İslam Devrimi Dosyası -II-: Devrim, Batı’nın Güvenlik Dengelerini Nasıl Altüst Etti?

İslam Devrimi Dosyası -II-: Devrim, Batı’nın Güvenlik Dengelerini Nasıl Altüst Etti?
"İslam Devrimi, uluslararası hegemonik düzene, menfaatleri için artık bölge ülkelerini kullanamayacağını, en azından İran’ın artık bağımlılığı gerektiren bu zelil dengede yer almayacağını gösterdi."

Fars Haber Ajansı


İslam İnkılâbı'nın İran'da zafer kazanmasıyla Ortadoğu'daki birçok güç dengesi altüst oldu. İnkılâp, Batı bloğunun Ortadoğu'daki en büyük siyasî ve askerî üslerinden birini, Doğu bloğunun nüfuzuna girmeden bu bloktan ayırdı.


İran İslam İnkılâbı sayesinde değişen dengelerden birisi Fars Körfezi'nin güvenliğidir. Bu değişimin nasıl gerçekleştiğini incelemeye başlamadan önce İslam İnkılâbı'ndan önce Fars Körfezi'nin güvenliği üzerinde durmak yerinde olacaktır. Böylelikle İslam İnkılâbı'ndan kaynaklanan derin değişimin izlerini sürebiliriz.


İran İslam İnkılâbı'ndan önce Fars Körfezi'nin güvenliği


19. yüzyılın ortasından 1971 yılına kadar Fars Körfezi Britanya savaş gemilerinin denetimindeydi; öyle ki Körfez kimi zaman İngiliz Denizi olarak niteleniyordu. Britanya'nın Fars Körfezi üzerindeki tasallutu II. Dünya Savaşı'na kadar sürdü. Bölgedeki petrol yatakları, Fars Körfezi'nin kontrolünün başka bir mekanizmaya devredilmesini engelleyen bir saiktı.


O dönemde küçük Arap ülkelerinin çoğunluğu Britanya'nın himayesi altındaydılar. I. Dünya Savaşı öncesine kadar büyük bölümü Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliğinde olan Arabistan yarımadası ise İmparatorluğun yıkılmasından ve Britanya'nın müttefiki Şerif Hüseyin'e verdiği destekle Âl-i Suud'un güç kazanmasından sonra Britanya ile uyum içerisinde oldu; gerçi zamanla Âl-i Suud Londra'dan uzaklaşarak Birleşik Devletler'e yakınlaştı.


Fars Körfezi'ndeki petrolden dolayı bölgenin güvenliği meselesi, kapitalist düzenin hegemonu sayılan her devlet için daima önemli bir mesele olmuştur. I. Dünya Savaşı'ndan sonra Amerika Britanya'ya nispetle daha fazla güçlenmişti. II. Dünya Savaşı ile birlikte İngilizlerin bölgedeki hegemonyası son bulmuştur.


II. Dünya Savaşı'ndan sonra savaşa büyük yatırım yapan İngilizler artık Ortadoğu'daki güçlerini koruyabilecek kudretten yoksun kaldılar. Britanya'nın himayesindeki bölge ülkeleri zamanla bağımsızlaşıyordu. Britanya hâkimiyetindeki Irak ve Ürdün, Fransa hâkimiyetindeki Suriye ve Lübnan ile birlikte bağımsız ülkelere dönüştüler. Zamanla Britanya'nın Fars Körfezi'nden çıkacağına dair söylentiler duyulmaya başladı. 1971 yılında söylentiler gerçek oldu ve Britanya Körfez'den çıktı.


Britanya Fars Körfezi'nden ayrılmadan önce bölgedeki sultanlıklara bir düzen verdi ve onları bağımsız küçük devletlere dönüştürdü. Ortadoğu ülkelerini ayıran sınırlar daima tartışma nedeni olmuştur ve olmaktadır.


Britanya'nın Fars Körfezi'nden ayrılışı Amerika'da Nixon'un başkanlık dönemine rastlıyordu. Nixon'un bir süredir kapitalist hegemon adını yedeğinde tutan ülkesi o yıllarda ekonomik durgunlukla mücadele ediyordu. Bu durum zamanla Bretton Wood Sistemi'nin çökmesi ve Amerika'nın Batı üssü ülkelere bol bağışlarda bulunmasıyla sonuçlandı. Bu yüzden Nixon bölge güvenliğinin bölgedeki ülkelere bırakılması taraftarıydı ve ortaya Nixon'un çift sütun doktrini çıktı.


Bu doktrine göre Pehlevî yönetimindeki İran ile Suudi Arabistan Amerika'nın iki güvenlik sütununa dönüşüyordu; askerî gücüyle İran ve ekonomik gücüyle Arabistan birer güvenlik sütunu olmuştu. Güç gerektiğinde İran sahneye çıkıyordu; kesenin ağzının açılması gerektiğinde ise Âl-i Suud şeyhleri sahnedeki yerlerini alıyorlardı.


Şunu da hatırlatmakta fayda var: Amerika Fars Körfezi'ndeki ve Ortadoğu'daki oyunu Marksist-Leninist Ruslardan devralmıştı. Sovyetlerin petrolü vardı, dolayısıyla Fars Körfezi'nde gözü yoktu. Öte yandan 1967 savaşında Pan-Arap cephesi yenildiğinden Ortadoğu'daki oyunda Batılılara mağlup olmuştu.


Öte taraftan İran, Batı'nın Sovyetler Birliği'ne karşı tedbir amaçlı edindiği bölgesel askerî müttefiklerinden biriydi. Dolayısıyla İslam İnkılâbı, İran, Batı'nın Fars Körfezi'ndeki güvenlik sütunlarından biriyken meydana geldi.


İran İslam İnkılâbı ve Güvenlik Dengelerinin Değişimi


İslam İnkılâbı'nın zafer kazanmasıyla İran Batılı güvenlik anlaşmalarından ayrılmış oldu. Böylelikle Washington'un Fars Körfezi'ndeki güvenlik sütunlarından biri yıkılmış oldu. Öte yandan inkılâpçılar tarafından gündeme taşınan İslam İnkılâbı'nın ihracı düşüncesi bölgedeki Arap gericiliğinin kaygılarını alevlendirdi. Bu kaygıların neticesinde Fars Körfezi İşbirliği Konseyi kuruldu. Konseyin görevi Arap sultanlıklarını korumaktı. Konsey, dışarıdan gelen saldırılara karşı koymuyordu; nitekim Irak'ın Kuveyt işgalinde hiçbir şey yapmadı. Bununla birlikte iç tehditlere karşı, sözgelimi son dönemde Bahreyn'de yaşananlar gibi durumlarda faaliyete geçiyordu.


İran-Irak savaşının başlamasıyla Fars Körfezi'nde güvenlik tehlikeye girdi; ancak bu durum henüz bölgedeki petrol kaynakları açısından kriz oluşturmuyordu. Fakat bazı Arap ülkelerinin kendi bayraklarıyla Irak petrolünü ihraç etmeye başlamasından ve öte yandan İran petrol tankerlerinin Irak savaş gemilerinin hedefi olmasından sonra petrol tankerleri savaşı başladı ve Fars Körfezi'ndeki güvenlik dengesi tamamen altüst oldu.  





Bunun üzerine Amerikalılar Arap müttefiklerinin petrol tankerlerinin güvenliğini sağlamak için Fars Körfezi'ne girdiler. Bu süreç İran ile ABD arasında bir dizi çatışmayla sonuçlandı ve neticede İran'ın petrol platformlarına saldırıldı.


İran-Irak savaşının sona ermesiyle bir başka olay meydana geldi ve bu olay Amerika'nın Fars Körfezi'ndeki varlığını garantiledi: Saddam Hüseyin'in Kuveyti işgali.


Kuveyt'in özgürleştirilmesinden sonra Bahreyn Fars Körfezi'nde Amerikan güçlerinin üssü oldu. Halen Amerikan güçlerinin bölgedeki varlığı devam etmektedir. Dolayısıyla Amerikalılar, Fars Körfezi'nde daha önce Britanya'nın yürüdüğü yolda yürüdüler; yani Fars Körfezi'nde güvenliği doğrudan askerî yığınak yaparak sağlama yoluna gittiler.


İslam İnkılâbı uluslararası hegemonik düzene menfaatleri için artık bölge ülkelerini kullanamayacağını, en azından İran'ın artık bağımlılığı gerektiren bu zelil dengede yer almayacağını gösterdi.


Öte yandan İran, yalnızca Birleşik Devletler'in Fars Körfezi'ndeki güvenlik dengesini yaptığı inkılâpla altüst etmekle kalmadı, Amerika'nın bölgedeki stratejik müttefikini yani İsrail'in varlığını da ciddi anlamda tehlikeye soktu.


Amerika ile İsrail'in stratejik ittifakını sağlamlaştıran yalnızca Amerika'daki Yahudi lobilerinin çalışmaları değil. Bu ittifakın köklerini Soğuk Savaş döneminde aramak gerekir. Soğuk Savaş döneminde İsrail, Batı bloğunun Ortadoğu'daki sembolüydü ve İsrail'i savunmak solcu eğilimler karşısında kapitalist sistemi savunmak anlamına geliyordu.


İran İslam İnkılâbı'ndan ilhamla Ortadoğu'da ortaya çıkan direniş düşüncesi, İsrail'i o döneme kadar Araplarla ilişkisinde karşılaşmadığı yeni bir durumla karşı karşıya bıraktı. Amacı sonuçtan önemli gören direniş yeni bir güç tanımı ortaya koydu. Mukavemet mücahidleri şehadete gösterdikleri ilgiyle dünyevî zaferi ve bu yolla da uhrevî zaferi elde ettiklerine inanmaktadırlar.


Buna göre İran İslam Cumhuriyeti siyasî bir düzen olarak yalnızca Amerika'nın bölgedeki iki güvenlik sütunundan birini yıkmakla kalmadı; Amerika'nın bölgedeki stratejik müttefikinin varlığını da tehlikeye soktu. Oysa İslam İnkılâbı'ndan önce İran her ne kadar İsrail'i yasal olarak resmen tanımamış olsa da Siyonist rejimle barışçıl ilişkiler kurmuştu.


Değerlendirme


Kısa bir değerlendirmede bulunursak, İslam İnkılâbı'nın iki yoldan Ortadoğu güvenliğini Batı bloğu aleyhine değiştirdiğini söylememiz gerekir.


Birincisi, İran İslam İnkılâbı Batı bloğunun Fars Körfezi'ndeki güvenlik sütunlarından biri yıkmış, bunun neticesinde Amerika bölgedeki menfaatlerinin güvenliğini sağlamak için doğrudan askerî yığınak yapmak zorunda kalmıştır.


İkincisi, İran halkının yaptığı inkılâptan ilhamla başlayan İslamî mukavemet düşüncesi, Amerika'nın Ortadoğu'daki stratejik müttefiki Siyonist rejimi ciddi güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya bırakmıştır.


Bu bakımdan İran İslam İnkılâbı'nın Batı'nın Ortadoğu'daki güvenlik dengelerini altüst ettiği gerçeği inkâr edilemez.


medyasafak.com