“Türkiye’nin Dış Politikası Ilımlılığını Yitirerek Büyüyor / Sünni Komşularla Sıfır Sorun”

“Türkiye’nin Dış Politikası Ilımlılığını Yitirerek Büyüyor / Sünni Komşularla Sıfır Sorun”
"Basit bir açıklamayla, Türkiye de birçokları gibi Esed’in gidişini yakın zannetti. Diğer bir korkutucu nedense kibirlenmedir. Gün geçtikçe otoriterleşen ve etrafındaki yalakaların nadir olarak eleştirisine maruz kalan Erdoğan kendi bildiğini okumaktadır."
“Türkiye’nin Dış Politikası Ilımlılığını Yitirerek Büyüyor / Sünni Komşularla Sıfır Sorun”

Economist

 

Editoryal

 

9 Nisan gününün ilk saatlerinde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile Suriye hükümet kuvvetleri arasındaki çatışmanın arasında kalan Suriyeli bir grup sivil Türkiye sınırına akın etti. Suriye ordusunun Kilis’teki sığınma kampına ateş açması sonucunda iki Suriyeli ölürken, iki Türkiyeli birçok insan da yaralandı.

Olay Türkiye’nin örtülü bir şekildeki tehditleriyle Suriye’ye karşı hareket başlatacağı türünden birçok söylentiyi de beraberinde getirdi. Recep Tayyip Erdoğan bir zamanlar dost ve müttefik olduğu Suriye başkanı Esed’e karşı özellikle belirtilmemiş önlemlerin alınacağını mırıldanmaya başladı. Geçen yazdan bu yana, Türkiye’nin ÖSO’nu kendi topraklarında barındırması isyancıları alçakgönüllü bir şekilde silahlandırdığına işaret etmekte. Yetkililer bunu yalanlıyor ancak Suriye’deki rejim değişikliğinin öncelikleri olduğunu doğrulamaktalar. Amerika’nın yeni çatışmaya direkt müdahil olmaktaki isteksizliği, Türkiye’nin direkt müdahalesinin yolunu kesmekte. Ne zamana kadar?

Yakın bir zamana kadar bu soru düşünülemezdi bile. Türkiye’nin dış siyaseti Atatürk’ün “yurtta sulh cihanda sulh” sözüyle yönlendirilmekteydi. Daha geçen sene Erdoğan Libya’daki “emperyalist düzene” karşı söylemler ediyordu. Gecikmeli olarak operasyona katılıncaya kadar NATO’nun (1952’den beri Türkiye de onun bir üyesidir) da “ne işi var orada” diyordu. Sonrasında bile Türk silahlı kuvvetleri savaşın dışında kaldı.

Geçen on yıl boyunca Erdoğan’ın yönetimi altındaki ülke, AB’nin Türkiye’nin üyeliği konusunda yumuşamasıyla birlikte İran’a ve uzun süredir unutulmuş Arap komşularına kur yaparak aktif bir dış siyasete kavuştu. Bir ayağını Avrupa’ya diğerini de Ortadoğu’ya koyarak Türkiye Lübnan’daki karşı grupları buluşturmayı, Irak’ta Şii ve Sünniler arasındaki problemleri yatıştırmayı, İsrail ve Suriye (İsrail’in 2009’daki Gazze saldırısına kadar) arasındaki krizi çözmeyi denedi. Türkiye’deki eski Hollanda büyükelçisi Nikolas Van Dam “tüm kesimlerle konuşabilme yeteneği Türkiye’yi etkili bir oyuncu haline getirdi ancak şimdi taraflar seçildi” dedi.

Bu değişim uzun müddetli sonuçlar doğurabilir. Bunun arkasında yatan nedir? Geçen sonbaharda Suriye’de karışıklıklar başladığında, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Esed ile şiddetin durması ve reformların başlaması yönünde saatler süren görüşmeler yaptı. Olaylar devam ediyor ve Suriyeli mülteciler Türkiye’ye akın ediyor.

Ağustosla birlikte Erdoğan, Esed “Kaddafi gibi yıkılmalıdır” diyerek 180 derecelik bir dönüş yaptı. Türkiye’nin Batılı dostları Erdoğan’ın Esed’i bir köşeye atmasını memnuniyetle karşıladılar. Ancak yine de bazıları Türkiye’nin neden arabulucu rolüne devam etmeye uğraşmadığını anlamış değiller.

Basit bir açıklamayla, Türkiye de birçokları gibi Esed’in gidişini yakın zannetti. Diğer bir korkutucu nedense kibirlenmedir. Gün geçtikçe otoriterleşen ve etrafındaki yalakaların nadir olarak eleştirisine maruz kalan Erdoğan kendi bildiğini okumaktadır. Esed ona meydan okumaya cesaret etti. İngiliz tarihçi Timothy Garton Ash, bir Türk gazetesinde “Erdoğan’ın partisinin sıra dışı yeni Osmanlıcılık arzusu güttüğünü ancak bunun gerçekleşme ihtimalini de fazla abartmamak gerektiğini” yazdı.

Erdoğan’ın laik eleştirmenleri onun davranışlarının bir başka korkutucu yanına işaret ediyorlar: Afrika, Asya, Balkan ülkeleri ve Ortadoğu’dan oluşan bir Sünni hilali ortaya çıkarmak. Kanıt olarak, onlar Türkiye’nin Müslüman Kardeşlerin üzerine oynamasına işaret ediyorlar. “ CHP Milletvekili Faruk Logoğlu “İran’ı kuşatmak istiyorlar ve Amerika da onları cesaretlendiriyor” diye belirtiyor. Dini ideolojinin dış siyasete olan bazı etkilerini de dile getirerek sözlerine “Erdoğan’ın AK Partisinin, ülkede İslam’a daha sıkı bağlanmaya başladığını” ekliyor.

Sünni Komşularla Sıfır Problem

AKP geçen yaz üçüncü seçimi de kazandıktan bu yana, Erdoğan dindar tabanına büyük bir yakınlık göstermekte. Yenilerde tartışmalı bir kanun olan ortaokul çocuklarının din adamlarının yetiştirildiği İmam Hatiplere gitmelerine izin veren ve devlet okullarında Kuran dersinin önünü açan yasayı meclisten geçirdi. Bugünlerde Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na her saldırışında, onun Alevi inancına olan mensubiyetine dikkat çekiyor.    

Hatta Kılıçdaroğlu’nun Suriye’ye askeri müdahaleye karşı oluşu konusunda da onun Alevi olan Esed’e yakınlığını konusunu dile getirdi. Aleviler Şia’nın liberal formunu oluşturuyorlar ve uzun süredir ayrımcılıkla karşılaşıyorlar. Her ne kadar ritüelleri Suriye Alevileriyle farklılıklar gösterse de onlara karşı bir yakınlık beslemekteler. Van Dam Suriye’ye karşı bir savaşın Türkiye’deki “Alevi-Sünni kutuplaşmasını artıracağının” altını çiziyor.

Suriye krizi bir başka uzun soluklu Türkiye problemini daha gün yüzüne çıkardı: Kürt azınlığı problemi. DTP başkanı Selahattin Demirtaş “Türkiye’nin Suriye’de rejim değişikliğini oradaki Kürtlerin kendi ülkelerindekinden daha fazla hak elde etmeyeceğinden emin olmak için istediğinde” ısrar etmekte.

AK Parti hükümeti Kürtlerin problemlerini belirlemek konusunda seleflerinden daha fazla çaba harcadı. Ayrılıkçı PKK isyancılarıyla gizli görüşmeler yürütüldü. Geçen yıl Davutoğlu Esed’e ülkesindeki Kürtlere daha iyi davranması konusunda mesaj gönderdi. Ancak Türkiye’nin uzlaştırıcı aklı iflas etmiş durumda. Binlerce BDP üyesi PKK üyesi olmaları şüphesiyle tutuklandı. AKP sert müdahaleyi PKK saldırılarına karşı bir yanıt olarak tanımlıyor. Demirtaş, onlar asla uzlaşma konusunda samimi olmadılar, diyor.

 

Economist.com’da yayınlanan bu makale Hüseyin Beheşti tarafından medyasafak.com için tercüme edildi.