İslam Devrimi Dosyası -I-: İran İslam Cumhuriyeti’nin 34 Yıllık Dış Politikasına Bir Bakış

İslam Devrimi Dosyası -I-: İran İslam Cumhuriyeti’nin 34 Yıllık Dış Politikasına Bir Bakış
İslam Devrimi'nin 34. yıldönümü nedeniyle Fars News'te yayınlanan bir dizi makalenin ilkini yayınlıyoruz... Serinin diğer makalelerini de yayınlayacağız...

Fars Haber Ajansı

İran İslam Cumhuriyeti 34 yıllık inişli çıkışlı tarihinde öncelikli ilkelerine bağlı kaldıkça uluslararası baskılara ve çetin düşmanlıklara maruz kalmıştır.

Söylem, insanlar arasında şekillenen müşterek kavramlar bütünüdür. Dış politika bağlamında söylem, bir ülkenin dış politikasına hâkim olan ve onun uluslararası alandaki tavırlarına hüviyet kazandıran kavramsal yapıdan ibarettir. Dış politikasında her bir ülke kendine has bir söyleme sahiptir; ancak kimi zaman bir ülke içerisindeki siyasî partiler iktidar olduklarında kendi partilerine özgü bir söylem ortaya koyabilmektedir.

Savaş çığırtkanlığı ve yeni muhafazakârlık, Amerika'daki cumhuriyetçilerin dış politikadaki ayırıcı özelliklerdendir. Öte yandan demokrasiyi yaymak bu ülkedeki demokratların dış politikasının ayırt edici özelliği sayılır.

İran'ın İslam İnkılâbı'ndan sonraki dış politikası farklı söylemlere sahip olmuştur; elbette bütün bu farklı söylemler müşterek bir ilkeye dayanır. Ülkede iktidarı elinde tutan siyasî cenah dış politika söyleminin belirlenmesinde etkili olmuştur. Kimi araştırmacılar İslam İnkılâbı'ndan sonra İran dış politikasına iki ana söylemin hâkim olduğu görüşündedir: Beni Sadr'ın geçici hükümeti döneminde hâkim olan liberal söylem ve Beni Sadr sonrası dönemde hâkim olan İslamcı söylem. Elbette İslamcı söylem kendi içerisinde çok sayıda yan söylemler barındırır.

Bu yazıda toleranslı davranılacak ve her dönem için söylem kavramı kullanılacaktır. Bununla birlikte İran'ın akademik birimlerinde bu konuda ciddi tartışmaların devam ettiğini ifade etmek de faydalı olacaktır. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler bu tartışmaları ve bu konuda yazılanları takip edebilirler.

Geçici Hükümet, işbirlikçi liberal söylem

Mühendis Bazergan hükümeti dış politikada genel anlamda devrimci idealist siyasetlerden yoksundu. Elbette Bazergan, Şah rejimiyle mücadelede parlak bir geçmişi olan biriydi; ancak İslam İnkılâbı'na bakışı liberalizmin etkisinde kalmıştı.  Ona göre İran İslam İnkılâbı, evrensel bir devrim değildi; amacı emperyalizmle mücadele etmek olan İran topraklarına özgü bir devrimdi.

Bazergan hükümeti kendisinden sonraki hükümet gibi uluslararası ilişkilerde “ne doğu, ne batı” siyasetine inanıyor, fakat kavramı Dr. Muhammed Musaddık hükümetinden ödünç aldığı bakış tarzıyla değerlendiriyordu. Buna göre, bağlılık -burada bağlılıktan kasıt daha çok askerî bağlılıktır- söz konusu olmadıkça uluslararası düzen olduğu gibi kabul ediliyordu.

Bu dış politika söylemi Ebulhasan Beni Sadr'ın cumhurbaşkanlığı döneminde de devam etti. Aynı dönemde Irak Baas rejiminin İran aleyhine başlattığı zoraki savaş da başlamıştı.

Beni Sadr'ın cumhurbaşkanlığı görevinden alınmasıyla İran'ın dış politika söylemi büyük bir değişime uğradı. Bu değişimi, 180 derecelik bir dönüş olarak nitelemek doğru olur.

İdealist İslamcı Söylem

1360 yılı Hordad ayından (Mayıs 1981) itibaren İran İslam Cumhuriyeti'nin dış politikasına liberal söylemin tam karşısında yer alan farklı bir söylem hâkim oldu. Fakat bu söylemi kendi içerisinde ikiye ayırmak mümkündür: 1360-63 (1981-1984) yılları arasında hâkim olan söylem ve 1363-1368 (1984-1989) yılları arasında hâkim olan söylem.

1360-63 yılları arasında İran İslam Cumhuriyeti'nin dış politikasına aşırı bir inkılâpçı söylem hâkim oldu ve bu söylem, İran ile iki kutuplu uluslararası düzen arasında ciddi bir ayrışma ortaya çıkardı. Bu söyleme göre İslam İnkılâbı sınırları olmayan bir inkılâptı ve uluslararası adaletsiz düzenleri ortadan kaldırmalıydı.  Bu doğrultuda kullanılabilecek söylem, “sürekli devrim” söylemiydi.

İnkılâbın ihracı düşüncesi bu dönemde İran İslam Cumhuriyeti'nin dış politikasını belirleyen temel prensipti. Savaş koşulları göz önüne alındığında bu söylem İran'ın Irak'a karşı kazandığı zaferlerle birleşti ve inkılâbın, iki kutuplu düzenin liderleri tarafından daha büyük bir tehlike olarak algılanmasına sebep oldu.  

1363 yılından sonra da bu söylemin İran İslam Cumhuriyeti'nin dış politikasını belirlediğini söyleyebiliriz. Fakat iki dönem arasında bir prensip farkı vardı. Yeni söylemde dış politikanın asıl amacı, “İran İslam Cumhuriyeti'ni korumak” şeklinde tanımlandı. Buna göre İran İslam Cumhuriyeti'nin korunması İslam dünyası açısında en önemli maslahattı. Dolayısıyla bu söylemde de yukarıda sözünü ettiğimiz söylemde olduğu gibi İslamî maslahatlar millî menfaatlere tercih edildi. Ancak bu kez en büyük İslamî maslahat, İran İslam Cumhuriyeti'nin korunmasıydı.

Kalkınma hükümetinin dış politikası

Kalkınma hükümetinde, savaş sonrasında ülkenin yeniden imarına olan ciddi ihtiyaç göz önüne alınarak ekonomiye öncelik verildi. Bu açıdan uluslararası düzenle barışçıl ilişkiler yürütüldü ve dış politikada sorunların çözümü yoluna gidildi. Buna göre bu söylemde İran'ın hayatî ekonomik menfaatleri uluslararası düzene karşı belirlenen ideolojik hedefleri önceledi.

Dolayısıyla kalkınma döneminden itibaren İran, dış politikasında inkılâpçı söylemden uzaklaşmaya başlamış oldu. Dönemin hükümetinin gerekçesi, 1360'lı yıllardaki hızlı nüfus artışı da göz önüne alınarak ülkenin ekonomik kalkınmaya ve yeni yatırımlara ihtiyaç duymasıydı. Kalkınma hükümeti, zoraki savaş yüzünden ülkenin ekonomik altyapısının neredeyse tamamının yok olmaya yüz tuttuğu dönemde işbaşına gelmişti.

Reform hükümeti

Kalkınma hükümeti döneminde başlayan inkılâpçı söylemden uzaklaşma hareketi reform hükümeti döneminde de devam etti. Ancak bu yeni dönemde ekonomik çıkarların yerini siyasî çıkarlar almıştı.

Reform hükümeti siyasetini sorunları çözmek olarak belirlemişti. Dönemin cumhurbaşkanı ortaya koyduğu “medeniyetler arası diyalog” projesiyle İran'ı farklı ülkelerle diyalog kurabilecek bir demokrasi örneği olarak tanıtmak istiyordu. Uluslararası düzenin ıslahı ideali artık karşı taarruz yoluyla gündeme gelmiyordu; uluslararası düzen diyalog ve işbirliği yoluyla ıslah edilmeliydi.

Reform hükümeti uluslararası sahada “küresel sivil toplum” tartışmasını gündeme getirdi. Ancak reform hükümetinin “demokratik barış” söylemine yakın olan projeleri dünya kamuoyunda ciddi anlamda ilgi görmedi. 11 Eylül olayı Amerika'nın dış politikasına yeni muhafazakârlık anlayışının hâkim olmasına neden oldu ve reformcuların barışçıl çabalarına rağmen İran, Amerika açısından şer odağı olmaya devam etti.

Batı'nın İran'ın nükleer faaliyetlerine yönelik başlattığı tartışma da reform hükümetinin son döneminde şiddetlendi ve bu tartışma sorunların çözümü projesinin durmasına neden oldu.

İran İslam Cumhuriyeti'nin dış politikasında usulcü (ilkeci, radikal) söylemin ortaya çıkması

1384 yılının Tir ayında (Haziran 2005) Mahmud Ahmedinejad'ın cumhurbaşkanı seçilmesiyle İran'da usulcüler iktidarı ellerine aldılar. Böylece İran'ın dış politikasına yeni bir söylem hâkim oldu.

Usulcülerin dış politika söylemi İslamcı idealistlerin dış politika söylemiyle büyük benzerlikler gösterir. Bir kez daha İran İslam İnkılâbı'nın ideolojik ve sınır ötesi hedefleri etkili olmaya başladı ve İslamî maslahatlar ekonomik ve siyasî menfaatleri önceledi. Başka bir deyişle, dış politikada İslamî söylemin geri plana atıldığı 16 yıllık süreç sona ermiş oldu ve İslam İnkılâbı'nın “adalet talebi” odaklı öncelikli ilkesi İran İslam Cumhuriyeti'nin dış politikasına bir kez daha hâkim oldu.

Usulcülerin iş başına gelmesi, İran'la Batı arasındaki nükleer tartışmaların alevlenmesini ve EU3 diplomasisinin sona ermesini beraberinde getirdi. İran gönüllü olarak askıya aldığı zenginleştirme faaliyetlerine yeniden başladı. İran'ın nükleer faaliyetlerinde kazandığı her bir başarı uluslararası düzenle arasındaki tartışmaya biraz daha şiddet kazandırdı.

Bu süreç Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde İran'a yaptırım uygulanması kararının çıkmasıyla sonuçlandı. Ama uluslararası düzen bununla da yetinmedi ve 1391 yılının Tir ayından (Haziran 2012) itibaren Batı İran'a tek taraflı yaptırımlar uygulamaya başladı.

İslam İnkılâbı'nın öncelikli ilkesine dönüş, 1384 yılından (2005) itibaren uluslararası düzeni İran'a ciddi anlamda karşı koymaya yöneltti. Elbette bunda şaşılacak bir şey yok; çünkü İran, İslam İnkılâbı'nın öncelikli ilkesine yöneldikçe uluslararası güçlerin ciddi karşı koyuşları kaçınılmaz olacaktır.  

Değerlendirme

İran İslam Cumhuriyeti'nin dış politikasına hâkim olan söylem, temel ilkelerin korunmasıyla birlikte, 34 yıl boyunca birtakım iniş çıkışlara sahne olmuştur.

Genel olarak İran, dış politikasında İslam İnkılâbı'nın öncelikli ilkeleriyle uyum içerisinde olduğunda uluslararası güçlerle karşı karşıya gelmiştir. 8 yıllık savaş dönemi ve usulcülerin iktidarda olduğu dönem buna örnek verilebilir. Bu iki dönem, uluslararası düzenin İran'a en fazla baskı uyguladığı dönemlerdir.

Bu bir tesadüf değildir; bilakis “anarşi” veya “orman kanunu” ile yönetilen uluslararası adaletsiz yapıya İran halkının inkılâbının doğasından kaynaklanan başkaldırıdır. Nitekim birçok Batılı düşünür, bu cümleden olarak realistler, neo-realistler ve neo-liberaller uluslararası sahada hüküm süren orman kanunlarının varlığını itiraf etmektedir.

medyasafak.com