından Tahran “Esad kırmızıçizgimizdir'' dedi. Esad iki başkent için de rejimin devamının garantisi olarak görülüyor.


Mısır ve Arabistan'ın son görüşmelerine bakarsak (ayrıca ilan edilmeyen Mısır, Arabistan, Türkiye ve İran iletişim hattı dahil) günden güne çözümün içinde Esad'ın da bulunduğu her kesimin katıldığı bir siyasi şekillenme ile olacağı kanısı taraflar arasında yer buluyor.
 

Peki, Ya Lübnan?
 

Suriyeli bazı yetkililer uluslarası anlaşmaları hatırlatıyor (özellikle Lübnan ve Fransa arasındakileri). Mişel Süleyman'ı başa getirenler olmaları nedeniyle Süleyman'ın; hükümet lideri Necip Mikati'nin ihtimal olarak sunduğu  ''Esad yakında gidebilir'' sözlerine ve bakış açısına yakın bir okuma yapması şaşırtıcı değildir. Suriyeliler ayrıca “Lübnanlıların değişimden bahseden batıyı izlemeleri sürekli hata yapmalarına neden oluyor'' diyorlar. Mikati'nin, Şam için Süleyman'dan daha iyi bir duruşa sahip olduğu söylenebilir. Lübnanlı yetkililerden ise ne memnunlar ne de onlara öfke duyuyorlar. Sadece onlardan beklemedikleri bazı durumlardan bahsediyorlar: Özellikle silahlıların silah kaçırmalarına izin vermeleri ve Suriye'nin Lübnan elçisine hücum etmeleri. Suriyeli yetkili ''Suriye krizi gerçek dostlarımızın kimler olduğunu keşfetmemizi sağladı, bu dersleri kesinlikle unutmayacağız'' diyor.
 

Suriyeli yetkililer aynı zamanda ''Lübnanlı Direniş Cephesi lideri Velid Canpolat'ın Rusya ziyareti birçok önemli noktaya işaret eder'' diyorlar. Suriye krizindeki rüzgârların onun yelkenlerin aksine hareket ettiğini anlamış olduğuna vurgu yapıyorlar. Seçim kanunları çerçevesinde Lübnan'daki bölünmelere dikkat çekerken eski hükümet lideri Said Hariri'nin söz vermesine rağmen Lübnan'a dönüş yapamadığından da bahsediyorlar. Hariri'nin dönüşünün Suriye ve Arabistan arasında anlaşmaya bağlı olduğundan emin bir şekilde söz ederlerken bunun da yakın gelecekte olmayacağını söylüyorlar. Yetkililerden biri “Şam yanında duranları unutmayacak, kanın akmasına katkıda bulunanları da unutmayacağı gibi'' diyor. Bunlar için tercümeye gerek olmadığını düşünüyorum.
 

Bütün bu olanlar Lübnanlı üst düzey bir güvenlik yetkilisinin ''Esad iki aya düşer'' sözleriyle olduğu gibi Obama'nın, Sarkozy'nin ve Erdoğan'ın daha önce dedikleriyle (süre vermeleri ile) de çelişiyor.
 

Uluslarası güçlerin çıkarlarının halkın acılarından daha güçlü olduğunu tekrar görüyoruz. Özellikle bu durum Araplar söz konusu olduğunda daha açık görüyoruz. Şekillenmeyi beklerken, savaşın yakın zamanda sonlanacağı da görülmüyor.
 

Çev: Hasan Sivri
 

medyasafak.com