Devrimin 35 yılı: Daha Büyük ve Güçlü Bir İran

Devrimin 35 yılı: Daha Büyük ve Güçlü Bir İran
"Devrim olmasaydı İran, bugünkü kadar güçlü, açık sözlü ve bu kadar sebatkâr olamazdı. Aksi takdirde İran, tıpkı Washington’un kuklası olan Latin Amerika’daki muz cumhuriyetlerinden biri olurdu."

Latifa el-Husseini


english.moqawama.org


“La şarkiye la ğarbiye cumhuriyye İslamiyye” (ne Doğu, ne Batı, İslam Cumhuriyeti), İran İslam Devrimi sırasında atılan en meşhur slogandı. Bu slogan, devrimin kurucusu İmam Humeyni'nin (kuddise sirruh), uzun bir mücadelenin ardından İran'ı ABD kuklası olan yönetimlerden ve rejimlerden kurtarmak için bulduğu bir slogandı. İmam, İslami kurallara dayanan bir İslami Cumhuriyet kurmak için zorlu bir mücadele verdi. Sonuç olarak İran, zenginlikleri ve stratejik mevkii üzerinde hakimiyet kurmak isteyen otoritelere karşı meydan okuyan önde gelen bir bölgesel güç olabilirdi. Bugün, devrimin ardından geçen 34 sene sonra, İran marjinal olmak bir yana anahtar role sahip bir rol oynayan bir ülke haline gelmiştir.


İktidara dair konuşmak gerekirse devrimin İran'ı seçkin ve modern ama aynı zamanda İslami bir ülke haline getirdiğini söyleyebiliriz. Temel düşünce ve ilkelerini sürdüren İran, Siyonist düşmana meydan okuyan her direnişi desteklerken bölünmüş olan ümmeti birleştirmek ve Müslümanları bir araya getirmek için gayret sarf etmektedir. Şu ana kadar İran hükümeti ve halkı, tıpkı Filistin örneğinde olduğu gibi zalim ve baskıcı yönetimlere karşı mazlumları desteklemeye öncelik vermiştir. (Siyonist işgal sona erene kadar da direnişi desteklemeye devam edecektir). İran bu ilkeyi hem iç politikada hem de dış politikada temel bir prensip olarak benimsemiştir.


Devrim İran'ı geliştirdi


İran, devrimden ne elde etti? Bölgesel siyasi hareketleri analiz eden birkaç siyasi gözlemci, devrimin Tahran'ı dışarıdan yönetilen bir ülke ya da coğrafyadan bağımsız bir bölgeye dönüştürdüğünü ifade etmektedir. Tahran'ın kararları Arap ve Batılı başkentlere oldukça ağır geliyor gözükmektedir. İranlı köşe yazarı ve araştırmacı Muhammed Sadık el Hüseyni ile Lübnan'ın Sayda kentindeki Kudüs Camiisi'nin imamı Şeyh Mahir Hammud, devrimin İran'ı modern ve aynı zamanda İslami bir ülke haline getirdiğini belirtmektedir. Benzeri bir şekilde Arap düşünür Münir Şefik, “Devrim İslam Cumhuriyeti'ni uluslararası kapitalizmden ve sosyalizmden bağımsız hale getirmiştir” demektedir.


Hüseyni şöyle diyor: “İran bölgesel olarak dikkate alınması gereken bir güç olmuştur. Devrim olmasaydı İran, bugünkü kadar güçlü, açık sözlü ve bu kadar sebatkâr olamazdı. Aksi takdirde İran, tıpkı Washington'un kuklası olan Latin Amerika'daki muz cumhuriyetlerinden biri olurdu.” Şefik de  “İran Devrimi, İran'ı Şah gibi Siyonistlerin baskıcı bir uşağı ve ajanı olmaktan korurken aynı zamanda bölgede faaliyet gösteren İslami uyanışa ev sahipliği yapmıştır” şeklinde konuşuyor. Şeyh Hammud ise devrimin İran'ı bölgesel olarak ciddi ve kayda değer bir ülke haline getirdiğini kaydetmektedir. Şeyh Hammud sözlerini şöyle sürdürüyor: “Devrim, ABD ya da Sovyetlere değil, dine ve siyasete dayanan İslami bir rejim kurdu. İran halkı diğer isyan ve ayaklanmaların yaşadığı ülkelerdekilere aldırış etmeden kendi istedikleri bir rejim kurdular.”


Hüseyni ve Şeyh Hammud, devrimin, İran'ı bölgesel olarak dikkate alınan bir güç haline getirdiğini belirtirken Şefik, “Belirli bir düzeye kadar Şah yönetimi, negatif anlamda da olsa  dikkate alınan bir güçtü” diyerek bu görüşe farklı yaklaşmaktadır.



İslamcılık ve devrimin başarısı


Ancak İran Devrimi başarılı olurken (tıpkı 1979'daki Tahran'daki devrim gibi İslami özelliklerle nitelendikleri halde) diğer Arap devrimleri neden başarılı olmadı? Hüseyni, Şefik ve Şeyh Hammud, cevabın, İran'ın ifsad edilmemiş hedeflerinin açık bir şekilde tek bir lider tarafından belirlemesinde yattığını ifade etti. Halkın önemli bir kısmı, onun çağrıları, mesajları ve hareket tarzını destekledi. Yaygın yolsuzluk ve dejenere olmuş yapı onları böyle davranmaya itmişti. Bunun yanı sıra, İmam Humeyni'nin karakteri o kadar etkileyiciydi ki devrime yapılacak en iyi katkı zaten yapılmıştı.


Daha fazla katkı anlamında Şeyh Hammud Arap Baharı denilen süreçte meydana gelen devrimleri kast ederek “Son hareketleri doğru liderler yönetmedi” demektedir. O, son olarak meydana gelen 22 Ocak 2011'deki devrimle İran İslam Devrimi'ni kıyaslayarak şunları söylüyor: “Mısır hala, Camp David Anlaşması'nda yer aldığı gibi Amerikan yardımlarına bel bağlıyor. Sayda'daki Kudüs Camii'nin imamı, Müslüman Kardeşler'in iktidara geçmesinin ardından ABD'ye güvenceler vererek ülkedeki Amerikan çıkarlarına bir şey olmayacağını açıklamak zorunda kaldı. Buna karşın İmam Humeyni hiçbir şey yapmak zorunda olmadığını ilan etti ve bu yüzden şu anki Mısır'ın aksine, İran hiçbir anlaşma imzalamadı. Şimdi ise Mısır, gerçek anlamda bağımlı bir konumda, yeni bir strateji çizmek yerine, İsrail'le olan ittifakını sürdürüyor. Ancak İran Devrimi buna direndi çünkü spesifik bir siyasi stratejiye sahipti”.


Şefik de “Gelişmekte olan son devrimlere hücum etmemeliyiz, zira henüz daha işin başındalar. Bununla birlikte, her ülkenin kendine has özellikleri, hareket tarzı ve koşulları var. Her ülke farklı sıkıntılarla yüzleşmekte. Ancak devrimler henüz büyük değişimler gerçekleştirebilmiş değil” yorumunu yaptı.


İmam Humeyni


İmam Ruhullah Mustafa Ahmed el Musevi el Humeyni, 1902 yılında İran'ın Humeyn köyünde dünyaya geldi. Mısırlı gazeteci Muhammed Hüseyin Heykel, onunla Aralık 1978'de röportaj yaptığında İmam Humeyni'yi “7. yüzyıldan gelip 20. yüzyılın kalbinde yatan seçkin bir şahsiyet” olarak tanımlamaktaydı.


Devrimin harekete geçiricisinin özellik ve hareket tarzına gelince Hüseyni “İmam Humeyni iki devrime önderlik etti: birincisi siyasi devrim, ve ikincisi iman ve eylem bilinci. Daha açık söylemek gerekirse, İmam Humeyni, İmam Mehdi'yi (Allah zuhurunu acil kılsın) bekleme düşüncesinin potansiyelinden yararlanmış ve bu çerçevede teorileri pratik eylemlerle irtibatlandırmış, bu bağlamda bir siyasi hareket ortaya çıkarmıştır.” demektedir.  Hüseyni ardından ekliyor: “İmam Humeyni bize yönetme fıkhını ve zalimleri yok etmeyi ve bir devlet nasıl kurulur, bize bunları İmam Mehdi'nin gelişini kolaylaştırmak için öğretti” diye devam etti.


Şefik de İmam Humeyni'nin müthiş etkileyici karakterini tartışma sadedinde “son derece seçkin, bilimsel, dini, siyasi; ve daha da önemlisi devrimci bir merce-i taklitti” diyen Şefik, böylelikle İmam Humeyni'nin devrimden sonra Cuma namazlarında verdiği vaazlarda binlerce İranlının aklına ve kalbine nasıl hitap ettiğini ifade etmektedir. İmam Humeyni, üzerinde çalışmakta olduğu hedefleri teker teker uygulamaktaydı.”


Şeyh Hammud, sonuç olarak şunları söylüyor: “İmam Humeyni'yi bütün yüzyılların lideri olarak niteleyebiliriz. Modernizmle İslami standartları bütünleştirme kabiliyeti üzerinde düşünmeliyiz. Ayrıca o Velayet-i Fakih olarak beklenen kurtarıcı İmam Mehdi'nin işini kolaylaştırma konusunda da oldukça sıkı çalışmıştır.”

 

İran İslam Devrimi'nin en çarpıcı tutumları şunlardır:


- Şah idaresini yok etmesi ve İran halkını baskıdan kurtarması

- İran'a siyasi bağımsızlık kazandırması

- Halk devrimiyle Batı ve Doğu'nun yenilgiye uğratılması

- Dünyanın dört bir tarafındaki özgürlük hareketlerini desteklemesi

- Dinle siyaset arasında bağlantı kurarak dini hareketlerin parlak bir modelini sunması

- Petrol gibi doğal kaynaklarını koruyarak Batı'nın buraları ele geçirmesini engellemesi

- İslam Cumhuriyeti'nin bütün vilayetlerinin ayaklanmasını sağlamak (Türk, Fars, Beluci ve Kürt bölgelerinin hepsinin eşit şekilde devrime katılması).


medyasafak.com